Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2023/90 E. 2023/687 K. 21.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/90
KARAR NO : 2023/687
KARAR TARİHİ : 21.06.2023

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/332 E., 2022/456 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 28.03.2007-22.09.2014 tarihleri arasında BUGSAŞ Başkent Ulaşım ve Doğalgaz Taah. San. Tic. A.Ş. (BUGSAŞ), 23.09.2014-07.06.2018 tarihleri arasında ise BELKA Ankara Katı Atıkları Enerji Değr. Bilg. İnş. Nak. ve Taah. Yem. San. ve Tic. A.Ş. (BELKA A.Ş.) işçisi olarak gösterilmek suretiyle davalıya ait işyerinde otobüs şoförü olarak çalıştığını, hizmet alım sözleşmeleri ile yüklenicilere verilen işin davalının asıl işi olmakla birlikte teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirmediğini, hizmet alım sözleşmelerinin işçi teminine yönelik olması nedeniyle asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu, ayrıca davalı ile BUGSAŞ arasında imzalanan hizmet alım sözleşmesinin eki teklif birim fiyat sözleşmesinde şoför olarak çalışan personele asgari ücretin % 276 fazlası ücret ödeneceğinin düzenlenmesine rağmen müvekkilinin ücretlerinin bu hükme göre ödenmediğini, muvazaa sebebiyle baştan itibaren davalının işçisi olan müvekkilinin 6772 sayılı Kanun kapsamında ilave tediye alacağına hak kazandığını, ayrıca sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekkülleri 6772 sayılı Kanun kapsamında sayıldığından bu nedenle de müvekkilinin ilave tediye alacağı olduğunu, iş sözleşmesinin 07.06.2018 tarihi itibariyle haksız olarak feshedildiğini, yıllık izinlerinin eksik kullandırıldığını, bayram yardımı ve ikramiye alacaklarının da ödenmediğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının BUGSAŞ ve BELKA A.Ş. ile müvekkilinin imzaladığı hizmet alım sözleşmelerine dayalı olarak çalışması nedeniyle davanın husumetten reddi gerektiğini, müvekkili ile dava dışı şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğunu, muvazaa tespitine ilişkin 2011 tarihli müfettiş raporunun iptali için açılan davada Ankara 1. İş Mahkemesinin 2011/493 Esas, 2013/1457 Karar sayılı kararı ile davalı EGO Genel Müdürlüğü ile BUGSAŞ arasında imzalanan 01.06.2010 tarihli 2956 adet personel alımına ilişkin hizmet alım sözleşmesinin muvazaalı olmadığına karar verildiğini, 375 sayılı KHK’nın geçici 23 ve 24 üncü maddeleri kapsamında sermayesinin yarısından fazlasına sahip olunan BUGSAŞ ile 31.05.2018 tarihinde doğrudan hizmet alımı işine ait sözleşme imzalandığını, davacının iş sözleşmesini haksız ve bildirimsiz olarak kendisinin feshettiğini, diğer iddialarının da yerinde olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 01.06.2021 tarihli ve 2018/309 Esas, 2021/405 Karar sayılı kararı ile davacının davalıya ait işyerinde 28.03.2007-07.06.2018 tarihleri arasında çalıştığı, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği, bakiye yıllık izin, ücret ve ilave tediye alacaklarının bulunduğu, işe alındığı tarihten itibaren davalıya ait işyerinde otobüs şoförü olarak çalışan ancak kayıtlarda bazen BUGSAŞ, bazen de BELKA A.Ş. işçisi olarak görünen davacının emir ve talimatları davalı EGO Genel Müdürlüğünün yetkililerinden aldığı, bu nedenle davalı ile dava dışı şirketler arasındaki ilişki muvazaalı olduğundan davacının gerçek işvereni olan davalı EGO Genel Müdürlüğünün işçilik alacaklarından sorumlu tutulması gerektiği, davacının bilirkişi raporunda hesaplanan alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.10.2021 tarihli ve 2021/3100 Esas, 2021/2854 Karar sayılı kararı ile davalı ile dava dışı BUGSAŞ ve …arasındaki hizmet alım sözleşmelerinin muvazaalı olduğunun yargı kararları ile belirlendiği, bu nedenle davacının davalı EGO Genel Müdürlüğünün işçisi sayılması gerektiğinden ilave tediye alacağından sorumlu tutulmasının yerinde olduğu, davalı vekilinin buna ve diğer yönlere ilişkin; davacı vekilinin ise ücret artış oranına ve ödemelerin mahsubuna ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…1-Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, taraflar arasındaki sözleşmeye, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Taraflar arasında davalı ile alt işveren şirketler arasındaki ilişkinin muvazaalı olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda belediyelerin kendilerine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta belirtilen usûllere göre şirket kurabilecekleri düzenlenmiş, 5393 sayılı Kanun’un “Belediyenin görev ve sorumlulukları” başlıklı 14 üncü maddesi; “Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; … hizmetlerini yapar veya yaptırır…” şeklinde, anılan Kanun’un “Gelecek yıllara yaygın hizmet yüklenmeleri” başlıklı 67 nci maddesi ise “…toplu ulaşım ve taşıma hizmetleri; sosyal tesislerin işletilmesi ile ilgili işler, süresi ilk mahallî idareler genel seçimlerini izleyen altıncı ayın sonunu geçmemek üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
696 sayılı “Olağnüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname”nin (KHK) 83 üncü maddesi ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanun’unun 62’nci maddesinin (e) bendinde değişiklik yapılarak personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihaleleri yeniden düzenlenmiş, belediyeler ve bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birliklerinde personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı veya niteliği itibarıyla bu sonucu doğuracak şekilde alım yapılamayacağı ve buna imkân sağlayan diğer mevzuat hükümlerinin uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır.
696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 126’ncı maddesi ve 7079 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 117’nci maddesi ile (aynen kabul) 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye Ek 20’nci madde eklenmiş olup “İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birlikleri, personel çalıştırılmasına dayalı hizmetleri 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 22’nci maddesindeki limit ve şartlar ile 62’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tabi olmaksızın doğrudan hizmet alımı suretiyle birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bu idarelere ait ve halen bu kapsamda hizmet alımı yaptığı mevcut şirketlerinden birine, bu nitelikte herhangi bir şirketi bulunmuyorsa münhasıran bu amaçla kuracakları bir şirkete gördürebilir.” hükmü getirilmiştir.
375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 20’nci maddesine dayanılarak bu madde kapsamındaki şirketlerde işçilerin işe alımı, işçilere ilişkin personel giderlerinin toplam giderler içindeki payına ilişkin üst sınırları, ilk defa alınacak işçilere ilişkin belirlenecek ölçütleri esas alarak yıllık sınırlamaları ve bu kapsamdaki alımlar ile harcamaları belirlemek amacıyla çıkarılan “İl Özel İdareleri, Belediyeler ve Bağlı Kuruluşları ile Bunların Üyesi Olduğu Mahalli İdare Birliklerinin Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmetlerinin Gördürülmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar”ın 3 üncü maddesinde şirket tanımı yapılmış, 6 ncı maddesinde ise, bu şirketlerden; belediye veya bağlı kuruluşları tarafından da doğrudan personel çalıştırılmasına ilişkin hizmet alımı yapılmasının mümkün olduğu düzenlenmiştir.
02.01.2018 tarihinde yürürlüğe giren 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 127’nci maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye geçici 24’üncü madde eklenerek belediyede ya da bağlı kuruluşlarda personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı yoluyla çalıştırılan işçilerin belediye şirketlerinde işçi statüsüne geçirilmesi düzenlenmiş olup işçi statüsüne geçirilmesine ilişkin sürecin bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren doksan gün içinde sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı, davalı işyerinde otobüs şoförü olarak çalıştığını, resmi kayıtlarda 22.09.2014 tarihine kadar Bugsaş A.Ş. ve 23.09.2014 tarihinden itibaren de Belka A.Ş. işçisi olarak gösterildiğini, davalı ile Belka A.Ş. arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 31.05.2018 tarihinde sona erdiğini, yüklenim konusu işin 01.06.2018 tarihinden itibaren Bugsaş A.Ş.’ye verildiğini, davacının aynı işyerinde çalışmaya devam ettiğini, 07.06.2018 tarihinde davacıya iş verilmeyerek iş sözleşmesinin sona erdirildiğini, hizmet alım sözleşmeleri ile yüklenici firmalara verilen işin davalının asıl işlerinden olduğunu, teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerden olmadığını, hizmet alım sözleşmelerinin işçi teminine yönelik olduğunu, geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin mevcut olmadığını ve asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunu, baştan itibaren davalının işçisi olan davacının ilave tediye alacağına hak kazandığını iddia ederek tazminat ve işçilik alacaklarını talep etmiştir.
Mahkemece, davacının işe alındığı ilk tarihten itibaren EGO Genel Müdürlüğü bünyesinde otobüs şoförü olarak çalıştığı, ancak resmi kayıtlarda bazen Bugsaş A.Ş., bazen de Belka A.Ş. işçisi olarak görüldüğü, emir ve talimatları EGO Genel Müdürlüğü’nün yetkililerinden aldığı, davalı EGO Genel Müdürlüğü ile Belka A.Ş. ve Bugsaş A.Ş. arasındaki ilişkinin asıl-alt işveren ilişkisi olmadığı gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesince ise EGO Genel Müdürlüğü ile dava dışı Bugsaş A.Ş. arasında yapılan ulaşım hizmetlerine dair sözleşmelerin muvazaalı olduğu kesinleşmiş yargı kararları ile sabit olduğu, sözleşmelerin işçi teminine yönelik olduğu gerekçesiyle davalı EGO Genel Müdürlüğü ile dava dışı Belka A.Ş. ve Bugsaş A.Ş. arasında muvazaalı ilişki bulunduğu kabul edilmiştir.
Yukarıda belirtilen hükümlerin yürürlüğe girmesinden ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca işçilerin belediye şirketlerinde işçi statüsüne geçirilmesinden sonra, belediyeler ile bağlı kuruluşlarının doğrudan personel çalıştırılmasına ilişkin hizmet alımını 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tabi olmaksızın doğrudan hizmet alımı suretiyle, birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bu idarelere ait ve halen bu kapsamda hizmet alımı yaptığı mevcut şirketlerinden yapabileceğine dair açık düzenleme karşısında yapılan hizmet alım sözleşmeleri geçerlidir. Bu durumda şirket hissesinin büyük bir kısmının ya da tamamının belediyeye ait olması muvazaanın bulunduğuna dair bir kriter olmayacağı gibi belediyenin ve bağlı kuruluşlarının personel çalıştırılmasına ilşkin hizmet alımlarının işçi teminine yönelik olduğu iddiasının da kabulü mümkün değildir. İşçilerin aynı şekilde çalışmaya devam etmeleri ve işçilere işin yürütümü ile ilgili bazı talimatların asıl işveren yetkililerince verilmiş olması da başlı başına muvazaayı göstermez. İşin gereği gibi yapılmaması karşısında asıl işveren yetkililerinin denetim yetkileri kapsamında dava dışı şirket çalışanlarına işin yürütümüne ilişkin uyarılarda bulunmaları doğal karşılanmalıdır. Davacının hizmet alım sözleşmesi dışında başka bir işte çalıştırıldığına dair bir bilgi de dosyada bulunmamaktadır.
Bu itibarla, davacının 02.04.2018 tarihine kadarki çalışma dönemi için muvazaanın kabulü yerinde ise de 02.04.2018 tarihinden fesih tarihine kadarki dönemde davalı EGO Genel Müdürlüğü ile dava dışı Belka A.Ş. ve Bugsaş A.Ş. arasında muvazaalı ilişki bulunduğu tespit edilerek davacının davalı EGO Genel Müdürlüğünün taraf olduğu Toplu İş Sözleşmesinden yararlandırılması ve ilave tediye alacağına hükmedilmesi hatalıdır.
Mahkemece; gerekirse bilirkişi raporu almak suretiyle 02.04.2018 tarihinden sonrası için davacının kendi ücretine göre tazminat ve alacakları belirlenerek hüküm altına alınmalı, bu dönem için ilave tediye alacağının reddine karar verilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten Ankara Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki EGO Genel Müdürlüğünün asli işleri arasında olan Ankara’daki toplu ulaşımı sağlama görevini sermayesinin büyük çoğunluğunun Belediye bünyesindeki bir birime ait olan dava dışı şirketler aracılığıyla yapıyor olması ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasındaki düzenleme karşısında bozma kararının gerekçesini oluşturan mevzuat hükümlerinin 02.04.2018 tarihinden sonraki dönem yönünden de ilişkinin muvazaalı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmasının mümkün olmadığı, bu nedenle 02.04.2018 tarihine kadar olduğu gibi bu tarihten sonraki dönemde de davalı EGO Genel Müdürlüğü ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının çalıştığı dava dışı şirketler ile müvekkili arasındaki ilişkinin muvazaalı olmadığını, 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümlerine gereğince Belediyelerin kurdukları şirketlere bazı işlerini gördürmesinin mümkün olduğunu ve bunun işçi temini olarak kabulü edilemeyeceğini, öte yandan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile personel çalıştırılmasına dair hizmet alım sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler yapıldığını, Belediye ve bağlı kuruluşların Belediye şirketlerinden doğrudan hizmet alımı yapmasının önünün açıldığını, bu açıdan da artık muvazaadan söz etmenin mümkün olmadığını, kaldı ki davacının muvazaa iddiasını ispat edemediğini, ilave tediye hakkı olmadığını, diğer alacaklara ilişkin kabulün de yerinde olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı Ego Genel Müdürlüğüne ait işyerinde şoför olarak dava dışı BUGSAŞ ve BELKA A.Ş. işçisi olarak çalışan davacının bu çalışmasının 02.04.2018 tarihine kadar olan dönemine ilişkin davalı ile dava dışı şirketler arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu konusunda ihtilaf bulunmayan eldeki davada, 02.04.2018 tarihinden iş sözleşmesinin feshedildiği tarihe kadar olan dönem yönünden davalı ile dava dışı şirketler arasındaki hukuki ilişkinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı; buradan varılacak sonuca göre 02.04.2018 tarihinden sonrası için davacının kendi ücretine göre tazminat ve alacaklarının belirlenerek hüküm altına alınmasının ve bu dönem için ilave tediye alacak talebinin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) 2 nci maddesi.

2. 6772 sayılı Devlet ve Ona Bağlı Müesseselerde Çalışan İşçilere İlave Tediye Yapılması ve 6452 sayılı Kanun’la 6212 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinin Kaldırılması Hakkında Kanun’un (6772 sayılı Kanun) 1 vd. maddeleri,

3. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun (5393 sayılı Kanun) 14, 67 ve 70 inci maddeleri.

4. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nun (5216 sayılı Kanun) 26 ncı maddesi.

5. 696 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname) 83 ve 136 ncı maddeleri.

6. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile eklenen Ek 20 nci maddesi.

7. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 3, 4, 11 ve 12 nci maddeleri.

8. İl Özel İdareleri, Belediyeler ve Bağlı Kuruluşları ile Bunların Üyesi Olduğu Mahalli İdare Birliklerinin Personel Çalıştırmasına Dayalı Hizmetlerinin Gördürülmesine İlişkin Usul ve Esaslar

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili kavramları ve mevzuat hükümlerini incelemekte yarar bulunmaktadır.

2. Asıl işveren-alt işveren ilişkisi 4857 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 2 nci maddesinde düzenlenmiştir.

3. Anılan madde uyarınca “…Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir”.

4. Bu hükme göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir. Kanuna uygun biçimde asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulmuş ise asıl işveren, alt işveren işçilerinin Kanundan, iş sözleşmesinden ve alt işverenin taraf olduğu bir toplu iş sözleşmesi bulunması hâlinde bundan doğan yükümlülüklerden işçilere karşı alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır.

5. İş Kanunu uyarınca çıkarılan Yönetmeliğin 4 üncü maddesi uyarınca asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalı, alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin (c) bendinde asıl iş, “Mal veya hizmet üretiminin esasını oluşturan iş”; yardımcı iş ise aynı maddenin (ğ) bendinde, “İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan iş” şeklinde tanımlanmıştır.

6. İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin altı ve yedinci fıkralarına ilişkin değişiklik önergesinin gerekçesinde yardımcı işlerin herhangi bir sınırlama olmaksızın alt işverenlere verilebileceği belirtilmiştir. Gerek İş Hukuku öğretisinde gerek Yargıtay uygulamasında yardımcı işlerde alt işveren ilişkisinin, muvazaa oluşturmamak kaydıyla bir koşul veya sınırlama söz konusu olmaksızın kurulabileceği kabul edilmektedir (Sarper Süzek, İş Hukuku, 19. Baskı, … 2020, s. 161).

7. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise verilen iş, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır. Öte yandan alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır. Ayrıca alt işveren daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ne var ki, daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez.

8. Görüldüğü üzere İş Kanunu’nun alt işveren ilişkisini düzenleyen maddelerinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin tanımı yapılmış, bazı yasak ve sınırlamalar getirilmiş, bu yasak ve sınırlamalar ile genel olarak muvazaa hâllerinde bu işçilerin başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılacağı hükme bağlanmıştır.

9. Öte yandan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 18 inci maddesi ile aynı doğrultuda düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu maddesi uyarınca bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın gerçek ve ortak iradeleri esas alınır ve borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.

10. Türk Hukuk Lûgatında muvazaanın, “Anlaşmalı saptırma, gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi; hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belge; danışıklı işlem” (Türk Hukuk Lûgatı Türkçe-Türkçe Cilt I, Ankara 2021, s.819) şeklinde yapılan tanımından hareketle muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları olarak ifade edilebilir.

11. Başka bir deyişle irade açıklamasında bulunan taraflar bu açıklamanın sonuç doğurmaması konusunda anlaşmışlar, yalnız gerçek bir hukuki işlemin bulunduğu görünüşünü yaratmayı istemişlerse muvazaadan söz edilir.

12. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

13. Kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki böyle bir hak talebi herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesine de aykırıdır.

14. İş Hukuku uygulamasında alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olarak kurulması hâlinde müeyyidesi 4857 sayılı Kanun’un 2 nci maddesinde, “…Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi hâlde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.” şeklinde hükme bağlanmıştır.

15. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin konuya ilişkin 3 üncü maddesinin (g) bendinde ise muvazaa;
“ 1)İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,
2)Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,
3)Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,
4)Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri, ihtiva eden sözleşme…” olarak belirtilmektedir.

16. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 11 inci maddesine göre ise,
“(1) İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren iş, mal veya hizmet üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık gerektiren iştir.
(2) İşverenin kendi işçileri ve yönetim organizasyonu ile mal veya hizmet üretimi yapması esastır.
(3) Ancak asıl iş;
a)İşletmenin ve işin gereği,
b)Teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi,
şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde bölünerek alt işverene verilebilir.
(4) Asıl işin bir bölümünde iş alan alt işveren, üstlendiği işi bölerek bir başka işverene veremez”.

17. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 12 nci maddesi uyarınca muvazaanın incelenmesinde özellikle;
“…a)Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,
b)Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı,
c)Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı,
ç)Alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı,
d)İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,
e)Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,
f)Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı,
g)Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı…” hususları göz önünde bulundurulmalıdır.

18. Yukarıda belirtilen hükümlere göre tarafların gerçek iradeleri işçi temini olduğu hâlde bunu bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi olarak göstermişlerse muvazaalı bir hukuki işlem söz konusudur.

19. Alt işverenlik ilişkisinin muvazaalı olup olmadığının belirlenmesinde hukuksal ve ekonomik bağımsızlık ile ayrı bir iş organizasyonuna sahip iki ayrı işverenin bulunup bulunmadığı, alt işveren işçilerinin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılıp çalıştırılmadıkları, alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı, alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı, alt işverenin işe uygun yeterli ekipman ile tecrübeye sahip olup olmadığı, istihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı, alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı, yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığının araştırılması ve irdelenmesi gerekir.

20. Bir alt işveren, bir asıl işverenden sözleşme ile üstlendiği mal veya hizmet üretimi için belirli bir organizasyona, uzmanlığa ve hukuksal bağımsızlığa sahip değilse kısaca üretim ya da hizmet sunumuna ilişkin ekonomik faaliyetin bağımsız yönetimini üstlenmemişse olayda asıl işveren-alt işveren ilişkisinden çok, asıl işverene işçi temini söz konusu olacaktır.

21. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2022 tarihli ve 2022/9-546 Esas, 2022/1345 Karar, 26.05.2022 tarihli ve 2022/9-428 Esas, 2022/747 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.

22. Bu noktada eldeki dava bakımından önem taşıyan mevzuatın da açıklanmasında yarar vardır.

23. Belediye Kanunu’nun “Amaç” kenar başlıklı 1 inci maddesi “Bu Kanunun amacı, belediyenin kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usûl ve esaslarını düzenlemektir.” şeklinde belirtilmiş olup Kanun’un 14 üncü maddesinde belediyelerin görev ve sorumlulukları; 15 inci maddesinde belediyelerin yetkileri ve imtiyazları düzenlenmiştir. “Gelecek yıllara yaygın hizmet yüklenmeleri” başlıklı 67 nci maddede ise “Belediyede belediye meclisinin, belediyeye bağlı kuruluşlarda yetkili organın kararı ile park, bahçe, sera, refüj, kaldırım ve havuz bakımı ve tamiri; araç kiralama, kontrollük, temizlik, güvenlik ve yemek hizmetleri; makine-teçhizat bakım ve onarım işleri; bilgisayar sistem ve santralleri ile elektronik bilgi erişim hizmetleri; sağlıkla ilgili destek hizmetleri; fuar, panayır ve sergi hizmetleri; baraj, arıtma ve katı atık tesislerine ilişkin hizmetler; kanal bakım ve temizleme, alt yapı ve asfalt yapım ve onarımı, trafik sinyalizasyon ve aydınlatma bakımı, sayaç okuma ve sayaç sökme-takma işleri ile ilgili hizmetler; toplu ulaşım ve taşıma hizmetleri; sosyal tesislerin işletilmesi ile ilgili işler, süresi ilk mahallî idareler genel seçimlerini izleyen altıncı ayın sonunu geçmemek üzere ihale yoluyla üçüncü şahıslara gördürülebilir” hükmüne yer verilmiştir.

24. Belediye Kanunu’nun “Şirket kurulması” kenar başlıklı 70 inci maddesinde yer alan “Belediye kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında, ilgili mevzuatta belirtilen usûllere göre şirket kurabilir.” hükmü ile belediye şirketlerinin normatif dayanağı ihdas edilmiştir. Belirtilen hükmün madde gerekçesinde yer alan “Madde ile bir taraftan belediyelerin hizmetlerini daha etkili, verimli ve ekonomik şartlarda sunmasına ve kaynak yaratmalarına yardımcı olmak amacıyla sermaye ortaklığı kurmasına izin verilmekte; diğer taraftan kurulacak ortaklığın belediyenin görev alanıyla ilgili olması şartı getirilerek şirket kuruluşunun disiplin altına alınması ve belediyelerin haksız rekabete yol açmalarının önüne geçilmesi amaçlanmıştır” açıklaması ile belediye şirketlerinin kuruluş amaçları ifade edilmiştir.

25. Hemen belirtmek gerekir ki, 5393 sayılı Kanun’un 70 inci maddesi ile uyumlu şekilde 5216 sayılı Kanun’un 26 ncı maddesinde de büyükşehir belediyesinin kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında ilgili mevzuatta belirtilen usullere göre sermaye şirketleri kurabileceği düzenlenmiştir.

26. Öte yandan bu düzenlemelere paralel olarak 24.12.2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 83 üncü maddesi ile 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 62 nci maddesinin (e) bendinde değişiklik yapılarak personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım ihaleleri yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre 5018 sayılı Kanuna ekli (I), (II), (III) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri (MİT Müsteşarlığı hariç) ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı listede yer alan idarelerin merkez ve taşra teşkilatları, il özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birlikleri, birlikte veya ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarına ait şirketler, merkezi yönetim, sosyal güvenlik kurumu, fon, kefalet sandığı, yatırım izleme ve koordinasyon başkanlığı, gençlik hizmetleri ve spor il müdürlüğü, mahalli idare ve şirket bütçelerinden veya döner sermaye bütçelerinden, anılan liste kapsamındaki diğer idareler için ise kendi bütçelerinden personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı veya niteliği itibarıyla bu sonucu doğuracak şekilde alım yapamaz ve buna imkân sağlayan diğer mevzuat hükümleri uygulanmaz.

27. Ancak 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 126 ncı maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek 20 nci maddesinin birinci fıkrasında, “İl özel idareleri, belediyeler ile bağlı kuruluşları ve bunların üyesi olduğu mahalli idare birlikleri, personel çalıştırılmasına dayalı hizmetleri 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 22 nci maddesindeki limit ve şartlar ile 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tabi olmaksızın doğrudan hizmet alımı suretiyle birlikte ya da ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası bu idarelere ait ve halen bu kapsamda hizmet alımı yaptığı mevcut şirketlerinden birine, bu nitelikte herhangi bir şirketi bulunmuyorsa münhasıran bu amaçla kuracakları bir şirkete gördürebilir” düzenlemesi yapılmıştır. Görüldüğü üzere bu düzenleme ile Belediye ve bağlı kuruluşlarının personel çalıştırılmasına dayalı hizmetleri 4734 sayılı Kanun’un 22 nci maddesindeki limit ve şartlar ile 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tabi olmaksızın kurdukları veya mevcut olan şirketlere gördürmeleri mümkün hâle gelmiştir.

28. 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek 20 nci maddesine dayanılarak bu madde kapsamındaki şirketlerde işçilerin işe alımı, işçilere ilişkin personel giderlerinin toplam giderler içindeki payına ilişkin üst sınırları, ilk defa alınacak işçilere ilişkin belirlenecek ölçütleri esas alarak yıllık sınırlamaları ve bu kapsamdaki alımlar ile harcamaları belirlemek amacıyla çıkarılan ” İl Özel İdareleri, Belediyeler ve Bağlı Kuruluşları ile Bunların Üyesi Olduğu Mahalli İdare Birliklerinin Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmetlerinin Gördürülmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Karar” ın 3 üncü maddesinde şirket tanımı yapılmış, 6 ncı maddesinde ise bu şirketlerden belediye veya bağlı kuruluşları tarafından doğrudan personel çalıştırılmasına ilişkin hizmet alımı yapılmasının mümkün olduğu düzenlenmiştir.

29. Belirtmek gerekir ki, 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 136 ncı maddesinde yukarıda belirtilen 126 ncı maddesi ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek 20 nci maddenin 02.01.2018 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.

30. Konuyla ilgisi nedeniyle 6772 sayılı Kanun’daki ilave tediye ile ilgili düzenlemelerin incelenmesi gerekmekte olup Kanun’un 1 inci maddesinde; “Umumi, mülhak ve hususi bütçeli dairelerle mütedavil sermayeli müesseseler, sermayesinin yarısından fazlası Devlete ait olan şirket ve kurumlarla belediyeler ve bunlara bağlı teşekküller, 3460 ve 3659 sayılı Kanunların şümulüne giren İktisadi Devlet Teşekkülleri ve diğer bilcümle kurum, banka, ortaklık ve müesseselerinde müstahdem olanlardan İş Kanununun şümulüne giren veya girmeyen yerlerde çalışmakta olan ve İş Kanununun muaddel birinci maddesindeki tarife göre işçi vasfında olan kimselere, ücret sistemleri ne olursa olsun, her yıl için birer aylık istihkakları tutarında ilave tediye yapılır.” hükmüne yer verilmiş olmakla maddede belirtilen 3460 sayılı Kanun bugün itibari ile yürürlükte olmayıp 3659 sayılı Kanun ise banka ve devlet kurumlarında çalışan memurların aylıkları ile ilgili düzenleme getirmiş ve hâlen yürürlüktedir.

31. Bu itibarla 6772 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde belirtilen kurumlarca sermayesinin yarısından fazlasına iştirak suretiyle kurulan kuruluşlar ve bunların aynı nispette iştirakleriyle vücut bulan kurumlar, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya satın alınıp belediyelere bağlanan müesseseler de Kanun kapsamına alınmıştır.

32. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri ekli cetvellerde sayılmıştır. Bu cetvellerde Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu idareleri, Özel Bütçeli İdareler, Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar ve Sosyal Güvenlik Kurumlarında çalışanların Kanun kapsamında olduğunun kabulü gerekir.

33. Sonuç itibari ile Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan ve kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişileri ve bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanların 6772 sayılı Kanun hükümlerine tabi olduğu anlaşılmaktadır.

34. Somut olayda davacı vekili dava dışı şirketler ile davalı EGO Genel Müdürlüğü arasındaki asıl işveren-alt işveren ilişkinin muvazaalı olduğunu, müvekkilinin baştan itibaren davalının işçisi sayılması gerektiğini ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının yanı sıra ilave tediye alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili ise müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, toplu taşıma işinin yasal düzenlemelere uygun biçimde hizmet alım sözleşmesi ile gördürüldüğünü, dava dışı şirketler ile kurulan ilişkinin muvazaalı olmadığını savunmuş olup dosya içeriğinden davacının davalıya ait işyerinde otobüs şoförü olarak çalıştığı, 28.03.2007-07.06.2018 tarihleri arasında dava dışı Belediye şirketleri olan BUGSAŞ ve …işçisi olarak gösterildiği, Özel Dairece 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek 20 nci maddedeki düzenleme nedeniyle 02.04.2018 tarihinden sonraki dönem yönünden muvazanın kabulünün hatalı olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu anlaşılmakla bu hâli ile uyuşmazlık 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenleme tarihinden sonraki dönem yönünden davalı ile dava dışı şirketler arasında kanuna uygun bir asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulup kurulmadığı veya bu ilişkinin muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

35. Ne var ki 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek 20 nci maddedeki düzenleme dikkate alındığında Belediye ve bağlı kuruluşlarının 4734 sayılı Kanun’un 22 nci maddesi ile 62 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki sınırlamalara tabi olmaksızın personel çalıştırılmasına dayalı hizmetleri Belediye şirketlerine gördürmesi mümkün olduğundan anılan düzenlemenin yürürlük tarihinden sonraki dönem yönünden davalı ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin geçerli olduğunun kabulü gerekmektedir.

36. Öte yandan bu yasal düzenleme ile birlikte dava dışı şirketlerin hisselerinin büyük bir kısmının ya da tamamının Belediyeye ait olması muvazaanın bulunduğuna dair bir kriter olmayacağı gibi Belediye ve bağlı kuruluşlarının personel çalıştırılmasına ilişkin hizmet alımlarının işçi teminine yönelik olduğu iddiasının kabulü de mümkün değildir. İşçilerin aynı şekilde çalışmaya devam etmelerinin ve işin yürütümü ile ilgili bazı talimatların asıl işveren yetkililerince verilmiş olması da başlı başına muvazaayı göstermez. İşin gereği gibi yapılmaması karşısında asıl işveren yetkililerinin denetim yetkileri kapsamında dava dışı şirket çalışanlarına işin yürütümüne ilişkin uyarılarda bulunmaları doğal karşılanmalıdır.

37. Hâl böyle olunca 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenlemenin yürürlük tarihinden sonraki dönem yönünden davalı ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğuna ilişkin kabul yerinde değildir. Ancak bozma kararında 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen Ek 20 nci maddenin yürürlük tarihi 02.04.2018 olarak yazılmış ise de bu maddenin yürürlük tarihinin 02.01.2018 olması nedeniyle davalı ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin 02.01.2018 tarihinden sonraki dönem yönünden muvazaalı olmadığı kabul edilmelidir.

38. Öte yandan davalı ile dava dışı şirketler arasındaki ilişkinin 02.01.2018 tarihinden sonraki dönem yönünden muvazaalı olmamasının yanı sıra dava dışı şirketlerin Belediye şirketi olmakla birlikte 6772 sayılı Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları arasında bulunmaması nedeniyle davacının 02.01.2018 tarihinden sonraki çalışma süresi bakımından ilave tediye alacağına hak kazanması mümkün değildir.

39. Son olarak belirtilmelidir ki, bozma kararında davacının davalı EGO Genel Müdürlüğünün taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlandırıldığı belirtilmişse de hüküm altına alınan alacakların toplu iş sözleşmesi hükümlerine göre hesaplanmadığı, davacının davalının taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden yararlandırılmadığı anlaşılmakla bozma kararının bu kısmının dosya içeriğine uygun olmadığı açıktır.

40. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalara göre davacının 02.01.2018 tarihine kadar olan çalışma dönemi yönünden muvazaanın kabulü yerinde ise de 02.01.2018 tarihinden fesih tarihine kadar olan dönem yönünden davalı ile dava dışı BUGSAŞ ve BELKA A.Ş. arasında kurulan asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olmadığı gibi muvazaaya da dayanmadığı anlaşıldığından davacının bu tarihten sonrasına ilişkin muvazaa iddiasına dayalı taleplerinin ve ilave tediye talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.

41. Bu itibarla Mahkemece 02.01.2018 tarihinden sonraki çalışma dönemi yönünden davacının kendi ücretine göre tazminat ve alacakları belirlenerek hüküm altına alınmalı ve ilave tediye alacağı da reddedilmelidir.

42. O hâlde direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.