YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/65
KARAR NO : 2023/104
KARAR TARİHİ : 22.02.2023
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2018/168 E., 2018/468 K.
DAVALILAR : 1-… vekili Avukat …
DAVA TARİHİ : 24.07.2012
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.03.2018 tarihli, 2018/1463 Esas ve 2018/2282 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki hizmet tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 8. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin murisi … Kirez’in davalı şirkete ait iş yerinde 08.08.1986 tarihinden yıl sonuna kadar hizmet akdi ile çalıştığını ancak işe giriş bildirgesi verilmesine rağmen çalışmalarının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediğini ileri sürerek davalı iş yerinde geçen ve Kuruma bildirilmeyen 08.08.1986 ile 1987 yılı Ocak ayı arasındaki döneme ilişkin hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı … (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğini ayrıca bu tür davaların kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle tüm araştırmaların resen yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı …-…-Öz… İnşaat Malzemesi Taahhüt Nakliye Ticaret Kollektif Şirketine (Öz… Kollektif Şirketi) 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35 inci maddesine göre tebligat yapılmış olup davaya cevap verilmemiştir.
7. Davalı … 20.01.2015 tarihli duruşmadaki beyanında; ihtilaf konusu dönemde sadece şirket ortağı olduğunu, davacının murisinin davalı iş yerinde 4-5 ay çalıştığını ancak net tarih bildirmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.
8. Davalı … 20.01.2015 tarihli duruşmadaki beyanında; davalı şirkete 1999 yılında ortak olarak girdiğini, davacının murisini tanımadığını belirtmiştir.
Mahkemenin Birinci Kararı
9. … 8. İş Mahkemesinin 21.10.2015 tarihli ve 2012/101 Esas, 2015/650 Karar sayılı kararı ile; 07.01.2001 tarihinde vefat eden eşinin sigortalılık durumu davacının hak alanını ilgilendirdiğinden dava açmakta hukuki menfaatinin bulunduğu, öte yandan davalı şirketin faaliyetini sonlandırdığı ve ticaret sicilinden terkin edildiğinin tespit edilmesi nedeniyle davacı tarafa şirketin ihyası için süre verildiği, … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/13 Esas, 2013/44 Karar sayılı kararı ile davalı şirketin hizmet tespit davası ile sınırlı olmak üzere ihyasına karar verildiği, kararın temyiz edilmeden 05.02.2014 tarihinde kesinleştiği, şirket ortaklarının şirketin borçlarından kendi mal varlıklarıyla da sorumlu oldukları gözetilerek ticaret mahkemesindeki davada davalı olarak gösterilmiş olmaları sebebiyle ortakların davada yer almalarının sağlandığı, davanın esası yönünden ise toplanan delilere göre davacının murisi olan sigortalının davalı şirkete ait işyerinde 08.08.1986-15.12.1986 tarihleri arasında çalıştığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
10. … 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
11. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/23755 Esas, 2016/514 Karar sayılı kararı ile; davacının murisinin 1986 yılında gerçekleştiği iddia edilen çalışmaları ile ilgili dönem bordrosu, işe giriş bildirgesi gibi belgelerin Kuruma verilip verilmediği, Kurum kontrol memurları tarafından belirlenmiş bir çalışma olup olmadığı yöntemince saptandıktan ve buna göre hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği irdelendikten sonra hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı
12. … 8. İş Mahkemesinin 31.01.2017 tarihli ve 2016/266 Esas, 2017/55 Karar sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu bozma kararında belirtilen belgeler getirtildikten sonra murise ait işe giriş bildirgesinin 28.08.1986 tarihinde Kuruma verildiği, bu nedenle 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği belirtilerek önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
13. … 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
14. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.03.2018 tarihli ve 2018/1463 Esas, 2018/2282 Karar sayılı kararı ile; “…Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava …) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava …) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Baki Kuru-Ramazan Arslan-Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231). Bu nedenle, davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani, bir davada taraf olabilmek için, ya, hakiki şahıs; ya da, hükmi şahıs olmak gerekir. Zira, taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, … 2000, s.288).Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2007 tarih, 2007/10-358 Esas, 2007/337 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere; ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile A.Ş.’nin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle yargılamanın devamının sağlanması gerekir. Şu halde yapılması gereken iş; anılan HGK kararı çerçevesinde, tüzel kişiliği sona eren davalı şirketin ihyası için tasfiye memurluğu ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmeli, dava açıldığı takdirde bu davanın sonucu beklenmeli, tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde, taraf teşkili sağlanarak, sonucuna göre karar verilmelidir.
Somut olayda; davalı …, … – Öz… İnş. Malz. Taah. Nak. Tic. Koll. Şti.’nin 28.07.2004 tarihi itibariyle feshedildiğini, bu durumda, taraf ehliyeti bulunmayan şirket aleyhine karar verildiği anlaşılmış olmakla, davalı şirket hakkında ihya yapılması için yasal prosedür işletilmek suretiyle ihyasına dair karar alındıktan sonra, usulüne uygun şekilde taraf teşkilinin sağlanması ve sonrasında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve infazı mümkün olmayacak şekilde, karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
15. … 8. İş Mahkemesinin 18.09.2018 tarihli ve 2018/168 Esas, 2018/468 Karar sayılı kararı ile; … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülüp kesinleşen davada hizmet tespit davası ile sınırlı olmak üzere şirketin ihyasına karar verildiği, … Ticaret Sicil Müdürlüğünün 23.11.2017 tarihli cevabi yazısında Sabit ve Sühede…’nın tasfiye memuru olmadıkları, şirkete başkaca tasfiye memuru atanmadığının bildirildiği, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2011/689 Esas ve 2011/698 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere şirkete tasfiye memuru atanmadığından şirket yönetim kurulu üyelerine yapılan tebligatın usulüne uygun olduğu belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
16. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava tarihinden önce tasfiye edilerek ticaret sicilinden terkin edildiği sabit olan davalı şirketin ihyası için yasal prosedür işletilerek ihyaya ilişkin karar alınıp taraf teşkili sağlandıktan sonra esas hakkında karar verilmesinin gerekip gerekmediği, mahkemece sözü edilen ihya prosedürü ve taraf teşkili yönünden gerekli usuli işlemlerin yerine getirilip getirilmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
19. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK/6102 sayılı Kanun/Türk Ticaret Kanunu) 124 üncü maddesinin 1 inci fıkrası gereğince ticaret şirketleri kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olup maddenin 2 nci fıkrasına göre de kollektif ile komandit şirketler şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ise sermaye şirketi sayılır.
20. Türk Ticaret Kanunu’nun 211 inci maddesinde kollektif şirket “ticari bir işletmeyi bir ticaret unvanı altında işletmek amacıyla, gerçek kişiler arasında kurulan ve ortaklarından hiçbirinin sorumluluğu şirket alacaklılarına karşı sınırlanmamış olan şirket” olarak tanımlanmıştır.
21. Türk Ticaret Kanunu’nun 125 inci maddesinin 1 inci fıkrasına göre ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir. Tüzel kişilik ile ticaret şirketi kendisini meydana getiren kişilerden ayrı bir hukuki varlık kazanarak hukuki kişiliğe, ehliyete ve bağımsız malvarlığına sahip olur. Dolayısıyla tüzel kişiliğinin bulunması ticaret şirketlerinin ayırt edici temel niteliklerinden birisini oluşturmaktadır.
22. Türk Ticaret Kanunu’nun 232 nci maddesi gereğince kollektif şirket ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Bu bağlamda tescil, ortaklığın tüzel kişilik kazanması yönünden kurucu niteliktedir. Yani tüzel kişiliğin oluşması için ilân değil sadece ticaret siciline tescil yeterlidir.
23. Diğer taraftan TTK’nın 243 üncü maddesinde; ” (1) Kollektif şirketler, 253 üncü madde hükmü saklı kalmak kaydıyla Türk Borçlar Kanununun 639 ve 640 ıncı maddelerinde öngörülen ve aşağıda yazılı sebeplerden birinin gerçekleşmesiyle sona erer:
a)Konkordato ile sonuçlanmış olsa bile şirketin iflası.
b)Şirketin sermayesinin tamamının veya üçte ikisinin kaybedilmesine rağmen sermayenin tamamlanmasına veya geri kalan sermaye ile yetinmeye karar verilmemiş olması
c)Şirketin diğer bir şirket ile birleşmesi.
d)Kanunun 215 inci maddesinde gösterilen süre içinde veya sonra tescil ve ilan yapılmamışsa, aradan ne kadar süre geçmiş olursa olsun, ortaklardan herhangi birinin istemi üzerine ve bu ortağın noter aracılığıyla diğer ortaklara uygun bir süreyi içeren ihtar göndermiş olması şartıyla mahkemece feshe karar verilmesi.” şeklinde kollektif şirketin sona erme sebepleri sayılmıştır.
24. Türk Borçlar Kanunu’nun 639 uncu maddesi uyarınca ortaklığın sona erme sebepleri; ortaklık sözleşmesinde öngörülen amacın gerçekleşmesi veya gerçekleşmesinin imkânsız duruma gelmesi, sözleşmede ortaklığın mirasçılarla sürdürülmesi konusunda bir hüküm yoksa, ortaklardan birinin ölmesi, sözleşmede ortaklığın devam edeceğine ilişkin bir hüküm yoksa, bir ortağın kısıtlanması, iflası veya tasfiyedeki payının cebrî icra yoluyla paraya çevrilmesi; bütün ortakların oybirliğiyle karar vermesi; ortaklık için kararlaştırılmış olan sürenin bitmesi; ortaklık sözleşmesinde feshi bildirme hakkı saklı tutulmuş veya ortaklık belirsiz bir süre için ya da ortaklardan birinin ömrü boyunca kurulmuşsa bir ortağın fesih bildiriminde bulunması, haklı sebeplerin bulunması hâlinde her zaman başkaca koşul aranmaksızın fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla ortaklığın sona ereceği hüküm altına alınmıştır.
25. Bu durumda TTK’nın 243 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK/Türk Borçlar Kanunu) 639 uncu ve 640 ıncı maddelerinin kollektif şirketin sona ermesinde uygulanma olanağı bulunmaktadır.
26. Türk Ticaret Kanunu’nun 250 inci maddesinin 1 inci fıkrasına göre kollektif şirketin sona ermesi hâlinde ortaklar sona ermeyi tescil ve ilan ettirmekle yükümlüdür. İflas sebebiyle şirketin infisahı hâlinde ise bu yükümlülük iflas memuruna aittir. Bu durumda kollektif ortaklık iflas dışında hangi nedenlerle fesih edilirse edilsin ortaklar fesih hâlini tescil ve ilân ile yükümlüdür. Ortakların bu görevi yerine getirmemeleri hâlinde bir ortak dâhi bu feshi ortaklık merkezinin bulunduğu yer ticaret sicil müdürlüğüne bildirebilir (Gönen Eriş, Ticari işletme ve Şirketler, C. II, 3. Baskı,s.1658).
27. Bundan başka TTK’nın 272 inci maddesinin 1 inci fıkrasında kollektif şirketin tasfiyesi iflas dışındaki sona erme hâllerinde tasfiye memurlarına ait olduğu belirtilmiştir.
28. Yine aynı Kanun’un 273 üncü maddesinde ise “…(1) Tasfiye memurları şirket sözleşmesiyle, şirketin devamı sırasında veya sona ermesinden sonra ortakların oybirliğiyle seçilir.
(2) Birinci fıkra hükümlerine uygun olarak bir tasfiye memuru seçilmemişse, tüm ortaklar veya bunların kanuni temsilcileri tasfiyeye memur sayılır. Bununla beraber ortaklardan birinin istemi üzerine şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki ticaret mahkemesi, tasfiye hâlindeki şirket için bir veya birkaç tasfiye memuru atar. Mahkeme gerek görürse dilekçeyi tebliğ ederek diğer ortakları dinleyebilir.
(3) Gerek ortakların seçecekleri gerek mahkemenin atayacağı tasfiye memurları ortaklardan veya üçüncü kişilerden olabilir.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
29. Görüldüğü üzere kollektif şirketin devamı sırasında veya ortaklığın sona ermesinden sonra ortakların oy birliğiyle vereceği bir kararla tasfiye memuru seçilebilir. Tasfiye memuru tayin edilmezse TTK’nın 273 üncü maddesinin 2 nci fıkrası gereğince tüm ortaklar veya bunların yasal temsilcileri tasfiye memuru sayılır.
30. Gelinen bu noktada taraf ve dava ehliyeti ile taraf sıfatı konularına kısaca değinilmelidir.
31. Çekişmeli yargının konusu dava olup dava, bir başkası (davalı) tarafından sübjektif hakkı ihlal veya tehlikeye sokulan ya da kendisinden haksız bir talepte bulunulan kimsenin (davacının), mahkemeden hukukî koruma (himaye) istemesidir. Mahkemeden hukuki koruma isteyen kimseye davacı (müddei) denir.
32. Dava davacının sübjektif hakkını ihlal eden veya tehlikeye sokan veya davacıdan haksız bir talepte bulunan kimseye karşı açılır; bu kimseye de davalı (müddeialeyh) denir.
33. Bir sübjektif hakkın mahkemeler vasıtasıyla ileri sürülmesi yetkisine dava … denir.
34. Taraf ehliyeti ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 50 nci maddesinde düzenlenmiş olup bir davada taraf olabilme yeteneğini ifade eder. Taraf ehliyeti, medeni (maddi) hukukta 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 8 inci maddesinde düzenlenen medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekil olarak anlaşılmalıdır. Buna göre medeni haklardan yararlanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişi davada taraf ehliyetine sahip kabul edilmelidir.
35. Dava ehliyeti ise HMK’nın 51 inci maddesinde kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapma ehliyeti olarak ifade edilmiştir. Dava ehliyeti, TMK’nın 9 uncu maddesinde düzenlenen medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin usul hukukundaki görünümü olup buna göre medeni hakları kullanma ehliyeti bulunan her gerçek ya da tüzel kişinin dava ehliyeti bulunmaktadır.
36. Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, aktif husumeti, davalı sıfatı ise pasif husumeti karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def’î değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece re’sen nazara alınmasıdır.
37. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Bu düzenlemeye göre husumet ya da bir başka deyişle taraf sıfatı dava şartlarından değildir. Dava şartının özelliği tıpkı taraf sıfatı gibi davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için varlığı ya da yokluğu hâkim tarafından davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilen ve taraflarca noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürülen nitelikte olmasıdır.
38. Son olarak vurgulanmalıdır ki; hizmet tespitine ilişkin dava sonucunda mahkemece verilecek hüküm gerek işverenin gerekse Kurumun hak alanını etkileyeceğinden ve 11.09.2014 tarihinden önce açılan eldeki davada mülga 5521 sayılı Kanun’un 7 nci maddesine eklenen 4 üncü fıkranın uygulanması mümkün olmayacağından işveren ile Kurum arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmakta olup Hukuk Genel Kurulunun 27.10.2022 tarihli ve 2021/(21)10-551 Esas, 2022/1405 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.
39. Somut olayda davacının murisinin 08.08.1986-1987 yılı Ocak ayları arasında davalı işyerindeki hizmetlerinin tespitini talep ettiği, davalı Öz… Kollektif Şirketinin 18.01.1985 tarihli Kollektif Şirket Ana Mukavalesinin 5 inci maddesi ile şirketin süresinin tescil ve ilâmını mütekaip 10 yıl olduğu ve sürenin bitimine üç ay kala tarafların şirketin feshini talep etmedikleri takdirde sözleşmenin birer yıl devreler hâlinde uzayacağının; 10 uncu maddesi ile de şirketin son bulmasında veya daha evvel ortakların ittifakı ile feshine karar verilebileceğinin kararlaştırıldığı, söz konusu 10 uncu maddeye uygun şekilde davalı şirketin ortakları olan Sabit ve … tarafından … 9. Noterliğinin 28.07.2004 tarihli ve 32585 yevmiye numaralı fesihnamesiyle şirketin 16.09.2004 tarihinde feshedildiği, … Ticaret Sicil Müdürlüğünce fesih sebebiyle davalı şirketin 16.09.2004 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiği, Mahkemece davacıya davalı şirketin ihyasını sağlamak amacıyla dava açması için süre verilmesi üzerine … 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/13 Esas sırasına kayden açılan davada hizmet tespiti davası ile sınırlı olmak üzere ihyasına karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek 05.02.2014 tarihinde kesinleştiği, bu aşamadan sonra davalı şirket ortakları Sabit ve …’ya tebligat yapılıp davaya dâhil edilerek yapılan yargılama sonucunda davacı murisinin 08.08.1986-15.12.1986 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde çalıştığının tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
40. Yapılan açıklamalara göre TTK’nın 273 üncü maddesinin 2 nci fıkrasında kollektif şirketin sona ermesinden sonra tasfiye memuru tayin edilmediği takdirde şirketin tüm ortaklarının tasfiye memuru sayılacağına dair açık hüküm bulunduğu, somut olayda davalı şirkete atanan tasfiye memurunun olmadığı, tasfiyeyi şirket ortaklarının yaptığı, ayrıca şirketin hizmet tespiti davası ile sınırlı olmak üzere ihyası şirket ortaklarına eldeki davada tebligat yapılıp taraf hâline getirildiği dikkate alındığında davada taraf teşkilinin sağlandığı kabul edilmelidir.
41. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.
42. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre davalı … vekilinin diğer temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
43. Öte yandan dava tarihinin “24.07.2012” olmasına rağmen direnme kararında “04.06.2/018” olarak yazılması maddi hata olarak kabul edilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
IV. SONUÇ
Direnme uygun bulunduğundan davalı … vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
22.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.