Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2023/546 E. 2023/720 K. 05.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/546
KARAR NO : 2023/720
KARAR TARİHİ : 05.07.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi ve tazminat davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 05.03.2020 tarihli ve 2020/8 Esas, 2020/80 Karar sayılı direnme kararının onanmasına ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2022 tarihli ve 2021/3-24 Esas, 2022/1328 Karar sayılı kararının, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü:

Hukuk Genel Kurulunun kararında yer alan açıklamalara göre, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteminin REDDİNE,

Aynı Kanunun 442/3 üncü ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 1.470,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,

Karar düzeltme harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

05.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

”K A R Ş I O Y”

Dava hile (aldatma) hukuki sebebine dayalı sözleşmenin feshi ve tazminat istemine ilişkindir.

Eskişehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin kararı, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince; hak düşürücü sürenin başlangıç tarihi noktasında yeniden değerlendirme yapılarak bunun sonucuna göre gerekirse işin esasın incelenmeli gerekçesi ile bozulmuş, Mahkemenin direnme kararı üzerine Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2022 tarihli ve 2021/3-24 Esas, 2022/1328 Karar sayılı kararı ile;

“Davacılar vekili Eskişehir 2. Noterliğinin 23.07.2013 tarihli ve 17668 yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin müvekkillerinin iradelerini yansıtmadığını, davalıların aldatmasıyla bu sözleşmelerin düzenlendiğini, düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde belirtilen bedelin teslim alınmadığını ileri sürerek aldatma hukuksal nedenine dayalı sözleşmenin feshine karar verilmesini talep etmiş; bunun mümkün olmaması hâlinde her iki davalının aldatma kastıyla birlikte hareket etikleri iddiasıyla davacıların zararından sorumlu oldukları iddiasıyla tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı …’in düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanarak tapu iptali ve tescil istemiyle açtığı Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 Esas sayılı dosyasına 08.07.2014 havale tarihi ile sunulan … …, … ve … … imzalı beyan dilekçesinde “…… … … bu sözleşmeye uymadı, Sadece kağıt üzerinde kaldı. Ben eşimden boşandım. Kardeşim …’ın eşi … …’da Amerika’daydı. Bizim bu durumumuzdan yararlanarak 2. bir sözleşme imzalattılar. Biz bu sözleşmeyi okumadan, anlamadan bu işleri bilmediğimiz için imzaladık. Bu sözleşmede almadığımız paralar ve bazı maddeler vardır. Biz bunları bilmiyorduk. Bizim avukatımız … … …’da onlardan taraf olup bizim aleyhimize olan bu sözleşmeyi aceleye getirerek okumamıza müsaade etmeden hadi, hadi noterde okursunuz dedi. Noterde de alel acele okumaya fırsat bulamadan imzaladık. Bürosuna gelince de bize 17 bin beş yüz TL, bana 17 bin beş yüz TL de kardeşim …’ya verip iki kağıt imzalattılar. Bu kağıtların fotokopilerini de 2 gün sonra verdiler, dilekçemizin ekindedir. Avukatımızın bizi kandırdığını eve gelince sözleşmeyi okuduktan sonra anladık. Biz bu sözleşmeden hemen vazgeçmek istesek de bu almadığımız paraları size ödetiriz, bozdurduğunuz için de 100 bin TL ayrıca ödersiniz diyerek korkuttular…” ifadelerinin yer aldığı, buradan davacıların 23.07.2013 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden iki gün sonra aldatıldıklarını öğrendikleri sonucuna ulaşılmaktadır. Anılan beyan dilekçesinin Mahkemenin ilk kararından önce dosya içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, sözleşmenin iptali istemli eldeki dava bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 03.12.2014 tarihinde açılmıştır. Özel Dairenin kararına gerekçe yaptığı ifadeler davacı … …’ın Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 Esas sayılı dosyasına sunduğu 17.07.2014 tarihli cevap dilekçesinde yer almakta olup direnme kararına dayanak yapılan dilekçeden farklıdır.

Bu nedenle, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.” gerekçesiyle direnme kararı onanmış, hükme karşı davacı vekili tarafından karar düzeltme isteğinde bulunulmuş, Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından karar düzeltme isteği reddedilmiştir.

Bilindiği üzere hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.

6098 sayılı TBK’nın 36/1 inci maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.

6098 sayılı TBK’nın 39 uncu maddesinde; “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildiriminin, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 39 uncu maddesinde belirtilen bir yıllık süre içinde karşı tarafa ulaştırılması gerekir. Bildirimde, geçersizlik sebebi tam olarak açıklanmasa dahi, sözleşmeden dönüldüğü, sözleşmeyle bağlı kalınmayacağı, sözleşmenin feshedildiği, sözleşmenin iptal edildiği gibi açıklamaları mutlaka içermelidir. Bu bildirim, karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi ya da dava yoluyla kullanılabilir.

Sözleşmeyle bağlı olmama bildirimi (iptal beyanı) hiçbir şekle tabi değildir. Şekle bağlı bir sözleşmede de, örtülü irade beyanıyla iptal bildirimi yapılabilir. Sözleşmeyle bağlı olmama bildiriminde (iptal hakkı) bir yıllık kısa süre, iradeyi sakatlayan sebeplerin öğrenilmesi veya korkunun etkisinin ortadan kalkmasıyla başlar. Bir yıllık hak düşürücü sürenin, daha uzun bir süre ile de sınırlandırılıp sınırlandırılamayacağı doktrinde tartışmalıdır.

İradesi bozulan kimse, sözleşmeyi yaptıktan 5, 10 veya 30 yıl sonra yanılma veya aldatmayı öğrenmişse, öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık süre içinde sözleşmeyi iptal edip edemeyeceği konusunda görüş birliği bulunmamaktadır. Bir görüşe göre, sözleşme tarihinden itibaren 10 yıl geçmesi hâlinde, iptal hakkının son bulacağı ileri sürülmekte, diğer görüşe göre ise, Türk Borçlar Kanunu’nun 39 uncu maddesinde kanun koyucunun daha uzun bir süreyi bilerek koymadığı, kanunun açık hükmü karşısında yorum yoluyla yeni kural konulamayacağı, böyle bir süre konulmasının kanun koyucunun amacına aykırı olacağı ve anılan maddenin açık hükmüne aykırı olacağı belirtilmektedir (Eraslan …, Yanılma, Aldatma, Korkutma Davaları, sayfa, 437-438).

Geçerliliği açısından herhangi bir şekle bağlanmamış olan bu beyan, karşı tarafa ulaştığı andan itibaren sözleşme ilişkisini (hangi görüş benimsenmiş olursa olsun) kesin hükümsüz hâle sokar, iptal beyanı geri alınmaz.

Sözleşmeyle bağlı olmadığı bildirimi, sözleşmeyi kesin olarak geçersiz hâle getiren bozucu yenilik doğurucu ”inşai” bir haktır (Eraslan …, Yanılma, Aldatma, Korkutma Davaları, sayfa, 436-437). Bu niteliği itibariyle de, şarta bağlı tutulamaz ve bu bildirimden dönülemez. İrade açıklaması, karşı tarafın hakimiyet alanına ulaştığı anda istenen sonucu kendiliğinden doğurmaya yeterlidir. Ayrıca bir iptal davası açmaya, dolayısıyla iptali dava yoluyla ileri sürmeye gerek yoktur.” (Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 18.Baskı. 412 vd. Sayfalar).

Somut olayda; 23.07.2013 tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tarafı olan bu davanın davalısı Ramazan Göktürk tarafından, Eskişehir 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan 2014/334 Esas sayılı ferağa icbar dosyasına bu davanın davacıları tarafından 08.07.2014 havale tarihli cevap dilekçesi verilmiştir. Bu dilekçede, yukarıda hak düşürücü sürenin dolduğuna ilişkin gerekçe yapılan cümleler yanında; “….Bu şahsın taleplerini kabul etmiyoruz. Bu sözleşmede bazı gayrımenkullerin üzerlerinde haciz olmadığı halde bunları da kendi lehine olacak şekilde yazdırmışlardır. İlk yapmış olduğumuz sözleşmenin geçerli olmasını talep ediyoruz…..Eşlerimizin o tarihte başımızda olmayışını fırsat bilerek Avukat … … … tarafından kandırılarak imzalatılan 2. Sözleşmenin iptal edilmesini istiyoruz.öncesinde yapılan 1. sözleşmeye bir itirazımız yoktur.” şeklinde, dava konusu sözleşmeyle bağlı olmadığını belirten beyanlarda bulunmak suretiyle dönme iradelerini karşı tarafa bildirmişlerdir.

Sözleşme tarihi olan 23.07.2013 ila cevap dilekçesinin havale tarihi olan 08.07.2014 tarihi arasında TBK’nın 39 uncu maddesinde belirtilen bir yıllık hak düşürücü süre geçmemiştir. Bir başka ifade ile davacılar, sözleşmenin ifası için karşı tarafın açtığı davada bir yıllık hak düşürücü süre içinde sözleşme ile bağlı olmadıklarını bildirmişlerdir. İradenin karşı tarafa ulaşması ile birlikte kesin sonuç doğmuştur. Bundan sonra sözleşmenin feshi için ayrıca açılacak bir davanın süreye bağlı olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Hukuk Genel Kurulunun, sözleşmenin düzenlendiği 23.07.2013 tarihinden iki gün sonra öğrenmenin gerçekleştiği, bu nedenle eldeki davanın açıldığı 03.12.2014 tarihine kadar hak düşürücü sürenin geçtiği yönündeki kabulü maddi hataya dayanmaktadır. İşin esasının incelenmesi gerekmektedir.

Hâl böyle olunca, karar düzeltme isteğinin kabul edilmesi ve dava konusu olayda hak düşürücü sürenin dolmadığı benimsenerek direnme kararının bu gerekçe ile bozulması gerekirken aksi yöndeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.