YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/151
KARAR NO : 2023/367
KARAR TARİHİ : 26.04.2023
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2022/709 E., 2022/1484 K.
KARAR : Davanın usulden reddine
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Dairenin bozma kararına uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar davalı vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda dosyanın asliye ticaret mahkemesine devrine ve gönderilmesine karar verilmiş, asliye ticaret mahkemesince yapılan yargılama sonucunda ise mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı arasında 25.08.2011 tarihinde içme suyu depoları işine ait anahtar teslim götürü bedel sözleşme imzalandığını, sözleşme gereğince müvekkilinin işe başladığını, işin devamı sırasında davalı tarafından ihale kapsamı dışında kalan fazla işlerin yapımı talep edilince müvekkilinin zorunlu olarak bu ilâve işleri yapmak durumunda kaldığını, davalının ilâve işler bedelini keşif artış raporunu dikkate almadan birim fiyat teklif usulüne göre yapması üzerine, müvekkilinin davalıya müracaat ederek 667.005,84 TL’nin ödenmesini istediğini, ancak davalı tarafından ödeme yapılmadığı için taraflar arasında ilâve işler bedelinin ihtilaflı kaldığını, alacak miktarının yargılama aşamasında tam ve kesin olarak belirleneceğini, bu nedenle davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 200.000.00 TL’nin 14.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 06.03.2017 tarihli dilekçesinde ise; bilirkişi raporuyla alacak miktarı 223.730,00 TL belirlendiğinden bakiye 23.730,00 TL üzerinden noksan harcı tamamladıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları ile ıslah talep hakkı saklı kalmak üzere kesin talep sonucunun 223.730,00 TL olarak kabulü ile, 14.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş ve 07.03.2017 tarihinde de tamamlama harcını yatırmıştır.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının dava konusu alacak miktarını açıkça belirlemiş olmasına rağmen, belirsiz alacak veya kısmi dava açmasında hukuki menfaati bulunmadığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra müvekkili idare tarafından önceden öngörülemeyen mücbir sebeplerden dolayı proje revizyonu yapıldığını ve bir kısım imalatların davacı yükleniciye yaptırılmadığını, yapılmayan işlerin bedelinin sözleşme tutarından tenkis edildiğini, sözleşme kapsamında yaptırılan tüm imalatlar yönünden ise davacıya tam ve eksiksiz olarak ödeme yapıldığını, ilâve iş bedeli bulunmadığını belirterek davanın usulden, aksi hâlde esastan reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27.03.2017 tarihli ve 2014/313 Esas, 2017/137 Karar sayılı kararıyla; davacı vekilinin dava dilekçesi ile aşamalardaki tüm beyanlarında ve en son 06.03.2017 tarihli dilekçesinde davayı belirsiz alacak davası olarak açtıklarını açıkça ifade ettiği, ancak kendi yaptığı fazla imalatların bedelini talep eden davacının dava konusu işlerin miktarını ve bedelini belirleyebilecek durumda olduğu, nitekim davadan önce alacağın 667.005,84 TL olarak netleştirilip karşı taraftan talep edildiği ve ödeme yapılmayınca eldeki davanın açıldığı, davacının yargılama sonunda muhtemel fazlaya ilişkin taleplerin reddi hâlinde karşılaşacağı vekâlet ücreti ve yargılama giderlerine engel olmak amacıyla davayı belirsiz alacak davası olarak açtığı, ancak talebin belirsiz alacak davasına konu olamayacağı gerekçesiyle davanın hukuki yarar dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 20.03.2018 tarihli ve 2017/805 Esas, 2018/309 Karar sayılı kararıyla; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 22.01.2019 tarihli ve 2018/3225 Esas, 2019/270 Karar sayılı kararı ile “…Somut olayda da; davacı tarafından 13 nolu hakediş ile davalı idareden 667.005,84 TL ilave iş bedelinin talep edildiği, davalı idare tarafından ilave iş bedelinin kabul edilmediğine istinaden, alacak miktarının ihtilâflı olduğundan bahisle 200.000,00 TL üzerinden dava açılmış, alacak miktarı 06.03.2017 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporu doğrultusunda arttırılarak 223.730,00 TL’ye yükseltilmiştir. Davalı idarenin davaya cevap dilekçesinde ilave iş bedeli alacağını kabul etmediklerini sözleşme bedeli üzerinde revizyon ve iş eksilmesi nedeniyle iş bedelinin tenkisi yoluna gittiklerini beyan etmesinden de anlaşılmaktadır ki; davacının alacak talebi taraflar arasında tartışmalı hale gelmiştir. Böyle bir durumda ve yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, davacı yüklenicinin dava tarihi itibariyle yürürlükte olan usul hükümleri gözetildiğinde kısmi dava açmakta hukuki yararının olmadığından söz edilemez. Bu sebeple, mahkemece 6100 sayılı HMK’nın 109/1. maddesi gereği davaya bakılıp sonuçlandırılması gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle usulden reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Yukarıda izah edilen nedenler ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak, ilk derece mahkemesinin hükmünün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Özel Dairenin Birinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2019 tarihli ve 2019/91 Esas, 2019/252 Karar sayılı kararı ile anahtar teslim götürü bedel sözleşmelerde projede değişiklik gerekiyorsa yüklenicinin buna uyması gerektiği, bu durumda götürü ücretten indirim yapılamayacağı, davalı iş sahibinin eksik iş bedeline katlanması ve 223.730,00 TL eksik iş bedelinin ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, 200.000,00 TL alacağın 14.02.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline, davacının fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 14.09.2020 tarihli ve 2019/3184 Esas, 2020/2391 Karar sayılı kararı ile “…Davacının davadaki talebi ilave iş bedeli iken, 06.03.2017 tarihli dilekçesinde talebinin iş eksiltilmesi nedeniyle alacak istemine ilişkin olduğunu belirtmiş olup, bu dilekçe ile iddiasını değiştirmiştir. Davalının HMK’nın 141/2. maddesi hükmü gereğince, dilekçe teatilerinden ve ön inceleme duruşmasından sonra yapılan bu değişikliğe açık muvafakati bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca davanın, dava dilekçesinde talep edilen ilave iş bedeli ile sınırlı olarak incelenip değerlendirilmesi zorunludur.
Bu durumda mahkemece, açıkça muvafakat edilmeyen ve davanın tamamı ıslah edilmemek suretiyle ileri sürülen açıklama dilekçesindeki iddia ve dava sebebine itibar edilmeyerek, dava dilekçesinde ileri sürülen iş artışı nedeniyle ilave işler bedeli istemiyle ilgili olarak davacının iddiaları değerlendirilip, inceleme yapılarak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, 6100 sayılı HMK’nın ön inceleme duruşmasının yapıldığı ve hüküm tarihinde yürürlükte olan 141/1. ve 2. maddesinin uyulması zorunlu olan hükümlerinin gözden kaçırılarak, davanın sonuçlandırılması ve yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın davalı yararına bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
.
D. İlk Derece Mahkemesince Özel Dairenin İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
1. Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 10.09.2021 tarihli ve 2021/214 Esas, 2021/564 Karar sayılı kararı ile Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 07.07.2021 tarihli, 608 sayılı kararı ve HSK Birinci Dairesinin 08.07.2021 tarihli, 568 sayılı müstemir yetkilerin belirlenmesine ilişkin kararı üzerine Sakarya İlinde 01.09.2021 tarihinden itibaren müstakil asliye ticaret mahkemesinin kurulup faaliyetine başladığı gerekçesiyle dosyanın görevli ve yetkili Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesine devrine ve gönderilmesine karar verilmiştir.
2. Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesinin 21.01.2022 tarihli ve 2021/151 Esas, 2022/303 Karar sayılı kararı ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesinin 08.07.2021 tarihli ve 568 sayılı kararında derdest dosyaların devredileceğine yönelik bir ifadenin bulunmadığı, mahkemenin kurulup faaliyete geçtiği 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam etmesi gerektiği, mahkemenin görevli olmasının dava şartı olduğu ve her aşamada resen değerlendirileceği, HMK’nın 138 inci maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan inceleme ile görevsizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeni ile HMK’nın 114/1-c ve 115/2 nci maddelerine göre davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve yasal süresi içerisinde talep edilmesi hâlinde dosyanın görevli Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
E. Üçüncü Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 14.06.2022 tarihli ve 2022/2264 Esas, 2022/3343 Karar sayılı kararı ile “…Somut uyuşmazlıkta dava Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla Sakarya 3.Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmıştır. Dava tarihinde Sakaryada müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmaması nedeniyle, ticari dava niteliğindeki uyuşmazlığa bakmaya, davanın açıldığı Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak yargılama sırasında Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararıyla Sakarya ili mülki sınırlarının yargı çevresi olarak belirlenen Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesinin kurulduğu ve 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçtiği anlaşıldığından, Asliye Hukuk Mahkemesince dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine re’sen gönderilmesine dair verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir karar bulunmadığından … (doğrusu Sakarya) Asliye Ticaret Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamış kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
F. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesinin 08.07.2021 tarihli ve 568 sayılı kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı, her davanın açıldığı tarihteki şartlara göre değerlendirileceği, dava şartlarındaki sonraki değişikliklerin görülmekte olan davalara uygulanmayacağı, mahkemenin kurulup faaliyete geçtiği 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam edilmesinin gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili davanın ikame edildiği tarih itibariyle Sakarya ilinde ayrı bir ticaret mahkemesi kurulmadığından, genel görevli ve yetkili Sakarya Asliye Hukuk Mahkemesinde “Ticaret Mahkemesi sıfatıyla” görülen davanın Sakarya ilinde asliye ticaret mahkemesi kurulması neticesinde görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesinin doğru olduğunu, dolayısıyla asliye ticaret mahkemesince verilen görevsizlik kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 07.07.2021 tarihli, 608 sayılı kararı ve HSK 1. Dairesinin 08.07.2021 tarihli, 568 sayılı müstemir yetkilerin belirlenmesine ilişkin kararı üzerine Sakarya ilinde asliye ticaret mahkemesinin kurulduğu ve 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçtiği somut olayda; eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi, yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası:
B. Kanuni hakim güvencesi
Madde 37 – Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu:
Görev
Görevin belirlenmesi ve niteliği
Madde 1- (1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir.
Asliye hukuk mahkemelerinin görevi
Madde 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemler
MADDE 20- (1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir.
(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.
Dava Şartları
Madde 114- (1) Dava şartları şunlardır:
…c) Mahkemenin görevli olması…
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Dava şartlarının incelenmesi
Madde 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava usulden reddedilemez.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu:
2. Ticari davalar ve çekişmesiz yargı işlerinin görüleceği mahkemeler
Madde 5-(1)Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.
(2)Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa, asliye hukuk mahkemesinin görevi içinde bulunan ve 4 üncü madde hükmünce ticari sayılan davalarla özel hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere asliye ticaret mahkemesinde bakılır. Bir yerde ticaret davalarına bakan birden çok asliye ticaret mahkemesi varsa, iş durumunun gerekli kıldığı yerlerde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, asliye ticaret mahkemelerinden biri veya birkaçı münhasıran bu Kanundan ve diğer kanunlardan doğan deniz ticaretine ve deniz sigortalarına ilişkin hukuk davalarına bakmakla görevlendirilebilir.
(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/2 md.) Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.
(4)(Değişik: 26/6/2012-6335/2 md.) Asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yargı çevresindeki bir ticari davada görev kuralına dayanılmamış olması, görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez; asliye hukuk mahkemesi, davaya devam eder.
2. Değerlendirme
1. Bilindiği üzere genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
2. Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.
3. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
4. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin veya ihtisas mahkemelerinin kuruluşu da mutlaka ayrı özel bir kanun hükmü ile düzenlenir. Özel mahkemelerin kuruluşunun tabii hâkim ilkesine aykırı düşmeyeceği 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 37 nci maddesinde belirtilmiştir.
5. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136 ncı ve 142 nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarihli, 1977/4 Esas, 1977/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
6. Usul Hukuku açısından görev, bir yargı yerinin davanın konusu yönünden yetkili olması durumudur. Birden çok yargı düzeninin bulunması veya bir yargı düzeni içinde birden çok yargı yerinin yer alması yargı düzenleri veya aynı yargı düzeni içindeki yargı yerleri arasında görev dağılımı sorununa sebep olabilir. Hem adlî yargıda, hem de idari yargıda görev alanının belirlenmesi kamu düzeni ile ilgilidir. Taraflar aralarında anlaşsalar bile bir mahkemenin görev alanını değiştiremezler. Görevsizlik itirazı yapılmadan da mahkeme kendiliğinden görev konusunu inceleyerek bu konudaki kararını verir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 425).
7. Dava şartlarının neler olduğu HMK’nın 114 üncü maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1 inci bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Medeni Usul Hukuku, Cilt II, … 2017, s. 930).
8. Başka bir deyişle ifade etmek gerekir ise; HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartı olup, HMK’nın 115 inci maddesi gereğince dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (resen) gözetilir.
9. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
10. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2 nci maddesine göre dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer Kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
11. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik TTK’nın 5 inci maddesinin birinci fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmünü, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükümlerini içermektedir.
12. Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK’nın 1 inci maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca resen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4 üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
13. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37 nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz” hükmünü öngörmektedir.
14. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisinin Anayasa Komisyonunun gerekçesinde “…Bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
15. Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
16. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tâbidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
17. O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
18. Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
19. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 Esas, 2019/401 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
20. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, …, Manisa, …, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, …, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, …, İskenderun, …, … Anadolu, …, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak kararda hâlihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
21. Öte yandan Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Başkan ve Hâkimlerinin Müstemir Yetkilerinin Belirlenmesine İlişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesinin 08.07.2021 tarihli ve 568 sayılı kararında da yeni kurulan mahkemelerde görevli başkan ve hâkimlerin müstemir yetkileri belirlenmiş, daha önceden açılmış ve derdest olan davaların devrine ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
22. Bu durumda yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye devredilmesine olanak bulunmamaktadır.
23. Yukarıda açıklanan tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında Anayasa’nın 37 nci maddesinde düzenlenen tabii hâkim ilkesi de gözetilmek suretiyle somut olay değerlendiğinde; Hâkimler ve Savcılar Kurulunun ilgili kararlarında asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığından ve asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların yargılamasına devam etmesi gerektiğinden, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir.
24. Sonuç olarak Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesince, mahkemenin kurulup faaliyete geçtiği 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına Sakarya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) devam edilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava tarihinde Sakarya’da müstakil ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle, 6102 sayılı Kanun’un 5/4 üncü maddesi gereğince ticarî nitelikteki uyuşmazlığa bakmaya davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, ancak yargılama sırasında Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile Sakarya’da 01.09.2021 tarihinden itibaren asliye ticaret mahkemesinin kurulup faaliyetine başladığı ve uyuşmazlıkta artık asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 inci maddesi uyarınca ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 26.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.