Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2023/132 E. 2023/277 K. 29.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/132
KARAR NO : 2023/277
KARAR TARİHİ : 29.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin Salihli Aile Mahkemesinin 2016/902 Esas, 2016/237 Karar sayılı kararı ile boşandığını, kararın 13.12.2016 tarihinde kesinleştiğini, boşandıktan sonra eski eşiyle ayrı adreslerde yaşadıklarını, davalı Kurumca 30.03.2017 tarihli yazı ile boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edildiğinden bahisle aylığının iptal edildiğinin bildirildiğini, boşanmanın üzerinden kısa süre geçtiğini, Kurum memuruna bilgi veren kişilerin yanlış bilgi verdiklerini, Kuruma yapılan başvurunun reddedildiğini ileri sürerek ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; davacının boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının tespit edildiğini, bu nedenle aylığının kesildiğini, Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27.03.2018 tarihli ve 2017/153 Esas, 2018/102
Karar sayılı kararı ile sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen 24.03.2017 tarihli raporda tespit edilen hususları ortadan kaldırabilecek mahiyette ve davacı ile boşandığı eşinin ayrı ve müstakil hayat kurup yaşadıklarına ilişkin yeterli, kesin ve inandırıcı delil ibraz edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 21.02.2020 tarihli ve 2018/1519 Esas, 2020/338 Karar sayılı kararı ile davacı ve eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettiklerine dair denetmen raporundaki tespitin aksinin kanıtlanamadığı, davanın reddine dair verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, davacının istinaf itirazları haklı değil ise de kamu düzeni dikkate alınarak yapılan incelemede eksikliklerin giderilmesi gerektiğinden istinaf aşamasında başvurulan kamu tanıklarının beyanları da dikkate alınarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Taraf ehliyeti” başlığını taşıyan 50’inci maddesinde, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olanın, davada taraf ehliyetine de sahip olduğu belirtilmiştir. Buna göre taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneği olup, medeni (maddi) hukuktaki medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyetinin medeni usul hukukunda büründüğü şekildir. Medeni hukuktaki haklara ve borçlara sahip olma ehliyeti hak ehliyetini oluşturmakta, gerçek ve tüzel kişiler bakımından geçerli olmaktadır. Hak ehliyeti bulunan her gerçek ve tüzel kişi, davada taraf olabilme ehliyetine de sahiptir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 28’inci maddesinde ise, kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayıp ölümle sona erdiği ve çocuğun hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde ettiği hüküm altına alınmış olup, gerçek kişilerin kişiliği ve bununla medeni haklardan yararlanma (hak) ehliyeti ölümle sona erdiğinden, ölmüş kişinin taraf ehliyeti bulunmamaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun tarafta iradi değişikliği düzenleyen 124. maddesinde belirtilen, bir davada taraf değişikliğinin, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkün olduğu; ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edileceği; yine, dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, taraf değişikliği talebinin, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilebileceğine ilişkin düzenlenme karşısında; adı geçen davalının mirasçılarına yöntemince husumet tevcih edilerek yargılamanın sürdürülmesi gerekirken, ölü kişi hakkında yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemece, davacı vekili tarafından sunulmuş olduğu görülen havale tarihi 17.02.2021 olan dilekçeye eklenen ölüm belgesinde davacının 10.01.2021 tarihinde ölü olduğu görülmüş olup, yukarıda açıklanan bilgiler ışığında, davalının mirasçılarının HMK’nun 124. maddesi kapsamında davaya katılımı sağlanarak, savunma ve delilleri incelendikten sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının boşanmış olduğu eşinin 10.01.2021 tarihinde vefat ettiği, bozma kararında bahsi geçen 17.02.2021 tarihli dilekçeye eklenen ölüm belgesinin davacıya değil dava dışı eski eşe ait olduğu, UYAP’tan alınan nüfus kayıt örneğinde de davacının sağ olduğunun anlaşıldığı gibi duruşmada da hazır bulunduğu belirtilerek esasa ilişkin önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, davanın İlk Derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesince hatalı olarak reddedildiğini, tanık beyanlarının müvekkilinin lehine olduğunu, Kurum raporunun usulüne uygun olmadığını ileri sürerek resen gözetilecek sebeplerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 10.01.2021 tarihinde davacının vefat edip etmediği buradan varılacak sonuca göre davacının mirasçılarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124 üncü maddesi kapsamında davaya katılımının sağlanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiş olması karşısında bozma kararı sonrasında İlk Derece Mahkemesince direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK/6100 sayılı Kanun) 341 ilâ 373 üncü maddeleri.

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesi şöyledir:
” (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…) .
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) (1) karar verilmiş olması.
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,
duruşma yapılmadan karar verilir.”

3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesi şöyledir:
“(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.”

2. Değerlendirme
1. Ön sorunun çözümü için öncelikle yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile konuya ilişkin hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 inci maddesinin birinci fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyatî tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi ile 341 inci maddenin birinci fıkrasındaki hüküm; “İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir. Maddenin devam eden fıkralarında ise hangi kararlara karşı istinaf kanun başvurabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiştir.

3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352 nci maddesinde ise bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.

4. Bunların yanı sıra duruşma yapılmadan verilecek kararlar ise 6100 sayılı Kanun’un başlıklı 353 üncü maddesinde düzenlenmiştir.

5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355 inci maddesine göre de istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. 6100 sayılı Kanun’un 356 ncı maddesi ise 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemenin duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36 ncı maddesi ile eklenen ikinci fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği hüküm altına alınmıştır.

6. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2018 tarihli ve 2016/22-388 Esas, 2018/1607 Karar sayılı kararı).

7. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.

8. İlk derecedeki tahkikatın amacı uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne tam olarak ilk derece yargılamasına ne de temyiz incelemesine benzememektedir.

9. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmekte ve yargılama adeta baştan sona tekrarlanmaktadır. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak ileri sürülen sebepler kapsamında maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.

10. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 357 nci madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.

11. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (6100 sayılı Kanun m. 353/1-b). Duruşma yapılmasına gerek olmayan 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.

12. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verir.

13. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği 6100 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesinde düzenlenmiş olup maddenin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (6100 sayılı Kanun m. 360).

14. Gelinen bu aşamada temyiz yolu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır.

15. Temyiz yolu 6100 sayılı Kanun’un 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiştir. 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesine göre, “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.

16. Temyiz sebepleri 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369 uncu maddenin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.

17. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (6100 sayılı Kanun m. 373/2).

18. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (6100 sayılı Kanun m. 373/1).

19. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (m. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (m. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiştir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Pekcanıtez Usûl, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.

20. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, 6100 sayılı Kanun’un 360 ıncı maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme kararına direnilen dairece yapılır ve daire direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.

21. Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Bu durumda hüküm mahkemesi sıfatıyla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesi, vermiş olduğu bu kararın temyizen incelenerek bozulması sonrasında 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yükümlülüğü altındadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesinin bozulan kararı sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi mümkün olmadığı gibi dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesince, bozma kararına ilişkin olarak uyma yahut direnme kararı verilemez. Zira böyle bir durumda bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yetki ve yükümlülüğü bölge adliye mahkemesine aittir. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan veya direnen bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir.

22. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince verilen 27.03.2018 tarihli kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kamu tanıklarının beyanları da dikkate alındıktan sonra yapılan değerlendirme sonucu davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verildiği, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece karar bozularak dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi gerekirken İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilerek İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

23. Her ne kadar Özel Dairece, Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen hükme ilişkin olarak verilen bozma kararıyla dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinini ikinci fıkrası gereğince bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeninden esas hakkında verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulması hâlinde dosyanın, kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Öte yandan kararın Özel Daire tarafından bozulması sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bozma kararına karşı direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine devri sonucunu da doğurmaz.

24. Bu itibarla Özel Dairece maddi hata kapsamında bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesince verilen karar bozulmuş ise de bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince direnme kararı verilebileceğinden eldeki uyuşmazlık kapsamında ilk derece mahkemesince, direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir direnme kararı olduğu söylenemez.

25. Neticeten bozma kararı sonrasında dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince bozma kararı hakkında 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken anılan hükme aykırı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 15.06.2022 tarihli ve 2020/11-725 Esas ve 2022/943 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.

27. Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan nedenlerle usule uygun olmayan direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

29.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.