Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2023/109 E. 2023/334 K. 12.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2023/109
KARAR NO : 2023/334
KARAR TARİHİ : 12.04.2023

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
SAYISI : 2019/51 E., 2021/127 K.
KARAR : Davanın esastan reddine

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda davanın esastan reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile Organize Sanayi Bölgesi Yönetimi arasında … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen menfi tespit, ortaklıktan çıkarma ve arsa tahsisinin iptali işlemlerinin iptali istemiyle açılan davada ilk derece mahkemesince önce davanın kabul edildiğini, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince kararın davacı aleyhine bozulması üzerine bozmaya uyan mahkemece bu sefer davanın reddine karar verildiğini, kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, ihraç edilen davacı şirket tarafından sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre açılan tazminat davasının da reddedildiğini, bu kararın da kesinleştiğini, müvekkili şirketin bu kararlar nedeniyle Organize Sanayi Bölgesi tarafından tahsis edilen, 174.147,58 TL arsa katkı payı bedeli tahsil edildikten sonra elinden geri alınan ve 2018 yılı itibariyle değeri 50 milyon Türk Lirası olan 29.474 m2’lik taşınmazdan mahrum kaldığı gibi iade edilen katkı payının da ret vekâlet ücreti olarak Organize Sanayi Bölgesi Yönetimine geri ödendiğini, katkı payının faizinin ise hâlen müvekkili şirkete ödenmediğini, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlâli sebebiyle son iç hukuku yolu olarak Anayasa Mahkemesine 09.02.2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğunu, Anayasa Mahkemesi II. Bölüm I. Komisyonun hukukçu olmayan iki üyesinin dosyayı incelemeden tarafgir bir yaklaşımla “Anayasa’da öngörülen temel hak ve özgürlüklere herhangi bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin ihlâl teşkil etmediği sonucuna varılmakla başvurunun kabul edilemez olduğuna” dair karar verildiğini, bu kararda 600 sayfa olarak sunulan dosya içindeki delillere hiç değinilmediğini, değerlendirilip irdelenmediğini, taraflı bir yaklaşım sergilenerek delillerin görmezden gelindiğini, hakkın yerine getirilmesinden kaçınıldığını ayrıca gerekçeli karar yazılmayarak Anayasa’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 297 ve 27 nci maddelerindeki emredici hükümlere aykırı davrandıklarını, kararda seçenek gerekçe anlamına gelen veya ifadesinin kullanıldığını, temel haklara müdahalenin bulunmadığını tespit etmekle müdahale var ise ihlal boyutuna ulaşmadığını tespit etmenin farklı hukuki sonuçlara ilişkin olduğunu, iki farklı hukuki sonucun aynı kararda gerekçe olarak belirtilmesinin açıkça çelişki oluşturduğunu, derece mahkemelerince dosya içerisindeki delillerin incelenmediği, açıkça kanuna aykırı ve keyfi karar verildiğinin Anayasa Mahkemesince görülmesi gerektiğini, öte yandan Anayasa Mahkemesi Raportörünün raporuna erişemediklerini ileri sürerek 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesi uyarınca ihbar olunanların eylemlerinden dolayı uğranılan zarar nedeniyle fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL maddi tazminatın hakkın doğum tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; öncelikle davanın süresinde açılmadığından zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesindeki sorumluluk koşulları oluşmadığı gibi davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı
6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 30.11.2021 tarihli ve 2019/51 Esas, 2021/127 Karar sayılı kararı ile; “…Davacı vekili, dava ve cevaba cevap dilekçelerinde özetle; Anayasa Mahkemesince bireysel başvurularının gerekçesiz olarak ve yeterince incelenmeksizin kabul edilemez bulunduğunu ileri sürmüştür. HMK’nın 48. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca dava dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığının ve delillerinin açıkça belirtilmesi, varsa belgelerin de eklenmesi gerektiği belirtilmiştir. HMK’nın 33. maddesi uyarınca Dairemiz, olay ve olguların davacı tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp uygulanacak hukuku re’sen belirleyecektir. Davanın ileri sürülüş biçimine, davanın konusunun Anayasa Mahkemesine yapılmış bireysel başvuru dosyasına ilişkin bulunmasına ve Anayasa Mahkemesince bireysel başvuruların inceleme usulü (evrak üzerinden inceleme) göz önüne alındığında davacının dayandığı sorumluluk sebebi HMK’nın 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendine ilişkin olduğu kabul edilmiştir. Buna göre, ancak farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması hâlinde Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Söz konusu bentte kanun koyucu, kasta yakın ağır kusurlu hâli tazminatın koşulu olarak kabul etmiştir. Söz konusu düzenlemeyle kanunun lâfzî yorumu da dâhil, tüm yorum yöntemleriyle dahi farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar verme hâlinde sorumluluğun doğacağı kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruları incelerken kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapamaz, temyiz mercii gibi hareket edemez. Diğer bir ifadeyle ve Anayasa Mahkemesinin de kararlarında istikrarlı ve isabetli bir biçimde vurguladığı üzere ilk derece mahkemesi ile Yargıtay nezdinde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile bu yargı mercilerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu edilemez. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, incelenen kararlarda bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olması hâli dışında Anayasa Mahkemesince incelenemez.
Yine davacı vekilinin, müvekkili Şirketin mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının da Anayasa Mahkemesince incelenip mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin bulunmadığı gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulunduğu anlaşılmaktadır.
Anayasa Mahkemesi davacının bireysel başvurusunu iki ayrı hak (adil yargılanma ve mülkiyet) kapsamında incelemiş ve iki farklı gerekçeyle açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle kabul edilemez bulmuştur. Anayasa Mahkemesince varılan bu değerlendirme ve sonucun; HMK’nın 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve özellikle anılan maddenin (c) bendinde öngörülen, farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verildiği şeklinde yorumlanması mümkün değildir. Bu nedenle, anılan maddedeki koşulların gerçekleşmediği ve davacının davasını kanıtlayamadığı anlaşıldığından davanın esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan; HMK’nın 49. maddesi uyarınca davanın esastan reddi hâlinde idari para cezası uygulanması gerektiğinden davanın niteliği ve ileri sürülüş biçimine göre davacı aleyhine takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasına hükmedilmiştir.
V. HÜKÜM
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1. Davanın ESASTAN REDDİNE,
2. HMK’nın 49. maddesi uyarınca 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3. Alınması gerekli 59,30 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 341,55 TL’den mahsubu ile kalan 282,25 TL’nin istek hâlinde davacıya iadesine,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 5.940,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
5. Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. GEREKÇE
8. Dava 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmış olup anılan maddede;
“(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca usul ve yasaya uygun olan karar onanmalıdır.

III. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesi uyarınca ONANMASINA,Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,12.04.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.