YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/997
KARAR NO : 2023/543
KARAR TARİHİ : 31.05.2023
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/103 E., 2022/220 K.
KARAR : Davanın reddine
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.04.2012-12.05.2013 tarihleri arasında şoför olarak çalıştığını, 14.11.2012 tarihinde işverenin talimatı doğrultusunda havaalanına bal götürürken meydana gelen trafik kazası sebebiyle % 49 oranında malul kaldığını, bu nedenle manevi zarara uğradığını ileri sürerek bir kısım işçilik alacaklarının yanı sıra 100.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, davacının ve üçüncü kişinin ağır kusuru sebebiyle trafik kazası meydana geldiğinden illiyet bağının kesildiğini, belirlenen fahiş maluliyet oranına itiraz edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İşçilik alacağı davasının tefrikinden sonra yapılan yargılama sonucunda
İlk Derece Mahkemesinin 11.05.2017 tarihli ve 2016/244 Esas, 2017/287 Karar sayılı kararı ile ceza dosyası, Kurum kayıtları, tanık beyanları ve 29.03.2017 tarihli bilirkişi raporu gözetildiğinde 14.11.2012 tarihinde dava dışı …’ın kullandığı çekici ve bağlı römork ile Kırıkkale yol ayrımına geldiğinde çalışma yapılan yolun kapatılması nedeniyle U dönüşü yapmak isterken aynı yönde arkadan gelen davacının kullandığı araçla çarpıştığının ve meydana gelen trafik kazası sebebiyle davacının % 49 oranında malul kaldığının anlaşıldığı, hükme esas alınan 29.03.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre trafik kazasının meydana gelmesinde dava dışı …’ın % 75; davacının ise % 25 kusurlu olduğu, davalı işverenin davacıyı şoför olarak çalıştırma dışında herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığı, bu durumda illiyet bağının kesildiği ve davalı aleyhine manevi tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
B. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
C. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 05.10.2017 tarihli ve 2017/2547 Esas, 2017/2284 Karar sayılı kararı ile 24.05.2016 tarihli Kurum müfettişi raporu ile İlk Derece Mahkemesince alınan 29.03.2017 tarihli kusur raporu arasında çelişki bulunduğu, 29.03.2017 tarihli bilirkişi raporunda bu çelişkinin giderilmediği ayrıca İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliğinin ilgili maddeleri incelenmek suretiyle alınması gereken önlemlerin neler olduğu, önlemlerin alınıp alınmadığı, denetimin kim tarafından yapıldığı hususlarının incelenmediği anlaşıldığından bilirkişi raporunun bu şekliyle hükme esas alınamayacağı belirtilerek davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 19.06.2018 tarihli ve 2017/639 Esas, 2018/314 Karar sayılı kararı ile Bölge Adliye Mahkemesi tarafından belirtilen eksikliklerin giderilmesi amacıyla alınan ve dava dışı …’ın geçme yasağı olan yerden geçmesi sebebiyle % 75 oranında; davacının ise aracını yüksek hızla sürmesi, tedbirsiz ve dikkatsiz davranması nedeniyle % 25 oranında kusurlu olduğu belirlenen 24.04.2018 tarihli bilirkişi raporuna itibar edildiği belirtildikten sonra önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.02.2019 tarihli ve 2018/3461 Esas, 2019/520 Karar sayılı kararı ile davacının işverenin talimatı üzerine havaalanına bal götürmek için aracı hızlı kullandığını iddia etmiş ise de şoför olarak çalışan davacının asli görevinin aracı güvenli şekilde kullanmak olduğu, ceza dosyasında, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/663 Esas sayılı dosyasında bulunan kusur raporları ile İlk Derece Mahkemesince alınan kusur raporlarında davalı şirketin kusurunun bulunmadığının çekişmesiz olarak belirlendiği, illiyet bağının oluşmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 03.12.2019 tarihli ve 2019/2718 Esas, 2019/7441 Karar sayılı kararı ile “…Dosya kapsamından, davacı sigortalı …’in davalı şirkette makam şoförü olarak çalıştığı, olay günü patronunu havaalanına bıraktığı, ancak patronunun unuttuğu balı havaalanına getirmek hususunda yeniden görevlendirildiği, Kırıkkale yol ayrımına varıldığında dava dışı sürücü … yönetimindeki 63 FK 083 plakalı çekici ve çekiciye bağlı yarı romorkün, yol yapım ve onarımı nedeniyle, trafik işaret ve hunileri ile kapatılmış olan ters yöne U dönüşü yapmak isterken, aynı yönde ve arkasından gelmekte olan davacı sürücü yönetimindeki 06 DP 4121 plakalı aracın, yarı romorkun sol arka tekerine çarparak yaralandığı anlaşılmaktadır. Kusur bilirkişi raporlarında; davacı kazalının aracın süratini, aracın yük ve teknik özelliğine göre görüş yol hava trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmadığı, aracı yüksek hızla sürdüğü, dikkatsiz ve tedbirsiz davranması sebepleriyle % 25 oranında, dava dışı sürücü …’ın geçme yasağı olan yerden geçerek dönüş yapmak istediği sırada yolu kapatmış olması sebebiyle % 75 oranında kusurlu olduğu, işverenin ise olayın tamamen trafik şartlarından kaynaklanan bir trafik kazası olduğu, kazanın tamamen sürücülerin kusurlu davranışlarından kaynaklandığı, işverenin almadığı bir tedbirsizlikten kaynaklanmadığı gerekçesiyle kusursuz olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu olay tarihinde yürürlükte bulunan İş Kanunu’nun 77. maddesinin açık buyruğudur. Gerçekten, olayda İş Kanunu’nun 77. maddesinin öngördüğü koşullar göz önünde tutularak kazalının kazanın gerçekleştiği gün kaç saat çalıştığı, bu çalışma saatleri içinde birden fazla yere sefer yapıp yapmadığı, ne kadar süre istirahat yapması gerektiği, kazanın gerçekleştiği an itibariyle yorgun olup olmadığı, aracın teknik bakım ve kontrollerinde eksiklik olup olmadığı, yapılan işin niteliğine göre, iş ile ilgili ve işyerinde uygulanması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğünün ilgili maddelerine göre işverenin işyerinde alması gerekli önlemleri alıp almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususlar ile özellikle kazalının patronunu havaalanına bıraktığı zaman ile uçağın kalkış zamanı arasındaki dilimin ne kadar olduğu, tespit edilecek bu zaman aralığının -davacının kendisine verilen talimat doğrultusunda uçağın kalkış saatine yetişmeye çalıştığı gözetilerek- olaya etkisinin varlığı gibi hususların ayrıntılı incelenmek suretiyle kusurun aidiyeti ve oranının hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmadığı anlaşılmaktadır. İşveren, çalışanlarının işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede işçisinin yasal sınırları aşar süratte araç kullanmasını önlemek için gerekli tedbirleri alması, risklerden kaçınması, kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmesi, risk değerlendirmesi yapması ve/veya yaptırması, teknik gelişmelere uyum göstermesi, tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmesi, mesleki riskleri önlemesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbiri alması, gerekli araç ve gereçleri sağlaması, sağlık ve güvenlik tedbirlerini değişen şartlara uygun hale getirmesi ve mevcut iş yerinin iyileştirilmesi için çalışmalar yapması gerekmektedir.
Mahkemece yapılacak iş; yukarıda belirtilen eksiklikler tamamlanarak, trafik – işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman 3 kişilik bilirkişi heyetine konuyu yukarıda açıklandığı biçimde incelettirmek, olayın meydana gelmesinde işverenin az da olsa kusurlu olduğu ve tarafların dosyada mevcut kusur raporlarına itirazları da gözetilerek, tarafların kusur oranlarını belirler şekilde yöntemince rapor almak, alınan raporu, mevcut delillerle birlikte değerlendirmek ve buna göre karar vermekten ibarettir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli ve 2019/728 Esas, 2021/338 Karar sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davacının tecrübeli şoför olduğu, uçak kalkış saatinin 11.00 olduğunun anlaşıldığı, trafik kazasının ise saat 13.20’de aynı gün ikinci kez gittiği havaalanı dönüş yolunda meydana geldiği, davacının fazla çalışma yaptığı sırada veya bir defaya mahsus olmak üzere 4 saatten fazla şoförlük yaptığı sırada kazanın meydana geldiğinin ispatlanamadığı, kaldı ki havaalanı ile bal kavanozlarının alınıp dönüleceği mesafenin toplam 2 saatten az olduğu, davacının uçağın kalkış saatine ilişkin bilgisinin bulunduğuna dair dosyada bilgi ve belge bulunmamakla birlikte daha sonraki uçağın kalkış saatine kadar hava alanında beklemesi umulmayan işverenin saat 11.00’de uçağa bineceğini bilebilecek durumda olduğu, bu durumda davacının bal kavanozlarını alıp tekrar hava alanına döndüğü sırada tamamen kendi kontrolü ile dikkatlice aracı sürmesi gerekirken işverenin ürünleri yetiştirme talimatına uymasının hukuken kabul edilemeyeceği, diğer taraftan idari para cezası da olsa suç teşkil edecek emrin yerine getirilmemesi gerektiği, bozma kararı sonrası alınan 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının % 15 oranında, davalı şirketin davacıya uçuş saati öncesinde bal kavanozlarının getirilmesi yönünde talimat verilmesi ve davacının işverenin talimatını yerine getirebilmek için aracı hızlı kullanması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde % 10 oranında; dava dışı …’ın % 75 oranında kusurlu olduğu, davacı ve üçüncü kişinin kusur oranlarının davalı işverenin kusur oranından yüksek ve kaza ile ilişkisini yani illiyet bağını kesecek oranda olduğu, bozma kararındaki karşı görüşün de dikkate alındığı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2018/5342 Esas, 2019/3645 Karar sayılı kararının emsal nitelikte olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… Dava, davacı sigortalının iş kazası sebebiyle sürekli iş göremezliğine dayalı manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı tarafın manevi tazminat talebinin, kusurunun diğer kusurluların kusurları ile illiyet bağı kesilecek şekilde sorumlu bulunamayacak nitelikte görülmekle reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin davanın reddine ilişkin 19/06/2018 tarihli ilk kararının, kapatılan 21. Hukuk Dairesi’nin 03/12/2019 tarih ve 2019/2718 E.- 2019/7441 K. sayılı ilamıyla; trafik – işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman 3 kişilik bilirkişi heyetine konuyu incelettirmek, olayın meydana gelmesinde işverenin az da olsa kusurlu olduğu ve tarafların dosyada mevcut kusur raporlarına itirazları da gözetilerek, tarafların kusur oranlarını belirler şekilde yöntemince rapor almak gerektiği yönünden bozulduğu, bozmaya uyularak yapılan yargılamada mahkemece alınan 28/03/2021 tarihli kusur bilirkişi heyetinin ek raporunda davacı sigortalının %15 oranında, davalı İlci İnş. Tar. Turz. Pet. Oto. San. ve Tic. Ltd. Şti’nin kazalının unuttuğu bal kavanozunun uçuş saatinden önce havaalanına götürülerek kendisine verilmesi yönünde talimatlandırılmış olması ve kazalının bu talimatı yerine getirebilmek amacıyla aracı hızlı kullanması nedeniyle olayın meydana gelmesinde %10 oranında, dava dışı sürücü …’ın %75 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği ancak mahkemenin gerekçesinde, Yargıtay uygulamaları ile kazalı davacının ve de 3. kişinin kusurlarının, davalı işverenin kusurundan ayrı ayrı yüksek olduğunun, birlikte kazadaki kusurlu olan tarafların tamamı aleyhine açılmayan iş bu davada gerek 3. kişinin, gerekse davacının kusur oranlarının, davalı işverenin, kaza ile ilişkisini , illiyet bağını kesecek oranda, yüksek miktarda olduğunun ve (kapatılan) 21. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamındaki muhalif görüşün de dikkate alındığını belirterek davanın reddine karar verdiği ve dolayısıyla dairenin bozma ilamına uygun şekilde hüküm tesis edilmediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece yapılacak iş, oluşa uygun olarak düzenlenen 28/03/2021 tarihli kusur raporunda belirlenen kusur oranlarını hükme esas alarak davacıya uygun bir manevi tazminata hükmetmekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
.
D. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten ilk bozma kararındaki muhalefet görüşünün illiyet bağının kesildiğine ilişkin olduğundan çelişki görülmediği, bozma konusu yapılmadığından usuli kazanılmış hak hâline gelen kusur oranlarının belirlendiği 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporuna itibar edilmiş ise de davacı ve üçüncü kişinin kusur oranlarının davalı işverenin kusur oranından yüksek ve kaza ile ilişkisini yani illiyet bağını kesecek oranda olduğundan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği, zira Hukuk Genel Kurulunun 2012/21-1211 Esas, 2013/386 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2016/2810 Esas, 2016/5798 Karar ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2018/5342 Esas, 2019/3645 Karar sayılı kararların benzer nitelikte olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, müvekkilinin işvereni Metin İlci’yi 14.11.2012 tarihinde saat 11.00’de uçağı olması nedeniyle Ankara Esenboğa Havalimanına bıraktığını, işverenin yanında götürmesi gerektiği balı unuttuğunu fark etmesi üzerine müvekkilden balı uçak kalkmadan kendisine yetiştirmesini istemesi üzerine müvekkilinin Çankaya’da bulunan şirket merkezine giderek balı aldığını ve işverenin talimatı nedeniyle hava alanına yetişmek için acele ettiğini, işverenin uçağın kalkmasına yarım saat kalması nedeniyle yetişemeyeceğini bilmesine rağmen 40 dakika uzaklıktaki şirket merkezinde bulunan balı getirmesini isteyerek müvekkilini hızlı araba kullanmak zorunda bıraktığını ve trafik kazasının meydana geldiğini, müvekkilinin çalışma gücünü süreli olarak 6 ay, kalıcı olarak % 49 oranında kaybettiğini, 6 aylık raporun sona erdiği 10.05.2013 tarihinde işe başladığını ancak 12.05.2013 tarihinde iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından haklı neden olmaksızın feshedildiğini, kaza sonrasında müvekkilinin büyük acılar çektiğini, günlük hayata uyum sağlamakta zorlandığını, işverenin hastalık sürecinde kendisiyle ilgilenmediğini, çektiği acıların telafisinin mümkün olmadığını, ek bilirkişi raporunda davalı şirketin % 10 oranında kusurlu olduğunun belirtilmesine rağmen illiyet bağının kesildiğinin kabul edilmesinin hatalı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranları hükme esas alınarak davacı lehine uygun bir manevi tazminata hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
Değerlendirme
1. Öncelikle usuli kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.
2. Bir davada, mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine (diğeri aleyhine) doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka, usule ilişkin kazanılmış hak denir.
3. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
4. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
5. Hemen belirtelim ki, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas 1960/9 Karar sayılı kararı).
6. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (YİBK 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı kararı).
7. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usuli kazanılmış hak olgusunun bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
8. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında “…Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna…” karar verilmiştir.
9. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilâmına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkın bir değeri kalmayacaktır.
10. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (YHGK 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 Esas, 2013/165 Karar sayılı kararları).
11. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı YİBK’da “…Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,…” şeklinde ifade edilmiştir.
12. Bu sayılanların dışında hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.
13. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usuli kazanılmış hak doğmaz.
14. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
15. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince birinci bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonucu dava dışı …’ın geçme yasağı olan yerden geçmesi sebebiyle % 75 oranında; davacının ise aracını yüksek hızla sürmesi, tedbirsiz ve dikkatsiz davranması nedeniyle % 25 oranında kusurlu olduğunu belirten 24.04.2018 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, davalı işverenin sorumluluğu bulunmadığından davalı aleyhine manevi tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle 19.06.2018 tarihli ikinci karar ile verilen davanın reddi yönünde hüküm kurulduğu, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesi sonrası bu karar davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece olayın meydana gelmesinde davalı işverenin az da olsa kusurlu olduğu ve tarafların kusur raporlarına itirazları da gözetilerek tarafların kusur oranlarının belirlenmesi amacıyla trafik, işçi sağlığı ve iş güvenliği uzmanından oluşan heyet bilirkişi raporu alınıp deliller değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu anlaşılmıştır.
16. İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama sonucunda verilen 01.07.2021 tarihli kararda davacının bal kavanozlarını alıp tekrar hava alanına döndüğü sırada tamamen kendi kontrolü ile dikkatlice aracı sürmesi gerekirken işverenin ürünleri yetiştirme talimatına uymasının hukuken kabul edilemeyeceği, bozma kararı sonrası alınan 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının % 15 oranında, davalı şirketin davacıya uçuş saati öncesinde bal kavanozlarının getirilmesi yönünde talimat verilmesi ve davacının işverenin talimatını yerine getirebilmek için aracı hızlı kullanması nedeniyle kazanın meydana gelmesinde % 10 oranında; dava dışı …’ın % 75 oranında kusurlu olduğu, davacı ve üçüncü kişinin kusur oranlarının davalı işverenin kusur oranından yüksek ve kaza ile ilişkisini yani illiyet bağını kesecek miktarda olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece birinci bozma kararına uyulduğu ancak kararına uygun şekilde hüküm kurulmadığı, 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranlarına göre davacıya uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verilmiştir.
17.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde İlk Derece Mahkemesince meydana gelen iş kazasında davalı işverenin az da olsa kusurlu olduğu gözetilerek kusur raporu alınması gerektiğini belirten ilk bozma kararına uyulmasıyla artık davalı işverenin az da olsa kusurlu olduğu ve kaza ile zarar arasında uygun illiyet bağı bulunduğu başka bir anlatımla illiyet bağının kesilmediği konusunda usuli kazanılmış hak oluştuğu bu nedenle davalı işverenin illiyet bağı kesildiğinden sorumlu tutulamayacağından söz edilemeyeceği kabul edilmelidir.
18. Bu itibarla İlk Derece Mahkemesince 28.03.2021 tarihli kusur bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranları dikkate alınarak davacı lehine uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
19. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında olayın oluş şekline göre davacı ve üçüncü kişinin kusur oranlarının davalı işverenin kusur oranından yüksek ve kaza ile ilişkisini yani illiyet bağını kesecek oranda olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği ile İlk Derece Mahkemesinin birinci bozma kararına uygun şekilde hüküm tesis etmediği, 28.03.2021 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen kusur oranları hükme esas alınarak davacıya uygun bir manevi tazminata hükmedilmesinin dosya kapsamına uygun olduğu, direnme kararının bozma kararında belirtildiği gibi bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
20. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,31.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi