Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/919 E. 2023/5 K. 01.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/919
KARAR NO : 2023/5
KARAR TARİHİ : 01.02.2023

MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/297 E., 2022/610 K.
KARAR : Usulden Reddine

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın her iki taraf vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 352/1.b maddesi çerçevesinde miktar yönünden, davalı vekilinin istinaf başvurunun ise HMK’nın 352/1.c maddesi çerçevesinde süre yönünden usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun süresinde olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; yapılan inceleme sonucunda gereği düşünüldü:

Miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, HMK’nın 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.

Dosya içeriğine göre temyize konu edilen toplam miktar 94.023,68 TL olup Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararı tarihi (12.04.2022) itibarıyla kesinlik sınırı olan 107.090,00 TL’nin altında kalmaktadır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Bölge Adliye Mahkemesinin davalı vekilinin istinaf başvurusunu süresinde olmadığı gerekçesiyle reddettiği, direnme üzerine öncelikle 22.04.2021 tarihinde verilmiş bu kararın yerinde olup olmadığının denetlenmesi gerektiği ve kararın bu tarih itibarıyla kesinlik sınırının üzerinde olduğu, aksi yöndeki bir değerlendirmeyle direnme karar tarihinin esas alınmasının Bölge Adliye Mahkemesinin süreden ret yönünde verdiği kararı yargısal denetim dışında bırakacağı, bu nedenle kesinlik ön sorunun bulunmadığı, işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.

KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin temyiz dilekçesinin miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karann bir örneğinin karan veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine01.02.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

K A R Ş I O Y

Anayasa’nın 90 ıncı maddesiyle iç hukukun bir parçası hâline gelen ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme niteliğinden dolayı kanunlar karşısında öncelikli konumda olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesidir. Yargısal temel haklar açısından Sözleşme’nin en önemli hükümleri 6 ncı maddede düzenlenen “ adil yargılanma hakkı” ve 13 üncü maddede düzenlenen “ etkili bir hukuki yola başvurma” hakkıdır. Sözleşme’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen ve adli mekanizmanın işleyiş ve organizasyonunda bireye bir dizi usuli güvence sağlayan bir haklar bütünü olan adil yargılanma hakkı, usul hukukuna ilişkin koruma mekanizması içermesiyle bir adalet standardı oluşturur. (Billur Soydan Yaltı –Vergi Dünyası Dergisi)

Adil yargılanma hakkı ve etkin başvuru imkânını yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir yargı sisteminde istinaf ve temyiz yolları kabul edilmişse bunların adil yargılanmanın gereklerine uygun olarak işletilmesi gereğine vurgu yapmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, iç hukukta kanun yolunun öngörülmesi hâlinde, bu yola başvuru hakkının etkili bir biçimde kullanabiliyor olması gerektiğini kabul eder. Aksi halde mahkemeye erişim hakkının ihlali ortaya çıkar.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa’da tanınan bir hakkın ihlal edildiğini iddia eden herkes mahkemeye erişim hakkına sahiptir. Mahkemeye erişim hakkı Türk Hukukunda bütün uyuşmazlıklarda korunması gereken bir haktır.

Mahkeme hakkı, hak aramak için mahkeme önüne gidebilme imkanının gerçekten, fiilen ve etkili bir biçimde mevcut olmasını gerektirir. Mahkeme hakkı sadece hukuken öngörülen sınırlamaların değil, fiilen öngörülen sınırlamaların da kaldırılmasını gerekli kılar. Bununla beraber mahkeme hakkı mutlak bir hak olarak görülmemektedir. Devlet bu konudaki düzenlemesini yaparken bir takdir alanına sahiptir. Mahkeme haklarına getirilen sınırlamalarda meşru bir amaç gütmeli, hakkın özünü zedeleyecek şekilde olmamalı, güdülen amaçla orantılı ve ölçülü olmalıdır.

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurularda mahkeme hakkını Anayasanın 36 ncı maddesi çerçevesinde ele almaktadır. Mahkeme hakkını “Adil yargılama hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir” şeklinde tarif etmektedir.

Anayasa Mahkemesine göre, usul kurallarının hukuki güvenliğin sağlanması ve yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine hizmet etmek yerine, davaların yetkili bir mahkeme tarafından görülmesi bakımından bir çeşit engel haline gelmeleri durumunda, mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmiş olacaktır.

Anayasa Mahkemesi, “… öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yoluna başvurma haklarını kullanamadığı takdirde mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini…” kabul etmektedir.

Anayasa ile güvence altına alınan hukuki korunma hakkı (36 ncı madde) yalnızca şekli bir yargılama yapılmasını değil, bunun yanında adil ve doğru bir yargılamayı da gerektirmektedir. Adil yargılamanın teminatlarından biri de kanun yollarıdır. (Tolga Akkaya –Modern Usul Hukukunda İstinaf)

Mahkeme kararlarının hukuka uygunluğunun bir üst mahkeme tarafından denetlenmesi Anayasal bir gerekliliktir.

Anayasa Mahkemesine göre de mahkeme hakkı sadece ilk derece mahkemesine başvurmayı değil temyiz yoluna başvurmayı da kapsar.

HMK’nın 366 ncı maddesi yollamasıyla temyizde de uygulanması gereken 346 ncı maddesi “İstinaf dilekçesi kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.

Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar” hükmünü içermektedir.

Somut olayda; İlk Derece Mahkemesince, 94.023,68 TL yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir. Verilen kararın miktar itibariyle istinaf yolunun açık olduğu kuşkusuzdur.

Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığından reddine karar verilmiş, kararın temyizi üzerine, Özel Dairece gerekçeli kararın azledilmiş vekile tebliğ edilmesi ve tebligatın usulüne uygun olmaması nedeniyle, istinaf başvurusunun süresinde yapıldığı kabul edilerek, işin esasının incelenmesi gerektiğinden bahisle karar bozulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, HMK’nın 81 inci maddesi gereğince azlin mahkeme ve karşı taraf bakımından hüküm ifade edebilmesi için bu durumun mahkemeye bildirilmesi gerektiği, somut olayda azlin temyiz dilekçesi verilene kadar bir dilekçeyle ya da duruşma tutanaklarına geçirilmek suretiyle bildirilmediği, bu durumda gerekçeli kararın tebliğinin usulsüz olduğundan bahsedilemeyeceğinden istinaf başvurusunun süreden reddine dair kararın, hukuka uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Alt dereceli mahkemelerce yanlış ve hatalı kararlar verilebilmektedir. Bu hataların giderilebilmesi ancak kanun yoluna başvuru ile mümkün hale gelir. Kararın aleyhine olduğunu düşünen taraf, kararın denetlenmesini ve düzeltilmesini kanun yoluna başvurarak isteyebilir. Kanun yolları, hakimin yapabileceği hatalar karşısında taraflara tanınmış yasal bir güvencedir.

Hukuk davalarında aslolanın her karar için denetim yolunun açık olmasıdır. Elbette ki kanun koyucunun getirdiği parasal sınırların da uygulanması gerekecektir.

Ancak kanun koyucunun, bölge adliye mahkemeleri için öngördüğü parasal sınırın çok üzerinde verilen ilk derece mahkemesi kararının, bölge adliye mahkemesine başvurunun süreden reddine ilişkin kararının doğru olup olmadığı incelenmeksizin, temyiz itirazının miktardan reddine karar verilmesi, yasanın lafzına ve ruhuna aykırıdır.

Mahkemeye erişim hakkı, kanun yoluna başvuru hakkını da içerir. Böyle bir uygulama adil yargılanma hakkına, incelemeye erişim hakkına ve hak arama özgürlüğüne aykırıdır.

HMK’nın 366 ncı maddesi yollamasıyla temyizde de uygulanması gereken 346/2 nci maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesince verilen, başvurunun süreden reddine ilişkin kararın incelenmesi gerekir.
Kaldı ki yoruma açık tartışmalı konularda hakkın engellenmesi değil hakkın yolunu açan bir uygulamanın geliştirilmesi gerekir.

Aksi hâlde, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle iki aşamalı kanun yolu sistemi uygulanan ülkemizde istinaf inceleme sınırının çok üzerinde, ancak temyiz sınırının altında kalan çok sayıda dosya esasa ilişkin hiçbir denetim yapılmadan kesinleşecek, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı engellenmiş olacaktır.

Açıkladığım nedenlerden dolayı, usul kurallarının şekilci ve katı yorumlanması nedeniyle, derece mahkemelerinin çok sayıda kararının hukukiliğinin denetlenme imkânı ortadan kalkacağı kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun, temyiz talebinin miktardan reddine ilişkin kararına katılmıyorum.