YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/858
KARAR NO : 2023/300
KARAR TARİHİ : 05.04.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf talebinin esastan reddine, davacının istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/(1)-b-2 maddesi gereğince kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmekle; usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararı yönünde karar verilmiştir.
İlk Derece mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili asıl ve birleşen dosyalardaki dava dilekçelerinde; mirasbırakan …’ın 43 parsel (47.912,00 m2 imar – 23.338 m2 imarsız) sayılı taşınmazını 1/2’şer paylar ile davalı oğlu … ile diğer davalıların mirasbırakanı olan…’e satış suretiyle temlik ettiğini, mirasbırakanın varlıklı bir insan olup satıştan elde edilecek gelire ihtiyaç duymadığı gibi devralan … ile … de taşınmazı alım güçlerinin olmadığını, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında davacılar adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekilleri asıl ve birleştirilen davalardaki cevap dilekçelerinde; zamanaşımı süresinin geçtiğini, temlikten kırk yıl sonra dava açılmasının iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığını, taşınmazın karşılığının … ile … yıllarca vermiş olduğu emekleri ile ödendiğini, miras bırakanın ölümünün ardından mallarının tüm mirasçılar arasında paylaşıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 23.05.2017 tarihli ve 2014/507 Esas, 2017/283 Karar sayılı kararıyla; temlikin mal kaçırma amacıyla yapıldığı gerekçesiyle 43 parsel sayılı taşınmazın bir kısmından imar ile ayrılan parseller yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 14.02.2018 tarihli ve 2018/31 Esas, 2018/142 Karar sayılı kararıyla; davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b-1 bendi uyarınca esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-2 bendi uyarınca kabulü ile 43 parsel sayılı taşınmazın bir kısmından imar ile ayrılan parseller yönünden davanın kabulü doğru ise de 43 parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm kurulmamış olmasının doğru olmadığı gerekçesiyle kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar … vd. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1921 doğumlu mirasbırakan …’ın 25.08.1980 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı çocukları ….ile kendisinden önce ölen kızı …’ın eşi …, çocukları …, …, ….davalı oğlu … ile kendisinden önce ölen oğlu…’in eşi …., çocukları …. ….. ve …’nin kaldığı, mirasbırakanın 71.250,00 m2 miktarlı 43 parsel sayılı taşımazının çıplak mülkiyetini 22.01.1975 tarihinde davalı … ile diğer davalıların mirasbırakanı…’e satış suretiyle temlik ettiği, anılan taşımazın 47.912,00 m2’sinin 06.09.1996 tarihli imar uygulaması ile ayrılarak yeni ada ve parsel numaralarının oluştuğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; muvazaa iddiasına dayalı davalar hiçbir hak düşürücü süreye ya da zamanaşımına (3402 Sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması gereken haller hariç) tabi olmayıp, her zaman açılabilecek davalardandır. Zira, süre ya da zaman geçmekle muvazaalı işlemin geçerli hale gelebilmesine yasal olanak yoktur.
Uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya Ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Bilindiği ve Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlendiği üzere “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olayların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine 6100 sayılı HMK’nun 190/1.maddesi gereğince “ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Somut olayda; dinlenen tek davacı tanığı temlikin muvazaalı olduğu yönünde herhangi bir beyanda bulunmamış, aksine mirasbırakanın taşınmazlarını satarak diğer mirasçılarana da para verdiğini bildirmiştir. Dosyada mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırmasını gerektiren bir nedenin varlığına dair somut bir olgu da ortaya konulamamıştır.
Hal böyle olunca, muvazaa iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Asıl ve birleştirilen davalılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren … 1. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin … Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine…” karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 10.09.2019 tarihli ve 2019/118 Esas, 2019/251 karar sayılı kararı ile; akit tablosunda gösterilen bedel ile keşif sırasında tespit edilen bedelle arasında aşırı fark bulunduğu, murisin mali durumunun iyi olduğu ve mal satışına ihtiyacının bulunmadığı, davalı oğullarının ise mali güçlerinin taşınmazları satın almaya elverişli olmadığı, yapılan satışın gerçekte bağış olduğu halde tapuda satış olarak gösterildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
C. Hukuk Genel Kurulunca Verilen Usul Bozması Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2020 tarihli ve 2020/1-53 Esas, 2020/ 376 Karar sayılı Kararı ile kısa kararın usulün öngördüğü niteliklere haiz olmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Usul Bozması Sonrasında İlk Derece Mahkemesince Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; miras bırakanın mal kaçırma kastı olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … vd. temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; mahkemece verilen kararın usul ve esas yönünden hatalı olduğunu ve usuli kazanılmış hak ilkesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını talep etmiştir.
C. Ön Sorun
Bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesince verilen karar kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiş olması karşısında bozma kararı sonrasında ilk derece mahkemesince direnme adı altında verilen kararın usule hükümlerine uygun bir direnme kararı olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 inci maddesinin birinci fıkrası, 352, 353,355, 359, 361, 373 vd. maddeleri
2. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin birinci fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyatî tedbir, ihtiyatî haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcut iken 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (7251 sayılı Kanun) 34 üncü maddesi ile 341 inci maddenin birinci fıkrasındaki hüküm; “İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
3. “Duruşma yapılmadan verilecek kararlar” başlıklı 353 üncü maddesinde;
“(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…)
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) karar verilmiş olması.
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,
duruşma yapılmadan karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
4. 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesine göre, “Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.”
5. “Bozmaya uyma veya direnme” başlıklı 373 üncü maddesi;
” (1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.” şeklindedir.
2. Değerlendirme
1. Ön sorunun çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler yanında hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinde hangi kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurabileceği, hangi hâllerde bu kanun yolunun kapalı olduğu ayrıntıları ile düzenlenmiş, 352 nci maddesinde ise, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda incelemenin başka bir dairece veya bölge adliye mahkemesince yapılmasının gerekli olması, kararın kesin olması, başvurunun süresi içinde yapılmaması, başvuru şartlarının yerine getirilmemesi, başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin hiç gösterilmemesi hâllerinden birinin tespiti durumunda öncelikle gerekli kararın verileceği, eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosyanın incelemeye alınacağı belirtilmiştir.
3. 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesine göre; istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir. Kanun’un 356 ncı maddesi ise 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemenin duruşmalı olarak yapılacağını hükme bağlamış, maddenin 7251 sayılı Kanun’un 36 ncı maddesi ile eklenen ikinci fıkrasında da duruşma sonunda bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları vereceği belirtilmiştir.
4. Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde genel olarak ilk derece mahkemesinin vakıalar, vakıaların ispatı için ileri sürülen ve toplanan delillerin değerlendirilmesi, yargılama usulü ve hukukun uygulanması ile ilgili noktalardaki kabulüne ilişkin eksiklik ya da yanlışlıklar sebebi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği sonucu çıkmaktadır. Başka bir anlatımla, vakıaların tespit ve değerlendirilmesindeki hatalar ile hukukun uygulanmasından kaynaklanan yanlışlıklar istinaf sebebi olacaktırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2018 tarihli ve 2016/22-388 Esas, 2018/1607 Karar sayılı kararı).
5. İstinaf bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz kanun yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
6. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karar bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise, hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukukî denetim değil, aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımaktadır.
7. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup, geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise; ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukukî denetimi yapılmaktadır.
8. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim Kanun’un 357 nci madde hükmüne göre, bölge adliye mahkemesince re’sen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
9. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK md 353/b-1). Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usulî hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
10. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurar. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
11. Gelinen bu aşamada temyiz kanun yolu üzerinde durulmasında da yarar bulunmaktadır. Temyiz kanun yolu 6100 sayılı Kanun’un 361 inci maddesinden de görüldüğü üzere temyiz kural olarak bölge adliye mahkemelerinin kararlarına karşı başvurulabilen bir kanun yoludur. 362 nci maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar hakkında düzenleme yapılmıştır.
12. Temyiz sebepleri ise Kanun’un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanunî bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte aynı Kanun’un 369 uncu maddenin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
13. Yargıtay, taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek verdiği bir karar veya ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK md. 373/2).
14. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK md. 373/1).
15. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md. 373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md. 373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da, özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiştir. İstinafın kararı bozulmakla, aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Pekcanıtez, s. 2302). Dosya ilk derece mahkemesine gönderilmiş ve ilk derece mahkemesi bozma kararına uymuş ise, bozmaya uyularak verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
16. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK’nın 360 ıncı maddesinin atfıyla ilk derece mahkemelerinde uygulanan yargılama usulüne göre 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Gerek ilk derece mahkemesi, gerekse bölge adliye mahkemesi bozma kararına direnirse bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır ve daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.
17. Bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırılıp düzelterek veya yeniden esas hakkında hüküm vermesi ve bu hükmün de Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Bu durumda hüküm mahkemesi sıfatıyla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesi, vermiş olduğu bu kararın temyizen incelenerek bozulması sonrasında 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin 2 nci bendi gereğince bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yükümlülüğü altındadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm tesis eden bölge adliye mahkemesinin bozulan kararı sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesi mümkün olmadığı gibi dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesince, bozma kararına ilişkin olarak uyma yahut direnme kararı verilemez. Zira böyle bir durumda bozma kararına uyma yahut direnme kararını verme yetki ve yükümlülüğü bölge adliye mahkemesine aittir. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilamına uyan yahut direnen bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir.
18. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; ilk derece mahkemesince verilen ilk karara karşı taraf vekillerinin istinaf yoluna başvurması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf talebinin HMK’nın 353/1-b-1 bendi uyarınca reddine, davacının istinaf başvurusunun ise 6100 sayılı Kanunun’un 353/(1)-b-2 maddesi gereğince kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar vermiştir. Hükmün davalılar vekilince temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı gerekçeyle karar bozularak dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesini müteakip ilk derece mahkemesince direnme kararı verilmiş, bu kararın usul yönünden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince bu kez bozma kararı doğrultusunda karar verilmiştir.
19. Her ne kadar Özel Dairece, bölge adliye mahkemesince esastan verilen hükme ilişkin olarak verilen bozma kararıyla dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de; 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası gereğince bölge adliye mahkemesinin maddi hata kapsamında düzelterek yeninden esas hakkında verdiği kararın Yargıtay tarafından bozulması hâlinde dosyanın, kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi zorunludur. Öte yandan bölge adliye mahkemesinin bu kararının Özel Daire tarafından bozulması sonrasında dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmiş olması, bölge adliye mahkemesinin 6100 sayılı Kanun’un 373 ncü maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında bozma kararına karşı uyma veya direnme kararı verme yetkisini ortadan kaldırmayacağı gibi bu yetkinin ilk derece mahkemesine geçeceği sonucunu da doğurmaz.
20. Bu itibarla ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak maddi hata kapsamında bölge adliye mahkemesince yeniden tesis edilen hükmün bozulması sonrasında bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince uyma veya direnme kararı verilebileceğinden eldeki uyuşmazlık kapsamında ilk derece mahkemesince, direnme adı altında verilen kararın usul hükümlerine uygun bir karar olduğu söylenemez.
21. 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunlu ise de; dosyanın ilk derece mahkemesine değil de bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerektiğinden, direnme kararının da ancak bölge adliye mahkemesince verilmesi gerektiğinden maddi hataya dayalı olarak verilen ilk usul bozması kararına uyulmasına gerek olmadığı hususu da açıktır. Yine bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince bir karar verilebileceği gözetildiğinde Hukuk Genel kurulunun usul bozması kararından sonra ilk derece mahkemesince bu kez Özel Daire bozma kararına eylemli olarak uyma kararı verilmiş olması da (karar vermeye yetkili mercii ilk derece mahkemesi olmadığından) sonuca etkili olmayıp, bu konuda bir usuli kazanılmış hakkın doğduğundan da söz edilemez.
22. Neticeten bozma kararı sonrasında dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi üzerine ilk derece mahkemesince, bozma kararı hakkında aynı Kanun’un 373 ncü maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken, anılan kanun hükmüne aykırı şekilde direnme kararı ve sonrasında da yazılı şekilde eylemli uyma niteliğinde ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; bölge adliye mahkemesince ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak maddi hata kapsamında yeniden tesis edilen hükmün bozulması sonrasında bozma kararına karşı ancak bölge adliye mahkemesince direnme kararı verilebileceği, Özel Dairece dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi gerekirken ilk derece mahkemesine gönderildiği, karar verme yetkisinin ilk derece mahkemesinde olmadığı, gelinen aşamada ilk derece mahkemesince son olarak Özel Dairenin bozma kararı doğrultusunda karar verildiği, dolayısıyla ortada bir direnme kararının bulunmadığı, son karar direnme değil eylemli uyma kararı olduğundan temyiz itirazlarını inceleme ve bir karar vermek üzere dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderilmesi görevinin Hukuk Genel Kuruluna değil de Özel Daireye ait olduğu, bu nedenle dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
24. O hâlde ilk derece mahkemesi kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 371 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davacılar vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmek üzere 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
05.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
“K A R Ş I O Y”
Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.05.2022 tarihli ve 2021/10618 Esas ve 2022/4348 Karar sayılı kararı ile Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilen 2021/1-858 Esas sayılı dosyasında Kurul çoğunluğu tarafından temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılmasına ilişkin çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılamıyoruz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından 05.04.2023 günü müzakeresi yapılan dava dosyası Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.05.2022 tarihli ve 2021/10618 Esas ve 2022/4348 Karar sayılı kararı ile;
“…Dosya içeriğine göre, Mahkemece dairemiz bozma kararına karşı direnilmiş olup … bu direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.06.2020 tarihli ve 2020/1-53 Esas, 2020/376 Karar sayılı ilâmı ile “usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan mahkemenin kısa kararı usul ve yasaya uygun değildir.” gerekçesi ile bozulmuş olup, bu kez Mahkemece direnme kararından dönülerek dairemiz bozması yönünde karar verilmiş olmasına göre, temyiz inceleme görevi Yargıtay Kanunu’nun 14 üncü maddesi ve Başkanlar Kurulu kararı uyarınca Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğundan, dosyanın gerekli inceleme yapılmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar vermek gerekmiştir. ” gerekçesi ile temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
Dosyada öncelikli sorun, yargılama sürecinde önce direnme kararı verip, daha sonra Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usule yönelik bozma kararına uyarak, direnme kararından dönerek 1. Hukuk Dairesinin bozma kararına fiilen uyarak, Dairenin bozma kararı doğrultusunda verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay 1. Hukuk Dairesince mi, yoksa Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılacağıdır.
Yargıtay’da kurulan Dairelerin görevleri 2797 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesinde, Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri ise aynı Kanun’un 15 inci maddesinde düzenlenmiştir.
Yargıtay Dairelerinin … görevi ilk derece mahkemelerinin ya da Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri kararların temyiz incelemesini yapmaktır.
Yargıtay Hukuk ve Ceza Genel kurullarının … görevleri ise ilk derece mahkemelerinin ya da Bölge Adliye Mahkemelerinin verdikleri direnme kararlarının temyiz incelemesini yapmaktır.
Somut uyuşmazlıkta Hukuk Genel Kurulunda müzakeresi yapılan … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ilk direnme kararını usulden bozması üzerine, direnme kararından dönerek 1. Hukuk Dairesinin bozma kararına fiilen uyarak, Dairenin bozma kararı doğrultusunda verdiği karar ( usule aykırı olmakla birlikte ) direnme kararı değildir.
Ortada direnme kararı olmadığından temyiz incelemesi görevi Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olmayıp, Yargıtay 1. Hukuk Dairesine aittir.
Bu nedenle … 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin direnme kararı özelliği taşımayan kararın temyiz incelemesinin Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından yapılması için dava dosyasının ilgili Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Yüksek Hukuk Genel Kurulunun çoğunluk görüşüne katılamıyoruz. 06.04.2023