Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/800 E. 2023/607 K. 07.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/800
KARAR NO : 2023/607
KARAR TARİHİ : 07.06.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/639 E., 2021/684 K.
KARAR : Davanın kabulüne

Taraflar arasındaki tanıma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; davalının müvekkili şirkette pay sahibi olduğunu, davalı tarafından müvekkili aleyhine Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinde alacak davası açıldığını, açılan davanın alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddedildiğini ve kararın kesinleştiğini, davalının aynı alacak için Türkiye’de de dava açma ihtimalinin bulunduğunu, bu nedenle anılan yabancı mahkeme kararının tanınmasında müvekkilinin hukuki yararı bulunduğunu ileri sürerek Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2016 tarihli ve 4 O 101/14 sayılı kararının tanınmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinde müvekkili tarafından açılan davanın usulden reddedildiğini, dolayısıyla davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, müvekkili tarafından Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde davacı aleyhine açılan davadan kurtulmak için davacının bu davanın açıldığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 20.11.2018 tarihli ve 2017/931 Esas, 2018/1039 Karar sayılı kararı ile; yabancı mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine ilişkin kararın kesinleştiği, dava dilekçesi ile yabancı mahkeme kararının taraflara usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un (5718 sayılı Kanun) 58 inci maddedeki tüm şartların oluştuğu ve kararın tanınma şartlarının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2016 tarihli ve 4 O 101/14 sayılı kararının tanınmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2019/115 Esas, 2019/382 Karar sayılı kararı ile; davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.02.2020 tarihli ve 2019/3264 Esas, 2020/1452 Karar sayılı kararı ile;
“…1- Dava, yabancı mahkeme kararının tanıması istemine ilişkindir. Mahkemece yukarıda özetlenen gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi tarafından esastan reddedilmiştir.
Ancak, 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25/3/1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici maddenin eklendiği belirtilmiş olup, işbu geçici 4. maddede ”31.12.2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29.06.1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13.1.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez. Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmü düzenlenmiş, aynı Kanun’un 52/1-h maddesinde de işbu hükmün yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükme bağlanmıştır.
Bu durumda, anılan yasal düzenleme karşısında yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırı olup olmadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek üzere kararın re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…”
gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 24.09.2020 tarihli ve 2020/291 Esas, 2020/442 Karar sayılı kararı ile bozma ilamına uyularak; 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesinde hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasının tenfiz şartları içinde sayıldığı, yabancı mahkeme kararının Türkiye’de icra edilmesi hâlinde meydana gelecek sonuçların Türk kamu düzenini ihlâl edip etmeyeceğinin önem arz ettiği, uygulanan hukukun Türk Hukukundan farklı bulunması ya da Türk Hukukunun emredici kurallarına aykırı olması gibi nedenlerle yabancı kararın tenfiz isteminin reddedilemeyeceği, dava konusu kararın Türk Hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlâkına, Türk Kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlâk ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2016 tarihli ve 4 O 101/14 sayılı kararının tanınmasına karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dava yabancı mahkeme kararının tanınmasına ilişkindir. Dairemizin 17.02.2020 tarihli ilamı ile yabancı mahkeme kararının tanınmasına dair verilen ilk kararın, 7194 sayılı Yasa kapsamında değerlendirme yapılması yönünden bozulmasına karar verilmiştir. Dairemizin bozma ilamından sonra mahkemece dava konusu yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırı olmadığı gerekçesiyle tanınmasına karar verilmiştir. 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’nun 41. maddesinde 25.3.987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen geçici 4. maddede “birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir” hükmü yer almaktadır. Dava konusu yabancı mahkeme kararı yukarıda anılan madde kapsamında kalan Bera Holding A.Ş.ye karşı açılan alacak istemine ilişkin olup dolayısıyla bu kararın tanınmasına ilişkin davanın da yukarıda anılan madde kapsamına girdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda anılan yasal düzenleme dikkate alınarak dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.

D. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, davacının dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, çünkü tanımaya konu yabancı mahkeme kararında davanın esastan değil usulden reddedildiğini, müvekkili tarafından davacı aleyhine açılan davadan kurtulmak amacıyla eldeki davanın açıldığını, bu nedenlerle davanın reddi gerektiğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davaya konu yabancı mahkeme kararında Bera Holding A.Ş. aleyhine açılan davanın alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddedilmesi karşısında 05.12.2019 tarihli ve 7194 sayılı Kanun’un 41 inci maddesi ile 3332 sayılı “Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”a eklenen geçici 4 üncü maddenin eldeki davada uygulanmasının mümkün olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davaya konu yabancı mahkeme kararının tanınmasına ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 5718 sayılı Kanun’un 50 ilâ 59 uncu üncü maddeleri;

2. 3332 Sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler ile 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un (3332 sayılı Kanun) Geçici 4 üncü maddesi;

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle tenfizle ilgili kısa bir açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır. Zira yabancı mahkeme kararlarının tanınmasının düzenlendiği 5718 sayılı Kanun’un 58 inci maddesinde yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlı olduğu, ancak tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin uygulanmayacağı belirtilmiştir.

2. 5718 sayılı Kanun’un 50 inci maddesinin birinci fıkrasında yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için gerekli olan ön şartlar; “yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için tenfizi talep edilen kararın yabancı bir mahkemeden verilmiş karar olması, kararın hukuk davalarına ilişkin olması ve yabancı mahkeme kararının verildiği ülke kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir.

3. Yabancı mahkeme kararının tenfiz edilmesinde hukuki yararı bulunan herkes tenfiz isteminde bulunabilir. Tenfiz istemi görevli ve yetkili mahkemeye verilecek bir dilekçe ile olur (5718 sayılı Kanun m. 52). Bu dilekçeye; yabancı mahkeme ilâmının ve bu ilâmın kesinleştiğine ilişkin belgenin, o ülke makamlarınca usulen onanmış aslının veya onaylı sureti ile bu belgelerin onanmış tercümelerinin eklenmesi zorunludur (5718 sayılı Kanun, m. 53).

4. Yabancı mahkeme kararlarının tenfiz edilebilmesi için aranan ön şartların yanında ayrıca 5718 sayılı Kanun’un 54 üncü maddesinde, tenfiz kararı verilebilmesi için gerekli olan asli şartlar düzenlenmiş olup, anılan madde aynen;
“Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması” hükmünü haizdir.
5. Buna göre yabancı mahkeme kararının tenfiz edilebilmesi için birinci şart “karşılıklılık” ilkesidir. Bu ilke yabancı mahkeme kararının tanınmasında aranmamaktadır. Yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tenfiz edilebilmesi için kararın verildiği devletle Türkiye arasında ya ilamların tenfizine dair bir anlaşma (akdi karşılıklılık) veya o devlette Türk mahkeme kararlarının tenfizine imkân veren kanun hükmünün (hukuki karşılıklılık) ya da fiili uygulamanın (fiili karşılıklılık) bulunması gerekir. Yabancı mahkeme kararının verildiği devletin federal yapıda olması hâlinde 5718 sayılı Kanun’un 54/a maddesi anlamında karşılıklılığın federal devlet ile değil, kararı veren mahkemenin bulunduğu federe devlet ile Türkiye arasında aranması gerekir.

6. 5718 sayılı Kanun’un 54/b maddesi gereğince yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlardan ikincisi, kararın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilamın dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmamasıdır. Anılan maddede yer alan “ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde” ibaresi yabancı mahkemenin yetkisinin, milletlerarası usul hukukunun genel kabul gören yetki kurallarının dışında, kabul edilmesi mümkün olmayan bir şekilde oluşmuş olmasını ifade etmektedir. Bu durumda yabancı mahkemenin yetkisi “aşkın yetki” olarak karşımıza çıkmaktadır. Tenfiz mahkemesi yabancı mahkemenin yetkisinin Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girip girmediğini resen incelerken, yabancı mahkemenin yetkisinin aşkın yetki hâli olup olmadığının incelenmesi ise davalının bu konuda itiraz etmiş olmasına bağlıdır.

7. Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan üçüncü şart ise 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi gereğince, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmamasıdır. Kamu düzeni kavramı, yabancı hukukun uygulanmasına engel olan bir kural olarak 5718 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinde ele alındığı gibi, yabancı mahkeme hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde de tanıma ve tenfiz engeli olarak 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda kamu düzeni, yabancı hukukun uygulanmasını engellediği gibi aynı sebeplerden yabancı mahkeme kararının Türk mahkemeleri önünde tanıma ve tenfizini de engellemektedir.

8. Bilindiği gibi kamu düzeni kavramı zamana ve yere göre değişen, içeriği ve sınırları kesin olarak çizilemeyen bir kavramdır. Kamu düzenini bir toplumun siyasi, sosyal, ekonomik ve hukuki açıdan temel yapısını ve temel menfaatlerini ilgilendiren kurallar teşkil etmektedir. Devletlerin vazgeçemeyeceği temel ilkeler, kamu düzenini ilgilendiren kurallar olup, genel olarak, kamu menfaat ve düzenini koruma amacını güden emredici kanun hükümlerine aykırılık, ahlâka ve temel hak ve özgürlüklere aykırılık, kamu düzeninin müdahalesini gerektiren hususlardır. Bu esaslara göre Türk hukukunun temel ilkelerine, Türk adap ve ahlâk anlayışı ile Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere aykırılık kamu düzenine aykırılık teşkil edecektir.

9. Kamu düzeni kavramı takdiri bir kavram olup sınırlarını kesin çizgilerle belirlemek mümkün değildir. Bu nedenle kamu düzeni benzer yönler olmakla birlikte, her ülkenin kendine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel durumlar dikkate alınarak belirlenir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1973 tarihli ve 1973/609 Esas, 1973/959 Karar sayılı kararı). Başka bir deyişle bir durumun kamu düzeni ile ilgisi ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenir; bu gerçekler durumun vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa söz konusu durumun kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.1990 tarihli ve 1990/3-527 Esas, 1990/627 Karar sayılı kararı).

10. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; kamu düzeni kavramının müdahale alanı, son derece geniş ve yoruma müsaittir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli hâlinde düşünülecektir. Fakat her emredici hükmün ihlâli hâlinde veya her emredici hükmü ihlâl eden bir yabancı kararın Türk kamu düzenine aykırı bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Zira iç hukuktaki kamu düzeni kavramı ile milletlerarası özel hukuk alanındaki kamu düzeni kavramı birbirinden farklıdır. İç hukuktaki kamu düzeninin çerçevesi, Türk hukukunun temel değerlerine, Türk genel adap ve ahlâk anlayışına, Türk Kanunlarının dayandığı temel adalet anlayışına, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklere, milletlerarası alanda geçerli ortak prensiplere, medeni toplulukların müştereken benimsedikleri ahlâk ilkeleri ve adalet anlayışının ifadesi olan hukuk prensiplerine, toplumun medeniyet seviyesine, siyasi ve ekonomik rejimine, insan hak ve özgürlüklerine aykırılık şeklinde çizilebilir. İç hukukta kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.

11. Yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının denetlenmesi sırasında kararın içeriğinin kamu düzenine aykırı olup olmadığı değil, kararın Türkiye’de icra edilmesinin ve kararın icrasının sonuçlarının Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olup olmadığı incelenmelidir. Zira 5718 sayılı Kanun’da kabul edilen sisteme göre, tenfiz hâkimince, yabancı mahkeme kararı esastan incelenemez ve hukuka uygunluğu denetlenemez. Şu durumda tenfiz hâkiminin, tenfiz şartları dışında, kararın içeriği üzerinde incelemede bulunma hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Aksi hâlin kabulü, tenfiz hâkimini, üst mahkeme görevini kendinde bulması şeklindeki bir sonuca götürecektir.

12. Tanıma ve tenfiz talebine konu yabancı mahkeme kararının Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığının tespiti, esas itibariyle hâkimin takdirine bırakılmıştır. Ancak hâkim, takdir yetkisini kullanırken milletlerarası özel hukukun varlık sebebini ve bu hukukun genel prensiplerini dikkate almak durumundadır. Bu hususta 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesinde kamu düzenine “açıkça” aykırılıktan bahsedilerek yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizinde kamu düzenine aykırılık hususunda hâkimlerin takdir yetkisi daraltılmaya çalışılmıştır. Bu itibarla tenfiz hâkimi, sırf Türk hukukundakinden farklı maddi ve usul kuralları uygulanarak verildiği için yabancı bir kararı kamu düzenine aykırı sayıp tenfizini ret edemez. Yabancı bir kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı sayılabilmesi için, kararda yer alan hüküm fıkrasının Anayasa’nın veya hukuk sisteminin temel ilkelerine (vazgeçilmez prensiplerine), Türk toplumunun genel örf-adet ve ahlâk telakkilerine aykırı olması gerekir (Cemal Şanlı, Milletlerarası Özel Hukuk, …, 2013, s. 486).

13. Tenfiz kararının verilebilmesi için aranan son şart, savunma hakkının ihlâl edilmiş olmamasıdır. MÖHUK’nın 54/ç maddesi gereğince, kendisine karşı tenfiz istenen kişi, mahkemeye o yer kanunlarına göre usulüne uygun olarak çağrılmamış yani davet edilmemiş veya uygun çağrı yapılmadığı ya da yapıldığı hâlde temsil edilmemiş veyahut da o yer kanunlarına aykırı olarak kararın gıyabında veya yokluğunda verilmiş olması hâllerinde ilgilinin tenfize karşı Türk mahkemesinde itiraz etmesi üzerine yabancı mahkeme kararının tenfizi mümkün olmayacaktır. Görüldüğü üzere MÖHUK’nın 54/ç maddesi bütün savunma haklarını içine alacak bir genişliğe sahip olmadığı için savunma hakkını ihlâl eden diğer durumlar MÖHUK’nın 54/c maddesindeki kamu düzenine aykırılık nedeni ile tenfiz engeli olabilecektir (Aysel Çelikel/ B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, …, 2016, s. 706).

14. Görüldüğü üzere yabancı mahkeme kararlarının tenfizi için aranan şartlar 5718 sayılı Kanun’da sınırlı bir şekilde sayılmış; hâkimin tenfiz kararını verirken, yabancı karara uygulanan hukukun doğru seçildiğinin, doğru uygulandığının, delillerin doğru takdir edildiğinin kısaca kararın esas yönünden doğruluğunun incelenmesini öngören “revision” sistemi Türk Hukuku’nda kabul edilmemiştir. Başka bir deyişle tenfiz davasına bakan Türk mahkemesi, yabancı mahkeme kararının doğru olup olmadığını denetleyemez veya uyuşmazlığın esası hakkında karar veremez. Yabancı mahkemenin maddi vakıaları doğru uygulayıp uygulamadığı, yabancı mahkemenin uyguladığı usul kurallarının veya maddi hukuk kurallarının Türk Hukuku ile uyumlu olup olmadığı tenfiz davası kapsamı dışında kalmaktadır.

15. Hemen belirtilmesi gerekir ki, yabancı mahkemece verilen dava masraflarına ilişkin masraf tespit kararları asıl kararın fer’îsi niteliğinde olduğundan bu kararlara ilişkin tenfiz koşulları da asıl karara bağlı olarak incelenmelidir. Yabancı mahkemenin asıl kararı değil de sadece masraf tespit kararının tenfizinin talep edildiği durumlarda hem masraf tespit kararının hem de asıl kararın tenfiz şartlarının oluşup oluşmadığı incelenerek masraf tespit kararının tenfizi hakkında karar verilmelidir. Tenfizi talep edilmese dahi yabancı mahkemenin asıl kararının tenfiz şartları oluşmamış ise; örneğin yabancı mahkemenin asıl kararı Türk kamu düzenine açıkça aykırı ise masraf tespit kararının tenfizine de karar verilemeyecektir. Bununla birlikte dava masraflarına ilişkin yabancı mahkemenin masraf tespit kararları hakkında Türkiye’nin de taraf olduğu 01.03.1954 tarihli Usul Hukukuna Dair La Haye Sözleşmesinin 19 uncu maddesi gereğince “tarafların dinlenmesi” şartı aranmadığı için yabancı mahkemenin masraf tespit kararlarının tenfizinde 5718 sayılı Kanun’un 54/ç maddesi gereğince savunma hakkının ihlâl edilmiş olup olmadığı incelenmeyecektir.

16. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı tarafından davacı şirketin yüksek kâr payı vaadi ile iradesinin sakatlandığı, istenildiği an geri alınabileceği belirtilerek kendisinden paralar alındığı ve dolandırıldığı, davacı şirkete ortak olmadığı ileri sürülerek haksız fiil hükümlerine dayalı olarak davacı şirket aleyhine Almanya Duisburg Asliye Hukuk Mahkemesinde alacak davası açıldığı, açılan davanın alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddedildiği ve kararın kesinleştiği, davalının aynı alacak için Türkiye’de de dava açma ihtimali nedeniyle davacı tarafından anılan yabancı mahkeme kararının tanınmasının talep edildiği anlaşılmaktadır.

17. İlk derece mahkemesince davaya konu yabancı mahkeme kararına yönelik tanıma şartlarının gerçekleştiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi sonrasında; 05.12.2019 tarihli ve 7194 sayılı Kanun’un 41 inci maddesi ile 3332 sayılı Kanun’a Geçici 4 üncü madde eklenmiştir. Anılan Kanun’un Geçici 4 üncü maddesinin birinci fıkrası; “31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.” hükmünü içermektedir. Davacı şirket 31.12.2014 tarihine kadar pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklık niteliğinde olup 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesi kapsamındadır. Dolayısıyla davacı şirket tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında geçerli anonim şirket payı kabul edilmiş; ayrıca bu şirkete yapılan ödemelerin pay karşılığı yapıldığı ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılacağı kabul edilmiştir. Görüldüğü üzere 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesi gereğince davacı şirkete her ne şekilde olursa olsun pay karşılığı para veren kişiler davacı şirkette pay sahibi kabul edilmiş; dolayısıyla geriye etkili olarak davacı şirkete para veren kişiler lehine mülkiyet hakkı ihdas edilmiştir.

18. 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası ise; “Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” şeklindedir. Buna göre Geçici 4 üncü maddenin birinci fıkrası gereğince davacı şirkete her ne şekilde olursa olsun pay karşılığı para veren kişiler davacı şirkette pay sahibi kabul edildiğinden bu kişilerin davacı şirket aleyhine geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilecektir.

19. Dava konusu yabancı mahkeme kararının tanınmasına ilişkin 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi haricindeki diğer ön şart ve şartların bulunduğu ilk derece mahkemesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık konusu değildir. Uyuşmazlık yargılama sırasında geçmişe etkili olarak yürürlüğe giren 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesi karşısında dava konusu yabancı mahkeme kararının tanınmasının kamu düzenine açıkça aykırı bulunup bulunmadığı noktasındadır. Dava konusu yabancı mahkeme kararında davacının aldatıldığı ve şirkete ortak olmadığı kabul edilerek haksız fiil hükümlerine göre davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Görüldüğü üzere 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesi ile davacı şirkete para veren kişiler lehine mülkiyet hakkı ihdas edilerek pay sahibi kabul edilmiş iken yabancı mahkemece davacı şirkete para veren davalı pay sahibi olarak kabul edilmemiştir. Bu husus yukarıda da belirtildiği üzere mülkiyet hakkına ilişkin Anayasanın ve hukuk sisteminin temel ilkelerine aykırı olacağından kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

20. Öte yandan 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile davacı şirkete her ne şekilde olursa olsun pay karşılığı para veren kişilerin davacı şirket aleyhine geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verileceğinin düzenlenmesi karşısında aynı gerekçelerle yabancı mahkemede açılan davanın kabul edilmesi ve bu kararının tanınmasına veya tenfizine karar verilmesi de kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil edecektir. Zira aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşecek; dolayısıyla aynı somut olay için farklı sonuçlara ulaşılması Anayasa’nın 36 ıncı maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlâl edilmesi sonucunu doğuracaktır (Hakan Altıncan, B. No: 2016/13021, 17.05.2018, §48.) Başka bir deyişle davanın tarafları, konusu ve sebebi bakımından kesin hükmün unsurları gerçekleşmemiş olsa dahi yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizi söz konusu uyuşmazlık hakkında Türk mahkemesince verilen kararlarla bağdaşmıyorsa yabancı mahkeme kararının kamu düzenine aykırılığı söz konusu olacaktır (Ziya Akıncı, Milletlerarası Özel Hukuk, …, 2020, s. 210.).

21. Bu itibarla ilk derece mahkemesince, davacı şirket yönünden de uygulanacak olan 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesinin geriye etkili olarak yürürlüğe girmesi karşısında dava konusu yabancı mahkeme kararının tanınmasının 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi gereğince kamu düzenine açıkça aykırılık teşkil edeceği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.

22. Her ne kadar Özel Daire bozma kararında dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği belirtilmiş ise de bu hususun maddi hatadan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Zira eldeki dava 3332 sayılı Kanun’un Geçici 4 üncü maddesinde belirtilen davalardan olmadığı, anılan maddenin tanıma ve tenfiz davaları açısında kamu düzenine aykırılık şartının ortaya çıkmasına yol açtığı gözetildiğinde bu davalar yönünden karar verilmesine yer olmadığı kararı değil, tanıma ve tenfiz şartlarının birisinin gerçekleşmemesi nedeniyle davanın reddi kararı verilmelidir.

23. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,07.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.