Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/796 E. 2023/625 K. 14.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/796
KARAR NO : 2023/625
KARAR TARİHİ : 14.06.2023

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2021/538 E., 2022/96 K.
KARAR : Davanın kabulüne

Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK Genel Müdürlüğü) yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı Zirve Madencilik İnş. Malz. Orm. Ürn. Tur. Gıda Mad. Oto. Emlak Alım Satım İnş. Nak. Taah. San. Tic. Ltd. Şti. (Zirve Madencilik Ltd. Şti.) yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak davalı … yönünden husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine, davalı Zirve Madencilik Ltd. Şti. yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar davacılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği ikinci karar davacılar ve davalı … vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı … vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi …’un davalı şirkete ait işyerinde çalıştığı sırada 19.02.2014 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda vefat ettiğini, aralarında rödovans sözleşmesi yapılan maden ruhsatı sahibi TTK Genel Müdürlüğü ile sahayı işletecek olan davalı şirketin iş kazasının meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 1,00 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, maddi tazminat miktarını ikinci bozma kararından sonra verdiği 19.10.2020 tarihli ıslah dilekçesinde ise davacı … yönünden 168.324,65 TL; davacı … yönünden 46.716,00 TL’ye ve davacı … yönünden 43.672,70 TL’ye yükseltmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … vekili; zamanaşımı süresinin dolduğunu, müvekkili ile diğer davalı şirket arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığını, sorumluluğun rödovans sözleşmesi imzalanan davalı şirkete ait olduğunu, davacıların murisinin dikkatsiz ve tedbirsiz çalışması nedeniyle iş kazası meydana geldiğinden kusurunun bulunduğunu, bu nedenle illiyet bağının kesildiğini, müvekkilinin kusurunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı Zirve Madencilik Ltd. Şti. vekili; müvekkili şirketin kazanın meydana gelmesinde kastının veya ihmalinin bulunmadığını, kazanın vardiya çavuşu …’un kusurundan dolayı meydana geldiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli ve 2014/328 Esas, 2017/237 Karar sayılı kararı ile davacılar vekilinin 21.04.2017 tarihli dilekçesiyle davalı … ile diğer davalı şirket arasındaki rödovans ilişkisinin muvazaalı olduğunu iddia ettiği, davacı ile davalı … arasında hizmet akdi bulunmadığı, ruhsat sahibi davalı … Müdürlüğünün rödovansla devrettiği yerde kendi işçileriyle üretim yaptığı bir işyerinin bulunmadığı, davalı şirketin ise Kurum kayıtlarına göre işyerinin bulunduğu ve devraldığı madeni sözleşmede belirtilen şartlar çerçevesinde kendi adına işlettiği, davalıların işlettiği ocakların bağımsız olduğu, işçilere emir verme ve organizasyon yetkisinin davalı şirkette bulunduğu, bu itibarla davalılar arasındaki ilişkinin muvazaa olmadığı, davacıların murisinin davalı şirkete ait maden ocağında çalışırken 19.02.2014 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda hayatını kaybettiği, kusur bilirkişi raporunda ölümle sonuçlanan iş kazası nedeniyle davalı şirketin % 55; davacıların murisinin % 40; dava dışı kişinin % 5 oranında kusurlu olduğunun, davalı … Müdürlüğünün ise kusurunun bulunmadığının bildirildiği, 3213 sayılı Maden Kanunu’na 24.06.2010 tarihinde 5995 sayılı Kanun’un 17 nci maddesiyle eklenen Ek 7 nci madde gereğince 24.06.2010 tarihinden sonra meydana gelen iş kazası nedeniyle doğan maddi ve manevi tazminattan asıl işveren olarak sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davalı … yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirket yönünden davanın kabulü ile davacılar …’un maddi zararının 85.865,01 TL, …’un maddi zararının 26.657,67 TL, …’un maddi zararının 32.764,55 TL olarak belirlenmekle taleple bağlı kalınarak 1,00 TL maddi zararın 19.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.02.2018 tarihli ve 2017/3327 Esas, 2018/300 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 12.03.2019 tarihli ve 2018/3313 Esas, 2019/1906 Karar sayılı kararı ile “…Mahkemece yapılacak iş; kazanın meydana geldiği maden ocağı işyerinde, davalı …’nün kanunda tarif edilen teknik nezaretçisi dışında, ayrıca nezaretçilerinin olup olmadığının, aynı sahada TTK Genel Müdürlüğü’nün işçilerinin çalışıp çalışmadığının, rödövans sahasında TTK Genel Müdürlüğü’ne ait olan işletme alet ve teçhizatların bulunup bulunmadığının, rödövans veren davalının işten el çekip çekmediğinin ve sonuç olarak, başka bir deyişle, davalının rödövansı aşan bir faaliyetinin olup olmadığının araştırılması, aşan kısım var ise hükmedilen tazminatlardan davalı … nın sorumlu tutulması, aksi takdirde ise bahse konu davalı yönünden davanın reddedilmesinden ibarettir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 22.10.2019 tarihli ve 2019/216 Esas, 2019/551 Karar sayılı kararı ile bozmaya uyularak yargılama sonucunda bozma kararı doğrultusunda yapılan araştırma neticesinde getirtilen belgelerin dikkate alındığında davalı … yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirket yönünden davanın kabulü ile 1,00 TL maddi zararın 19.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı şirketten tahsiline karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 2020/2 Esas, 2020/436 Karar sayılı kararı ile davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “…2-..Somut olayda, her ne kadar bozma gereği yerine getirilmemiş ise de; rödövans sözleşmesinin incelenmesinden, Maden Kanunu ve ilgili yönetmeliğin öngördüğü ve öngöreceği TTK tarafından yerine getirilmesi hükme bağlanan “işletme projesi” tanzimi, işletme faaliyet raporları, imalat haritaları, bilanço tanzimi ile yıllık üretim programı, istihsal ve sevk defterleri, aylık ve yıllık maden anketi tanzimi ve benzeri hususları işletmecinin bütün masrafları kendisine ait olmak üzere TTK adına yerine getireceği ve anılan belgeleri ilgili mercilere sunulmak üzere süresi içinde TTK’ya vereceği, ruhsat sahibi TTK Genel Müdürlüğüne, rödövansçı şirket tarafından yapılacak işletme projesinin TTK’ya sunulacağı, projenin yeterli bulunmaması halinde istenen şartlara uygun olarak projenin verilen sürede düzeltilmemesi halinde TTK’nın sözleşmeyi tek taraflı feshedebileceği, işletme projesinin TTK’nın isteği üzerine revize edilebileceği, üretilen kömür ve mevcut kömür artıklarının TTK’nın göstereceği kantarda tartılacağı ve sevk fişi düzenleneceği, sahadaki çalışmaların TTK veya yetkili kılınacak Müessese Müd. tarafından işletme projesine uygun yapılıp yapılmadığının kontrol edileceğinin kararlaştırıldığı görülmektedir. Bu tespitler karşısında davalı … ile davalı Zirve Madencilik şirketi arasındaki ilişkinin 4857 sayılı yasa’nın 2. maddesi kapsamında asıl işveren -alt işveren ilişkisi olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş, alt işveren şirket işçisi olan sigortalının hak sahiplerinin alacaklarından asıl işveren TTK’nun sorumluluğuna karar vermekten ibarettir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

D. İlk Derece Mahkemesince İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 15.12.2020 tarihli ve 2020/156 Esas, 2020/394 Karar sayılı kararı ile bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda bozma kararı doğrultusunda alınan 05.10.2020 tarihli ek raporda davacı …’un 168.324,65 TL, davacı …’un 46.716,00 TL ve davacı …’un 43.672,70 TL maddi zararının bulunduğunun bildirildiği, ek bilirkişi raporu doğrultusunda davacının ıslah talebinde bulunduğu, ek bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli olduğu anlaşıldığından hükme esas alındığı belirtilerek davacı … yönünden 168.324,65 TL, davacı … yönünden 46.716,00 TL ve davacı … yönünden 43.672,70 TL maddi tazminatın 19.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

E. Üçüncü Bozma Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ve davalı … vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…A) Davacı ve davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekilinin sigortalının çocukları … ve … hakkındaki hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
Mülga 5521 sayılı Kanunun, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına göre parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, Bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”
HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E. – 1990/4 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir
Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelemesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016 – 01.12.2016 tarihleri arasında 5.000,00 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000,00 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530,00 TL, 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530,00 TL; 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800,00 TL, 01.01.2020 tarihi sonrası için 72.070,00 TL’dir.
Somut olayda ıslah dilekçesiyle beraber çocuk …için 46.716 TL, çocuk Barış için 43.672,70 TL maddi tazminat isteminde bulunulduğu ilk derece mahkemesince anılan tazminat miktarlarının tamamının kabulüne karar verildiği, karar tarihi itibariyle iş bu her bir davacı için kabul ve reddolan maddi tazminat miktarlarının ayrı ayrı 72.070TL’lik kesinlik sınırı altında kaldığı anlaşılmakla anılan hükme yönelik davacılar ve davalı … vekilinin temyiz isteminin kesinlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.
B) Davacı ve Davalı … vekilinin sigortalının eşi … hakkındaki hükümlere yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplerle temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacı vekilinin tüm davalı … vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava; 19.02.2014 tarihli iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; Mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı Kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Somut olayda hesap bilirkişiden alınan 20.04.2016 tarihli raporda davacı eşin maddi tazminat alacağının 85.865,01 TL olarak tespit edildiği, mahkemece verilen 01.06.2017 tarihli ilk kararda anılan miktara itibarla davacı eşin 85.865,01 TL maddi tazminat alacağı bulunduğu ancak taleple bağlı kalınarak davacı eş lehine 1,00 TL maddi tazminatın kaza tarihinden faiziyle davalı Zirve Madencilik İnş. Malz. Orm. Ürn. Turizm Gıda Mad. Oto. Emlak Alım Satım İnş.Nak.Taah.San.Tic.Ltd.Şti.nden tahsiline hükmedildiği, kararın davacı vekili tarafından TTK Genel Müdürlüğünün tazminat alacağından sorumluluğu yönünden temyiz edildiği, hesaba dair bir temyiz itirazının bulunmadığı, bu yönle temyizi kabil kararda davacı eş yönünden bu maddi tazminat miktarının davalı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği halde, mahkemece temyiz eden davalı yönünden ıslah edilen miktarın tamamını kapsayacak şekilde kabul kararı verilmesi hatalı olmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece yapılacak iş taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış haklar değerlendirilmek, temyiz etmeyen taraf lehine davacı lehine oluşacak usuli kazanılmış hak da değerlendirilmek suretiyle davalıların tazminat alacaklarından sorumluluğu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekilinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli ve İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle oy çokluğuyla karar bozulmuştur.
.
F. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; güncel asgari ücret göz önünde bulundurularak yapılan hesaplamaya göre karar verildiği, Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 2016/21-1528 Esas, 2019/1169 Karar sayılı kararında belirtildiği gibi iş kazasından kaynaklanan maddi tazminatın gerçek zarara göre hesaplanması gerektiği, asgari ücret artışının yargılamanın her aşamasında dikkate alınmasının zorunlu olduğu, asgari ücret artışı bozma kararından sonra olsa dahi kazanılmış hak kabul edilemeyeceği gibi sigortalı murisin çocukları yönünden kesinlik nedeniyle kabul edilen ücret değişikliğinin murisin eşi yönünden kabul edilmemesinin çelişkili olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı … vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı … vekili, Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasında davalılar arasındaki ilişkinin rödovans sözleşmesine dayandığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, rödovans ilişkisinin asıl-alt işveren ilişkisi niteliğinde olmadığını, davalılar arasında düzenlenen sözleşmeye göre rödovanslı şirketi kontrol ve denetleme yetkisinin Maden Kanunu gereğince bir yükümlülük olduğunu, müvekkilinin ruhsat sahibi olması nedeniyle ürün kirası niteliğindeki rödovans sözleşmesinden dolayı ürün sahibi olarak sahadaki madenin varlığının zarar görmemesi, proje dışına çıkılarak kiralanan alan dışında üretim yapılmaması, üretilen madenin ton başına aldığı rödovans ödemelerinin doğrulanması gibi amaçlarla kontrol ve denetleme yapıldığını, bu itibarla müvekkilinin rödovans sözleşmesinin ilgili maddeleri gereğince proje bazında denetimler yaptığını, iş sağlığı ve güvenliği konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı birimlerince tüm maden sahalarında denetim yapıldığını ve yaptırımlar uygulandığını, müvekkilinin cezai yaptırım yetkisinin bulunmadığını, bağımsız işyeri olan davalı şirkete müvekkili tarafından rödovans sözleşmesinin hükümleri dışında müdahil olunmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Mahkemece davacı eş …’un hak kazandığı maddi tazminat miktarının 85.865,01 TL olduğu tespit edilip taleple bağlı kalınarak 1,00 TL’nin tahsiline ilişkin verilen ilk kararı davacı vekilinin TTK Genel Müdürlüğünün sorumluluğu noktasında temyiz ettiği, hesaba dair bir temyiz itirazının bulunmadığı dikkate alındığında maddi tazminatın miktarı konusunda davalı … lehine usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre bu davalı yönünden birinci bozma kararından sonra alınan rapor doğrultusunda ıslah edilen miktarın tamamını (168.324,65 TL) kapsayacak şekilde kabul kararı verilip verilemeyeceği ve taraflar yönünden oluşan usuli kazanılmış haklar değerlendirilerek davalıların maddi tazminat alacağından sorumluluğu konusunda karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. Değerlendirme
1.Uyuşmazlığın çözümü usuli kazanılmış hak kavramının açıklanmasını ve açıklanan olgular karşısında somut olay ve taraflar yönünden gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesini gerekli kılmaktadır.

2. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Konu, yargısal içtihatlarla gelişmiştir.

3. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

4. Hemen belirtelim ki bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı).

5. Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (YİBK 04.02.1959 tarihli ve 1959/13 Esas, 1959/ Karar sayılı kararı).

6. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usuli kazanılmış hak olgusunun bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.

7. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması durumunda Yargıtay bozma kararı ile oluşan usuli kazanılmış hak değer taşımayacaktır. 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararında “…Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan bütün işlere tatbikinin gerekli olduğuna…” karar verilmiştir.

8. Bunun gibi bozmaya uyulmasından sonra o konuda yürürlüğe giren yeni bir kanun karşısında bozma ilamına uyulmakla oluşan usuli kazanılmış hakkında bir değeri kalmayacaktır.

9. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar ile 30.01.2013 tarihli ve 2012/1-683 Esas, 2013/165 Karar sayılı kararları)

10. Görev konusu da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Bu husus 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1959/5 Karar sayılı YİBK’da “…Kaide olarak usuli müktesep hak hükmünün vazife konusunda tatbik yeri olmayacağına ve duruşmanın bittiği bildirilinceye kadar vazifesizlik kararı verebileceğine,…” şeklinde ifade edilmiştir.

11. Bu sayılanların dışında ayrıca hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzenine ilişkin konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez.

12. Ayrıca maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile de usuli kazanılmış hak doğmaz.

13. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

14. Bu aşamada asgari ücret ile ilgili olarak açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır.

15. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 39 uncu maddesine göre “İş sözleşmesi ile çalışan ve bu Kanunun kapsamında olan veya olmayan her türlü işçinin ekonomik ve sosyal durumlarının düzenlenmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Asgari Ücret Tespit Komisyonu aracılığı ile ücretlerin asgari sınırları en geç iki yılda bir belirlenir”.

16. Bu kapsamda olmak üzere 01.08.2004 tarihli ve 25540 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Asgari Ücret Yönetmeliğinin (Yönetmelik) “Tanımlar” başlıklı 4 üncü maddesinde asgari ücret “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.

17. İş Kanunu’nun 102 nci maddesinde de 39 uncu maddede belirtilen komisyonun belirlediği asgari ücreti ödemeyen veya eksik ödemede bulunan işverenlerin cezai sorumluluğu düzenlenmiştir.

18. Asgari ücret tüm çalışanlar için uygulanması zorunlu taban ücrettir. Asgari ücretin işçilerin yaptıkları işe uygun ve insanlık onuruna yaraşır bir yaşam seviyesini sağlaması için gerekli olan en az ücreti ifade ettiği ve adil bir ücret elde edilmesi ve böylece çalışanların ekonomik ve sosyal durumlarının düzeltilmesi amacına yönelik olduğu gözetildiğinde asgari ücretin kamu düzeni ile ilgili olduğu ve bunun altında bir ücretten söz edilemeyeceği, asgari ücretin altında kararlaştırılan ücretlerin ve buna ilişkin sözleşmelerin geçerli olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

19. Bu noktada kamu düzeni kavramına açıklık getirilmesinde yarar bulunmaktadır. Kamu düzeni toplumun temel yapısını ve bireylerin güvenlik, huzur ve sağlık içinde yaşamaları için kamusal yararları koruyan; devletin güvenliğini, düzenini ve bireyler arasındaki ilişkilerde hukuku sağlamaya yarayan kurallar bütününün oluşturduğu hukuk düzenidir (Türk Hukuk Lügatı, Ankara, 2021 Baskı, Cilt-I, s.636).

20. Kamu düzeniyle ilgili durumlarda usuli kazanılmış haktan söz edilemeyecektir. Bu niteliği dikkate alındığında asgari ücretteki değişiklikler de usuli kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde bulunup aynı davada ve yargılamanın her aşamasında hâkim tarafından resen gözetilmesi gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.01.2004 tarihli ve 2004/10-24 Esas, 2004/47 Karar sayılı kararında da aynı yaklaşım benimsenmiştir.

21. Öte yandan tazminat hesabında hüküm tarihine en yakın tarihteki ücretlerin esas alınmasının nedeni tazminatların hesaplanma yöntemiyle ilgili olup tazminat miktarının belirlenmesi ileriye dönük varsayımsal hesaplamaları gerektirmesi ve gerçek belli iken varsayıma dayalı hesaplama yapılıp buna göre karar verilmesinin mümkün olmaması esasına dayalıdır. Bu durumun gerçek belli iken varsayıma gidilemez ilkesine uygun olduğu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.05.1991 tarihli ve 1991/9-102 Esas, 1991/267 Karar ile 17.05.2022 tarihli ve 2019/(21)10-595 Esas, 2022/639 Karar sayılı kararlarında da belirtilmiştir.

22. Hüküm tarihine en yakın tarihteki ücretlerin esas alınması mahkemenin vereceği ilk hükümle ilgili olup bu hükmün yeniden rapor alınmasını gerektirmeyen bir nedenle bozulması hâlinde yeni verilecek hüküm tarihini esas alan bir hesaplama yapılması gerekmeyecek ancak bozma nedeni tazminat hesabı için yeniden rapor alınmasını gerektiriyor ise bu takdirde alınacak raporda sonradan değişen ücretler esas alınarak önceki rapordaki miktarlar itibarıyla varsa usuli kazanılmış hak oluşturan durumlarında dikkate alınacaktır.

23. Hükme esas alınan bilirkişi raporuna yönelik maddi tazminat hesabı noktasında temyiz itirazı bulunmadığı veya Yargıtay Hukuk Dairesince maddi tazminat hesabı yönünden bir aykırılık görülmediği takdirde bu raporun esas alınması gerektiği konusunda usuli kazanılmış hak oluşacağından farklı bir hesaplama içeren yeni rapora göre karar verilmesi usuli kazanılmış hakkın ihlâli sonucunu doğuracaktır.

24. Somut olayda İlk Derece Mahkemesince meydana gelen iş kazası sonucu sigortalının ölümü nedeniyle hak sahibi davacılar …’un 85.865,01 TL, …’un 26.657,67 TL, …’un 32.764,55 TL maddi zararı olduğunu belirten 20.04.2016 tarihli hesap bilirkişi raporunun hükme esas alınmakla birlikte taleple bağlı kalınarak 1,00 TL maddi zararın davalı şirketten tahsiline, davalı … yönünden davanın husumet yokluğundan reddine dair verilen 01.06.2017 tarihli ilk karara yönelik davacılar vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesi sonrası bu kararın davacılar vekili tarafından temyiz edildiği, temyiz itirazlarının davalı … Müdürlüğünün sorumluluğuna ilişkin olup maddi tazminat miktarı ile hesap bilirkişi raporuna ilişkin itirazının bulunmadığı, kararın Özel Dairece iş kazası sonucu sigortalının ölümü nedeniyle hak sahiplerinin maddi tazminat istemine ilişkin olarak davalı … Müdürlüğünün sorumluluğunun bulunup bulunmadığı yönünde araştırma yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda önceki karar gibi kurulan hükmün davacılar vekili tarafından tekrar temyiz edildiği ve Özel Dairece davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi olduğundan davalı … Müdürlüğünün davacıların alacaklarından asıl işveren olarak sorumlu olduğu gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmıştır.

25. İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama sırasında alınan ve güncel asgari ücret miktarına göre hesaplama yapan 05.10.2020 tarihli ek hesap bilirkişi raporunda davacılar …’un 168.324,65 TL, …’un 46.716 TL ve davacı …’un 43.672,70 TL maddi zararının olduğunun belirtildiği, davacılar vekilince bu rapor doğrultusunda ıslah dilekçesi vererek maddi tazminat miktarını artırdığı, İlk Derece Mahkemesince ek rapor ve ıslah dilekçesi kapsamında davacılar … yönünden 168.324,65 TL, … yönünden 46.716,00 TL ve … yönünden 43.672,70 TL maddi tazminatın 19.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline dair verilen kararın davacılar ve davalı … vekilleri tarafından temyizi üzerine Özel Dairece davacılar …ve … yönünden hüküm altına alınan maddi tazminat tutarları kesinlik sınırı altında kaldığından temyiz istemlerinin kesinlik nedeniyle reddine karar verildikten sonra davacı …’un tüm, davalı … Müdürlüğünün sair temyiz itirazlarının reddi ile 20.04.2016 tarihli hesap bilirkişi raporunda belirtilen miktara ilişkin temyiz itirazları bulunmayan davacı … yönünden ilk kararda hüküm altına alınan maddi tazminat tutarının davalı lehine usuli kazanılmış hak teşkil ettiği gerekçesiyle bozulduğu, İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

26. Şu hâlde yapılan açıklamalara göre 20.04.2016 tarihli hesap bilirkişi raporunda davacı …’un talep edebileceği maddi tazminatın 85.865,01 TL olarak hesaplandığı, İlk Derece Mahkemesince bu rapor hükme esas alınarak davacı …’un 85.865,01 TL maddi tazminat alacağı bulunduğu tespiti yapılıp taleple bağlı kalınmak suretiyle 1,00 TL maddi tazminatın hüküm altına alındığı, kararı davacılar vekilinin davalı … Müdürlüğünün sorumluluğu noktasında temyiz ettiği, maddi tazminat miktarına ve hesap bilirkişi raporuna yönelik bir temyiz itirazının bulunmadığı, hükmün Özel Dairece davalı … Müdürlüğünün sorumlu olup olmadığının tespiti yönünde araştırmaya yönelik bozulduğu dikkate alındığında temyizi kabil uyuşmazlık konusunu oluşturan davacı eş … yönünden tespit edilen maddi tazminatın miktarı ile ilgili olarak davalı … lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu belirgin olmakla taraflar yönünden açıklanan usuli kazanılmış haklar değerlendirilip gözetilerek davalıların davacı …’un maddi tazminat alacağından sorumluluğu konusunda karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

27. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında maddi tazminatın hesabında hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücretin esas alınması gerektiği, yargılama sırasında asgari ücret miktarının değişmesinin tarafların iradesine bağlı olmadığı, somut olayda davacının bozma kararı öncesinde bilinen ücret üzerinden hesaplanan maddi tazminat miktarına itiraz etmediği, bilinen ücretin bozma kararı sonrasında değiştiği, değişen durum nedeniyle daha önce doğmayan hesaba esas unsur olan ücrete itiraz edilmemesinin usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı, bu nedenle direnme kararının uygun olduğu ancak miktar incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

29. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,14.06.2023 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.