YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/791
KARAR NO : 2022/1647
KARAR TARİHİ : 01.12.2022
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali, tespit ve alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Eskişehir 1. İş Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararına yönelik davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen karar davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin babasından dolayı bağlanan ölüm aylığını 2016 yılının Şubat ayına kadar aldığını, davalı Kurumun 25.03.2016 tarihli yazısı ile eşinden dolayı da ölüm aylığı aldığından bahisle babasından aldığı ölüm aylığının kesilerek yapılan bir kısım ödemelerin borç çıkarıldığını, Kurum nezdinde yapılan itirazın kabul edilmediğini ancak 1479 sayılı Kanun’un 4956 sayılı Kanun ile eklenen Ek 3. maddesi atfıyla somut olayda uygulanması gereken 1479 sayılı Kanun’un 45/3. maddesindeki hüküm kapsamında davacının kendi çalışmasına dayalı olarak herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aldığı gelir ya da aylık bulunmadığından tesis edilen işlemin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek davalı Kurumun müvekkilinin babasından dolayı aldığı ölüm aylığının kesilmesine ilişkin tesis ettiği işlemin iptaline, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanarak birikmiş aylıkların yasal faiziyle birlikte ödenmesine, müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile yapılan kesintilerin yasal faiziyle birlikte iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı … (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; davacının eşinden dolayı da ölüm aylığı aldığının tespit edilmesi üzerine babası üzerinden aldığı aylığın kesilerek geriye doğru beş yıllık sürede ödenen miktarların faizsiz olarak borç kaydedildiğini, yapılan işlemlerin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Eskişehir 1. İş Mahkemesinin 20.02.2019 tarihli ve 2019/4 E., 2019/176 K. sayılı kararı ile; eşi 22.10.2010, babası 05.06.1994 tarihinde vefat eden davacıya 2926 sayılı Kanun kapsamında babasından dolayı bağlanan ölüm aylığının eşi üzerinden de ölüm aylığı aldığından bahisle kesilmesine ilişkin Kurum işleminin davanın yasal dayanağını oluşturan 1479 sayılı Kanun’un 45. ve 46. maddelerine aykırı olduğu, farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak bağlanan aylıkların 1479 sayılı Kanun’un 46/2. maddesindeki hükme göre kesilemeyeceği gibi 5510 sayılı Kanun’un 54. maddesinin somut olayda uygulanma yeri bulunmadığı, davacının hem babasından hem de eşinden dolayı ölüm aylığı alabileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıya babasından bağlanan aylığın kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptaline, iptal tarihinden itibaren aylığın yeniden bağlanmasına, kesilen ölüm aylığının kesilme tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının borçlu olmadığının tespiti ile yapılan kesintilerin yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. Eskişehir 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 08.06.2020 tarihli ve 2019/965 E., 2020/787 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.05.2021 tarihli ve 2020/8716 E., 2021/6758 K. sayılı kararı ile; “…Dosya kapsamı incelendiğinde 22/10/2010 tarihinde yaşamını yitiren sigortalı eşi üzerinden 5510 sayılı Kanunun 4/1-a kapsamında kendisine ölüm aylığı bağlanan davacı hak sahibine bu kez, 05/06/1994 tarihinde vefat eden babasından dolayı 2926 sayılı Yasa kapsamında ölüm aylığı bağlandığı ve daha sonra 2926 sayılı Yasanın 27. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine göre, 01/01/1984 – 03/10/2000 ile 08/08/2001- 02/08/2003 tarihleri arasında ölen 2926 sayılı Kanuna tabi sigortalıların hak sahibi kız çocuklarına aylık bağlanabilmesi için gerekli şartları yerine getirmediğinden bahisle aylığın iptal edildiği ve davacıya yersiz aylık nedeniyle borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 2926 sayılı Kanunun “Eş ve çocuklara, ana ve babaya tahsis yapılması” başlığını taşıyan 27. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinde, sigortalının yaşları ne olursa olsun evli olmayan kız çocuklarına, geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile ölüm aylığı bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04/10/2000 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilip 2926 sayılı Kanunun “Ölüm sigortasından bağlanan aylığın kesilmesi” başlıklı 28. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiş, ancak, söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08/08/2001 tarihinde yürürlüğe giren 26/10/2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Sonrasında 2926 sayılı Kanunun 27. ve 28. maddeleri, 02/08/2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanunun 56. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış, 4956 sayılı Kanunun aynı gün yürürlüğe giren 54. maddesiyle 2926 sayılı Kanuna Ek 3. madde eklenmiş, söz konusu Ek maddede, 1479 sayılı Kanunun 45. ve 46. maddelerinin 2926 sayılı Kanun hükümleri kapsamındaki sigortalılar hakkında da uygulanacağı belirtilmiş olup anılan maddelerin irdelenmesi gerekmektedir.
1479 sayılı Kanunun 45. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendinde, sigortalının, geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak koşulu ile yaşları ne olursa olsun evlenmemiş kız çocuklarına aylık bağlanacağı belirtilmiş, daha sonra 04/10/2000 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 619 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile bentteki “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” koşulu, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilip 1479 sayılı Kanunun 46. maddesinin 2. fıkrasına, “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi eklenmiş, ancak, söz konusu KHK, Anayasa Mahkemesi’nin 08/08/2001 tarihinde yürürlüğe giren 26/10/2000 gün 61/34 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
İptale konu düzenleme daha sonra bu kez kanun koyucu tarafından 02/08/2003 tarihinde yürürlüğe giren ve anılan (c) bendini değiştiren 4956 sayılı Kanunun 23. maddesiyle benimsenerek, sigortalının evli olmayan/boşanan/dul kalan kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilmesi için “geçimini sağlayacak başka bir geliri olmamak” şartı, “bu Kanun ile diğer sosyal güvenlik kanunları kapsamında çalışmama, bu kanunlar kapsamındaki çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almama” olarak değiştirilmiş, aynı zamanda 46. maddenin 2. fıkrasına da “Ancak evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kız çocuklarına bu aylıklardan fazla olanı ödenir.” cümlesi yeniden eklenmiştir.
Diğer taraftan 5510 sayılı Kanunun 01/10/2008 günü yürürlüğe giren ve “Ölüm aylığının hak sahiplerine paylaştırılması” başlığını taşıyan 34. maddesinde, sigortalının evli olmayan, boşanan, dul kalan kızlarına ölüm aylığı bağlanabilmesi, bu Kanun kapsamında veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmama veya kendi sigortalılığı nedeniyle gelir veya aylık bağlanmamış olma koşullarına bağlanmış, “Aylık ve gelirlerin birleşmesi” başlıklı 54. maddede ise bu Kanuna göre bağlanacak aylık ve gelirlerin birleşmesi durumunda, hem eşinden, hem de ana ve/veya babasından ölüm aylığına hak kazananlara, tercihine göre eşinden ya da ana ve/veya babasından bağlanacak aylığının bağlanacağı hüküm altına alınmıştır.
Ayrıca Kanunun 3. maddesinde, bu Kanunun uygulanmasında hak sahibinin; sigortalının veya sürekli iş göremezlik geliri ile malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığı almakta olanların ölümü halinde, gelir veya aylık bağlanmasına veya toptan ödeme yapılmasına hak kazanan eş, çocuk, ana ve babasını ifade ettiği belirtilmiş, “Malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlığını taşıyan Geçici 1/2. maddesinde, 506 sayılı, 1479 sayılı, 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazan(ıl)an; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 5454 sayılı Kanunun 1. maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edileceği, bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili Kanun hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.
Yaşamını yitiren sigortalının eş, çocuk, anne, babasına ölüm sigortasından aylık tahsisi yapılabilmesi için öncelikle hak sahipliği sıfatının kazanılması gerekmekte, bunun için hak sahiplerine ilişkin aylık bağlama koşullarının sağlanıp sağlanmadığına bakılmakta, başka anlatımla bu koşulları tümüyle yerine getiren kişi hak sahipliği sıfatını kazanmakta, anılan sıfata sahip kişilere, sigortalıya ait tahsis şartları da gerçekleşmişse aylık bağlanabilmektedir. Şu durumda yukarıda sıralanan maddeler ve sosyal güvenlik hukuku ilkeleri dikkate alındığında yasal mevzuat ve aylık bağlama koşulları kendi içerisinde ayrıştırılmalı, sigortalıya ait şartlar sigortalının ölüm günü itibarıyla yürürlükte olan yasal mevzuat kapsamında değerlendirilmeli, hak sahiplerine ilişkin koşullar ise hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihte yürürlükte olan yasal düzenlemeler çerçevesinde irdelemeye tabi tutulmalıdır.
Eldeki davada ise davacının babadan dolayı hak sahipliği sıfatı, 01/10/2008 tarihi sonrası, 22/10/2010 tarihinde kocanın ölümüyle kazanıldığından hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihte yürürlükteki mevzuat gereği, özellikle 5510 sayılı Yasanın 54. maddesi kapsamında irdeleme yapılmak suretiyle davacı hakkında hak sahipliği sıfatının kazanıldığı tarihe göre uygulanması gereken yasal mevzuat irdelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10 Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Eskişehir 1. İş Mahkemesinin 06.10.2021 tarihli ve 2021/320 E., 2021/787 K. sayılı kararı ile; Anayasa Mahkemesi kararlarındaki tespitler kapsamında hukukî belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleri ile sosyal güvenlik hukukunun amaç ve ilkelerine ilişkin açıklamalara yer verildikten sonra davanın reddedilmesi hâlinde sosyal güvenlik mevzuatının amaçlarına aykırı sonuçların ortaya çıkacağı, zira sosyal güvenlik mevzuatında geçimini sağlayacak geliri olmamak, kendi çalışmasından dolayı gelir veya aylık almamak ve benzeri ifadelerle alt sınırın belirlendiği, kanun maddesinin metni ile sınırlı ve amacına aykırı yorumlanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
13. Eskişehir 1. İş Mahkemesinin 03.11.2021 tarihli ek kararı ile; temyiz süresinin 03.11.2021 günü saat 00.00’da sona erdiği, davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin 2 haftalık temyiz süresi geçtikten sonra 03.11.2021 tarihinde UYAP sistemi üzerinden gönderildiği gerekçesiyle temyiz başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 346/1. maddesi uyarınca süresinde olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
14. Eskişehir 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının hem 2926 sayılı Kanun sigortalısı iken 05.06.1994 tarihinde vefat eden babasından hem de 5510 sayılı Kanun’un 4/1-a maddesi (506 sayılı Kanun) kapsamında sigortalı iken 22.10.2010 tarihinde vefat eden eşinden dolayı aylık alıp alamayacağı, 5510 sayılı Kanun’un 54. maddesine göre değerlendirme yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
16. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle ilk derece mahkemesince davalı Kurum vekilinin temyiz başvurusunun süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin verilen ek kararın kanuna uygun olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre ek kararın kaldırılarak esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılmasının gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
17. Öncelikle konuyla ilgili kavramlar ve yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.
18. Süre; bir yükümlülüğün yerine getirilmesi ya da bir işlemin yapılması için yasa, yargıç ya da ilgili kişi tarafından belirlenen zaman olarak tanımlanabilir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lûgatı, Yetkin Yayınları, Ankara 2021, Cilt I, s. 1029).
19. Bir davanın açılmasıyla başlayan yargılama faaliyetinde sonuca en kısa zamanda ulaşılması için mahkeme ve taraflarca yapılması gereken belirli işlemler vardır ve her işlemin belli bir zaman aralığında yapılması gerekmektedir. Usul hükümleri ile de kanuni bir değer kazanan bu zaman aralıklarına “süre” denilmektedir. Böylece usul işlemlerinin yapılması zamansal olarak tarafların ya da mahkemenin arzusuna ve inisiyatifine bırakılmamış olmaktadır.
20. Bir uyuşmazlık mahkemeye taşınmış olmakla kamu alanına, toplumun da çıkarını ilgilendiren bir platforma aktarılmış olmaktadır. Bu nedenle bir davanın makul sürede sona erdirilmesinde en az taraflar kadar toplumun da yararı bulunmaktadır.
21. Şu hâlde süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının, başka ifadeyle diğer dava ve işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi, uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve kestirilebilir bir zamansallıkla yürütülmesi, başka bir anlatımla yargılamanın adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
22. Sürelerin önemli bir kısmı taraflar için konulmuş sürelerdir. Tarafların ilgili işlemleri belirlenen süreler içerisinde yapmaları gerekir. Süresi içinde yapılmayan işlemlerin tekrar yapılması mümkün olmayıp süreye uymayan taraf aleyhine sonuç doğurur. Taraflar için öngörülen süreler kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından tayin edilen süreler olmak üzere iki grupta toplanabilir. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir. Cevap süresi, istinaf ve temyiz süresi gibi. Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı mahkemece re’sen gözetilir. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir.
23. Nitekim “sürenin belirlenmesi” başlıklı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 90. maddesi;
“(1) Süreler kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hakim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez.” şeklindedir.
24. Hâkim kendi tayin etmiş olduğu süreyi HMK’nın 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak azaltıp çoğaltabilir. Hâkim tayin ettiği sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir (HMK m.94/2).
25. Yukarıda da belirtildiği üzere hâkim tarafından sürenin belirlenebildiği durumlar var ise de kanunda belirlenen süreler üzerinde hâkimin tasarruf yetkisi bulunmamaktadır. HMK’nın “Kesin süre” başlıklı 94. maddesinin 1. fıkrasında “Kanunun belirlediği süreler kesindir.” denilmek suretiyle bu hususa vurgu yapılmıştır.
26. Öte yandan HMK’nın 361. maddesinin 1. fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği hükme bağlanmış olup Kanun’un 373. maddesinde de Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararının, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine; bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararının Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulması durumunda dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderileceği, bölge adliye mahkemesinin 344. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar vereceği, Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ayrıca ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direndiği ve bu karar temyiz ediliği takdirde incelemenin, kararına direnilen Dairece yapılacağı, Dairenin direnme kararını yerinde görmemesi hâlinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderileceği hükme bağlanmıştır.
27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesinde ise istinaf yolu ile ilgili 343 ilâ 349. ve 352. maddelerindeki hükümlerin temyizde de kıyas yoluyla uygulanacağı belirtilmiştir.
28. Bu kapsamda olmak üzere temyiz yolunda da uygulanmasına gereken HMK’nın 346. maddesinde;
“(1) İstinaf dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme istinaf dilekçesinin reddine karar verir ve 344 üncü maddeye göre yatırılan giderden karşılanmak suretiyle ret kararını kendiliğinden ilgiliye tebliğ eder.
(2) Bu ret kararına karşı tebliği tarihinden itibaren bir hafta içinde istinaf yoluna başvurulabilir. İstinaf yoluna başvurulduğu ve gerekli giderler de yatırıldığı takdirde dosya, kararı veren mahkemece yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesi ilgili dairesi istinaf dilekçesinin reddine ilişkin kararı yerinde görmezse, ilk istinaf dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
29. Burada yeri gelmişken sürelerin hesaplanmasına ilişkin düzenlemelere değinilmelidir. HMK’nın 92. maddesinde göre;
” (1)Süreler gün olarak belirlenmiş ise tebliğ veya tefhim edildiği gün hesaba katılmaz ve süre son günün tatil saatinde biter.
(2) Süre; hafta, ay veya yıl olarak belirlenmiş ise başladığı güne son hafta, ay veya yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde biter. Sürenin bittiği ayda, başladığı güne karşılık gelen bir gün yoksa, süre bu ayın son günü tatil saatinde biter”. Öte yandan yandan resmî tatil günleri, süreye dâhil olup sürenin son gününün resmî tatil gününe rastlaması hâlinde süre tatili takip eden ilk iş günü çalışma saati sonunda biter (HMK m.93).
30. Süreler, yapılacak işlemler bakımından önemli olduğundan süresinde bir işlem yapılmadığında hak kaybı olacağından süreler konusunda dikkatli olunmalıdır. Bir süreden bahsediliyorsa sürenin kanunda mı düzenlendiği yoksa hâkim tarafından mı verildiği, kesin olup olmadığı göz önünde tutulmalıdır. Ayrıca süre hesaplamalarında üç şey önem taşımaktadır. Bunların tespit edilmesi gereklidir. Bunlar; sürenin başlangıç anı, sürenin ne kadar olduğu, ne zaman sona erdiği ve son günü. Hafta, ay veya yıl olarak hesap edilen sürelerde sürenin başladığı güne son hafta veya ay ya da yıl içindeki karşılık gelen günün tatil saatinde süre biter. Örneğin bu hafta Çarşamba günü yapılan tebligat üzerine başlayan bir haftalık süre, sonraki hafta Çarşamba günü sona erecektir. Ay olarak hesaplanan sürelerde, sürenin başlaması ay sonuna rastlarsa ve sürenin bittiği ayda böyle bir gün yoksa o ayın son günü süre bitmiş sayılır (HMK. 92/2) (Pekcanıtez Usûl: Medeni Usûl Hukuku, 15. Bası, Cilt I, s.468-469).
31. Başka bir deyişle gün olarak tayin edilen sürelerde ilk gün (tefhim veya tebliğ günü) hesaba katılmaz, süre son günün tatil saatinde biter. Hafta veya ay olarak tayin edilen süreler, sürenin başladığı güne son haftada veya ayda tekabül eden günün tatil saatinde biter. Mesala Pazartesi günü başlayan bir haftalık süre, ertesi haftanın Pazartesi günü tatil saatinde biter. 3 Martta işlemeye başlamış olan 3 aylık bir süre 3 Haziran günü tatil saatinde biter (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu, 6. Baskı, Cilt V, 2001, s.5456-5457).
32. Son olarak HMK’nın 445. maddesinin incelenmesi gerekmektedir. Sözü edilen madde;
“(1) Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla oluşturulan bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama işlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır.
(2) Elektronik ortamda, güvenli elektronik imza kullanılarak dava açılabilir, harç ve avans ödenebilir, dava dosyaları incelenebilir. Bu Kanun kapsamında fizikî olarak hazırlanması öngörülen tutanak ve belgeler güvenli elektronik imzayla elektronik ortamda hazırlanabilir ve gönderilebilir. Güvenli elektronik imza ile oluşturulan tutanak ve belgeler ayrıca fizikî olarak gönderilmez, belge örneği aranmaz.
(3) Elektronik ortamdan fizikî örnek çıkartılması gereken hâllerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek hâkim veya görevlendirdiği yazı işleri müdürü tarafından imzalanır ve mühürlenir.
(4) Elektronik ortamda yapılan işlemlerde süre gün sonunda biter.
(5) Mahkemelerde görülmekte olan dava, çekişmesiz yargı, geçici hukuki koruma ve diğer tüm işlemlerde UYAP’ın kullanılmasına dair usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir” şeklinde düzenlenmiş olup bu maddeye dayanılarak hazırlanan ve 06.08.2015 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanmak suretiyle yürürlüğe giren Bölge Adliye Ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî Ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Kanun yoluna başvuru işlemleri” başlıklı 68. maddesinin 7. fıkrasında, “Fiziksel ortamda kanun yolu başvurusu mesai saatleri içinde yapılır.; 10. fıkrasında ise “Elektronik ortamda kanun yolu başvurusu saat 00:00’a kadar yapılabilir.” hükümlerini içermektedir.
33. Somut olayda davalı Kurumun davacının babasından dolayı aldığı ölüm aylığının kesilmesine ilişkin tesis ettiği işlemin iptali, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanarak birikmiş aylıkların ve yapılan kesintilerin yasal faiziyle birlikte ödenmesi ve borçlu olmadığının tespiti istemiyle açılan eldeki davada, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekilinin yaptığı istinaf başvurusunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddedildiği, davalı Kurum vekilinin temyizi üzerine kararın Özel Dairece bozulduğu, ilk derece mahkemesince önceki hükümde direnildiği, direnme kararının davalı Kurum vekiline elektronik tebligat yoluyla 19.10.2021 tarihinde tebliğ edildiği, temyiz dilekçesinin 03.11.2021 tarihinde saat 15.58’de elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden dosyasına gönderildiği ve aynı tarihte UYAP’a kaydedildiği, ilk derece mahkemesince 03.11.2021 tarihli ek karar ile “Davalı vekiline gerekçeli karar 19/10/2021 tarihinde tebliğ olunmuş olup, davalı tarafın temyiz başvuru süresi 03/11/2021 saat 00:00’da sona ermiştir. Davalı vekilinin temyiz başvuru dilekçesinin, 2 (İki) haftalık yasal süre geçtikten sonra 03/11/2021 tarihinde UYAP sistemi üzerinden gönderildiği…” gerekçesiyle temyiz başvurusunun HMK’nın 346/1. maddesi uyarınca süresinde olmadığından reddine karar verildiği, ek kararın 09.11.2021 tarihinde tebliği üzerine süresinde temyiz edildiği anlaşılmıştır.
34. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ve değinilen mevzuat hükümleri ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı Kurum vekiline 19.10.2021 tarihinde gerekçeli kararın tebliğ ile birlikte bu tarihte (Salı günü) başlayan iki haftalık temyiz süresi 02.11. 2021 Salı günü gün sonu itibariyle başka bir anlatımla 03.11.2021 günü saat 00.00’da sona ermiş olup 03.11.2021 tarihinde saat 15.58’de elektronik imza ile imzalanarak UYAP üzerinden gönderilen temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı açıktır. Bu nedenle temyiz başvurusunun süreden reddine ilişkin ilk derece mahkemesinin ek kararı usul ve yasaya uygun olmakla davalı Kurum vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmektedir.
35. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesinin 03.11.2021 tarihli ek kararı onanmalıdır.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile İlk Derece Mahkemesinin 03.11.2021 tarihli ek kararının ONANMASINA,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01.12.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.