YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/773
KARAR NO : 2023/181
KARAR TARİHİ : 08.03.2023
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.01.2022 tarihli ve
2021/12926 Esas, 2022/146 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki tespit ve işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar davalı … vekilinin temyizi nedeniyle Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince hükmün onanmasına karar verilmiş, davacı vekili onama kararının maddi hataya dayandığı gerekçesiyle düzeltilmesi isteğinde bulunmuştur. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu onama kararının maddi hataya dayanması sebebiyle ortadan kaldırılmasına karar verilerek yapılan inceleme sonucu karar tekrar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin kararı davalı … vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı adına üyesi olduğu Türkiye Harb Sanayii ve Yardımcı İşkolları İşçileri Sendikası (Türk Harb-İş Sendikası) vekili; müvekkilinin davalı … Bakanlığına (Bakanlık) bağlı 1. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığı (1. HİBM Komutanlığı) Eskişehir işyerinde Türk Harb-İş Sendikasına üye olarak çalıştığını, 1. HİBM Komutanlığı Üretim Atölyeleri Başkanlığı Uçak Revizyon Müdürlüğü Kalite Güvence Amirliği form kontrolü kadrosunda görev yapmakta iken 14 Eylül 2015 tarihli görevlendirme yazısı ile mevcut kadro isminin form ve sicil inceleme teknisyeni, meslek kodunun ise U013 olarak değiştirilerek kullandığı mührün alındığını ve yürürlükteki toplu iş sözleşmesinin (TİS) 59 uncu maddesine göre ödenen C grubu idareci priminin de kesildiğini ancak fiilen kalite kontrol ve teknik kontrol görevi yapan müvekkiline sırf kadro isminin değiştiğinden bahisle bu primin ödenmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek TİS’in 52/d maddesi gereği C grubu % 6 idareci primi alması gerektiğinin tespiti ile ödenmeyen C grubu idarecilik priminin TİS’de belirtilen temerrüt tarihlerinden itibaren en yüksek işletme kredisi faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Bakanlık vekili; öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, talep edilen alacak belirli olduğundan kısmî dava açılamayacağını, Mahkemenin yetkisiz olduğunu ileri sürmüş, esas bakımından ise, 1. HİBM Komutanlığının 27 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olmak üzere kuruluş kadrolarının güncellenmesi nedeniyle 1. HİBM Komutanlığında görevli işçilerin form kontrolörü kadrosundan form ve sicil inceleme teknisyeni kadrosuna geçirildiğini, işçilerin primlerinin de kadro onay tarihi olan 27 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olmak üzere kesildiğini, 25. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 59 uncu maddesinin (d) fıkrasında düzenlenen primin davacının kontrol görevi yapmaması ve QC mührü de kullanmaması nedeniyle ödenmediğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2018 tarihli ve 2016/1719 Esas, 2018/42
Karar sayılı kararı ile Mühür Verme ve Kontrolü Konulu Standart Çalışma Usulleri Yönergesinin (Yönerge) 1 inci maddesinde Yönergenin amacının 1. HİBM Komutanlığında yürütülmekte olan bakım, onarım, revizyon ve imalat faaliyetlerinde işlem/faaliyet/üretim/ürün tamamlanıp tamamlanmadığını ve belirlenmiş olan kalite ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığını belirlemek üzere kabul veya reddedildiğini gösteren mühürlerin verilmesi, kullanımı ve kontrol esaslarını belirlemek olduğu, Q mührünün kalite kontrol mührü olduğunun belirtildiği, bu mührü kullanan davacının kalite kontrol görevi yaptığı ve dolayısıyla TİS’in 59/d maddesinde yazılı prime hak kazandığı, davacının form sicil kontrolü olan kadro ismi form ve sicil inceleme teknisyeni olarak değiştirilse de fiilen form kontrolörü görevini yaptığı, işverenin eşitlik ilkesine aykırı hareket edemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 13.11.2018 tarihli ve 2018/3207 Esas, 2018/3038 Karar sayılı kararı ile İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 21.02.2019 tarihli ve 2019/1423 Esas, 2019/3892 Karar sayılı kararı ile “…1-Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, İlk Derece Mahkemesi kararının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yönleri usul ve kanuna uygun görülmüştür.
2-25. Dönem Toplu İş Sözleşmesinin 59. maddesinde idarecilik priminin ödeme kapsamı ve şartları açıklanmış ve A, B, C gurubu primleri oranları açıklanırken 59/C bendinde; “Kalite kontrol ve teknik kontrol görevlilerine verilecek prim miktarı, işyerinde onarım ve imal edilen malzeme ve teçhizatın teknik resmine, projesine, kataloglarına, teknik tarif ve teknik emirlere uygun yapılıp yapılmadığını kontrol eden, performansını imzalayarak sorumluluk yüklenen, kalite kontrol ve teknik kontrol görevlileri ile iş emniyetçilerine C grubu idareci primi verilir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Toplu İş Sözleşmesinin “Primler” başlıklı 52. maddesinde idarecilik primlerinin hangi süreler için geçerli olduğu düzelenmiş olup anılan maddede “Verilmesini gerektiren sebeplerin geçici olarak ortadan kalkması halinde kalktığı sürece, devamlı olarak ortadan kalkması halinde tamamen kesilmek, müktesep bir hak sayılmamak ve başkaca bir ödemeyi etkilememek üzere bu toplu iş sözleşmesinin “İşçi İdarecileri ve Görevleri” başlıklı 59. Maddesi hükümleri uyarınca C grubu işçi idarecisi olarak görevlendirilenlerin fiili çalışma sürelerine %6 oranında idareci primi ödenir ” denilmiştir.
Somut olayda; seri olarak açılan dava dosyalarında davacı işçiler C grubu idareci primi almakta iken fiilen aynı göreve devam etmelerine rağmen 14.09.2015 tarihinden itibaren meslek kodunun değiştirilmesi sebebiyle kullandıkları mührün kendilerinden alınarak primlerinin de kesildiğini, fiilen aynı işi yapmaya devam ettikleri için prime hak kazandıklarını ileri sürmüşlerdir. Her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporunda Q mührünü kullanan işçilerin C grubu idareci primi almaya hak kazandıkları belirtilerek hesaplama yapılmış ise de davacı işçiler dahi mührün kendilerinden alındığını bildirmişlerdir. Bu yönü ile hükme dayanak yapılan bilirkişi raporundaki tespit dosya kapsamına uygun değildir. Ayrıca, yargılama sırasında davalı tarafından davacıların Q mührünü hiç kullanmadıkları savunulmuştur. Bu durumda, öncelikle davacıların 15.09.2015 tarihine kadar Q mührünü kullanıp kullanmadıkları, o tarihe kadar C grubu idareci primi alıp almadıkları açıklığa kavuşturulmalı; ardından davacıların 15.09.2015 tarihinden sonraki dönem için fiilen yaptıkları işle ilgili evraklar dosyaya kazandırılmalı ve gerekirse işyerinde konunun uzmanı olan teknik bilirkişi ile birlikte keşif de yapılarak davacıların fiilen yaptıkları işe göre Toplu İş Sözleşmesinin 59-c bendindeki şartları sağlayıp sağlamadıkları ve C grubu idarecilik primine bu madde kapsamında hak kazanıp kazanmadıkları belirlenmelidir. Eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 18.06.2020 tarihli ve 2019/161 Esas, 2020/191 Karar sayılı kararı ile işyerinde yapılan keşifte davacının TİS’in 59/d maddesinde belirtilen görevleri yapması sebebi ile TİS’in 52/d maddesinde belirtilen C grubu idareci primi alması gereken çalışanlardan olduğu, kalite/teknik kontrol görevini bilfiil yaptığı, belgeleri düzenleyip mühürlemek sureti ile imzaladığı ve sorumluluk üstlendiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 09.11.2020 tarihli ve 2020/7245 Esas, 2020/15244 Karar sayılı kararı ile davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra “2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının C grubu idarecilik primine hak kazanıp kazanmadığı konusundadır.
…İlk Derece Mahkemesi’nce bozma ilamına uyulmasına karar verilerek devam edilen yargılamada, davalı işyerinde talimat mahkemesince keşif yapılmasına karar verilmiş, talimat mahkemesince mahallinde keşif yapılmış ve bilirkişiden rapor alınmıştır. İlk Derece Mahkemesi’nce “bozmadan sonra yapılan keşifte davacının Toplu İş Sözleşmesi’nin 59/d maddesinde belirtilen görevleri yapması sebebi ile 52/d maddesinde belirtilen C grubu idareci pirimi alması gereken çalışan olduğu, kalite/ teknik kontrol görevini bilfiil yaptığı ve belgeleri düzenleyip mühürlemek sureti ile imzaladığı, sorumluluk üstlendiği tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığından” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ne var ki Mahkemece varılan sonuç dosya kapsamı uyarınca hatalıdır.
Şöyle ki; tüm dosya kapsamı uyarınca Q mührünü kullanan davacıdan söz konusu mührün kadro değişikliği sonrası alındığı sabittir. Her ne kadar bozma sonrası alınan bilirkişi raporunda davacının kadro değişikliği sonrası aynı işi yaptığına ilişkin yapılan değerlendirme hükme esas alınmış ise de yapılan inceleme sonucunda davacının kadro değişikliği sonrasında aynı işi yapmaya devam ettiğinin usulünce ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle davacı talebinin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
.
D. İlk Derece Mahkemesince İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 25.05.2021 tarihli ve 2021/7 Esas, 2021/188 Karar sayılı kararı ile Q mührünü kullanan davacıdan söz konusu mührün kadro değişikliği sonrası alındığının sabit olduğu, yapılan inceleme sonucunda davacının kadro değişikliği sonrasında aynı işi yapmaya devam ettiğinin usulünce ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
E. Üçüncü Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.10.2021 tarihli ve 2021/10635 Esas, 2021/14258 Karar sayılı kararı ile temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanmasına karar verilmiştir.
3. Davacı vekili onama kararının maddi hataya dayandığı gerekçesiyle düzeltilmesini talep etmiştir.
4. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.01.2022 tarihli ve 2021/12926 Esas, 2022/146 Karar sayılı kararı ile “…Somut uyuşmazlık bakımından, ilk bozmadan sonra yapılan keşif ve aldırılan bilirkişi raporuna göre, davacının 14.09.2015 tarihinden önce yaptığı işlerde Q mührünü kullandığı ve kendisine %6 idareci primi ödendiği, 14.09.2015 tarihinden sonra ise fiilen aynı işi yapmaya devam ettiği, ancak daha önce Q mührü kullanarak yaptığı işleri 14.09.2015 tarihinden sonra mühür kullanmaksızın yaptığı, böylelikle mühür kullanmadan yaptığı işin de fiilen aynı iş olduğu; belirtilen hususlar bozmadan sonra aldırılan bilirkişi raporu ekindeki belgelerle tespit edilmesine rağmen temyiz incelemesi sırasında gözden kaçırıldığı anlaşıldığından, Dairemizin 14.10.2021 tarihi onama kararının maddi hataya dayanması sebebiyle ORTADAN KALDIRILMASINA karar verildi.
…Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarih 197/2-520 esas, 1988/89 karar sayılı kararında, Yargıtayca temyiz incelemesinin yapıldığı sırada dosyada bulunan bir belgenin gözden kaçırılması, maddi hata nedeni olarak açıklanmıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kökleşmiş içtihatları maddi hataya dayanan bozma ya da onama kararının usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı yönündedir (Yargıtay HGK 17.012007gün 2007/9-13 esas 2007/17 karar ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 25.06.2008 gün 2008/11-448 esas, 2008/454 karar).
Ayrıca belirtmek gerekir ki, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957 /13 esas, 1959 karar ve 09.05.1960 gün 1960/21 esas, 1960/9 karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere Yargıtayca maddi hata sonucunda verilen bir karara mahkemece uyulsa dahi usuli kazanılmış hak oluşmaz.
Somut uyuşmazlıkta, ilk bozmadan sonra yapılan keşif ve aldırılan bilirkişi raporuna göre, davacının 14.09.2015 tarihinden önce yaptığı işlerde Q mührünü kullandığı ve kendisine %6 idareci primi ödendiği, 14.09.2015 tarihinden sonra ise fiilen aynı işi yapmaya devam ettiği, ancak daha önce Q mührü kullanarak yaptığı işleri 14.09.2015 tarihinden sonra mühür kullanmaksızın yaptığı, böylelikle mühür kullanmadan yaptığı işin de fiilen aynı iş olduğu; belirtilen hususlar bozmadan sonra aldırılan bilirkişi raporu ekindeki belgelerle tespit edilmesine rağmen temyiz incelemesi sırasında gözden kaçırıldığı ve Dairemizin 09.11.2020 tarihli bozma kararının maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere maddi hataya dayalı bozma kararına uyulması taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağından, yöntemince ispatlanan dava konusu alacak hüküm altına alınmak üzere kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
F. İlk Derece Mahkemesince Üçüncü Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 15.02.2022 tarihli ve 2022/33 Esas, 2022/58 Karar sayılı kararı ile Q mührü kullanarak kalite kontrol görevi yapan ve dolayısıyla TİS’in 59/d maddesinde yazılı prime hak kazanan davacının form sicil kontrolü kadro isminin form ve sicil inceleme teknisyeni olarak değiştirildiği, davacının fiilen form kontrolörü görevini yaptığı, TİS’in 52/d maddesinin üçüncü bendi gereği % 6 oranında idarecilik primi alması gerektiği, öncesinde kadrosuna göre bu primi alırken kadro isminin değiştirilerek aynı işi yapmasına rağmen idarecilik primi ödenmediği, fiilen yapılan işin aynı iş olduğu, işverenin eşitlik ilkesine aykırı hareket edemeyeceği, bozmadan sonra yapılan keşifte davacının TİS’in 59/d maddesinde belirtilen görevleri yapması sebebi ile 52/d maddesinde belirtilen C grubu idareci pirimi alması gereken çalışanlardan olduğu, kalite/teknik kontrol görevini bilfiil yaptığı, belgeleri düzenleyip mühürlemek sureti ile imzaladığı ve sorumluluk üstlendiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
G. Gönderme Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Bakanlık vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 31.05.2022 tarihli ve 2022/5723 Esas, 2022/6855 Karar sayılı kararı ile Özel Dairenin 09.11.2020 tarihli ve 2020/7245 Esas, 2020/15244 Karar sayılı kararı ile davanın esastan reddi gerektiği yönünde oluşturulan bozma ilâmına İlk Derece Mahkemesince uyularak davanın reddine karar verildiği, Özel Dairenin 12.01.2022 tarihli ve 2021/12926 Esas, 2022/146 Karar sayılı kararı ile de yöntemince ispatlanan dava konusu alacak hüküm altına alınmak üzere kabul kararı verilmesi yönünde kararın bozulduğu ve İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak karar verildiği, verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dava dosyasının Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı süresi içinde davalı Bakanlık vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Bakanlık vekili, bozma kararında belirtilen hususlar tam olarak karşılanmadan ve dosya henüz tekemmül etmeden karar verildiğini, alacakların zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı def”inin dikkate alınmadığını, bilirkişi raporunun aksine rapor ekinde sunulan belgelerden davacının kalite kontrol görevini yapmadığının anlaşılacağını, form ve sicil inceleme teknisyeni kadrosunda görevlendirilen ve görevlendirme sonrası Q mührü teslim alınan davacının görevlendirildiği form sicil teknisyenleri tarafından yapılan faaliyetlerin kalite kontrol faaliyeti olarak nitelendirilemeyeceğini, kalite ve teknik kontrol görevlisi tanımı kapsamına girmeyeceğini, toplu iş sözleşmesi hükümleri ve mevzuat incelendiğinde kalite kontrol görevinin form sicil teknisyenine verilmediğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Özü
Davanın özü; form ve sicil kontrolörü olarak görev yapmakta iken % 6 oranında idareci primi aldığı ancak 14.09.2015 tarihinde meslek kodunun form ve sicil inceleme teknisyeni olarak değiştirilmesiyle birlikte bu primin de kesildiği fakat meslek kodu değiştirilse bile fiilen aynı işin yapılmaya devam edildiğinin ileri sürüldüğü eldeki davada, davacının % 6 oranında idareci primi alacağına hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
1) İlk Derece Mahkemesinin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu,
2) Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesinin yapılmasına karar verilmesi hâlinde İlk Derece Mahkemesince 09.11.2020 tarihli bozma kararına uyulması ile davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşup oluşmadığı,
Noktalarındadır.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 373 üncü maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:
“…(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.”
2. Değerlendirme
a. Ön Sorunlar Yönünden
i. Birinci Ön Sorun Yönünden:
1.Öncelikle belirtilmelidir ki 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (6460 sayılı Kanun) 1 inci maddesiyle 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin beşinci fıkrasından, 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 439 uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
2. Yukarıda anılan 6460 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinin gerekçesinde ise; “…davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı halde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtayın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” şeklinde açıklamaya yer verilmiştir.
3. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
4. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiş, kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece 21.02.2019 tarihli bozma kararı ile eksik inceleme ve araştırma yapıldığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.
5. İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne dair verilen ikinci karar davalı Bakanlık vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece 09.11.2020 tarihli kararı ile davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, davacının kadro değişikliği sonrasında aynı işi yapmaya devam ettiği usulünce ispatlanamadığından talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle karar ikinci defa bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince bu bozmaya da uyularak davanın reddine dair üçüncü karar verilmiştir.
6. İlk Derece Mahkemesinin üçüncü kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece onanmış ancak davacı vekili kararın maddi hataya dayandığı gerekçesiyle düzeltilmesi isteğinde bulunmuştur. Özel Dairece 12.01.2022 tarihli kararı ile onama kararının maddi hataya dayandığı gerekçesiyle ortadan kaldırılmasına karar verildikten sonra, yöntemince ispatlanan dava konusu alacağın hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle kararın üçüncü defa bozulmasına karar verilmiştir.
7. İlk Derece Mahkemesince üçüncü bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir.
8. Görüleceği üzere Özel Dairenin 12.01.2022 tarihli bozma kararı, 09.11.2020 tarihli önceki bozmayı ortadan kaldıracak niteliktedir. Böyle olunca İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak verilen hükmün temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılmalıdır.
9. O hâlde yukarıda içeriğine yer verilen hukuki olgular karşısında, İlk Derece Mahkemesince verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oy çokluğuyla karar verilerek birinci ön sorun aşılmış ve ikinci ön soruna geçilmiştir.
ii. İkinci Ön Sorun Yönünden:
1.Mülga 1086 sayılı Kanun’da ve 6100 sayılı Kanun’da usulü kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 Esas, 1960/5 Karar ve 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtay tarafından verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usulü kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
3. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen usulü kazanılmış hak olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
4. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilâmına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.
5. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usulü kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.3, …, 2001, s. 4738 vd.).
6. Öte yandan 6460 sayılı Kanun ile 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin altıncı fıkrasına eklenen hüküm ile Yargıtay Dairesinin iki bozma kararı arasındaki çelişkinin giderilmesi için temyiz inceleme yetkisi Hukuk Genel Kuruluna verilmiştir. Böylelikle aynı Yargıtay Dairesinin birbiriyle çelişen kararlarının Hukuk Genel Kurulunda incelenerek giderilmesi amaçlanmıştır. Bu düzenleme birinci veya ikinci bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemekte olup, düzenleme ile somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına üçüncü defa Özel Daire değil de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu düzenleme, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir. Bu itibarla Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin altıncı fıkrası olarak eklenen hüküm de esasında usulü müktesep hakkın istisnalarından birini oluşturmaktadır.
7. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; maddi hataya dayalı bozma sebebi ile davalı yararına usulü kazanılmış hak oluşmayacağı ve bu değişik gerekçe ile ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
8. O hâlde 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin altıncı fıkrası olarak eklenen hükmün usulü kazanılmış hakkın istisnasını teşkil etmesi nedeniyle davalı yararına usulü kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığına oy çokluğuyla karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
b. Esas Yönünden
1. Toplu iş sözleşmesi ile işletme toplu iş sözleşmesi tanımına 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun (6356 sayılı Kanun) Tanımlar başlıklı 2 nci maddesinde yer verilmiş olup, toplu iş sözleşmesi, işçi kuruluşları ile işveren kuruluşları veya işveren arasında iş (hizmet) sözleşmesine uygulanabilecek çalışma şartlarını belirleyen ya da düzenleyen sözleşmedir.
2. İşletme toplu iş sözleşmesi ise, Türk Hukuk sisteminde kabul gören toplu iş sözleşmesi türlerinden biri olup, bir gerçek ve tüzel kişiye veya bir kamu kurum ve kuruluşuna ait aynı işkolunda birden çok işyerinin bulunduğu işyerlerinde, toplu iş sözleşmesi ancak işletme düzeyinde yapılabilir.
3. Somut uyuşmazlıkta, davacı vekili sendika üyesi olan müvekkilinin toplu iş sözleşmesinden yararlandığını ve müvekkiline 14 Eylül 2015 tarihine kadar toplu iş sözleşmesinin 59 uncu maddesinde düzenlenen C grubu idareci priminin ödendiğini, form kontrolü kadrosunda görev yapmakta iken 1. Hava İkmal Komutanlığının 14 Eylül 2015 tarihli görevlendirme yazısı ile mevcut kadro isminin form ve sicil inceleme teknisyeni, meslek kodunun da U013 olarak değiştirilerek kullandığı mührün alındığını, C priminin de kesildiğini ancak yaptığı işte değişiklik olmadığını ileri sürerek toplu iş sözleşmesinin 52/d maddesi gereği C grubu % 6 idareci primi alması gerektiğinin tespiti ile müvekkiline ödenmeyen C grubu idarecilik priminin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
4. Davacının 13.01.2000 tarihinde Türk Harb-İş Sendikasına üye olduğu görülmüştür.
5. Talep dönemi itibariyle yürürlükte bulunan 25. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesinin 59 uncu maddesinde idarecilik priminin ödeme kapsamı ve şartları düzenlenmiş, A, B, C grubu idarecileri açıklanmış, (d) bendinde ise; “Kalite kontrol ve teknik kontrol görevlilerine verilecek prim miktarı; İşyerinde onarım ve imal edilen malzeme ve teçhizatın teknik resmine, projesine, kataloglarına, teknik tarif ve teknik emirlere uygun yapılıp yapılmadığını kontrol eden, performansını imzalayarak sorumluluk yüklenen, kalite kontrol ve teknik kontrol görevlileri ile iş emniyetçilerine C grubu primi verilir…” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
6. Yukarıda sözü edilen İşletme Toplu İş Sözleşmesinin Primler başlıklı 52 nci maddesinde primlerin hangi süreler için geçerli olduğu düzelenmiş, anılan maddenin idareci priminin düzenlendiği (d) fıkrasında ise, “Verilmesini gerektiren sebeplerin geçici olarak ortadan kalkması halinde kalktığı sürece kesilmek, devamlı olarak ortadan kalkması halinde tamamen kesilmek, müktesep bir hak sayılmamak ve başkaca bir ödemeyi etkilememek üzere, bu toplu iş sözleşmesinin “İşçi İdarecileri ve Görevleri” başlıklı 59. maddesi hükümleri uyarınca,…(3) C grubu işçi idarecisi olarak görevlendirilenlerin fiili çalışma sürelerine %6, oranında idareci primi ödenir.” hükmüne yer verilmiştir.
7. Dosyada yer alan Görevlendirme ve İdarecilik Primi konulu 1 Ekim 2015 tarihli iç yazışmada 1. Hava İkmal Bakım Merkezi Komutanlığının 27 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olmak üzere kuruluş/kadrolarının güncellenmesi nedeniyle listede yazılı işçilerin görevlendirilmesine ihtiyaç duyulduğu, adı geçen işçilerin 5 Ekim 2015 tarihinden itibaren yazılı kadroda görevlendirildiği ve 25. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesinin 57 nci ve 59/d maddeleri gereği idarecilik primi kesilen işçilerin primlerinin kuruluş/kadro onay tarihi olan 27 Ağustos 2015 tarihinden geçerli olmak üzere kesileceği belirtilmiştir.
8. Görevlendirme ve İdarecilik Primi konulu iç yazışmanın ekinde yer alan listede davacının Uçak Fasbat Müdürlüğü, Fasbat Kalite Güvence kısmında form ve sicil kontrolörü olarak görev yapmakta iken, aynı Müdürlük bünyesinde çalışmakla birlikte Kalite Planlama kısmında form ve sicil inceleme teknisyeni olarak görevlendirildiği, idareci priminin de kesildiği görülmüştür.
9. Davacıya ait bordrolara bakıldığında 14 Eylül 2015 tarihine kadar davacıya ödenen primin, bu tarih sonrasında ödenmediği anlaşılmış, aynı gün temyiz incelemesi yapılan Hukuk Genel Kurulunun 2022/9-774 Esas sayılı dosyasında bulunan mühür listesinde de davacıdan 06.10.2015 tarihinde QC mührünün alındığı görülmüştür.
10. Öte yandan mahallinde yapılan keşfe katılan bilirkişi tarafından hazırlanan raporda davacının işyerinde kalite/teknik kontrol görevini fiilen yaptığı, belgeleri düzenleyerek mühürleyip imzalayarak sorumluluk üstlendiği yönünde tespit yapılmıştır.
11. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalara göre; davacının meslek kodu değiştirilerek form ve sicil inceleme teknisyeni olarak görevlendirilmesine rağmen fiilen kadro değişikliğinden önceki görevini yapmaya devam ettiği anlaşıldığından uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan 25. Dönem İşletme Toplu İş Sözleşmesinin 52/d maddesi uyarınca % 6 oranında idareci primi alması gerektiği sonucuna varılmıştır.
12. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmıştır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
11.H.D. Bşk.
…
9.H.D. Bşk.
Dr. …
1.H.D. Bşk.
…
5.H.D. Bşk.
…
7.H.D. Bşk.
…
3.H.D. Bşk.
…
I. Önsorun Var
II. Önsorun
Değişik Gerekçeyle Yok
(“Karşı Oy”)
II. Önsorun
Değişik Gerekçeyle Yok
(“Karşı Oy”)
MD.
“K A R Ş I O Y”
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede usuli kazanılmış hak oluşup oluşmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.
6460 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle; 12.01.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin beşinci fıkrasından, 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439 uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, herhâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır fıkrası eklenmiş ve diğer fıkralar buna göre teselsül ettirilmiştir.
Tasarının ilk hâli HUMK’nın önceki 429 uncu maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin iken komisyonda yapılan görüşmelerde diğer hükümlerde de aynı değişiklik öngören biçimde tasarı değiştirilmiştir.
Belirtilen maddelere eklenen fıkrayla ilgili olarak Adalet Komisyonu Raporunda şu açıklamalara yer verilmiştir:
Dairenin birinci kesin bozmasından, bozmaya uyma kararından sonra dönmesi (2 nci kez bozması) üzerine alt mahkemece verilen kararın yargı yolu denetiminin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması, ikinci kesin bozmaları gereklilik sınırlarına indirecek bir hukuk disiplinini de beraberinde getirir. Sözgelimi, birinci bozmadan dönme formülü olarak sıkça kullanılan “maddi hata” gerekçesinin somut olay bağlamında realizasyonu, görüş ve içtihat farkı mı? Farklı delil değerlendirmesi mi? Bu bağlamda usule ilişkin kazanılmış hakkın ihlali mi? Yoksa usule ilişkin kazanılmış hakkın istisnası olan ve tipik tarifine uygun maddi hata mı?” sorularını ele alan bir yaklaşımla Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca gerçekleştirilecektir. Nitekim benzeri olaylarda ikinci kesin bozmaya karşı direnme kararlarının temyizinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca aynı realizasyon yapılmaktadır. Model, bu yönüyle, usuli kazanılmış hak kurumunda tereddütlere yol açması bir yana, onu pekiştirmektedir. Çünkü ikinci bozma, genellikle uyma kararı ile teşekkül eden usuli kazanılmış hakkı bertaraf etmeye yönelik olarak kurulmaktadır. Yargıtay kararları üzerinde yapılacak ampirik incelemeler, usuli kazanılmış hak sonrası ikinci bozmaya karşı oluşturulan direnme kararlarının birinci bozma doğrultusunda (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca); uyma kararlarının ise ikinci bozma doğrultusunda (özel dairece) genel olarak onandıklarını göstermektedir. Bu veri, bizatihi sorun alanının varlığına delalet etmektedir. Bu bağlamda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun hakemliğine başvurmak, bir yargılama hukuku zaruretidir. Bu tür bir sistem dönüşümü, yargılama hukuku bakımından pozitif bir önem taşımaktadır. Yeni usul, içtihat istikrarı bakımından da işlevseldir. Bu gibi hâllerde bozma kararını ittihaz eden daire veya daireler yönünden işe bakma yasağı derpiş edilmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme, hiçbir şekilde bozma dairesince gerçekleştirilemeyecektir. Buradaki derecelendirme, hukuk güvenliği noktasından da anlamlıdır (Any. md. 2). Ayrıca model iki zıt bozmanın taraflarda meydana getirebileceği güven erozyonunu giderme ve objektif tarafsızlık yönünden yeni yapı oluşturma işlevini de görmektedir.
Alt komisyon, mevzuat değişikliğine dayalı ikinci kesin bozmaların dahi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda incelenmesi sonucuna varmış, usuli kazanılmış hakkın korunması duyarlılığına dayalı bu formül, esas komisyonca da benimsenmiştir. Esas komisyon, Tasarıdakinin aksine yeni sistemi yalnızca şu anda uygulanan usul kanununa özgü olarak değil, bölge adliye mahkemeleri döneminde uygulanacak usul kanunu bakımından da benimsemiştir.
Vurgulanmalıdır ki, yeni sistem, birinci veya ikinci kesin bozma kararı lehine bir doğruluk veya kesinlik karinesi ihdas etmemektedir. Başta usuli kazanılmış hak olmak üzere, hukuk ve somut olay ekseninde iki zıt bozma kararından hangisinin uygun olduğuna, yahut bunların dışında başka bir çözüm seçeneğinin bulunup bulunmadığına -üçüncü defa özel daire değil Yargıtay Hukuk Genel Kurulu karar verebilecektir. Bu model, üçüncü kararların türlerine bakılmaksızın temyizen incelenmesi yönünden direnme kararlarındaki rejimi bu kararlara da bir tür teşmil etmektedir.
Sonuç olarak değişiklik ile inşa edilen mekanizma, bir bütün olarak, içtihat hukukunun gelişimine; yargıya ve kararlarına güvenin artmasına hizmet edecektir. Bu yolla, denetim mahkemeleri yönünden adil yargılanma hakkının normatif zemini takviye edilmiş olmaktadır (AİHS md. 6, Any. md. 36). Esasen benzeri mekanizmalar, yargılama hukukumuzda mevcuttur [Dosyanın bozma üzerine Yargıtay tarafından başka alt mahkemeye gönderilebilmesi (HUMK md. 429, HUMK, md. 373/1) yargılamanın yenilenmesi hâlinde, hüküm-hâkiminin dosyaya (davaya) bakamaması (CMK md. 23) gibi].
Bu gerekçelere karşı olarak, yeni düzenlemenin hukuk güvenliğini yok edeceği, usuli hak kurumunu örseleyeceği, içtihat istikrarı için tehlike oluşturacağı ileri sürülmüştür. Aynı görüşler, alt ve esas komisyon raporlarına düşülen muhalefet şerhlerinde de dile getirilmektedir. Yukarıda ortaya konduğu üzere yeni düzenleme, tam da bu görüşlerde ortaya konan semptomları bertaraf edecek yapı özelliğini taşımaktadır.
Bu açıklamalardan sonra belirtilen maddelerdeki değişikliğin gerekçesi ve kapsamı Adalet Komisyonu raporunda şu şekilde belirtilmiştir.
“Yargıtay, adli yargı alanında içtihat üreten ve hukuk birliğini sağlayan denetim organıdır. Denetim görevini yürüten daire veya daireler yönünden aslolan, aynı dava içinde birbirleriyle çelişen kararların kurulamamasıdır (Anayasanın 2, 9, 36, 138 ve 154 üncü maddeleri). Veriler sabit olduğu hâlde, ret veya kabul içeren birinci kesin bozmayı etkisiz kılacak ikinci kesin bozma, yargılama özneleri ve hukukun üstünlüğü bağlamında başlı başına bir adalet sorunu oluşturur. Aynı konuda iki zıt karar üreten organa o konuda üçüncü kez karar üretme (söz söyleme) yetkisinin tanınması, kanun yolları hukuku ilkeleri ve hukukun amacı ile bağdaşmaz. Bu gibi durumlarda, sistem içinde kurulu bir mekanizma var ise, o mekanizmaya başvurmak, adil yargılanma hakkının da bir gereğidir. Anılan sorun bağlamında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, bu tür bir mekanizma makamıdır. Bu problemin çözümü amacıyla davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtayın ilgili dairesi yerine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir.
“Kesin bozma”, denetim mahkemelerinin içtihat yoluyla yargılama hukukuna kazandırdığı ve alt-tür olarak yasada yer almayan bir kavramdır. Bu kavram, alt mahkemenin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini öngören bozmaları da içeren esasa ilişkin bir bozma çeşididir [YHGK. 08.07.2009 t, 4-291/318- E/K; YHGK. 20.12.1989 t, 12-539/662- E/K; Y11HD. 07.12.2000 t, 7663/9770- E/K; Y12HD. 10.07.2008 t, 11781/14816- E/K; Y18HD. 26.12.1996 t, 11313/11754- E/K; Y20HD. 05.04.2001 t, 1799/2811- E/K; DVDGK.16.01.1998 t, 479/27- E/K; D7D- 07.05.2007 t, 3650 / 2141-E/K]. Madde metninde yer alan bozma ibaresinin, bu türde bir bozmayı içerdiği kuşkusuzdur. Maddedeki “herhâlde” ibaresine, alt-mahkeme kararının uyma, direnme veya başka bir içerikte olmasının Hukuk Genel Kurulunca incelenme kuralı bağlamında farklı bir sonuca yol açmayacağına ve daire ile Hukuk Genel Kurulu arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğuna vurgu için özellikle yer verilmiştir.
Tasarının 1 inci maddesi üzerinde verilen önerge, Tasarıda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 439 uncu maddesi yönünden benimsenen modelin, Bölge Adliye Mahkemeleri uygulamasına geçildiğinde tatbik edilecek usul normlarına da yansıtılmasını ve sistematik bütünlüğün sağlanmasını amaçlamaktadır.
Değişiklik hükmünün uygulanabilmesi için,
a- Bir alt mahkeme hükmünün Yargıtayın özel dairesince, “esastan ret veya kabul” gerekçesi ile bozulmuş olması (yani kesin bozmanın varlığı) (I),
b- Alt mahkemece bu bozmaya uyulmuş olması (II),
c- Uyma hükmünün Yargıtay tarafından birinci bozmayı ortadan kaldıracak şekilde (zıt eksende) yeniden bozulması (III), [ikinci bozmanın (metinden anlaşılacağı üzerine) başka bir özel dairece yapılması, kuralın uygulanmasını önlemez.]
d- İkinci bozma üzerine alt mahkemece bir hükmün verilmiş ve bu hükmün temyiz edilmiş olması (IV) [Bu hükmün uyma, direnme veya başka bir nitelikte olması, maddenin uygulanmasını etkilemez] şartlarının gerçekleşmesi gerekli ve yeterlidir. Alt mahkeme, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu kapsamda verdiği karara, yeni düzenlemenin yer aldığı madde hükmünün son fıkrasında belirtildiği üzere uymak zorunludur (Sözgelimi HUMK 429/son fıkra hükmü).
Bozma dairesi ile Hukuk Genel Kurulu arasındaki ilişki, yeni düzenleme bağlamında, iş bölümü ilişkisi değil; görev ilişkisidir. Yeni kural, 04.02.1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 15 inci maddesinin birinci fıkrasının 4 numaralı bendi hükmü kapsamına giren bir düzenleme niteliğindedir. Şartları doğmuş olmasına rağmen temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca değil de -her nasılsa- dairece sonuçlandırılması hâlinde, daire kararı geçersiz olup temyiz incelemesi yapılmamış sayılır. Bu gibi usuli sorunlarda nihai yetki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunundur. Bu durumda direnme kararının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca değil de -her nasılsa- daire tarafından incelenmesi hâlindeki hukuk cari olacaktır. Bu hâlde, dosya daireden alt mahkemeye gelince, hâkim dosyayı doğrudan Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderecektir.”
Değişikliğe konu maddeyle ilgili olarak gerek değişikliğin amacı gerekse kapsamı konusunda Adalet Komisyonu Raporunda yer verilen bu gerekçelerle birlikte madde değerlendirildiğinde değişikliğin amacı usuli kazanılmış hak ilkesinden vazgeçilmesi değildir. Hukuk Genel Kurulu yapacağı temyiz incelemesinde hukukî kazanılmış hakları, usuli kazanılmış hakkın istisnalarını da değerlendirerek bir sonuca varmalı, adil yargılanma ilkesini ve bu kapsamda hukuk güvenliğini de göz ardı etmemelidir.
Usuli kazanılmış hak açık bir kanun hükmüyle düzenlenmiş olmasa da önemli ve temel bir hukuk ilkesidir. 09.05.1960 tarih, 21-9 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde; usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukukî alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.
Usuli kazanılmış hak ilkesinin istisnaları da vardır. Bu istisnalardan birisi de açık maddi hatadır. Yargıtay bozma kararına uyulmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak kuralı, usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtayca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyla giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukukî değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usuli kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 30.11.1988 gün ve 1988/2-776 Esas, 1988/985 Karar sayılı kararı). Başka bir anlatımla Yargıtay dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısının dışında hiçbir suretle başka biçimde yorumlanamayacak tartışmasız bir maddi hataya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise o takdirde usuli kazanılmış hak kuralı hukuki sonuç doğurmayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde mahkemece davanın kabulüne dair verilen ikinci hüküm Özel Daire tarafından davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Bozma gerekçesinde; “-Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının C grubu idarecilik primine hak kazanıp kazanmadığı konusundadır. …tüm dosya kapsamı uyarınca Q mührünü kullanan davacıdan söz konusu mührün kadro değişikliği sonrası alındığı sabittir. Her ne kadar bozma sonrası alınan bilirkişi raporunda davacının kadro değişikliği sonrası aynı işi yaptığına ilişkin yapılan değerlendirme hükme esas alınmış ise de yapılan inceleme sonucunda davacının kadro değişikliği sonrasında aynı işi yapmaya devam ettiğinin usulünce ispatlanamadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle davacı talebinin reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü hatalı…” olduğu belirtilmiştir.
Mahkemece bu bozmaya uyularak davanın reddine dair verilen hüküm bu kez davanın kabulü gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Bozma gerekçesinde; “…Somut uyuşmazlıkta, ilk bozmadan sonra yapılan keşif ve aldırılan bilirkişi raporuna göre, davacının 14.09.2015 tarihinden önce yaptığı işlerde Q mührünü kullandığı ve kendisine % 6 idareci primi ödendiği, 14.09.2015 tarihinden sonra ise fiilen aynı işi yapmaya devam ettiği, ancak daha önce Q mührü kullanarak yaptığı işleri 14.09.2015 tarihinden sonra mühür kullanmaksızın yaptığı, böylelikle mühür kullanmadan yaptığı işin de fiilen aynı iş olduğu; belirtilen hususlar bozmadan sonra aldırılan bilirkişi raporu ekindeki belgelerle tespit edilmesine rağmen temyiz incelemesi sırasında gözden kaçırıldığı ve Dairemizin 09.11.2020 tarihli bozma kararının maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere maddi hataya dayalı bozma kararına uyulması taraflar lehine usuli kazanılmış hak oluşturmayacağından, yöntemince ispatlanan dava konusu alacak hüküm altına alınmak üzere kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Her iki karardaki gerekçeler tamamen delillerin değerlendirilmesi sonucu ulaşılan sonuçla ilgili olması hâlinde Mahkemece davanın reddi gerektiğine değinen ilk bozma kararına uyulmuş olduğu için davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşacaktır. Ancak, olayımızda yukarıda belirtildiği gibi usulü kazanılmış hakkın istisnası olan maddi hataya dayalı bir bozma olduğundan, yani bozma kararı açık bir maddi hataya dayandığından eldeki dava için bu gerekçe ile usuli kazanılmış hakkın bulunmadığını düşündüğümüzden değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.