Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/769 E. 2023/1081 K. 15.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/769
KARAR NO : 2023/1081
KARAR TARİHİ : 15.11.2023

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/457 E., 2022/556 K.
KARAR : İstinaf başvurularının kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 29.12.2021 tarihli ve
2021/5269 Esas, 2021/10231 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince tarafların istinaf başvurularının kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kadın yararına hükmedilen tazminatlar ile ortak çocuğun velayet düzenlemesi, kişisel ilişki tesisi ve yararına hükmedilen iştirak nafakası bakımından kaldırılmasına, kaldırılan yönlere ilişkin yeniden hüküm kurulmasına, sair itirazların reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. ASIL DAVA
1. Davacı vekili 11.02.2016 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 29.11.2008 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, doktor olan davalı erkeğin eşini aldattığını, müvekkiline fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, eşine geri zekâlı şeklinde hitap ettiğini, müvekkilinin ailesine de hakarette bulunduğunu, eşini istifaya zorlayarak kendisine muhtaç hâle getirdiğini, sonrasında ekonomik şiddet uyguladığını, müvekkilini küçümsediğini, hakaret ettiğini, tehdit ve şantaj içerikli mesajlar gönderdiğini, müvekkilinin evliliğin ilk gününden bu yana şiddete maruz kaldığını, son şiddet olayında aldığı ölüm darbesine dayanamayarak eşinden şikâyetçi olduğunu, bu olay nedeniyle erkeğin eşini yaralamaktan ceza aldığını, davalının müvekkilinin bilgisayarını ortadan ikiye ayırdığını, eline geçen eşyaları kırdığını, eve zarar verdiğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 5.000,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 8.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 500.000,00 TL maddi, 1.000.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili 02.03.2016 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, müvekkilinin doktor olduğunu, davacının ise kendi isteği ile çalışmadığını, davacının tenis oynarken yaralandığını ve bu sebeple oluşan çürükleri kullanarak darp raporu aldığını, eşine haber vermeden bara gittiğini, hakaret ve beddua ettiğini, fiziksel şiddet uyguladığını, saldırgan bir yapıya sahip olduğunu, müvekkilini evi terk etmek ve çocuğu göstermemekle tehdit ettiğini, birlik görevlerini yerine getirmediğini, aldatma olayının gerçeği yansıtmadığını, erkeğin karısını çok sevdiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA
1. Davalı-birleşen davacı vekili 15.02.2017 tarihli birleşen dava dilekçesinde; kadının evlilik birliği devam ettiği hâlde sadakat yükümlülüğünü ihlâl etiğini, eşini evli olan … … isimli bir erkekle aldattığını, sevgilisi ile şuursuz bir ilişki içerisinde olduğunu, erkeğin eşi … ile davacı …’in karakolluk olduklarını, … tarafından çekilen resimlerin müvekkiline verildiğini, yine … tarafından müvekkilinin telefonuna 13.01.2017 tarihinde “Bilmek istersin karın yine rahat durmuyor ve bastırmak istiyorsan şu an beraberler”, 14.01.2017 tarihinde “Annenin evindeler senin çocuğunun yanında o insana benzemeyen karın senin kızımda herkesin dediğim orospu yapacak üzüm üzüme bakarak kararırmış”, “Allahım nasıl bir karın var senin yanındaki benim kocam değilmiş adam otelde her şeyi ispatladı, seninki başkasını bulmuş” şeklinde mesajlar attığını, karısının da kocasına “sen erkek olup beceremeyeceksen ben bulurum becerecek birini, geberirsin inşallah yoksa ben geberteceğim seni, hayvan olma lafımı dinle, lanet olsun sana da ailene de, Allah hepinizin belasını versin, o paralarını bir gün senden alıp çatır çatır başka heriflerle yiyeceğim, hayvanoğlu hayvan, şerefsizliğe devam etme” şeklinde hakaret dolu mesajlar yazdığını ileri sürerek asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, çocuk yararına 1.500,00 TL iştirak nafakası ile müvekkili yararına 250.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı-birleşen davalı vekili 12.04.2017 tarihli birleşen davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, davalı erkeğin … ve … … çifti ile birlikte hareket ederek müvekkili hakkında kumpas kurduklarını, … ile müvekkili arasında cinsel birliktelik yaşanmadığını savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 16.07.2019 tarihli ve 2016/125 Esas, 2019/445 Karar sayılı kararı ile; tarafların 29.11.2008 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, toplanan delillere göre erkeğin son olayda eşine fiziksel şiddet uyguladığı, evdeki eşyalara zarar verdiği, bu olay nedeniyle erkek eş hakkında evden uzaklaştırma kararı verildiği, evlilik süresince eşini defalarca aldattığı, evlilik birliğinde olması gereken saygıyı ve sadakati eşine göstermediği, eşine başkalarının yanında dahi “geri zekalı, orospu, idiot” demek suretiyle hakaret ettiği, eşini “ekonomik özgürlüğü olmaması” nedeniyle küçük gördüğü, ayrılık döneminde eşini muhtaç durumda bırakmak amacıyla evin faturalarını ödemediği ve bu suretle eşine ekonomik şiddet uyguladığı, buna karşılık kadının da fiili ayrılık döneminde … sarsıcı davranışlarda bulunduğu ve evlilik birliğinin devamı süresince gösterilmesi gereken sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadının az kusurlu olduğu, gerekçesiyle her iki davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, kadın yararına 150.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, yoksulluk nafaka talebinin ise reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.04.2021 tarihli ve 2019/1841 Esas, 2021/1100 Karar sayılı kararı ile; erkek eşin tazminatların miktarına, kadın eşin velayet düzenlemesi, kişisel ilişki tesisi ve yararına hükmedilen iştirak nafakası yönlerinden istinaf taleplerinin kabulüne, sair istinaf istemlerinin reddine karar verilerek, İlk Derece Mahkemesince yapılan kusur belirlemesinin doğru tespit edildiğini ancak tarafların sosyal ekonomik durumlarına göre kadın yararına hükmedilen tazminatların fazla olduğu gerekçesiyle kadın yararına 100.000,00 TL maddi, 75.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, diğer yandan ortak çocuğun velayeti her ne kadar babasına verilmiş ise de dosya kapsamından küçüğün 2019 yılı yaz başından itibaren annesi ile birlikte yaşadığı, babanın çocukla yeterince ilgilenmediği, çocuğunda sosyal inceleme uzmanına annesi ile birlikte yaşamak istediğini belirttiği gerekçesiyle velayetin anneye verilmesine, velayeti anneye verilen çocuk yararına 1.000,00 TL tedbir-iştirak nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı kadının tüm, davalı-davacı erkeğin ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Taraflarca açılan boşanma davalarının yapılan yargılaması sonucunda ilk derece mahkemesince davalı-davacı erkek ağır kusurlu kabul edilerek her iki boşanma davasının kabulüyle tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesi hükmünü her iki taraf istinaf etmiş, bölge adliye mahkemesince davacı-davalı kadının velayete ve ortak çocuğa ilişkin nafaka taleplerine, erkeğin tazminat miktarlarına yönelik istinaf talepleri kabul edilmiş, tarafların sair istinaf taleplerinin reddine karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların ilk derece mahkemesince ve bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında davacı-davalı kadının; eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden yanılgılı değerlendirme sonucu davalı-davacı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Davacı-davalı kadın yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/1-2 nci madde koşulları oluşmamıştır. O halde davacı-davalı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı kusur belirlemesi sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir,…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; Yargıtay bozma ilâmı doğrultusunda yapılan incelemede İlk Derece Mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışlar yanında kadının eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğunun anlaşıldığı, ne var ki bozma ilâmının aksine kadın eşe belirtilen bu eylemler kusur olarak ilave edilse dahi boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin yine de ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı-birleşen davalı vekili katılma yoluyla sunmuş olduğu temyiz dilekçesinde; yoksulluk nafaka talebinin reddedilmesi ve hükmedilen nafaka-tazminat miktarlarının düşük olması nedeniyle kararın hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı-birleşen davacı vekili temyiz dilekçesinde; kusur belirlemesi ve buna bağlı kadın yararına tazminat ödenmesine karar verilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre kadın eş yararına 4721 sayılı Kanun’un 174 üncü maddesinde yazılı maddi-manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ve 174 üncü maddeleri.

2. Değerlendirme
a) Davacı-birleşen davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
1. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, mahkemece direnme kararı öncesinde verilen kararın taraflarca temyiz edildiği, Özel Dairece davacı-birleşen davalı kadın vekilinin temyiz itirazları reddedilerek hükmün erkek eş yararına bozulduğu, direnme kararının ise yeniden taraf vekillerince temyiz edildiği dikkate alındığında, direnme öncesi verilen kararı temyiz eden ve temyiz itirazları reddedilen davacı vekilinin direnme kararını temyizinde hukuki yararının bulunup bulunmadığı, bu bağlamda temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

2. Bilindiği üzere hukuki yarar, dava şartı olduğundan temyiz incelemesi yapılabilmesi için de gerekli bir şarttır.

3. Mahkeme kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.

4. O hâlde davacı-birleşen davalı vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.

b) Davalı vekilinin temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
5. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

6. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun’un “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü taşımaktadır.

7. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

8. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

9. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer’îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

10. Diğer yandan, boşanma, bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mali olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarındandır.

11. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

12. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

13. Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir. Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak 4721 sayılı Kanun’un 174/2 nci maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Haksız fiil tazminatının temel unsuru olan “gerçek zararın belirlenmesi” koşulu, aile hukukunda, borçlar hukukundaki düzenlemeden farklıdır. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada gerçek zararı tam olarak belirlemek zordur. Bu özelliği nedeniyledirki; yasa, menfaati zedelenen eşe uygun bir tazminat verileceğini açıklamıştır. Bu nedenle hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ve tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını dikkate alarak takdir hakkını kullanmalıdır.

14. Yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya gelince; tarafların 29.11.2008 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, İlk Derece Mahkemesince tespit edilen, Bölge Adliye Mahkemesince de doğru bulunan olaylara göre erkeğin son olayda eşine fiziksel şiddet uyguladığı, evlilik süresince eşini aldattığı, hakaret ettiği, evlilik birliğinde olması gereken saygıyı ve sadakati eşine göstermediği, ayrılık döneminde eşine ekonomik şiddet uyguladığı, buna karşılık kadının da fiili ayrılık döneminde sadakat yükümlülüğünü ihlâl ettiği, böylece boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Özel Daire ise gerçekleşen bu olayların yanında kadının; eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğu gerekçesiyle eşlerin eşit kusurlu olduklarını ve eşit kusurlu eş yararına tazminat ödenmesine karar verilemeyeceğine işaret ederek hükmü bozmuştur.

15. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; dinlenen tanıklardan özellikle …’in bizzat görgüye dayalı olarak “davacının sürekli kavga çıkarmaya çalışan bir karakteri vardı abime sürekli bağırıp çağırırdı ufak sebeplerden kavga çıkarırdı ailesinde ve sosyal çevresinde kavgacı bir kişiliği vardı bir gün hep birlikte dışarda yemege gittiğimizde restoranttta çatalı tabağı fırlatıp -bu nasıl yemektir Allah kahretsin- şeklinde bağırarak gerginlik çıkarmıştır, abim doktor olduğunu için Antalya da tanınan bir insandır ancak davacının bu dikkatsiz davranışları onun itibarını zedelemiştir,… Ben tarafların ben bir çok kavgasına şahit oldum davacının abime çok hakaret ettiğini gördüm, bir gün gene ben onlardayken abim tırnak makasının nerde olduğunu sordu davacıda -götüme mi soktum nerden bileyim- dedi, abimde davacıya -sen bir kadınsın benim kardeşimin yanında nasıl böyle konuşuyorsun- dedi, oda abime -ben kadınımda acaba sen erkekmisin ibne- dedi buna da şahit oldum” şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmaktadır. Görgüye dayalı bu beyanlara göre tarafların kusurlu davranışları karşılaştırıldığında, Özel Daire bozma kararında esas alındığı gibi eşlerin eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Hâl böyle olunca erkek eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, gerçekleşen olaylara göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır buna karşılık kadının ise az kusurlu olduğu, somut olayda boşanma nedeni ile kadın eş yararına tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği, dolayısıyla direnme kararında açıklanan gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

17. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

18. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
I- VI-D-2-a bendinde (§1-4) belirtilen gerekçelerle davacı-birleşen davalı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliğiyle,

II- VI-D-2-b bendinde (§5-18) belirtilen gerekçelerle davalı-birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA oy çokluğuyla,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara ayrı ayrı geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

15.11.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I O Y”

Mahkemece verilen kararda erkek eşe yüklenen kusurlar; fiziksel şiddet, evdeki eşyalara zarar verme, eşini defalarca kez zina boyutuna varır derecede aldatma nedeniyle sadakatsizlik, eşine başkalarının yanında hakaretler etme, kendisine muhtaç durumda olunmasını sağlamak üzere evin elektrik, su gibi faturalarını ayrılık döneminde yatırmamak nedeniyle ekonomik şiddet uygulamaktır. Kadın eşe yüklenen kusur ise fiili ayrılık döneminde Bertam … isimli kişi ile eşine karşı … sarsıcı davranışlarda bulunmaktır. Belirtilen bu kusurlara göre erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu kabul edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince yeniden esas hakkında verilen kararın temyizi üzerine verilen bozma kararında bu kusurlar sabit görülmüş bunun yanında kadının eşine sürekli ağır hakaretler ettiği, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunduğu, gerçekleşen bu duruma göre boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduklarının kabulü gerektiği belirtilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince bu kusurların varlığı konusunda bozma kararına uyulmuş ancak bu kusurlar eklendiğinde dahi erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu belirtilerek eşlerin eşit kusurlu oldukları yönüyle bozmaya uyulmayarak direnme kararı verilmiştir.

Mahkeme ve Özel Daire vakıa ve delil değerlendirmesi yaparak eşlerin kusur teşkil eden davranışlarının neler olduğu konusunda uyuşmuşlardır. Bu durumda direnme kararının temyiz incelemesi sırasında yeni bir vakıa ve delil değerlendirmesi yapılmaksızın mahkemenin ve özel dairenin sabit gördükleri kusurlu davranışlara göre eşlerin eşit kusurlu mu sayılması gerektiği yoksa erkek eşin daha fazla kusurlu sayılması gerektiği yönünde değerlendirme yapılarak uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekecektir.

Bozma kararına uyulmakla kadın eş için eklenen kusurlar eşine sürekli ağır hakaretler etmek, kavgacı ve agresif davranışlarda bulunmaktır. Eşine hakaret etmek erkek eşe de yüklenen kusurlar arasındadır.

Kadın eşe yüklenen diğer kusur kavgacı ve agresif davranışlarda bulunmaktır. Oysa ki erkek eşe bundan daha ağır kusur olarak eşine fiziksel şiddette bulunma, ekonomik şiddet uygulama, evdeki eşyalara zarar verme kusuru yüklenmiştir.

Kadın eşe yüklenen diğer kusur ise … sarsıcı davranışta bulunmak nedeniyle sadakatsizliktir. Erkek eşe ise … sarsıcı davranıştan çok ağır biçimde eşini defalarca kez zina boyutuna varır derecede aldatma nedeniyle sadakatsizlik kusuru yüklenmiştir.

Karşılaştırılan bu kusurlara bakıldığında gerek kusurların sayısı gerekse niteliği itibarıyla erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu açıktır. Özel Daire ile mahkeme arasında kusurların neler olduğu ve niteliği konusunda uyuşmazlık bulunmadığı için direnme kararının temyiz incelemesi sırasında vakıalara ilişkin yeni bir delil değerlendirmesi ile yeni bir kusur eklenmesi mümkün olmadığı gibi daha önce … sarsıcı davranış olarak belirlenen kusurun da bu kez aldatma olarak değerlendirilmek suretiyle farklı bir sonuca varılabilmesi de mümkün değildir.

Açıklanan nedenlerle erkek eşin daha fazla kusurlu olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı uygun bulunarak buna göre temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek özel daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.