Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/768 E. 2023/976 K. 18.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/768
KARAR NO : 2023/976
KARAR TARİHİ : 18.10.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/285 E., 2022/387 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.12.2021 tarihli ve
2021/8419 Esas ve 2021/9865 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın da reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı-karşı davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davacı-karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının asıl dava bakımından kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle asıl davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili 11.09.2017 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 09.09.2004 tarihinde evlendiklerini, ortak bir çocuklarının bulunduğunu, davalının ailesinin evliliğe müdahale ettiğini, eşler her ne kadar bağımsız konutta yaşıyor olarak görünseler de ortak konutun manevi bağımsızlığının olmadığını, erkeğin eşine hakaret ve küfür ettiğini, anne ve babası ile birlikte fiziksel şiddet uyguladığını, son olarak 02.09.2017 tarihinde yaşanan fiziksel şiddet sonrasında müvekkilinin babasının evine sığınmak zorunda kaldığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetin anneye verilmesine, çocuk yararına 750,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 750,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 20.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP VE KARŞI DAVA
Davalı-karşı davacı vekili 16.10.2017 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, kadının saygısız ve kötüniyetli olduğunu, yalan ve iftiralarla müvekkili aleyhine koruma kararı aldırdığını, ortak çocuğun eğitim hayatını düşünmeyerek Kızılcahamam’a yerleştiğini, çocuğun babası ile görüşmesini engellediğini, müvekkilinde doğuştan gelen kulak kepçesi bozukluğu olduğunu, eşinin bu durum ile sürekli dalga geçtiğini, hakarete varan söylemlerde bulunduğunu ileri sürerek asıl davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, müvekkili yararına 1,00 TL maddi, 300.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 17.01.2019 tarihli ve 2017/790 Esas, 2019/21 Karar sayılı kararı ile; tarafların 09.09.2004 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocuklarının bulunduğu, asıl dava yönünden yapılan incelemede kadın eşin iddialarını ispatlayamadığı, şiddete ilişkin soyut iddiası dışında delil bulunmadığı, karşı dava yönünden yapılan incelemede erkeğin de davasını kanıtlayamadığı, tanık beyanlarında geçen bir kısım vakıalara ise dava dilekçesinde dayanılmadığı gerekçesiyle her iki davanın da reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2021 tarihli ve 2019/1478 Esas, 2021/1131 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar ilk derece mahkemesince tarafların kusurlu bir davranışının kanıtlanamadığı gerekçesiyle karşılıklı açılan davaların reddine karar verilmiş ise de kadın eşin tanığı …’nun beyanına göre “erkeğin kadına küfür ettiğinin” anlaşıldığı, dolayısıyla boşanmaya sebep olan olaylarda eşine küfür eden erkeğin tamamen kusurlu olduğu, hâl böyle olunca asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, velayetin babaya verilmesine, kadın eş yararına 15.000,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “…Taraflarca karşılıklı olarak açılan boşanma davalarının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda tarafların iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle her iki davanın reddine hükmedilmiştir. Hükme karşı taraflarca, kendi boşanma davalarının reddi yönünden istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda kadın tanığı …’nun beyanı ile davalı-karşı davacı erkeğin, kadına küfür ettiğinin sabit olduğuna, bu durumda evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin tamamen kusurlu olduğuna, kadının davasının Türk Medeni Kanununun 166/1. maddesi gereğince kabulüyle tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine, erkeğin istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiş, karar yukarıda belirtilen sebeplerle davalı-karşı davacı erkek tarafından temyiz edilmiştir. Ancak, bölge adliye mahkemesince erkeğe kusur olarak yüklenen kadına küfür ettiğine dair tanık beyanı yeri ve zamanı belli olmayan, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak soyut izahlardan ibaret olup, kusur belirlemesinde dikkate alınamaz. Bu durumda boşanmaya sebep olan olaylarda davalı-karşı davacı erkeğin de kusuru ispatlanamadığından, davacı-karşı davalı kadının boşanma davasının reddi gerekirken kabulü doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir,…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; tanık olarak dinlenen …’nun beyanında geçen “genel itibari ile … sürekli kavga çıkaran taraftı, hem eşine hem çocuğuna küfürler ediyordu” şeklindeki ifadeye yer verilerek, erkeğin eşine küfür ettiğinin sabit olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı-karşı davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı-karşı davacı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda müvekkilinden kaynaklanan kusurlu bir davranışın varlığının ispat edilemediğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; toplanan delillere göre erkeğin eşine küfür ettiğine yönelik iddianın ispat edilip edilemediği, buradan varılacak sonuca göre asıl davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesi.

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166 ncı maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir” hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

4. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

5. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

6. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK md. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK md. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2 nci maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.

7. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; eşlerin karşılıklı olarak iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesince her iki tarafın da davasının reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada ise erkeğin kadına küfür ettiği kabul edilerek boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle kadının davası yönünden boşanma kararı verildiği anlaşılmıştır. Özel Daire tarafından ise erkeğe kusur olarak yüklenen kadına küfür ettiğini belirten tanık beyanının; yeri ve zamanı belli olmayan, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak soyut izahlardan ibaret olduğu gerekçesiyle kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağı belirtilerek, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar bozulmuştur.

8. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 09.09.2004 tarihinde evlendikleri, ortak bir çocukları olduğu, uyuşmazlığa konu asıl dava yönünden kadının …, …, … …, … … ve … …’ı tanık olarak dinlettiği anlaşılmıştır. Tanık olarak dinlenen … ve …’nin anlatımlarından yaklaşık on beş yıl önce evlenen tarafların evlendikten sonra sürekli Ankara’da yaşadıkları, aralarında huzursuzluklar bulunduğu, bu nedenle yedi yıl önce boşanma davası açıldığı ancak barışarak davadan vazgeçtikleri, bundan sonra yaşanan son olayın kurban bayramında gerçekleştiği, arada geçen süreye ilişkin beyanda bulunmadıkları, bayramda gerçekleşen bu son olay hakkında da davacıdan duyuma dayalı bilgiler aktardıkları görülmüştür. Kurban bayramında yaşanan olaya şahit … ve … ise köydeki evlerinin karşılıklı olduğunu, bayramın ikinci günü duydukları ses üzerine davacının yanına gittiklerini, bu esnada davacının ağladığını, yaşanan olayda şiddet ve hakarete şahit olmadıklarını, davacıda şiddetten kaynaklı yara bere veya kızarıklık görmediklerini, davacıyı kendi isteği üzerine ailesinin evine bıraktıklarını ifade etmişlerdir. …’in ise davacının kız kardeşi olduğu, eşlerin geçimsizliğine ilişkin olarak “evliliğin ilk ayında … tarafından evden kovulduklarını, bunun üzerine çocuk olması nedeniyle tarafların evine gitmeye devam ettiğini, davacının hamileliği ve hamilelik sonrası zamanlarda …’in yine kavga çıkarmaya devam ettiğini, genel itibari ile …’in sürekli kavga çıkaran taraf olduğunu, hem eşine hem çocuğuna küfürler ettiğini, boşanmaya konu son olayın kurban bayramında yaşandığını” beyan ettiği anlaşılmıştır.

9. Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasındaki uyuşmazlığa konu tanık …’nun beyanlarının incelenmesinde genel ifadeler kullanıldığı, anlatılan olayların hangi tarihte ve nerede gerçekleştiğine dair bilgiler barındırmadığı, anlatımlarında zaman belirtilmediği gibi ifade şeklinde de olayın oluşunun nasıl gerçekleştiğinin anlaşılamadığı, tanık tarafından davalının eşine küfür ettiği söylenmişse de bunun somutlaştırılmadığı, eşlerin daha önce açılan boşanma davası nedeniyle barışarak evlilik birliğine devam ettikleri gözetildiğinde tanık tarafından belirtilen kusurlu davranışların boşanma davasından önce mi yoksa sonra mı gerçekleştiğinin belirtilmediği, tanığın boşanmaya konu son olayın kurban bayramında yaşanan olay olduğunu ifade ettiği ne var ki buna ilişkin bilgisinin de davacıdan duyuma dayalı olduğu anlaşılmış olup gerçekten de bu beyanların, Özel Daire bozma kararında belirtilen sebeplerle boşanma davalarındaki geçimsizliğe ilişkin kusur belirlemesinde dikkate alınamayacağının kabulü gerekir.

10. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
11. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı-karşı davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

18.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.