YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/730
KARAR NO : 2023/14
KARAR TARİHİ : 01.02.2023
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/723 E., 2021/1187 K.
DAVACILAR : 1-… 2- … 3-…
4-… 5- … 6-…
7-… vekilleri Avukat …
DAVA TARİHİ : 30.01.2018
KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.02.2021 tarihli ve 2020/8833 Esas, 2021/1335 Karar sayılı BOZMA ilâmı
Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali ve tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin babaları ve murisi anneleri Fehmiye …’un eşi …’un 10.12.2005 tarihinde meslek hastalığı nedeniyle vefat ettiğini, murisleri olan anneleri Fehmiye …’un eşinin meslek hastalığı nedeni ile vefatından dolayı gelir bağlanması talebinin Kurum tarafından reddedildiğini, Zonguldak 2. İş Mahkemesinin 2006/77 Esas sayılı dosyası ile müvekkillerinin babalarının meslek hastalığı nedeni ile vefat ettiğinin tespit edildiğini ve bu kararın kesinleştiğini ileri sürerek gelir bağlanması talebinin reddine ilişkin Kurum işleminin iptali ile ölümün meslek hastalığından kaynaklı olduğuna ilişkin raporun düzenlendiği 01.06.2006 tarihi ile muris Fehmiye …’un ölüm tarihi olan 17.12.2016 tarihleri arasındaki dönem yönünden gelir bağlanmasına ve biriken gelirin miras payları oranında ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı … (SGK/Kurum) vekili cevap dilekçesinde; Kurum işlemlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.06.2018 tarihli ve 2018/34 Esas, 2018/256
Karar sayılı kararı ile davacıların murisi Fehmiye …’un eşi …’un 10.12.2005 tarihinde vefat ettiği, 17.11.2006 tarihli ve 27/3010 sayılı Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporunda sigortalı …’un ölümünün meslek hastalığı sonucu olduğunun belirtildiği, raporun davalı … bağlayıcı olduğu, rapora itibar edilerek 5510 sayılı Kanun’un 20 nci, 34 üncü ve 54 üncü maddeleri dikkate alınarak aynı Kanun’un 55 inci maddesinin ikinci fıkrasındaki güncelleme işlemi de yapılarak gelir bağlanması gerektiği, davalı Kurumun süresinde zamanaşımı itirazında bulunduğu, gelirin başlangıç tarihinin Kuruma başvuruda bulunulan tarihten geriye doğru 5 yıl geriye gidilerek belirlenmesi gerekmekle birlikte 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihin de dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacıların murisi Fehmiye …’a 01.10.2008 tarihinden 17.12.2016 tarihine kadar gelir bağlanması gerektiğinin tespitine, 01.10.2008–17.12.2016 tarihleri arasında ödenmesi gereken gelirlerin davalıdan alınarak yasal miras payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 21.05.2019 tarihli ve 2018/2237 Esas, 2019/962 Karar sayılı kararı ile 10.12.2005 tarihinde 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı iken vefat eden …’un ölümünün meslek hastalığından kaynaklandığı Zonguldak Uzunmehmet Göğüs Hastalıkları Hastanesi Baştabipliğinin 01.06.2006 tarihli ve 201 sayılı Tıbbi Konsey Kararı ile Yüksek Sağlık Kurulunun 17.11.2006 tarihli ve 27/3010 sayılı raporunda belirtildiğinden davacılar murisine 03.12.2015 tarihinde yaptığı başvuruya istinaden 506 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesi gereğince gelir bağlanması gerektiği, 5510 sayılı Kanun’un 97 nci maddesinin birinci fıkrasında zamanaşımı ve hakkın düşmesine yönelik 506 sayılı Kanun’un 99 uncu maddesinden farklı düzenleme yapıldığı, buna göre hak sahipleri bakımından lehe olan 5510 sayılı Kanun’un 97 nci maddesindeki hükmün uygulanması gerektiği gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, 10.12.2005 tarihinde ölüm olayının meslek hastalığından olmasından dolayı davacılar murisi Fehmiye …’un 506 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesi uyarınca ölüm geliri almaya hak kazandığının tespitine, 03.12.2015 talep tarihine göre 01.01.2011–17.12.2016 tarihleri arasında davacılar murisi Fehmiye …’a ödenmesi gereken ölüm gelirinin davalıdan alınarak yasal miras payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 15.01.2020 tarihli ve 2019/4889 Esas, 2020/113 Karar sayılı kararı ile davalı Kurum vekilinin tüm, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarına karar verildikten sonra “…Somut olayda, davacılar annesi olan muris Fehmiye, meslek hastalığı neticesinde 10/12/2005 tarihinden hayatını kaybeden eşi üzerinden kuruma başvuruda bulunmuş, davalı … tarafından 04/01/2006 tarihinde talebin reddine karar verilmiş olup, 506 sayılı Kanun’un 99. maddesi uyarınca ölüm gelirinin 5 yıl içinde istenebileceği ve zamanaşımının dolmadığı anlaşılmakla ve yine 506 sayılı Kanun’un 92/2 maddesi gözetilerek, meslek hastalığı nedeniyle ölümün gerçekleştiği 10/12/2005 tarihini izleyen ay başından itibaren ölüm gelirine hak kazanıldığı anlaşılmakla, bu kapsamda karar verilmesi gerekirken, yazılı şeklide hüküm tesisi hatalı olmuştur.
O halde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi hükmü bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2020 tarihli ve 2020/449 Esas, 2020/877 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak davacıların annesi muris Fehmiye …’un meslek hastalığı neticesinde eşinin vefatı üzerine Kuruma başvuruda bulunduğu, davalı Kurum tarafından 04.01.2006 tarihinde talebin reddine karar verildiği, 506 sayılı Kanun’un 99 uncu maddesi uyarınca ölüm gelirinin 5 yıl içinde istenebileceği buna göre zamanaşımının dolmadığı ve 506 sayılı Kanun’un 92 inci maddesinin ikinci fıkrası gözetilerek meslek hastalığı nedeniyle ölümün gerçekleştiği 10.12.2005 tarihini izleyen aybaşından itibaren ölüm gelirine hak kazanıldığı ancak ilk derece mahkemesince 01.10.2008 tarihinden 17.12.2016 tarihine kadar gelir bağlanması gerektiğinin tespitine dair verilen karara karşı davacılar vekilinin istinaf itirazının bulunmadığı anlaşıldığından usuli kazanılmış hak ilkesi ile aleyhe bozma ve aleyhe hüküm kurma yasağı gözetilerek ilk derece mahkemesi kararına dokunulmaması gerektiği gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1.Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Bozmaya uyma veya direnme başlığı altında 373. maddesinin birinci fıkrasında ”Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilir” hükmü, ikinci fıkrasında ise ”Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.” hükmü düzenlenmiştir. Belirtilen hükümlere göre iki tür bölge adliye mahkemesi kararı Yargıtay’ın temyiz incelemesine konu olabilir. Birincisi, bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararlarıdır. Bu durumda Yargıtay’ın bozma kararı vermesi halinde dosya karar vermek üzere ilk derece mahkemesine gönderilir. İkincisi ise bölge adliye mahkemesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararlarıdır. Bu durumda Yargıtay’ın bozma kararı vermesi halinde dosya karar vermek üzere bölge adliye mahkemesine gönderilir. Zira bozulan karar ilk derece mahkemesi kararı değil dosyanın esasına girerek dosyanın esası hakkında yeniden verilen bölge adliye mahkemesi kararıdır.
Dosyanın incelenmesinden Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 15/01/2020 gün 2019/4889 E. 2020/113 K. sayılı ilamı ile davacının istinaf başvurusunu kabul ederek esas hakkında yeniden hüküm kuran Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmuş olduğu ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği anlaşıldığı halde, yukarıda yapılan açıklamalar ve Bölge Adliye Mahkemesince (Kapatılan) Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 15/01/2020 gün 2019/4889 E. 2020/113 K. sayılı ilamı doğrultusunda, dosyanın esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekirken davalı kurum vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (6100 sayılı Kanun/HMK) bozma ilâmına uyularak ilk derece mahkemesi kararının benimsenmesi hâlinde bölge adliye mahkemesince yeniden hüküm kurulması gerektiğine ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığı gibi Yargıtay içtihatlarının da bu konuda istikrar kazanmadığı, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden hüküm verildiğinde bu karar kesin olmayıp temyize tâbi ise Yargıtayın onama kararı ile kesinleşeceğine göre bölge adliye mahkemesince bozma ilâmına uyulduktan sonra daha önce verilen kaldırma kararının bir geçerliliği kalmayacağından ilk derece mahkemesi kararının hükmünün devam edeceği, ayrıca HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b.2) bendindeki koşulların mevcut olması hâlinde yeniden esas hakkında hüküm kurulabileceği, bu kapsamda somut olayda bozma kararına uyulması ile daha önce bölge adliye mahkemesince verilen kararın yok hükmünde olduğu, dolayısıyla yeniden istinaf incelemesi yapılarak istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi gerektiği, zira yeniden hüküm kurulması için istinaf başvurusunun kabulünün gerektiği, bu durumun ise somut olaya uygun olmadığı gibi istinaf yargılama giderleri yönünden sorun yaratacağı, bozma kararında açıklık yoksa da HMK’nın 353 üncü maddesinin başlığının duruşma açılmadan verilecek kararlar olduğu dikkate alındığında bozma ilâmı sonrasında duruşma açılması nedeniyle esastan red kararı verilip verilemeyeceğinin de tartışılması gerektiği, konu hakkında Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2018/2607 Esas, 2020/146 Karar sayılı kararı bulunmakla birlikte tereddütlerin giderilmesi için HMK’da 7251 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik kapsamında 356 ncı maddenin ikinci fıkrasına “duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dahil gerekli kararları verir” hükmünün eklendiği, sonuç olarak kanun koyucunun bu yönde bir düzenleme öngörmemesi nedeniyle yeniden hüküm kurulmasına gerek olmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili, bozma kararına uyulmakla bozmaya uygun hüküm kurulması gerektiğini ileri sürerek resen gözetilecek nedenlerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalı Kurum vekili, 01.10.2008 tarihinden önce ölen sigortalılar için 506 sayılı Kanun hükümleri gereği iş göremezlik oranı %50’nin altında olması sebebiyle hak sahiplerine gelir bağlanamadığını, kanunların geriye yürümemesi kuralı gereği davanın kabulünün mümkün olmadığını, davacıların dava açmakta hukuki yararlarının bulunmadığını ve usuli kazanılmış hakların dikkate alınması gerektiğini ileri sürerek resen gözetilecek nedenlerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararının bölge adliye mahkemesince kaldırılarak yeniden hüküm kurulmasından sonra bölge adliye mahkemesi kararının Yargıtay tarafından bozulması ve bozma ilâmına uyularak ilk derece mahkemesi kararının benimsenmesi durumunda istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilip verilmeyeceği, yeniden hüküm kurulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341 ilâ 373 üncü maddeleri.
2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesi şöyledir:
” (1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;
a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:
1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.
2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.
3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması (…) (1) .
4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.
5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, (…) (1) karar verilmiş olması. (1)
6) (Değişik:22/7/2020-7251/35 md.) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.
b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında,(2)
duruşma yapılmadan karar verilir.”
3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesi şöyledir:
“(1) Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(2) Bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtayca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi, 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
(4) Yargıtayın bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince bozmaya uygun olarak karar verildiği takdirde, bu karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.
(5) İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir. (2)
(6) (Ek: 17/4/2013-6460/1 md.) Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.
(7) Hukuk Genel Kurulunun verdiği karara uymak zorunludur.”
2. Değerlendirme
1. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimali azalacak ve yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.
2. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi kanun yolunun kapsamını oluşturmakta olup tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.
3. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun Erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
4. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen Aktarıcı etki olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi; böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
5. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
6. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
7. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden yeniden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı).
8. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
9. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.
10. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
11. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK’nın 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır; istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanmaktadır. Nitekim HMK’nın 357 nci maddesindeki hükmüne göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
12. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (HMK m. 353/b-1).
13. Duruşma yapılmasına gerek olmayan, HMK’nın 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ilâ 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
14. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise red kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak red kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verecektir.
15. İstinaf incelemesi sonunda kararın nasıl verileceği Kanun’da ayrıntılı bir şekilde belirtilmemiş sadece 359 uncu maddede kararın neleri içereceği düzenlenmiştir. Bu durumda 360 ıncı maddenin atfı sebebiyle ilk derece mahkemesindeki karar aşaması istinafta da geçerli olacaktır. Buna göre 294 üncü madde çerçevesinde bölge adliye mahkemesi iddia ve savunmaları dinledikten sonra yargılamanın bittiğini bildirerek kararını tefhim eder ve karar tefhimi, en az hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur. Sadece hüküm sonucunun tefhimi hâlinde gerekçeli karar bir ay içinde yazılmalıdır m.294/4 (Muhammet Özekes, Pekcanıtez Usûl, C.III, …, Onbeşinci Bası, 2017, s. 2264).
16. Bölge adliye mahkemesi kararının hangi hususları içermesi gerektiği ise HMK’nın 359 uncu maddesinde düzenlenmiş olup buna göre kararda; kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları; tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; tarafların iddia ve savunmalarının özeti; ilk derece mahkemesi kararının özeti; ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep; hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi; kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları ile gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması gerekmektedir. 359 uncu maddenin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. İstinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır.
17. Gelinen bu noktada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır. Temyiz yolu HMK’nın 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiş ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
18. Temyiz sebepleri ise HMK’nın 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte 369 uncu maddenin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
19. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek veya davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (HMK m.373/2).
20. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir (HMK m.373/1).
21. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (m.373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (m.373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Özekes, s. 2302).
22. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, HMK’nın 360 ıncı maddesinin atfıyla 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Aynı yönde Özekes, s.2308).
23. Bu noktada vurgulanmalıdır ki; bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp düzelterek veya yeniden esas hakkında karar vermesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur. Hüküm mahkemesi sıfatıyla esas hakkında verdiği karara ilişkin bozma ilâmına uyan bölge adliye mahkemesinin hüküm mahkemesi sıfatı devam ettiğinden bozma kararına uygun olarak esas hakkında uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli bir karar vermesi gerekir. Aksine hukuk dünyasında geçerli ve sonuç doğurabilir bir ilk derece mahkemesi kararı varmış gibi bu karara yönelik istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kuran bölge adliye mahkemesince bu sefer bozmaya uyularak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi hâlinde birden çok bölge adliye mahkemesi kararı bulunduğu ve belki de yıllar önce verilen ve hukuki geçerliliğini yitirmiş bir ilk derece mahkemesi kararına yeniden hayatiyet kazandırmanın sakıncaları dikkate alındığında bu durumun, infazda tereddütlere ve karışıklıklara neden olacağı ve hükmün infazını engelleyeceği yönünde bir etki yapacağını belirtmek gerekir.
24. Somut olayda İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı, davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar taraf vekillerinin temyiz edilmesi nedeniyle Özel Dairece bozularak dosya kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmiştir. Bu aşamadan sonra bozma ilâmına uyan Bölge Adliye Mahkemesi davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi yönünde hüküm kurmuş, Özel Dairece uyulan bozma kararı doğrultusunda dosyanın esası hakkında yeniden karar verilmesi gerekirken istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle kararın bozulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesi önceki kararında direnmiştir.
25. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak hüküm mahkemesi sıfatıyla yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararı hukuki varlığını kaybettiği gibi Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına uyularak yapılan yargılama artık ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi mahiyetinde olmayıp hüküm mahkemesi sıfatıyla yapılan bir yargılamadır. Bu itibarla bozma ilâmına uyan Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararı doğrultusunda yargılama yapılarak uyuşmazlığı sona erdirecek, infaza elverişli hüküm kurulması gerekirken hayatiyetini kaybetmiş ilk derece mahkemesi kararı ile ilgili istinaf incelemesi yapılarak istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
26. Nitekim YHGK’nın 18.11.2021 tarihli ve 2021/10-675 Esas, 2021/1458 Karar; 2021/(21)10-298 Esas, 2021/1456 Karar; 2021/(21)10-227 Esas, 2021/1455 Karar; 2021/10-643 Esas, 2021/1457 Karar ile 22.06.2022 tarihli ve 2021/11-334 Esas, 2022/1021 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
27. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
29. Öte yandan bozma kararının son paragrafında “Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır” şeklinde yazılması maddi hata olarak değerlendirilmiş ve esasa etkili görülmeyerek işaret edilmekle yetinilmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
01.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
2.H.D. Bşk.
…