Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/686 E. 2023/273 K. 29.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/686
KARAR NO : 2023/273
KARAR TARİHİ : 29.03.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasında görülen alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine dair 22.02.2021 tarihli ve 2019/294 Esas, 2021/48 Karar sayılı kararın davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
2. Davacılar vekili dava dilekçesinde, müvekkillerinden …’ün dava dışı …’dan, …’ün ise yine dava dışı …’ndan 05.09.1994 tarihli devir sözleşmesiyle davalı kooperatif hissesi satın aldıklarını ve kooperatife üye olduklarını, çekilen kura neticesinde 607 parsel üzerinde denize bakan tarafta iki adet villanın müvekkiline teslim edildiğini, ancak üçüncü kişilerce açılan davalar sonucu taşınmazların dava açan bu kişiler adına tescil edildiğini, kooperatifin üyelik karşılığı iki adet villayı müvekkillerine tahsis edemediğini ileri sürerek villaların bedeli olarak 438.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı
3. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili kooperatif ile dava dışı yükleniciler … ve … arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden yüklenicilere isabet eden yerlerin kimlere tahsisi edileceğinin yükleniciler tarafından kooperatife bildirildiğini, bu kişilerin arasında üyeliklerini davacılara devreden … ve …’nun da bulunduğunu, üyeliğin bu şekilde oluşturulduğunu, yüklenicilere tahsis edilen bu yerlerin daha sonra yükleniciler tarafından açılan dava sonucu mahkeme kararı ile yükleniciler adına tescil edildiğini müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
4. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.04.2010 tarihli ve 2006/115 Esas, 2010/355 Karar sayılı kararı ile; davacıların üyeliklerinin, davalı kooperatif ile dava dışı yükleniciler arasında yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince yüklenicilere düşen taşınmazların yükleniciler tarafından davacılara devredilmiş olmasından kaynaklandığı, davacılara düşecek taşınmazların kura çekiminden önce belli olduğu, davacıların davalı kooperatifin diğer üyelerinin aksine kuraya katılmadıkları, davalı kooperatif tarafından davacılara karşı üstlenilmiş bir konut tahsisi borcunun bulunmadığı, tahsis borcunun borçlusunun davalı kooperatif değil kendilerine devir yapan … ve … ile yükleniciler olduğu, kaldı ki davacılara devri yapılan taşınmazların kooperatifin elinden çıkmasının nedeninin bizzat davacılara devir yapan yükleniciler olduğu, bu durumda davanın kooperatife yöneltilemeyeceği gerekçesiyle davacıların davasının sıfat yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
6. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 02.03.2012 tarihli ve 2011/3395 Esas, 2012/1607 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dava, davalı kooperatif ortağı olan davacılar adına tahsis edilen bağımsız bölümlerin, açılan dava sonunda üçüncü kişiler adına tescil edilmesi nedenine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacıların davalı kooperatifin ortağı oldukları tartışmasızdır. Davacılar, davalı kooperatif ile dava dışı yükleniciler arasındaki sözleşme gereği, yükleniciler adına tahsis edilen bağımsız bölümlerin, yine dava dışı kişilere devredilmesi, bu kişilerin de davacılara devretmeleri sonrasında davalı kooperatifin ortakları olmuşlardır. Davacılar ortaklığa kabul edilirken taahhütname imzalamışlardır. Bu taahhütnameye göre, ortaklıktan doğan aidat ve katılım payını ödemeyi, davalı kooperatifin ortaklarına tahsis ettiği D tipi konutlar, daha önce üç adet kooperatif ortağına tahsis edilen üç villa ile, eser sözleşmesi gereği davalı kooperatif uhdesinde bırakılan 81 bağımsız bölüm üzerinde hiçbir hak iddia etmemeyi taahhüt etmişlerdir. Bu bakımdan davanın pasif husumet yokluğundan reddi doğru değildir.
Mahkemece; davacıların, davalı kooperatifin normal ortağı mı, yoksa peşin bedelli ortağı mı oldukları, davacılara bağımsız bölüm tahsisi yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise, bu yerin neresi olduğu hususlarının yukarıda anılan taahhütname de nazara alınmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, davacılara bağımsız bölüm tahsisinin mümkün olmaması hâlinde ise, davacılara ödenebilecek tazminat miktarının aşağıdaki formüle göre hesaplanması gerekmektedir.
a- Önce, ortaklara tahsis edilen bağımsız bölümün dava tarihi itibariyle rayiç değeri saptanmalıdır.
b- Davalı kooperatife normal ödentilerini gerçekleştiren bir ortağın ödemelerinin, ödeme yaptıkları tarihler itibariyle toplam ödemeleri dava tarihine kadar (Toptan Eşya Fiyat Endeksi Artış ortalama rakamları esas alınarak) taşınarak, güncel değeri bulunmalıdır.
c- Bundan sonra, yukarıda (a) bendinde bulunan değerden (b) bendinde bulunan değer çıkarılarak kooperatife normal ödeme yapan bir ortağın, bu ödemelerine karşı ne miktarda yararlanma elde ettikleri ortaya çıkarılmalıdır.
d- Bunu takiben, davacı eksik ödeme yapan ortağın ödentileri (b) bendindeki ilkelere göre dava tarihine taşınarak eksik ödeme miktarı da güncelleştirilmelidir.
e- Bu hesaplamalardan sonra, normal ödentilerini gerçekleştiren bir ortağın yukarıda (b) bendinde bulunan ödemelerinin güncel değeri karşılığı, yine yukarıda (c) bendinde bulunan bir yararlanmayı sağladığına göre, davacının (d) bendinde eksik ödemelerinin güncel değerinin ne miktarda yarar sağlaması gerektiği, orantı kurallarına göre belirlenmelidir.
Yani sonuç olarak, (d) bendinde bulunan miktar, (c) bendinde bulunan değerle çarpıldıktan sonra bulunan miktarın (b) bendinde bulunan miktara bölünmesi sonucu bulunacak miktara (d) bendinde bulunan davacı ödemelerinin güncel değerinin ilave edilmesi sonucu bulunacak miktar, davacı ortağın bu davada kooperatiften talep etmesi mümkün olan zarar miktarını belirleyecek ve mahkemece (talep te değerlendirilerek) bu miktara hükmedilecektir.
Öte yandan, olayda, BK’nun 98 inci maddesi aracılığı ile aynı yasanın 43 ve 44 üncü maddeleri gereği değerlendirme yapılarak bir karar verilmesi gereği de gözden kaçırılmamalıdır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında işin esasına girilerek kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yapılıp, ayrıntılı, gerekçeli ve denetime elverişli rapor alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davacıların pasif husumet ehliyetlerinin bulunmadığından bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
2-Diğer yandan, davacılardan …’ün isminin karar başlığına yazılmaması doğru bulunmamıştır,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince Verilen İkinci Karar
7. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.01.2015 tarihli ve 2012/942 Esas, 2015/39 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyulduktan sonra, bozma kararı sonrasında yapılan keşif sonucu alınan bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere, davacılara bağımsız bölüm tahsisinin yapılamayacağı, buna göre davacılara ödenebilecek tazminat miktarının hesaplandığı, sunulan bilirkişi raporlarında bu tazminat miktarının 35.898,38 TL olarak belirlendiği, öte yandan, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 98 inci maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 43 ve 44 üncü maddeleri gereği değerlendirme yapılarak hesaplanan bu tazminat miktarından takdiri indirim yapıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 30.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 09.05.2019 tarihli ve 2016/3661 Esas, 2019/1825 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki temyiz sebepleri dışındaki sair temyiz sebeplerinin reddine,
2-Dava; kooperatif üyeliğinden kaynaklı edimin ifası maksadıyla açılmış tazminat talebine ilişkindir.
Davacıların dava dışı … ve …’ndan kooperatif hissesi alarak kooperatife üye oldukları sabittir. Üyeliği davacılara devredenlerin üyelikleri kooperatif ile dava dışı yükleniciler … ve … arasında yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden oluşmuştur. Bu sözleşmeye göre davalı kooperatif yüklenicilere tahsis ettiği bağımsız bölüm karşılığında davacılara devredilen üyelikleri oluşturmuştur. Davacıların devraldığı üyelikler baştan beri belirlidir. Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenicilerin edimlerini yerine getirmesi halinde davacılar kooperatiften dava konusu bağımsız bölümlerin tapu kaydını olmazsa bedelinin talep edebileceklerdir. Kooperatif ile yükleniciler arasında eksik iş karşılığı tazminat davası açıldığı gibi yükleniciler tarafından dava konusu bağımsız bölümler ile ilgili tapu iptali tescil davası açılmıştır. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/340 Esas, 2002/158 Karar sayılı dosyasında yüklenici davacılar … ve … dava konusu 607 parselin 1/2’şer mülkiyetini talep etmişler, mahkemece dava kabul edilerek taşınmaz tapusu yükleniciler adına tescil edilmiş ve karar derecettan geçerek kesinleşmiştir. Kararın kesinleşmesini takiben aynı gün … ve 607 parseldeki 1/2 hissesini …’e devretmiştir. Asıl olan yüklenicilerin kooperatiften 607 parsel ile ilgili taleplerini sonuç itibariyle davacılara temlik etmiş olduğundan tapu iptali davası açma hakkı temlik alan davacılara ait olmasıdır.
Ne var ki yükleniciler kendi adlarına tapu iptali davası açmışlar ve akabinde 1/2 hisse davacılardan …’a intikal ettirilmiştir.
Kooperatifin edimi ortağına bir bağımsız bölüm tahsis etmektir. Davacıların kooperatifteki ortaklık statüsü ve sonuçta elde edecekleri bağımsız bölüm yüklenicilerin edimine bağlı ve yükleniciye verilecek bağımsız bölümle sınırlıdır. Yüklenici davacıların temlik etmiş olduğu hakkı temliği saklayarak dava yoluyla elde etmiş olduğundan aynı hakka dayanarak davacıların kooperatiften talepte bulunmaları mümkün olmayacaktır. Kooperatifin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle yükleniciye vermeyi vaadettiği bağımsız bölümlerle ortaklık nedeniyle taahhüt altına girdiği ifa iç içe girmiş olduğundan yüklenicilere karşı edim yerine getirilmiş olmakla kooperatifin borcunun kalmadığı sonucuna varılmalıdır.
Dava konusu olayda davacıların kooperatife aidat ödeme taahhüdünün varlığı gözönüne alındığında bu aidatın ödenmiş olsa dahi genel gider aidatı olduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki davacılar tarafından diğer ortaklardan talep edilen kadar aidat ödenmediği de sabittir.
Bu durumda mahkemece, davacıların kooperatiften talep edebilecekleri bir edim bulunmadığı yapılan yargılama ile sabit olmasına rağmen bozmaya yanlış mana verilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince Verilen Üçüncü Karar
10. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.02.2021 tarihli ve 2019/294 Esas, 2021/48 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyulduktan sonra davacıların dava dışı … ve …’ndan kooperatif hissesi alarak kooperatife üye oldukları, üyeliği davacılara devredenlerin üyeliklerinin, kooperatif ile dava dışı yükleniciler … ve … arasında yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesine istinaden oluştuğu, bu sözleşmeye göre davalı kooperatifin, yüklenicilere tahsis ettiği bağımsız bölüm karşılığında davacılara devredilen üyeliklerin oluştuğu, davacıların devraldığı üyeliklerin baştan beri belirli olduğu, alacağın temlik sebebine dayandığı gözetilirse arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yüklenicilerin edimlerini yerine getirmesi hâlinde davacıların kooperatiften dava konusu bağımsız bölümlerin tapu kaydını olmazsa bedelini talep edebileceği, kooperatif ile yükleniciler arasında eksik iş karşılığı tazminat davası açıldığı gibi yükleniciler tarafından dava konusu bağımsız bölümler ile ilgili tapu iptali ve tescil davası açıldığı, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/340 Esas, 2002/158 Karar sayılı dosyasında yüklenici davacılar … ve …’ın, dava konusu 607 parselin 1/2’şer mülkiyetini talep ettikleri, mahkemece dava kabul edilerek taşınmaz tapusunun yükleniciler adına tescil edildiği ve kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, eldeki davada yargılama sırasında davacıların hakkı temlik aldıklarının ileri sürülmediği, kararın kesinleşmesini takiben aynı gün …’nun 607 parseldeki 1/2 hissesini …’e devrettiği, yüklenicilerin kooperatife karşı 607 parsel ile ilgili taleplerini davacılara temlik ettikleri, tapu iptali davası açma hakkının temlik alan davacılara ait olması gerektiği, ancak yüklenicilerin kendi adlarına tapu iptali davası açtıkları ve akabinde 1/2 hissenin davacılardan …’a intikal ettirildiği, kooperatifin ediminin ortağına bir bağımsız bölüm tahsis etmek olduğu, davacıların kooperatifteki ortaklık statüsü ve sonuçta elde edecekleri bağımsız bölümün yüklenicilerin edimine bağlı ve yükleniciye verilecek bağımsız bölümle sınırlı olduğu, yüklenicilerin temlik ettiği hakkı, temliki saklayarak dava yoluyla elde etmiş olduğu, aynı hakka dayanarak davacıların kooperatiften talepte bulunmalarının mümkün olmadığı, kooperatifin arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi nedeniyle yükleniciye vermeyi taahhüt ettiği bağımsız bölümlerle ortaklık nedeniyle borçlandığı ifa iç içe geçmiş olduğundan yüklenicilere karşı edim yerine getirilmiş olmakla kooperatifin borcunun kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 25.05.2022 tarihli ve 2021/1324 Esas, 2022/2863 Karar sayılı kararı ile; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

II. ÖZÜ
13. Davanın özü; somut olayda davacıların, dava dışı üçüncü kişilerden üyelik hakkı devir sözleşmesiyle devraldıkları kooperatif üyeliği uyarınca kendilerine verilmesi gereken villaların verilmemesi nedeniyle davalı kooperatiften alacak isteminde bulunma haklarının olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce ilk derece mahkemesinin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
15. Öncelikle belirtilmelidir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesiyle, 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 439 uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve HUMK’nın 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra:
“Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” hükmünü haizdir.
16. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir. “Kesin Bozma”, denetim mahkemelerinin yargılama hukukuna kazandırdığı bir kavramdır. Bu kavram, ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini öngören bozmaları içermektedir. Denetim mahkemesinin, aynı dava hakkında, verilerde değişme olmadan, birden fazla ve birbirine zıt kesin bozma kararı vermesi, başlı başına hukuk güvenliği sorununa işaret eder. İkinci kesin bozma kararı üzerine verilen ilk derece mahkemesi kararlarının temyiz incelemesinin, veriler değişmediği hâlde, birbirleriyle çelişen bozma kararlarını veren dairece değil, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması, hem sorunun doğasının, hem de adil yargılama hakkının bir gereğidir…” denilmektedir.
17. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür (Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2022 tarihli ve 2020/(15)6-461 Esas, 2022/1301 Karar sayılı kararı).
18. Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun görevi, davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
19. Bu nedenle “nihai karar” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 294/1 inci maddesinde mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; nihai karar (son karar); bir anlaşmazlığı sonuca bağlayan ancak, istinaf ve temyiz yoluna başvurma olanağı bulunan yargı kararlarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 661-662).
21. Nihai kararlar, usule ilişkin nihaî kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Uyuşmazlığı esastan çözmemekle birlikte, davaya görülmekte olan mahkemede son veren kararlar usule ilişkin nihai karar olarak nitelendirilir. Usule ilişkin nihai kararlar davanın esasına yönelik olmadığından maddi anlamda kesinleşmeye elverişli değildirler. Bu karar şekli anlamda kesinleşmiş olsa bile, maddi anlamda kesinleşmeye elverişli olmadığından, söz konusu eksiklikleri gidererek aynı tarafların aynı konuda ve aynı sebeplere dayanarak yeniden bir dava açması mümkündür (Pekcanıtez Hakan/Özekes Muhammet/Akkan Mine/Korkmaz Taş Hülya.: Medenî Usûl Hukuku, …, Mart 2017, C. III, s. 1973-1974). Mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK m.115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
22. Esasa ilişkin nihai kararlar (hüküm) ise, hâkimin maddi hukuk kurallarını uygulayarak uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK md. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o dava konusu uyuşmazlık hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddine dair verilen birinci kararının davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, davanın sıfat yokluğundan reddinin doğru olmadığı, davacıların, davalı kooperatifin normal ortağı mı, yoksa peşin bedelli ortağı mı oldukları, davacılara bağımsız bölüm tahsisi yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise, bu yerin neresi olduğu hususlarının taahhütname de nazara alınmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, davacılara bağımsız bölüm tahsisinin mümkün olmaması hâlinde ise, davacılara ödenebilecek tazminat miktarının açıklanan formüle göre hesaplanması sonucu belirleneceği ve mahkemece bu miktara hükmedileceği, bu durumda işin esasına girilerek kooperatifin defter, kayıt ve belgeleri üzerinde uzman bilirkişi kurulu aracılığı ile inceleme yapılıp, rapor alındıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
24. Mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulduktan sonra, “davanın kısmen kabulüne” dair verilen ikinci kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece, birinci bentte davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, ikinci bentte ise, davacıların kooperatifteki ortaklık statüsü ve sonuçta elde edecekleri bağımsız bölümün yüklenicilerin edimine bağlı ve yükleniciye verilecek bağımsız bölümle sınırlı olduğu, yüklenici, davacıların temlik etmiş olduğu hakkı temliki saklayarak dava yoluyla elde etmiş olduğundan aynı hakka dayanarak davacıların kooperatiften talepte bulunmalarının mümkün olmadığı, yüklenicilere karşı edim yerine getirilmiş olmakla kooperatifin borcunun kalmadığı, dava konusu olayda davacıların kooperatife aidat ödeme taahhüdünün varlığı göz önüne alındığında bu aidat ödenmiş olsa dahi genel gider aidatı olduğunun kabulü gerektiği, kaldı ki davacıların diğer ortaklardan talep edilen kadar aidat ödemediği, bu durumda mahkemece, davacıların kooperatiften talep edebilecekleri bir edim bulunmadığı yapılan yargılama ile sabit olmasına rağmen bozma kararına yanlış mana verilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.
25. Mahkemece, Özel Dairenin ikinci bozma kararına da uyularak yapılan yargılama sonucunda “davanın reddine” dair üçüncü karar verilmiş, karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
26. Yukarıda da belirtildiği üzere 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesiyle usul yasalarına eklenen fıkra uyarınca davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır. Değişiklik gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların, mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması durumunun söz konusu olması gereklidir.
27. Öte yandan madde gerekçesinde “kesin bozma” kavramından kanun koyucunun neyi kastettiği açıklanmış; bu kavramın “ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini ön gören bozma” olduğu belirtilmiştir.
28. Maddenin farklı şekilde yorumlanması, Yargıtay dairelerinin ilk derece mahkemesini araştırmaya yönelten birden fazla bozma kararı verdiği tüm durumlarda temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı sonucunu doğurur ki, bu da HUMK’nın 429/4 üncü maddesinin ruhuna aykırıdır.
29. Netice itibariyle eldeki davada, Özel Dairece verilen birinci bozma kararı araştırmaya yönelik olup kesin bozma niteliğinde olmadığı gibi birbirleriyle çelişen iki ayrı bozma kararı da bulunmamaktadır. HUMK’nın 429/4 üncü maddesinde düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, mahkemece Özel Dairenin ikinci bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemece verilen birinci kararın davacılar vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece verilen birinci bozma kararının araştırmaya yönelik olmadığı, Özel Dairenin ikinci bozma kararı üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği ve ön sorun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gereklidir.

IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

29.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.