Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/66 E. 2023/534 K. 31.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/66
KARAR NO : 2023/534
KARAR TARİHİ : 31.05.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/292 E., 2021/537 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kısmen kabulüne; davacı vekilinin istinaf başvurusu kabul edildiğinden davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; davalı şirket aleyhine cari hesaba, sözleşmeye ve ekli faturalara dayalı olarak Alanya 1. İcra Müdürlüğünün 2014/10718 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının borcun tamamına haksız olarak itiraz ederek icra takibinin durdurulduğunu, taraflar arasında 25.05.2014 ile 31.10.2014 tarihleri arasını kapsayan davalı otelin animasyonluk hizmetine ilişkin animasyon sözleşmesi imzalandığını, 30.09.2014 tarihli ve 064645 numaralı, 16.10.2014 tarihli ve 0644649 numaralı iki adet toplam 87.128,02 TL tutarında faturanın davalı şirkete kargo ile gönderildiğini ancak faturanın iade edildiğini, son iki fatura bedeli dahil olmak üzere cari hesap bakiyesi olan 99.736,06 TL borcun ödenmediğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın % 20’si oranından aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûmiyetine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; davacı animasyon şirketinin vereceği animasyon hizmeti karşılığında faturaların aylık standart olarak Haziran (Mayıs ayındaki 5 gün dâhil), Temmuz, Ağustos aylarında, sözleşmede belirtilen yirmi beş kişi üzerinden düzenlendiğini, fakat hiçbir dönemde bu kişi sayısına ulaşılamadığını, bu sebeple davacı şirketin faturaları kabul edilmeyerek iade faturaları düzenlendiğini, davacı şirketin ay içinde ulaşmış oldukları en yüksek kişi sayısını personel sayısı olarak kabul edilerek hesaplama yapılıp toplam 90.241,82 TL’nin davacı şirkete ödendiğini, dava konusu iki adet fatura ve cari hesap ekstresine göre davacının müvekkili şirketten alacaklı olduğunu iddia ederek müvekkili şirketin dava konusu fatura içeriğine açıkça itiraz ettiğini, davacı tarafın delil listesi incelendiğinde bu hususu ispata yarayan bir delilin dosyaya sunulmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 26.12.2017 tarihli ve 2015/193 Esas, 2017/494 Karar sayılı kararı ile; somut olayda davacı icra takibine konu hizmet sözleşmesi sonucu düzenlenmiş olan faturalar ve cari hesap ekstresine konu animasyonluk hizmetini verdiğini iddia ettiği, davalının ise hizmet sözleşmesinin varlığını kabul ettiği ve/fakat sözleşmede belirtilen şekilde hizmetin yerine getirilmediğinden bahisle faturaları iade ettiği, bu durumda hizmetin sözleşmede belirtildiği şekilde yerine getirildiğinin ispat yükünün davacıda olduğu, Alanya Sosyal Güvenlik Merkezinden gelen yazı cevabında davacının verilen hizmet sırasında taahhüt edilen kişi sayısına ulaştığını ispat edemediği, diğer bir ifadeyle davacının sözleşmenin gereği gibi yerine getirdiğini yazılı delille ispatlayamadığı, ancak davacının dava dilekçesinde deliller kısmında yasal her türlü delile dayandığından mahkemece yapılan 14.06.2016 tarihli duruşmada davacı tarafa yemin delili hatırlatılarak yemin metnini hazırlaması için bir aylık kesin süre verildiği, davacı verilen bu kesin süre içerisinde yemin metnini hazırlamadığından davacının davasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 30.11.2018 tarihli ve 2018/637 Esas, 2018/1902 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki uyuşmazlığın takip tarihine konu faturalardan 16.10.2014 tarihli ve 25.727,02 TL’lik fatura ile 30.09.2014 tarihli ve 61.401,00 TL’lik faturaların davalı tarafından kabul edilmeyerek davacıya iade edilmesinden kaynaklandığı, bu iki faturanın davalının ticari defterlerinde yer almadığı, sadece davacının ticari defterlerinde yer aldığı, davalı otel sahibi şirket davacı tarafın kendisine animasyon hizmeti ve yeterli personel hizmeti vermeyip ayıplı hizmet verdiğini savunduğundan, öncelikle taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi taraflarca feshedilmemiş olup, davalı tarafça bu yönde davacıya herhangi bir ayıp ihbarında bulunmadığı, bu durumda sözleşmedeki hizmetin yerine getirilmediği ya da gereği gibi yerine getirilmediğini ispat külfetinin davalıya düştüğü, davalının bu yöne ilişkin savunmasını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne, Alanya 1. İcra Müdürlüğünün 2014/10718 Esas sayılı takip dosyasında davalının takip konusu asıl alacağın 87.128,00 TL’lik kısmına ve işlemiş faiz 520,84, TL’lik kısmına vaki itirazın iptali ile takibin 87.128,00 TL asıl alacak ve işlemiş 520,84 TL faiz üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren % 11,75 oranında avans faiziyle birlikte devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine, asıl alacağın % 20’si oranında hesaplanan 17.425,60 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacı vekilinin istinaf başvurusu kabul edildiğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava faturaya dayalı ilamsız takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı tarafından tanzim edilen 2 adet animasyon hizmet satış faturası davalı tarafından defterlere kaydedilmeden geri iade edilmiştir. Faturaya konu hizmetin sunulup sunulmadığına ilişkin ispat yükümlülüğünün davacı alacaklı üzerinde olduğu gözetilmeden, ispat yükünün tayininde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten hayatın olağan akışına göre basiretli bir tacir gibi davranması gereken davalının animasyon hizmeti verilmediği ya da ayıplı verildiği takdirde davacıya ihtarda bulunması ve ayıplı hizmetin devam etmesi durumunda ise sözleşmeyi feshetmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; Özel Daire bozma kararının yerinde olduğunu, ispat yükünün davacı alacaklı üzerinde olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından düzenlenen iki adet animasyon hizmeti satış faturasının davalı tarafından ticari defterlerine kaydedilmeden iade edildiği eldeki davada, faturalara konu hizmetin sunulup sunulmadığına veya gereği gibi yerine getirilip getirilmediğine ilişkin ispat yükünün davanın taraflarından hangisine ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesi.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 190 ıncı ve 191 inci maddeleri.

3. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 21 inci maddesi.

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve hukuki kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

2. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

3. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tâbidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 Esas, 2019/885 Karar; 25.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-894 Esas, 2020/942 Karar ve 22.11.2022 tarihli ve 2021/(19)11-990 Esas, 2022/1568 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.

4. Dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tâbi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Kanun’un 190 ıncı maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; davanın kabulü hâlinde icra takibinin devamı hükmünü de içerecektir.

5. Bu açıklamalar göstermektedir ki itirazın iptali davası; icra takibine sıkı sıkıya bağlı, itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

6. Eldeki davada, uyuşmazlığın her iki tarafı tacir olup, uyuşmazlık konusu iş her iki tarafın da ticarî işletmesi ile ilgilidir. Bu nedenle fatura ve faturaların delil olma niteliği üzerinde de durmakta yarar vardır.

7. Dava konusu faturanın düzenleme tarihi itibariyle somut olay bakımından uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) fatura tanımlanmamıştır.

8. Vergi Usul Kanunu’nun (3475 sayılı Kanun) 229 uncu maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.

9. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 Sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l Esas, 2003/l Karar sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.

10. Türk Ticaret Kanunu’nun 21 inci maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşme ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşme ilişkisini inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi, başka bir ifadeyle (hizmet) alım-(hizmet) satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.

11. Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini veya hizmetin verildiğini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.

12. Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticarî defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura alıcının ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.

13. Yapılan tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki dava iki adet faturaya dayalı olarak davalı aleyhine başlatılan ilâmsız icra takibine karşı davalı tarafın itirazı üzerine, davacı tarafça açılan itirazın iptali istemine ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davacı tarafça davanın ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın davacı tarafça istinaf edilmesi sonucunda, İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak hizmetin yerine getirilmediğini veya gereği gibi yerine getirilmediğini ispat yükünün davalı tarafta olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu kararın davalı vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece davacı tarafından tanzim edilen iki adet animasyon hizmet satış faturasının davalı tarafından defterlere kaydedilmeden iade edildiği, faturaya konu hizmetin yerine getirilip getirilmediğine ilişkin ispat yükünün davacı alacaklıda olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
14. Davalı şirket cevap dilekçesinde; davacı animasyon şirketinin vereceği animasyon hizmeti karşılığında faturalarını aylık standart olarak Haziran (Mayıs ayındaki 5 gün dâhil), Temmuz, Ağustos aylarında, sözleşmede belirtilen yirmi beş kişi üzerinden düzenlendiğini, fakat hiçbir dönemde bu kişi sayısına ulaşılamadığından davacı şirketin faturaları kabul edilmeyerek iade faturaları düzenlendiğini, müvekkili şirketin dava konusu fatura muhteviyatına açıkça itiraz ettiğini, davacı tarafın delil listesi incelendiğinde dava konusu hizmetin yerine getirildiğini ispata yarayan bir delilin dosyaya sunulmadığını belirtmiştir. Ayrıca, davacı taraf davalı şirket bünyesinde faaliyet gösteren otel işletmesinde eğlence ve şovlar düzenlediklerini iddia etmekte ise, belirtilen dönemlerde bu hizmetlerin başka şirketlere yaptırıldığı ve bedellerinin bu şirketlere ödendiği ileri sürülmüştür.

15. Cevap dilekçesinde belirtilen bu hususlar ve özellikle davalının fatura konusu hizmetlerin verildiğini kabul etmediği nazara alındığında; somut olayda olduğu gibi, eğer fatura alıcının (davalının) ticarî defterlerinde kayıtlı değilse, satıcının (davacının) alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmesi gerektiğinden, faturalara konu hizmetin sunulup sunulmadığına veya gereği gibi yerine getirilip getirilmediğine ilişkin ispat yükü davacı şirkete aittir.

16. Önemle vurgulamak gerekir ki; taraflar arasında düzenlenen animasyon taşeronluk sözleşmesine göre davacı taraf hizmeti yirmi beş kişi ile verdiğini ispat etmelidir. Zira bu sözleşme gereğince farklı tarihlerde yapılan faaliyetlerin her birinin ayrı ayrı ispatı gerekir. Çünkü farklı tarihlerde verildiği iddia olunan hizmetler ile bu hizmetlere ilişkin olarak ayrı ayrı faturalar düzenlenmiştir.

17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı otel sahibi şirket davacı tarafın kendisine animasyon hizmeti ve yeterli personel hizmeti vermeyip ayıplı hizmet verdiğini savunduğundan, taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi taraflarca feshedilmemiş olup, davalı tarafça bu yönde davacıya herhangi bir ayıp ihbarında bulunulmadığından sözleşmedeki hizmetin yerine getirilmediğinin ya da gereği gibi yerine getirilmediğinin ispat yükünün davalı şirkete ait olduğu, sonuç olarak direnme kararının uygun olduğundan onanması gerektiği görüşü ile davalı taraf eksik kişi ile hizmetin ifa edildiğini ileri sürdüğüne göre, hizmetin gereği gibi ifa edilmediğini ispat yükü davalı tarafa ait olup, davalı tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak kararın bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğunca yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

18. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,31.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.