Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/658 E. 2023/750 K. 12.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/658
KARAR NO : 2023/750
KARAR TARİHİ : 12.07.2023

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
KARAR : Asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen limited şirketin fesih ve tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın davanın reddine ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl ve Birleşen Davada Davacı İstemi
4. Asıl ve birinci bozma sonrası açılan birleşen davada davacı vekili; müvekkili tarafından davalı şirket ortağı olan … aleyhine girişilen icra takibinin kesinleştiğini, anılan ortağın davalı şirketteki hissesi üzerine ticaret sicil kayıtlarında haciz işlemi uygulanıp davalı şirkete ve ortaklarına 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 522 nci maddesi gereğince gerekli ihtarın yapıldığını ileri sürerek davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve Birleşen Davada Davalılar Cevabı
5.1. Asıl davada davalı vekili; borçlu ortak …’in hisse bedelinin karşılığının diğer ortaklarca ödenerek veya 6762 sayılı TTK’nın 523 üncü maddesi gereğince anılan ortağın şirket ortaklığından çıkarılarak tasfiyenin önlenmesi için süre verilmesini talep ederek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Birinci bozma sonrası açılan birleşen davada davalılar usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
Mahkeme Kararı
6.1. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.07.2008 tarihli ve 2004/282 Esas, 2008/444 Karar sayılı kararı ile asıl davanın kabulüne karar verilmiş; asıl davada davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.03.2010 tarihli ve 2008/12100 Esas, 2010/3065 Karar sayılı kararı ile davacı vekiline süre verilerek tüm ortaklara dava açılması ve bu dava ile birleştirilmesinin sağlanması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Davacı vekili tarafından şirket ortakları aleyhine açılan davanın ise asıl dava ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
6.2. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.09.2019 tarihli ve 2010/273 Esas, 2019/539 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak; asıl davada şirket, birleşen davada şirket ortakları aleyhine dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesine dayalı olarak dava açılmışsa da anılan kanun maddesinin yargılama sırasında yürürlükten kaldırıldığı, yerine yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 133 üncü maddesine göre de limited şirket ortağının şahsi borçları nedeniyle alacaklının şirketin fesih ve tasfiyesini isteme hakkının bulunmadığı, dolayısıyla 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesinin somut uyuşmazlıkta uygulama olanağı kalmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.02.2021 tarihli ve 2020/7779 Esas, 2021/1229 Karar sayılı kararı ile; “…Asıl ve birleşen dava, 6762 sayılı mülga TTK.’nın 522 nci maddesine dayalı olarak açılan davalı şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin olup mahkemece, davanın dayanağı olan 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesinin yargılama sırasında yürürlükten kaldırılması nedeniyle davada uygulama olanağının kalmamasından dolayı hem asıl hem de birleşen davanın reddine karar verilmiş, yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden ise asıl ve birleşen davaların davacılarının sorumluluğuna hükmedilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 331/1 maddesi, davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedeceği hükmünü haiz olup, buna göre davanın konusuz kalması hâlinde, mahkemenin yargılamaya devam ederek davanın açıldığı tarih itibariyle hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve dava açılmasına sebebiyet veren tarafı yargılama giderine mahkum etmesi gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece, davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilip, yukarıda anılan HMK’nın 331/1 maddesi kapsamında dava tarihi itibariyle tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderleri ve vekalet ücreti takdir edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, tarafların dava tarihindeki haklılık durumlarına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın asıl ve birleşen davaların davacısı aleyhine yargılama giderleri ve vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı
9. Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.11.2021 tarihli ve 2021/407 Esas, 2021/691 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 133 üncü maddesinin dava konusunu değil davanın dayandığı hukuki sebebi ortadan kaldırdığı, hukuki sebebi bulunmayan bir davanın konusuz kalmasından söz edilemeyeceği, dolayısıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 326/1 maddesi gereğince yargılama giderlerinden aleyhine hüküm kurulan davacının sorumlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
(1) Asıl ve birleşen davanın kanuni dayanağı olan 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesinin karşılığının yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’da yer almaması karşısında davanın reddine mi yoksa davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına mı karar verileceği,
(2) Dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun maddesi ile davanın açılmasına dayanak olan kanun maddesinin yürürlükten kaldırılması karşısında yargılama giderlerinden sorumluluğun ne şekilde belirleneceği,
noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
A. (1) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme
12. Dava konusu (müddeabih), usul hukukunun merkezi kavramlarından birini oluşturmaktadır. Bu kavram görevli ve yetkili mahkemenin tayini, derdestlik ve kesin hüküm kurumlarının tespiti, davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı ile dava (talep) yığılması kurumları bakımından belirleyici işlev görür.
13. Dava konusunu tayine yarayan unsurlar arasında usuli talep hakkı, bir hukuki sonucun kesin bir biçimde belirlenmesini ve belirli bir hukuksal himayenin sağlanmasını konu alan ve mahkemeye yöneltilmiş bulunan isteği ifade etmektedir. Davanın konusunu belirleyen bu istek dava dilekçesinin “netice-i talep” kısmında formüle edilir. Dolayısıyla dava konusunun belirlenmesinde münhasıran talep sonucunun esas alınması gerekir.
14. HMK’nın 119/1-d maddesi gereğince dava dilekçesinde davanın konusu ve mal varlığı haklarına ilişkin davalarda davanın konusunun değeri belirtilmelidir. Mal varlığını ilgilendiren davalarda dava konusunun değerinin gösterilmesi dava dilekçesinin zorunlu unsurlarındandır. Her ne kadar HMK’nın 119/2 maddesinde dava konusunun değerinin yazılmamış olması dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamış ise de bu zorunluluk Harçlar Kanunu’nda kaynaklanmaktadır. Zira Harçlar Kanunu’nun 16/3 maddesi gereğince dava dilekçesinde değer gösterilmemişse bu değer, mahkemece davacıya tespit ettirilir; davacının değeri tespit etmekten kaçınması hâlinde dava dilekçesi işleme konmaz.
15. Bazı durumlarda dava açılmasından sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusuz kalabilir. Örneğin dava konusu alacağın ödenmesi, menkul malın davacıya teslim edilmesi, gayrimenkulün tahliye edilmesi, gayrimenkule müdahalenin sona ermesi veya gayrimenkulün kamulaştırılması, boşanma davası devam ederken taraflardan birini vefat etmesi gibi durumlarda davanın konusuz kalması söz konusudur.
16. Davanın konusuz kaldığı bir başka durum ise davanın dayanağını ortadan kaldıran kanun değişikliği ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararıdır. Bu durumda da dava konusunun unsuru olan usuli talep hakkına yönelik hukuksal himayenin sağlanması ortadan kalkmakta ve dava konusuz kalmaktadır.
17. Davanın konusuz kaldığını tespit eden mahkemenin, bunun üzerine “davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına” karar verilmesi gerekir. Bu husus HMK’nın 331/1 maddesinden anlaşılmaktadır. Mahkemenin bu kararı bir tespit hükmü niteliğinde olup bu karar ile aynı zamanda dava konusuna ilişkin talebin mevcut olmadığı da tespit edilmektedir.
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından davalı şirket ortağı olan … aleyhine girişilen icra takibinin kesinleştiği, anılan ortağın davalı şirketteki hissesi üzerine ticaret sicil kayıtlarında haciz işlemi uygulandığı, davalı şirkete ve ortaklarına gerekli ihtarın yapıldığı, bu kapsamda davacının 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesi gereğince davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmaktadır. Ancak 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 133 üncü maddesindeki düzenleme ile limited şirket ortağının kişisel alacaklısına şirketin feshini talep etme imkânı ortadan kaldırılmıştır.
19. Dolayısıyla dava açıldıktan sonra davanın dayanağını ortadan kaldıran kanun değişikliği söz konusu olup bu değişiklik ile dava konusuz kalmıştır. Başka bir deyişle yargılama sırasında meydan gelen kanun değişikliği sonrasında dava konusunun davacı tarafından talep edilebilmesi artık mümkün değildir.
20. O hâlde mahkemece, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 133/2 maddesi gereğince artık alacaklıların limited şirketin feshini talep edemeyeceği, dolayısıyla usuli talep hakkı unsurunun bulunmaması nedeniyle davanın konusuz kaldığı gözetilerek asıl ve birleşen davada, davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; yargılama sırasında yapılan kanun değişikliğinin davanın hukuki sebebini (dayanağını) ortadan kaldıracağı, bu durumda davanın konusuz kaldığından bahsedilemeyeceği, zira davacının talep ettiği hakkına kavuşmasının söz konusu olmadığı, hak iddiasını sürdürebilecek durumda olduğu hâlde yeni kanun ile bu hakkın kendisine verilmesinin mümkün olamaz hâle geldiği, dolayısıyla hukuki sebebi olmayan bir davada davanın reddine karar verilmesi gerektiği, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun gereğince davanın reddine karar verilmesi hâlinde ise davacının haksız çıkmış sayılmayacağı, bu itibarla dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun gereğince davanın reddine karar verilmesi durumunda da davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilebileceği, bu nedenle (1) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
22. Hâl böyle olunca (1) numaralı uyuşmazlık yönünden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
B. (2) Numaralı Uyuşmazlık Yönünden Yapılan İnceleme
23. Bir davanın açılmasında sonuçlandırılmasına kadar geçen dönem içerisinde, yargılamanın yürütülmesini sağlamak amacıyla yapılan harcamalar ile vekil aracılığıyla takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak olan vekâlet ücretinin tamamı yargılama giderleri olarak ifade edilmektedir. Yargılama giderlerinin kapsamında hangi hususların yer alacağı HMK’nın 323 üncü maddesinde gösterilmiştir.
24. HMK’nın 326/1 maddesi gereğince yargılama giderleri, kural olarak, dava sonucunda haksız çıkan tarafa, yani aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir. Yargılama giderlerinin dava sonucunda haksız çıkan tarafa yüklenebilmesi için tarafların bu bağlamda bir talepte bulunmuş olmalarına ihtiyaç yoktur; mahkeme yargılama giderlerine re’sen hükmeder (HMK m. 332/1). Dava sonunda taraflardan birinin kısmen haklı çıkması hâlinde ise yargılama giderleri, tarafların haklılık oranlarına göre paylaştırılır (HMK m. 326/2).
25. Esastan sonuçlanmayan davada yargılama giderleri HMK’nın 331 inci maddesinde düzenlenmiştir. Bu kapsamda davanın konusuz kalması durumunda yargılama giderlerinden sorumluluk HMK’nın 331/1 maddesinde; “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmeder” şeklinde ifade edilmiştir.
26. Yukarıda belirtildiği üzere dava açıldıktan sonra davanın dayanağını ortadan kaldıran kanun değişikliği söz konusu olduğu durumda da bu değişiklik ile dava konusuz kalmaktadır. Bu durumda da yargılama giderlerine ilişkin HMK’nın 331/1 maddesi uygulanmalıdır. Başka bir deyişle yeni bir kanun hükmü nedeniyle davanın konusuz kalması hâlinde de mahkemenin yargılama giderleri bakımından davaya devam ederek dava açıldığı anda hangi tarafın haksız olduğunu tespit etmesi ve yargılama giderlerini o tarafa yükletmesi gerekir.
27. Öte yandan bir tarafın, dava açıldığı andaki mevzuata göre davasında veya savunmasında haklı olup da dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü veya yeni bir içtihadı birleştirme kararı gereğince davada haksız çıkmış sayılamayacağından yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği kuşkusuzdur. Zira bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. İşte bu nedenledir ki, dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız çıkmış sayılamayacağından yargılama giderlerinden sorumlu tutulması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2018 tarihli ve 2009/18-421 Esas, 2009/526 Karar sayılı kararı).
28. O hâlde somut olayda asıl ve birleşen davada davacının dava açıldığı andaki mevzuata göre davasında haklı olup da dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü gereğince davada haksız çıkmış sayılamayacağı, bu nedenle doğrudan yargılama giderlerine mahkum edilemeyeceği, yargılama giderlerinden sorumluluğun HMK’nın 331 inci maddesi gereğince davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre belirleneceği ve yargılama giderlerine buna göre hükmedileceği gözetilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
29. Hâl böyle olunca (2) numaralı uyuşmazlık yönünden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
I- A bendinde (§12-22) gösterilen gerekçelerle (1) numaralı uyuşmazlık yönünden asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle oy çokluğuyla BOZULMASINA,
II- B bendinde (§23-29) gösterilen gerekçelerle (2) numaralı uyuşmazlık yönünden asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle oy birliğiyle BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde asıl ve birleşen dava yönünden karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

12.07.2023 tarihinde karar verildi.

”K A R Ş I O Y”

Asıl ve birleşen dava, 6762 sayılı mülga TTK’nın 522 nci maddesine dayalı olarak şirket ortağının alacaklısı tarafından açılan davalı şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın dayanağı olan 6762 sayılı TTK’nın 522 nci maddesinin yargılama sırasında 6102 sayılı TTK ile yürürlükten kaldırılması nedeniyle davada uygulama olanağının kalmamasından dolayı hem asıl hem de birleşen davanın reddine, yargılama giderlerinden ise asıl ve birleşen davanın davacısının sorumlu olduğuna karar verilmiştir.

Asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz istemi üzerine Özel Dairece; yargılama sırasında davanın dayanağını ortadan kaldıran kanun değişikliği ile davanın konusuz kaldığı, 6100 sayılı HMK’nın 331/1 maddesi gereğince yargılamaya devam edilerek davanın açıldığı tarih itibariyle hangi tarafın haksız olduğunun tespit edilmesi ve dava açılmasına sebebiyet veren tarafın yargılama giderine mahkum edilmesi gerektiği gerekçesiyle asıl ve birleşen dava yönünden karar bozulmuştur.

Mahkemece, yargılama sırasında yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 133 üncü maddesinin dava konusunu değil davanın dayandığı hukuki sebebi ortadan kaldırdığı, hukuki sebebi bulunmayan bir davanın konusuz kalmasından söz edilemeyeceği, dolayısıyla HMK’nın 326/1 maddesi gereğince yargılama giderlerinden aleyhine hüküm kurulan davacının sorumlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki davanın konusu davacının istem sonucu (netice-i talebi) ile belirlenir. Davada hüküm altına alınması istenen hususun özne açısından ifadesi talep, nesne açısından karşılığı da davanın konusudur. HMK’nın 119/1-d maddesi gereğince dava dilekçesinde davanın konusu ve mal varlığı haklarına ilişkin davalarda davanın konusunun değeri belirtilmelidir. Mal varlığını ilgilendiren davalarda dava konusunun değerinin gösterilmesi dava dilekçesinin zorunlu unsurlarındandır.

Dava açılmasından sonra meydana gelen; alacak davasında alacağın ödenmesi, el atmanın önlenmesi davasında el atma olgusunun ortadan kalkması, tahliye davasında dava konusu yerin tahliye edilmiş olması gibi durumlarda dava konusuz kalabilir. Bu durumlarda davacı iddia ettiği hakka mahkemece bir karar verilmeden kavuşmuş, dolayısıyla davanın konusu kalmamıştır.

Davanın konusuz kalması hâlinde davanın reddine değil, davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilecek; HMK’nın 331/1 maddesi gereğince yargılama giderlerine de dava tarihindeki haklılık durumuna göre hükmedilecektir.

Ancak yargılama sırasında yapılan kanun değişikliği ile davanın hukuki dayanağının ortadan kaldırıldığı durumda davanın konusuz kaldığından bahsedilemeyecektir. Zira bu durumda davacının talep ettiği hakkına (dava konusuna) kavuşması söz konusu değildir. Davacının talep ettiği hakkına kavuşması söz konusu olmadığından kanun değişikliğine rağmen hak iddiası hâlen varlığını sürdürmektedir. Yeni kanun ile bu hakkın kendisine verilmesi artık mümkün olmadığından davanın konusuz kaldığından bahsedilemeyecektir.

Yargılama sırasında yapılan kanun değişikliği ile davanın konusu değil, davanın hukuki dayanağı ortadan kaldırıldığı için davanın reddine karar verilmelidir. Zira davacının talebinin hukuki dayanağı olan hüküm başka bir kanun ile ortadan kaldırılmış; talep varlığını sürdürmesine rağmen buna sağlanan hukuksal himaye ortadan kaldırılmıştır. Dolayısıyla yargılama sırasında hukuki dayanağı ortadan kalkan, ancak dava konusu hâlen varlığını sürdüren dava hakkında davanın reddine karar verilmelidir.

Dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun gereğince davanın reddine karar verilmesi hâlinde ise davacının haksız çıktığından bahsedilemeyecektir. Zira bir kimseye diğer tarafın dava giderlerinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına haksız olarak sebebiyet vermiş olmasıdır. Bu nedenle dava açıldığı anda haklı durumda bulunan tarafın, yargılama sırasında meydana gelen mevzuat değişikliği sonucu haksız çıkmış sayılamayacağından yargılama giderlerinden sorumlu tutulması mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2018 tarihli ve 2009/18-421 Esas, 2009/526 Karar sayılı kararı).

Bu itibarla dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun gereğince davanın reddine karar verilmesi durumunda da davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine hükmedilmelidir.

Hâl böyle olunca, mahkemece, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren yeni bir kanun gereğince davanın hukuki sebebinin ortadan kalkması nedeniyle davanın reddine karar vermesi doğru olduğundan (1) numaralı uyuşmazlık yönünden direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.