Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/622 E. 2023/354 K. 26.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/622
KARAR NO : 2023/354
KARAR TARİHİ : 26.04.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1065 E., 2021/1570 K.
KARAR : Davanın reddine

Taraflar arasındaki menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesince verilen kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353/1-b-2 nci maddesi gereğince gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine, davanın reddine, davalının tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili; davalı tarafından müvekkilleri aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile başlatılan icra takibinde takibe dayanak bononun bedele ilişkin yazı ile yazılan kısmı ile rakamla yazılan bölümünün farklı olduğunu, rakamla “212.000” yazılı iken yazı kısmında “İKİYÜZONİKİ(İŞARET)TL” şeklinde yazıldığını, asıl olanın yazı olduğunu, müvekkillerinin senedin yazıyla belirtilen miktarı üzerinden borçlu olduğunu, rakam ile gösterilen miktara itibar edilemeyeceğini, bu duruma itiraz etmelerine rağmen icra takibinin devam ettiğini, icra takibinin 211.788,00 TL’lik bölümünün bedelsiz olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin icra takibine konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; senede dayanarak davacılar hakkında 26.04.2010 tarihinde icra takibi başlatıldığını, icra takibine itiraz edilmemesi sonucunda takibin kesinleşmesi üzerine haciz işlemlerinin yapıldığını, davacıların ekonomik ve sosyal durumları nazara alındığında 212,00 TL tutarlı cüz’i miktardaki borçları dolayısıyla alacaklılarına bono vereceklerini düşünmenin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, icra takibinden yaklaşık altı yıl sonra taşınmazların satış aşamasına gelindiğinde davacıların senetteki miktarın tartışmalı olduğunu iddia ederek kötüniyetli olarak eldeki davayı açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.07.2017 tarihli ve 2016/413 Esas, 2017/369 Karar sayılı kararı ile; davaya dayanak bono incelendiğinde rakam kısmında 212.000,00 TL yazarken, yazı kısmında ise ‘İki Yüz On İki’ şeklinde yazıldığı, yazı ile yazılan kısmın yanında herhangi bir rakam yahut harfe benzemeyen ifade mevcut bulunduğu, davacı borçluların ekonomik durumu, daha önce yapılan takip ve İcra Ceza Mahkemesi kararından da anlaşılacağı üzere taraflar arasında yüksek miktarların edimi şeklinde ticari ilişkinin mevcut olduğu, paranın alım gücü düşünüldüğünde 212,00 TL için bono düzenlenmesinin hayatın olağan akışına aykırı olacağı gibi aynı zamanda da aşırı şekilci bir tutum ve bakış açısı olacağı gerekçesiyle davanın reddine ve asıl alacağın %40’ı oranında inkâr tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 11.07.2019 tarihli ve 2017/2948 Esas, 2019/1232 Karar sayılı kararı ile; her ne kadar bononun miktara ilişkin yazı ile yazılan kısmında farklılık bulunduğu tespit edilse de, takip dayanağı bonoda tahrifatın da bulunmadığı ve iddia da edilmediği, 2010 yılı itibariyle senede dayalı icra takibi başlatıldığı, eldeki davanın ise yaklaşık altı yıl sonra açıldığı, senedin yazı ile yazılı bulunan miktar için geçerli sayılması gerekse de bononun düzenlenme tarihindeki Türk Lirasının değeri göz önüne alındığında 212,00 TL için bono düzenlenmesinin taraflar arasındaki ticari ilişkinin kapsamı ve haciz işlemlerinin geldiği aşama dikkate alındığında pek mümkün görülmediğinden bononun miktarının yazı ile bono metnine yazılırken “bin” kelimesinin maddi hataya dayalı olarak yazılmadığının kabulü gerekeceği; 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 72/4 üncü maddesi gereğince menfi tespit davasını kaybeden davacı borçlu aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için mahkemece verilmiş ve icra dosyasına işlenmiş bir ihtiyati tedbir kararının bulunması gerektiği, somut olayda böyle bir tedbir kararı bulunmadığından davacı aleyhine tazminata karar verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 353/1-b-2 maddesi gereğince gerekçesi değiştirilerek ve düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine, davanın ve davalının tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava konusu bononun bedel hanesinde ”212.000 TL” yazılı iken, yazı ile bedel hanesinde ”ikiyüzoniki” yazması sonucu rakamla yazılı bedel hanesi arasında farklılık oluşmuştur. Bu durumda yazı ile yazılan bölümün bononun bedeli olarak kabulü mülga 6762 sayılı TTK’nın 588. maddesi hükmü gereğidir. Hal böyle olunca mahkemece yukarıda açıklanan hususlar ve yasa maddesi gereği bir karar verilmesi gerekirken, yasa hükümleri gözardı edilmek suretiyle, bu durumun maddi hata ve aşırı şekilcilik olarak nitelendirilmesi ve hukuki yönden ağır hak kaybına yol açacağından bahisle subjektif ve farazi gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilâveten fiilî ve kanuni karine kavramları açıklanıp, hayatın olağan akışına dair Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına atıf yapıldıktan sonra, 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun ve bu kapsamda çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 01.01.2009 tarihinden itibaren “YTL” kullanımından vazgeçilerek yeniden “TL” ibaresine geçildiği, bu nedenle senetteki bedelin tanzimi sırasında kavram karışıklığı nedeniyle senetteki yazı ile gösterilen bedelin, rakamla gösterilen bedelden bin kat fazla olduğu dikkate alındığında, bononun miktarının yazı ile bono metnine yazılırken “bin” kelimesinin maddi hataya dayalı olarak yazılmadığının kabulü gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili; 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 690 ıncı maddesi yollamasıyla 588 inci maddesi gereğince bonodaki bedel hem yazı hem de rakamla gösterilmiş olduğunda yazının esas alınması gerektiğini, davalının basiretli iş adamı gibi hareket etme yükümlüğünün bulunduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu bononun bedel hanesinde ”212.000” yazılı iken, yazı ile bedel hanesinde ”İKİYÜZONİKİ(İŞARET)TL” yazması sonucu rakamla yazılı bedel hanesi arasında farklılığın bulunduğu somut olayda, bölge adliye mahkemesince bu bonoya dayalı olarak 2010 yılı itibariyle icra takibine girişildiği, eldeki davanın yaklaşık altı yıl sonra açıldığı, 6762 sayılı TTK’nın 588 inci [6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı Kanun) md. 676] maddesi gereğince senedin yazı ile yazılı bulunan miktar için geçerli sayılması gerekli olsa da, hayatın olağan akışı gereğince bononun düzenlenme tarihindeki Türk Lirasının değeri göz önüne alındığında 212,00 TL için bono düzenlenmesinin taraflar arasındaki ticari ilişkinin kapsamı ve haciz işlemlerinin geldiği aşama dikkate alındığında pek mümkün görülmediği ve aksi yöndeki kabulün aşırı şekilcilik olarak kabul edilip ağır hak kaybına neden olacağı gerekçesiyle verilen direnme kararının yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı Kanun):
“C – TATBİK OLUNACAK HÜKÜMLER:
Madde 690 – Bononun mahiyetine aykırı düşmedikçe poliçelerin…ödenecek bedele dair muhtelif beyanlar hakkındaki (588) … madde hükümleri, bonolar hakkında da caridir.
POLİÇE TUTARININ MUHTELİF ŞEKİLLERDE GÖSTERİLMESİ:
Madde 588 – Poliçe bedeli hem yazı ve hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazı ile gösterilen bedele itibar olunur.
Poliçe bedeli yalnız yazı ile veya yalnız rakamla mütaaddit defalar gösterilmiş olup da bedeller arasında fark bulunursa en az olan bedel muteber sayılır.”
2. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı Kanun):
“C) Uygulanacak hükümler
MADDE 778- (1) Bononun niteliğine aykırı düşmedikçe;

c) Ödenecek bedele dair çeşitli beyanlar hakkındaki 676 ncı,
… madde hükümleri de bonolara uygulanır.
4. Poliçe bedelinin çeşitli şekillerde gösterilmesi
MADDE 676- (1) Poliçe bedeli hem yazı hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa, yazı ile gösterilen bedel üstün tutulur.
(2) Poliçe bedeli yalnız yazıyla veya yalnız rakamla birden çok gösterilmiş olup da bedeller arasında fark bulunursa, en az olan bedel geçerli sayılır.”

2. Değerlendirme
1. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için konuya ilişkin hukuki kavram ve kuralların neler olduğunun tespitinde yarar vardır.

2. Öncelikle belirtmek gerekir ki karine; sözlük anlamı bakımından karışık bir iş veya sorunun anlaşılmasına ve çözümlenmesine yarayan durum, ipucu ve belirtidir. En genel anlamıyla ise karine, bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olgunun çıkarımıdır. Dolayısıyla karine, bilinen bir olaydan, bilinmeyen diğer bir olayın veya hukuki durumun varlığı veya yokluğu sonucunun çıkarılmasına olanak vermektedir. Genel olarak karineler, fiilî ve kanuni olmak üzere iki grupta toplanmaktadır. Bu bağlamda, fiilî karineler, bir hukuk kuralı ile bağlı olmaksızın, hâkimin insanlar ve yaşam konusunda ortaya çıkan tecrübe kurallarından yararlanarak belli olmayan olaylar hakkında sonuç çıkarmasına yaramaktadır. Bu yönüyle fiilî karineler, hâkimin kanaat edinmesine yardımcı olmaktadır. Görüldüğü üzere, fiilî karinelerin temelinde tecrübe kuralları (yaşam deneyi kuralları) yatmaktadır (Bilge Umar, Ejder Yılmaz, İsbat Yükü, … 1980, s. 165 vd.; Ahmet Başözen, Medeni Usul Hukukunda İlk Görünüş İspatı, Ankara 2010, s. 63 vd.; Gökçen Topuz, Medeni Usul Hukukunda Karinelerle İspat, Ankara 2012, s. 50, 56, 121 vd.; Yavuz Alangoya, Senede Karşı Senetle İspat Kuralı ve Hayatın Olağan Akışı Kavramı, Prof. Dr. … Kocayusufpaşaoğlu İçin Armağan, Ankara 2004, s. 528; Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, Ankara 2001, s. 2006 vd.).

3. Fiilî karinenin her şeyden önce usul hukukuna özellikle de ispat hukukuna ait olduğu kabul edilmektedir. Fiilî karineler somut ihtilaflarda gereklidir, iddia edilen bir olayın gerçekten o tarz ve şekilde olup olmadığını anlamak için somut olaylarda ispat zorluklarında hâkime yardım eder. Fiilî karineler mahkeme pratiğinde tipik görünümlerini genel yaşam tecrübelerinde bulurlar. Doğrulukları somut olayda hâkim tarafından değerlendirilir (Sema Taşpınar, Fiilî Karinelerin İspat Yükünün Dağılımındaki Rolü, AÜHFD C. XLV, S. 1-4, s. 537).

4. Nitekim Yargıtayda kararlarında tecrübe (yaşam deneyimi) kurallarına dayanmakta ve bu konuda genellikle “hayatın olağan akışı” kavramını kullanmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 21.04.1982 tarihli ve 1979/4-1528 Esas, 1982/412 Karar; 17.12.2003 tarihli ve 2003/13-787 Esas, 2003/774 Karar; 06.06.2007 tarihli ve 2007/2-331 Esas, 2007/332 Karar; 08.12.2010 tarihli ve 2010/19-590 Esas, 2010/640 Karar; 12.09.2012 tarihli ve 2012/8-365 Esas, 2012/561 Karar; 28.03.2014 tarihli ve 2013/21-2219 Esas, 2014/411 Karar ile 18.06.2019 tarihli ve 2017/19-827 Esas, 2019/689 Karar sayılı kararları).

5. Delillerin gösterilmesi ve bunun hâkim tarafından ispat vasıtası olarak kabulünden sonraki aşamada delillerin değerlendirilmesi gündeme gelmektedir. Kural olarak (kanunda gösterilen istisnalar dışında), hâkim delilleri serbestçe değerlendirecektir.

6. Bu kapsamda delillerin takdiri, hâkimin vicdani kanaatinin esas olduğu bir aşamayı ifade etmektedir (Haluk Konuralp, Medeni Usul Hukukunda İspat Kurallarının Zorlanan Sınırları, Ankara 1999, s. 46 vd.).

7. Öte yandan hem 6762 sayılı Kanun’da, hem de 6102 sayılı Kanun’da kambiyo senetlerine ilişkin hükümler, poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise, ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir (6762 sayılı Kanun m. 690, 730; 6102 sayılı Kanun m. 778, 818).

8. 6762 sayılı Kanun’un 690 ıncı maddesi yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun’un 588 inci maddesinde poliçe bedelinin hem yazı ve hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazı ile gösterilen bedele itibar olunacağı belirtilmiştir.

9. Görüldüğü üzere, bono bedeli senede sadece rakamla veya sadece yazı ile yazılmış olabileceği gibi, hem yazı ile ve hem de rakamla yazılmış olabilir. Rakam ve yazı ile gösterilmiş olan miktarlar birbirine tevafuk etmeyip değişik iseler yazı ile gösterilen miktar üzerinden bono keşide edilmiş sayılır (İsmail Doğanay, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, II. Cilt, … 2004, s.1791,1792).

10. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki maddi ve hukuki olguların gerçekleşme biçimi, kambiyo hukuku ilkeleri ve hayatın olağan akışı kavramı bir bütün olarak esas alındığında, davaya konu kambiyo senedinin lehtarının davalı Rıfat Sarsık ve borçlusunun davacı … ve aval verenin ise davacı … olduğu, senedin rakam ve yazı ile yazılan bedelleri arasında farklılık bulunduğu, senette herhangi bir tahrifat bulunmadığı hususunun taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı, eldeki davanın ise senedin rakam ve yazı ile yazılan bedelleri arasında farklılık bulunduğundan yazı ile yazılan bedelin geçerli olduğundan bahisle açılan kısmen borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

11. Taraflar arasında ticari ilişkinin olduğu, davacı borçlular hakkında davalı alacaklının şikâyeti üzerine “Alacaklıyı zarara ugratmak için mevcudu eksiltmek” suçundan dolayı Gökçebey İcra Ceza Mahkemesinde yargılama yapıldığı, yargılama sırasında sanık …’nun savunmasında; 2008 yılında işlerinin bozulması nedeniyle iflâs ettiğini, borçlarını ödeyemediğini, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, araçları saklama gibi bir durumun söz konusu olmadığını, alacaklı tarafın gelip borca yeter miktarda malzemeyi sökerek götürdüklerini, borçlu olduğu için kimseye bir şey diyemediğini beyan ettiği; sanık …’nun ise savunmasında; 2009 yılında işlerinin bozulması nedeniyle iflâs ettiğini, borçlarını ödeyemediğini, haczedilen araçlar üzerinde, alacaklının önünde sigorta ve maliyenin rehin alacakları ve 3 üncü kişilerini alacaklarının mevcut olduğunu beyan etmiştir. Davacı borçluların verdikleri ifadelerden de anlaşılacağı üzere 2008-2009 yıllarında işlerinin bozulması nedeniyle iflâs ettikleri, yine yapılan yargılama sonucunda Gökçebey İcra Müdürlüğünün 2009/45 Esas sayılı dosyasında, davacı borçlular adına kayıtlı araçların üzerine haciz konulduktan sonra çeşitli parçalarının söküldüğü ve bu sebepten ceza aldıkları anlaşılmaktadır.

12. Somut olaya dair bono incelendiğinde; rakam kısmında “212.000” yazılı iken, yazı ile bedel hanesinde ”İKİYÜZONİKİ(İŞARET)TL” şeklinde yazılmış, yazı ile yazılan kısmın yanında herhangi bir rakam yahut harfe benzemeyen ifade bulunmaktadır. Davacı borçluların ekonomik durumu, daha önce yapılan takip ve İcra Ceza Mahkemesi kararından da anlaşılacağı üzere taraflar arasında yüksek miktar içeren ticari ilişkinin mevcut olduğundan paranın alım gücü beraber düşünüldüğünde 212,00 TL için bono düzenlenmesi hayatın olağan akışına aykırı olacaktır.

13. Ayrıca; dava konusu bonoya dayalı olarak davacılar hakkında davalı vekili tarafından 26.04.2010 tarihinde Çaycuma İcra Müdürlüğünün 2010/1348 Esas dosyası ile icra takibi başlatılmış, eldeki dava ise yaklaşık altı yıl sonra 08.09.2015 tarihinde açılmıştır. 6762 sayılı Kanun’un 690 ıncı maddesi yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken aynı Kanun’un 588 inci maddesinde poliçe bedelinin hem yazı ve hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazı ile gösterilen bedele itibar olunacağı belirtilmiş ise de, bononun düzenlenme tarihindeki Türk Lirasının değeri göz önüne alındığında “212TL” için bono düzenlenmesi taraflar arasındaki ticari ilişkinin kapsamı ve haciz işlemlerinin geldiği aşama dikkate alındığında mümkün görülmediği gibi, 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun ve bu kapsamda çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 01.01.2009 tarihinden itibaren YTL kullanımından vazgeçilerek yeniden TL ibaresine geçildiği, bu nedenle senetteki bedelin tanzimi sırasında kavram karışıklığı nedeniyle senetteki yazı ile gösterilen bedelin, rakamla gösterilen bedelden bin kat fazla olduğu dikkate alındığında, bononun miktarının yazı ile bono metnine yazılırken “bin” kelimesinin maddi hataya dayalı olarak yazılmadığının kabulü gerekir. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince ve bölge adliye mahkemesince davanın reddine karar verilmesinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava konusu bononun bedel hanesinde ”212.000” yazılı iken, yazı ile bedel hanesinde “İKİYÜZONİKİ(İŞARET)TL” yazması sonucu rakamla yazılı bedel hanesi arasında farklılık oluştuğu, bu durumda yazı ile yazılan bölümün bononun bedeli olarak kabulünün 6762 sayılı Kanun’un 588 inci maddesi hükmü gereği olduğu, bu hükmün emredici bir hüküm olduğu, ayrıca kambiyo hukukunun şekli bir hukuk olduğu, bölge adliye mahkemesince bu kanun maddesi gereği bir karar verilmesi gerekirken, bu kanun hükmü gözardı edilmek suretiyle, bu durumun maddi hataya dayalı olduğunun kabul edilerek ve hayatın olağan akışı kavramına dayanılmak suretiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, sonuç olarak direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

15. Hâl böyle olunca, Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar onanmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

26.04.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.