YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/567
KARAR NO : 2022/1439
KARAR TARİHİ : 08.11.2022
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olan davalıya karşı müvekkilinin açmış olduğu tazminat davalarının basın tarafından sorulması üzerine davalının yaptığı açıklamalarla davacı Vakıf hakkında gerçeklikle ilgisi olmayan, hakaret ve iftira içeren, eleştiri ve yorum sınırları aşan sözler söylediğini, davalının konuşmasında müvekkili hakkında yaptığı açıklamaların gazete ile internet sitelerinde ve bazı televizyon kanallarında yayınlandığını, davalının konuşmasında davacı Vakıf hakkında “TÜRGEV rüşvetin merkezidir. Devletten ihale alanlar, ihale almadan önce TÜRGEV’e para veriyorlar, bunun adı nüfuz ticaretidir…Rüşvetle beslenen bir yapı var orada.” dediğini, bu söylemlerin eleştiri ve yorum kapsamında değerlendirilemeyeceğini, kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürerek 100.000TL manevi tazminatın açıklamaların basında yer aldığı 06.12.2014 tarihinden itibaren işletilecek olan yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile hükmün tirajı yüksek üç gazeteden birinde yayınlanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; yetki itirazında bulunduklarını, esas yönünden ise müvekkili tarafından yapılan açıklamaların doğru olgulara dayandığını, kamu yararı çerçevesinde yapıldığını ve odağında davacının olmadığını, kişilik hakkının ihlali boyutuna ulaşacak beyanlara yer verilmediğini, ifade özgürlüğü kapsamında bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.10.2015 tarihli ve 2014/551 E., 2015/403 K. sayılı kararı ile; davalı siyasi bir kişilik ise de davacının özel hukuk hükümlerine göre kurulmuş bir vakıf olduğu, davalı tarafından davacıya yönelik olarak kullanılan “rüşvetin toplandığı merkez”, “nüfuz ticareti yapılan yer” şeklindeki beyanların davacı Vakıf ile ilgili eleştiri ile düşünce açıklaması mahiyetinde ve ifade özgürlüğü kapsamında kaldığının kabulünün mümkün olmadığı, kesinleşmiş bir yargı kararına dayanmayan bu ifadelerin davacının kişilik haklarını ihlal eder nitelikte bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 10.000TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.12.2018 tarihli ve 2016/2726 E., 2018/8112 K. sayılı kararı ile; “…somut olay değerlendirildiğinde; dönemin ana muhalefet partisi lideri olan davalı tarafından yaşanan güncel olaylara ilişkin olarak açıklamalarda ve davacı TÜRGEV’e yapılan yardım ve bağışlara yönelik eleştirilerde bulunulduğu, davaya konu ifadelerin, Yargıtay, AYM ve AİHM’nin istikrar bulmuş içtihatlarına göre; ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı ve davacı TÜRGEV’in şöhret ve itibarına saldırı oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemece istemin tümden reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş, bu nedenle kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur
Direnme Kararı:
9. İstanbul 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.10.2019 tarihli ve 2019/57 E., 2019/561 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, rüşvet ve nüfuz ticareti eylemlerinin suç niteliğinde olduğu gibi tüm toplumlarda ahlak dışı eylemler olarak kabul edildiği, bu eylemleri işlemediği hâlde işlediği şeklindeki isnat ve ithamların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu, vakıfların Türk Milleti’nin tarih boyunca üzerinde hassasiyetle durduğu kurumlar olmakla toplumda üstlendikleri görev nedeniyle saygınlıklarının muhafaza edilmesi ve rencide edilmemelerinin önem arz ettiği, gerçek kişilerin gönüllülük esasına göre çalıştığı sivil toplum kuruluşlarında, bu insanları bir arada tutan en önemli etkenin o sivil toplum kuruluşunun özgülendiği inanç ve amaç olup bunun küçük düşürülmesi, gerek kendini oluşturan gerçek kişiler nazarında ve gerekse bu sivil toplum kuruluşlarına saygı duyan diğer kimseler nazarında kabul edilemez davranışlar olduğu, inancın muhafazası için sivil toplum kuruluşlarının eleştirilmesinde sınırlı, dikkatli ve özenli olmak gerektiği, sivil toplum kuruluşlarına karşı yapılan eleştirilerin derinliğinin bir sanatçıya, siyasiye veya gazeteciye olan eleştiri boyutu kadar geniş olamayacağı, konusu suç teşkil eden ithamları “eleştiri” olarak kabul etmenin mümkün olmadığı, bu nedenle davalının kullandığı ifadelerin davacı Vakfın kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 06.12.2014 tarihinde gazetecilere yaptığı ve ertesi gün gazetelerde, internet sitelerinde ve bazı televizyon kanallarında yayınlanan konuşma içeriğinde yer alan ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunca yapılan görüşmeler sırasında öncelikle direnme kararının ilk karardan farklı olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümler, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294. maddesinin 3. bendinde ise “Hükmün tefhimi herhâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denebilir ki, dava içinden davalar doğar, hükmün hedefine ulaşılmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
15. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429. maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme, tarafları dinledikten sonra bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
16. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar vermesi mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de, verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir.
17. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
18. Nihayet direnme kararları, yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay Dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
19. Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2018 tarihli ve 2015/22-2213 E., 2018/1129 K.; 16.12.2020 tarihli ve 2020/23-112 E., 2020/1046 K. ile 24.06.2021 tarihli ve 2017/4-1338 E., 2021/838 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
20. Diğer taraftan Hukuk Genel Kurulunun 08.10.1997 tarihli ve 1997/12-517E., 1997/776 K.; 23.10.2018 tarihli ve 2017/12-734 E., 2018/1488 K. ile 28.05.2019 tarihli ve 2017/8-1916 E., 2019/616 K. sayılı kararlarında, ilamların infaz edilecek kısmının hüküm bölümü olup, ilamın infaz edilecek kısmının yorum yoluyla belirlenmesi mümkün olmadığından, hüküm fıkrasının hiçbir tereddüte yol açmayacak şekilde açıkça yazılması gerektiği kabul edilmiştir.
21. Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya gelince,
Mahkemece ilk kararda;
“ …1-Davanın kısmen kabulü ile 10.000,00 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihi olan 06.12.2014 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine…” karar verildiği,
Direnme kararında ise;
“…1-Mahkememizin 15/10/2015 tarih, 2014/551 esas ve 2015/403 karar sayılı hükmünde direnilmesine,
2-Davanın kısmen kabul, kısmen reddine, 10.000,00 TL manevi tazminatın 06/12/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Hükmün ilanı talebinin reddine,…” şeklinde ilk karardan farklı karar verildiği, ayrıca direnme kararının gerekçe kısmında da ilk kararın gerekçesinde hiç yer verilmeyen Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinin 2. fıkrası gereği mahkemece tazminata hükmedilmiş olduğundan ayrıca ilana karar verilmediği belirtilerek hüküm ilanı talebinin reddine yönelik gerekçe oluşturulduğu görülmüştür.
22. İlamların infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olup, direnme kararı ile ilk karardan farklı bir karar verilmesi mümkün değildir. Bu durumda ortada usulüne uygun bir direnme kararının bulunduğundan söz edilemez. Mahkemece yapılması gereken, HMK’nın 294 ve 297. maddelerine uygun şekilde ilk karardaki gibi bir hüküm fıkrası oluşturmak ve buna uygun gerekçeli karar yazmaktır.
23. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca usulüne uygun direnme kararından bahsetme imkânı olmadığı ve ön sorunun bulunduğu kabul edilmiştir.
24. O hâlde usule uygun olmayan direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmelidir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 08.11.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.