YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/51
KARAR NO : 2023/567
KARAR TARİHİ : 07.06.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/159 E., 2020/193 K.
KARAR : Davanın kabulüne
1. Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kabulüne ilişkin karar davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Dosyada Davacı İstemi
4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin arsa paylı bağımsız bölüm maliki olduğu … ili, Konak ilçesi, Göztepe Mahallesinde bulunan 703 ada 17 parselde kayıtlı kat mülkiyetine tâbi apartman vasfındaki taşınmaza davalı … belediyesi tarafından yol yapılmak suretiyle el atıldığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla 10.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 04.03.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 34.597,28 TL olarak ıslah etmiştir.
Asıl Dava Dosyasında Davalı Cevabı
5. Asıl dava dosyasında davalı idare vekili cevap dilekçesinde; müvekkili belediyeye husumet yöneltilemeyeceğini, yetki ve sorumluluğun Konak Belediye Başkanlığında olduğunu, HMK’nın 107 nci maddesine göre belirsiz alacak davası açılamayacağını, öte yandan talep edilen bedelin kabul edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
6. … 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2014 tarihli ve 2013/124 Esas, 2014/462 Karar sayılı kararı ile; davacının kat maliki olduğu apartmanın Mithatpaşa Caddesine bakan bahçe kısmına yol ve kaldırım yapılmak suretiyle el atıldığı, Mithatpaşa Caddesinin ana arter mahiyetinde olup, davalı … Başkanlığının yetki ve sorumluluğunda bulunduğu, davalı tarafın husumet yönündeki itirazının bu nedenle dinlenemeyeceği, bilirkişi heyeti tarafından emsal alınan taşınmaz ile dava konusu taşınmazın kıyaslanması sonucunda 24.07.2014 havale tarihli bilirkişi ek raporuna göre davacının payına göre talep edebileceği tazminat miktarının 37.132,19 TL olarak belirlendiği gerekçesiyle talebe bağlı olarak davanın 34.597,28 TL üzerinden kabulü ile 703 ada 17 parselde kayıtlı dokuz katlı ve onsekiz daireli kargir apartman vasfındaki taşınmazda harita mühendisi bilirkişinin 07.02.2014 tarihli raporuna ekli krokide A ve B harfleri ile gösterilen toplam 131 m2’lik kısım yönünden tapu kayıtlarının davacı …’e ait pay yönünden iptali ile … adına tesciline, karara kroki suretinin eklenmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili ve vekâlet ücreti yönünden katılma yolu ile davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 02.11.2015 tarihli ve 2015/1880 Esas, 2015/15532 Karar sayılı kararı ile; ”…Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme ile alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya yeterli değildir.
Şöyle ki;
1-2942 Sayılı Yasa’nın 4650 Sayılı Yasa ile değişik 11. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi gereği emlak vergi değerlerinin de dava konusu taşınmazın emsalle karşılaştırılmasında gözönünde tutulması ve vergi değerleri ile karşılaştırmaya esas alınan oranlar fahiş ölçüde farklı olduğunda bu farklılık ve çelişkinin giderilmiş olması gerekir. Ancak, somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki karşılaştırmada böyle bir çelişki de bulunmadığından emsal alınan taşınmaz ile dava konusu taşınmaz karşılaştırılmak suretiyle bulunan m² değerinin hükme esas alınması gerekirken dava konusu taşınmazın değerinin vergi değerinden daha düşük olamayacağı gerekçesiyle vergi değerinin dava konusu taşınmazın m² birim fiyatı olarak belirlenmiş olması,
Kabule göre de;
2-İncelenen emsalin imar parseli, dava konusu taşınmazların bu nilelikte olmaması halinde, dava konusu taşınmazların yapılacak karşılaştırmadan sonra bulunacak değerinden, İmar Yasası’nın 18. maddesinin 2. fıkrası gözetilerek, düzenleme ortaklık payına tekabül edecek oranda indirim yapılması gerekebileceği dikkate alınarak somut emsal olarak değerlendirilen taşınmazın satış tarihi, dava konusu taşınmazın ise değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu meydana gelen imar parseli olup olmadığının, imar parseli ise düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye imar ve tapu müdürlüklerinden sorularak ve tedavüllü tapu kayıtları getirtilerek bilirkişi raporları bu yönden denetlenmeden karar verilmesi,
3-Dava konusu taşınmazda el atılan bölümün terkin edilmesi gerektiği yönündeki davalı idarenin talebi de dikkate alınarak terkine karar verilmesi gerekirken davalı idare adına tesciline karar verilmesi,
4-2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 6487 sayılı Kanunla değiştirilen Geçici 6.maddesinin onikinci ve onüçüncü fıkraları 13.03.2015 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 13.11.2014 tarih, 2013/95 Esas ve 2014/176 Karar sayılı kararıyla iptal edildiğinden; 04.11.1983 tarihinden sonra el atılan taşınmazlar yönünden, kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan davalarda, mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretinin nispi olarak uygulanması gerektiği halde maktu harç ve vekalet ücretine hükmedilmiş olması,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Birleşen (Özel Dairenin İlk Bozma Kararı Sonrası) … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/575 Esas Sayılı Dosyasında Davacı İstemi
9. Birleşen dava dosyasında davacı vekili; müvekkilinin arsa paylı bağımsız bölüm maliki olduğu 703 ada 17 parselde kayıtlı kat mülkiyetine tabi apartman vasfındaki taşınmaza davalı … belediyesi tarafından yol yapılmak suretiyle el atıldığını, davalı idare aleyhine … 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/124 Esas sayılı dosyasında kamulaştırmasız el atma bedeli talepli dava açıldığını, yapılan yargılamada mahkemece 34.597,28 TL üzerinden davanın kabulüne karar verildiğini, kararın Özel Dairece bozulduğunu, bozma kararı sonrası düzenlenen ek raporda davacı için 55.743,27 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin hesaplandığını ileri sürerek 21.145,99 TL (55.743,27 TL- 34.597,28 TL) el atma bedeli farkının asıl dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline ve işbu ek davanın … 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/124 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı
10. … 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.01.2017 tarihli ve 2016/25 Esas, 2017/17 Karar sayılı kararı ile; (bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra), ıslah dilekçesinde fazlaya dair hakkın saklı tutulmamış olması durumunda dahi davacı tarafın ek davada talep ettiği miktar yönünden açıkça feragat olmaması hâlinde ek dava yolu ile talepte bulunulabileceği, iş bu davanın konusunu teşkil eden taşınmaza davalı … tarafından kamu yararına lüzumlu işlere tahsis edilmek üzere el atılması söz konusu olduğundan, eldeki davanın kamu düzeni ile ilgili olduğu, bu durumda kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerektiği, bu doğrultuda kamu düzenine ilişkin hususlarda aleyhe bozma yasağının uygulanamayacağı, hatta ilk derece mahkemesi kararının, bu hükmü temyiz eden aleyhine hiç temyiz etmemiş olan lehine dahi bozulabileceği, buna göre davacı tarafça bozmadan sonra ibraz edilen ve bilirkişi heyeti tarafından da benimsenen yeni emsale göre bulunan değer üzerinden asıl ve birleştirilen davanın kabulü gerektiği gerekçesiyle asıl dava dosyasında davanın talebe bağlı olarak kabulü ile 34.597,28 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine 703 ada 17 parselde kayıtlı taşınmazda harita mühendisi bilirkişinin 07.02.2014 tarihli raporuna ekli krokide A ve B harfleri ile gösterilen toplam 131 m²’lik kısım yönünden tapu kayıtlarının davacı payı yönünden iptali ile yol olarak terkinine, karara kroki suretinin eklenmesine, birleşen davanın kabulü ile 21.145,99 TL’nin asıl dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, asıl davada tapu iptali ve terkin yönünden karar verildiğinden bu yönde yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen dosyada davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26.03.2019 tarihli ve 2017/26230 Esas, 2019/5472 Karar sayılı kararı ile; ”…Mahkemece bozma ilamına uyularak karar verilmiş; hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelerden mahkemece bozma öncesi belirlenen 5.031,27 TL/ m² birim fiyatının kabulü ile vermiş olduğu kararı, davalı idarece m² birim fiyatı yönünden, davacı vekilince de sadece vekalet ücretinden temyiz edilerek 18. Hukuk Dairesi’nin 02.11.2015 günlü ilamı ile bozulmuş olup davacı vekilince asıl dava ile ilgili kararın sadece vekalet ücreti yönünden bozulması talep edildiği dikkate alındığında bozma öncesi tespit edilen 5.031,27 TL/ m² birim bedeli yönünden davalı idare lehine usuli kazanılmış hak oluştuğu gözetilmeksizin bozmadan sonra birleştirilen … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/575 Esas sayılı dosyasında davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
13. … 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.10.2020 tarihli ve 2020/159 Esas, 2020/193 Karar sayılı kararı ile önceki karardaki gerekçeye ek olarak, davanın kamu düzenine ilişkin olduğu, bu durumda resen araştırma ilkesinin uygulandığı, kamu düzenine ilişkin hususlarda aleyhe bozma yasağının uygulanamayacağı, ayrıca Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/5-252 Esas ve 2005/18- 567 Esas sayılı kararları nazara alındığında, davacı vekilinin sadece vekâlet ücreti yönünden kararı temyiz etmesinin, metrekare birim fiyatına ilişkin olarak davalı idare lehine usuli kazanılmış hak doğurmayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
14. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen dosyada davalı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
15. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemine ilişkin eldeki asıl ve birleşen davada, mahkemece verilen ilk kararın davalı idare vekili tarafından m2 birim fiyatı yönünden, davacı vekili tarafından ise vekâlet ücretine ilişkin temyiz edildiği hususu dikkate alındığında, ilk bozma kararı öncesi tespit edilen 5.031,27 TL/m2 birim bedelinin davalı idare lehine usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre bozma kararı sonrası birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
16. Öncelikle usuli kazanılmış hak ile ilgili şu açıklamaların yapılmasında yarar vardır.
17. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır.
18. Bu kurum davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
19. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
20. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde çıkarılan 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; Yargıtay bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına usuli kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda yerel mahkeme için de zorunluluk doğacağı, usuli kazanılmış hakka ilişkin açık kanun hükmü olmasa da temyiz sonucu verilecek bozma kararının hakka ve usule uygun karar verilmesini sağlamaktan ibaret olan amacı ve muhakeme usulünün hakka varma ve hakkı bulma maksadıyla kabul edilmiş olması yanında hukuki alanda istikrar amacıyla kabul edilmiş bulunması bakımından usuli kazanılmış hak müessesesi usul hukukunun dayandığı ana esaslardan olup kamu düzeniyle de ilgili olduğu belirtilmiştir.
21. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nda da usuli kazanılmış hakka ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta ise de, bu ilkenin uygulanma gerekliliği HMK hükümleri karşısında da varlığını sürdürmektedir. Yargıtay’ın bozma kararına uyan mahkeme, bozma kararı uyarınca işlem yapmak ve hüküm vermek zorundadır; çünkü mahkemenin bozma kararına uyması ile, bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak doğmuştur.
22. Yargısal ve bilimsel içtihatlarda “usulî kazanılmış hak” ya da “usulî müktesep hak” olarak adlandırılan bu ilke Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.02.1988 tarihli ve 1987/2-520 Esas, 1988/89 Karar sayılı kararında “Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen bozma gereğince işlem yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisinin lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak denilmektedir…” şeklinde tanımlanmakta ve ayrıca Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır.
23. Bu aşamada usuli kazanılmış hak kurumunun istisnalarından da bahsetmek gerekir.
I- Mahkemenin görevi ile ilgili usuli kazanılmış haktan sözedilemez. Şöyle ki; Yargıtay yerel mahkemenin kararını, görev itirazı olmaksızın görev dışında bir sebeple bozar ve mahkeme bu karara uyarsa bozma dışında kalan görev hususu usuli kazanılmış hak oluşturmayacak, yeniden yapılan yargılamada mahkeme tarafların itirazı üzerine ya da kendiliğinden görevsizlik kararı verebilecektir. Ancak temyizde açıkça görev itirazı ileri sürülmüş ve bu husus Yargıtay tarafından nazara alınmamış açık ya da zımni olarak reddedilmiş ise bu takdirde usuli kazanılmış hak görev konusunda da oluşacak ve yeniden yargılama yapan mahkeme görev konusunda karar veremeyecektir.
II- Karar henüz kesinleşmeden geçmişe etkili olarak çıkarılan bir kanun hükmü de usuli kazanılmış hakkın istisnasını oluşturur. Böyle bir hâlde de usuli kazanılmış hakka aykırı olsa da yeni çıkarılan ve geçmişe etkili olan kanun hükmünün uygulanması gerekir.
III- Yargıtayın bozma kararından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararının çıkarılmış olması da usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır. Az yukarıda bahsedilen 09.05.1960 tarihli içtihadı birleştirme kararına göre, içtihadı birleştirme kararları usuli kazanılmış hakka rağmen görülmekte olan davalara da uygulanır. İlk derece mahkemesi usuli kazanılmış hakka aykırı olsa bile yeni içtihadı birleştirme kararına göre karar verecektir.
IV- Bir kanun hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilirse öncelik usuli kazanılmış hakta değil Anayasa Mahkemesinin iptal kararında olacaktır.
V- Usuli kazanılmış hakkın bir diğer istisnası ise kesin hükümdür. Bozmadan sonra usuli kazanılmış hak ile kesin hüküm çelişiyorsa öncelik usuli kazanılmış hak da değil, kamu düzeninden sayılan ve dava şartı olarak resen nazara alınması gereken kesin hükümdedir.
VI- Kamu düzenine aykırılık da usuli kazanılmış hakkın istisnalarından bir diğeridir. Gerçekten de kamu düzeninden sayılan bir husus ile usuli kazanılmış hak çelişiyorsa bu hâlde kamu düzeninden sayılan hâl usuli kazanılmış hakkın önüne geçecektir.
VII- Nihayet son olarak; Yargıtayın kararı her türlü yorumun, hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında, açıkça ve tartışmasız şekilde başka bir şekilde, yorumlanamayacak açıklıkta maddi hataya dayalı ise ve onunla sıkı sıkıya bağlı olduğu hâlde usuli kazanılmış hak ilkesi uygulamayacaktır. Yargıtay tarafından dosya kapsamına uygun olmayacak şekilde açık ve tartışmasız bir maddi hata yapılması hâlinde, bu hata, usuli kazanılmış hak oluşturmayacaktır.
24. Usuli kazanılmış hakka ilişkin yapılan açıklamalardan sonra usuli kazanılmış hakkın istisnalarından olan kamu düzeni kavramını açıklamakta yarar vardır.
25. Toplumun çıkarlarını koruyan hükümlerle ortaya çıkan hukuk düzeninin bütünü kamu düzeni olarak ifade edilebilir.
26. Kamu düzeni, bilimsel görüşlerde genel olarak “Bir toplumun, belirli bir zaman dilimi içerisinde, siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki ve hukuki açılardan temel yapısını belirleyen ve temel çıkarlarını koruyan kurum ve kurallar bütünüdür.” şeklinde tanımlanmaktadır. (Süha Tanrıver: Yabancı Hakem Kararlarının Türkiye’de Tenfizinde Kamu Düzeninin Rolü, Ankara 1998, s. 565-578)
27. Kamu düzeninden; korunma ve uygulamasında toplumun büyük yararı bulunduğu kabul edilen özel hukuk kuralları anlaşılmak gerekir (Andreas von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Ankara, 1983, Yargıtay Yayını No: 15, sh. 258).
28. Kamu düzeni, kamu menfaati düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzenidir. Aynı zamanda sözleşme serbestisinin sınırını tayin ederken, bu kavrama başvurulabilir (Becker H., Borçlar Kanunu, Çev. Bülent Olcay, Ankara, 1967, sh. 97).
29. Kamu düzeninin yazılı metinler ve mahkeme içtihatları gibi başlıca iki kaynağı olmakla beraber, Schwarz`in da belirttiği üzere “Kamu düzeni, takdiri bir kavramdır. Bunu kesin olarak sınırlamaya olanak yoktur” (Andreas, B Schwarz: Borçlar Hukuku Dersleri; Çev. Bülent Davran, … 1948, s. 343 ).
30. Kamu düzeni, öğretide kamu yararı düşüncesi ile konulmuş özel hukuk düzeni olarak kabul edilmektedir. Kamu düzeni, toplum içinde yaşayan fertlerin kamu yararına olarak uymak zorunda oldukları kuralların bütün olup, bu kuralların borç ilişkisi bakımından özelliği, kişisel iradeleri sınırlandırmış bulunmasında gözükmektedir (Turhan Esener, Borçlar Hukuku, 1, Ankara 1969, s. 203).
31. İsviçre Federal Mahkemesi kamu düzeni kavramını; “Bir kuralın kamu düzenine ilişkin sayılması için bu kurala aykırılığın, ülkenin hukuk düzeninin temel ilkelerinden birisiyle çatışması, ya da ülkenin genel hukuk duygusunu ağır şekilde zedelemesi zorunludur” şeklinde ifade etmiştir (Selim Kaneti, İsviçre Federal Mahkemesinin Borçlar Hukuku Kararları, Ankara 1968, s. 22).
32. Anayasa Mahkemesi 28.01.1964 tarihli ve 1963/128 Esas, 1964/8 Karar sayılı kararında kamu düzeni deyiminin; toplumun huzur ve sükûnunun sağlanmasını, Devletin ve Devlet teşkilatının muhafazasını hedef tutan her şeyi ifade ettiği, bir başka deyişle toplumun her sahadaki düzeninin temelini teşkil eden bütün kuralları kapsadığı sonucuna varmıştır.
33. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.12.1990 tarihli ve 1990/3-527 Esas, 1990/627 Karar sayılı kararında bir kuralın kamu düzeni ile ilgisinin ülkenin sosyal, ekonomik, ekinsel (kültürel) ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmesi gerektiği; sözü edilen gerçeklerin, kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ortaya koyması durumunda kuralın kamu düzeni ile ilgisinin mevcut olduğu ifade edilmiştir.
34. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 28.11.1973 tarihli ve 1973/609 Esas, 1973/959 Karar sayılı kararında ise, “kamu düzeni kavramı, benzer yönler olmakla beraber her ülkenin, o ülkenin kendisine özgü tarihsel, sosyal, ekonomik ve diğer koşulların oluşturduğu özel bir anlam taşır” hükmüne yer verilmiştir.
35. Yukarıdaki anlatımlar ışığında şu sonuca varılabilir: Bir kuralın kamu düzeni ile ilgisi, ülkenin sosyal, ekonomik, kültürel ve tarihsel gerçeklerine göre belirlenmelidir. Diğer bir deyişle, sözü edilen gerçekler kuralın vazgeçilmezliğini, toplumsal yararını ve hukuk düzeninin korunmasına yönelik amacını ortaya koyuyorsa, kuralın kamu düzeni ile ilgisi kabul edilmelidir.
36. Bu aşamada kamulaştırmasız el atma kavramı ile Kamulaştırma Kanunu’nun niteliğinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
37. Kamulaştırmasız el atma müessesesi, kamulaştırma yetkisi bulunan bir idari makamın Anayasa’ya ve yasalara uygun işlemleri oluşturmaksızın bir kişinin malına kalıcı olarak el koyması ve onun üzerinde bir yapı ya da tesis yapması yahut o taşınmazı bir hizmete özgülemesi suretiyle mal sahibinin taşınmazı dilediği gibi kullanmasına engel olması hâlidir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 646). Kamulaştırmada, yöntem olarak Anayasa ve kanunlara uygun bir kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken, kamulaştırmasız el atmada usulüne uygun bir kamulaştırma işleminden söz edilmesi olanaklı değildir.
38. 16.5.1956 tarihli ve 1956/1 Esas, 1956/6 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, usulü dairesinde verilmiş bir kamulaştırma kararı olmadan ve bedeli ödenmeden taşınmazına el konulan kimse, ilgili kamu tüzel kişisi aleyhine el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, değer karşılığının verilmesini de isteyebilir.
39. Kamulaştırmasız el nedenine dayalı tazminat davalarında, bilirkişilerin taşınmazın değerinin tespitine ilişkin değer biçme esaslarını düzenleyen herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Ancak, öteden beri Yargıtay İçtihatlarında kamulaştırma hukukunda olduğu gibi, kamulaştırmasız el atma davalarına da kamulaştırma davalarındaki değer biçme esasları uygulanır.
40. 4650 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun değer tespiti esaslarını düzenleyen 11 inci maddesinde; taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle arsalarda kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerinin esas alınarak bedelin takdir edilmesi gerektiği öngörülmüştür. Bu bağlamda kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat davalarında da, mahkemece lüzumu hâlinde resen emsal aranabileceği gibi, taraflar da sonradan emsal bildirebilir. Ancak bu kural taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi ilkesi ile bağlantılı olup, kamu düzenine ilişkin değildir. Zira kamu düzeni kavramının müdahale alanı son derece geniş ve yoruma müsaittir. Türk kamu düzeninin ihlâlini gerektirecek hâller çoğunlukla emredici bir hükmün açıkça ihlâli hâlinde düşünülecektir. Başka bir anlatımla kamu düzeninin, tarafların uymak zorunda oldukları, kamu hukukundan ve özel hukuktan doğan ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri kurallar olarak anlaşılması gerekir.
41. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminat istemine ilişkin eldeki davada mahkemenin ilk bozma kararı öncesi m2 birim fiyatının 5.031,27 TL olarak kabulüyle vermiş olduğu ilk kararın davacı vekili tarafından sadece vekâlet ücreti yönüyle temyiz edildiği, eldeki uyuşmazlığın ise taşınmazın niteliğine ilişkin değer belirleme yöntemine ilişkin olmayıp, miktara taalluk ettiği hususları birlikte dikkate alındığında, mahkemece, ilk bozma kararı öncesi tespit edilen m2 bedeli yönünden davalı idare lehine usuli kazanılmış hakkın oluştuğu kabul edilmeli ve birleştirilen … 12. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/575 Esas sayılı dosyası yönünden davanın reddine karar verilmelidir.
42. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
43. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Asıl ve birleşen dosyada davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.