YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/480
KARAR NO : 2023/997
KARAR TARİHİ : 25.10.2023
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2150 E., 2022/18 K.
KARAR : İstinaf dilekçesinin reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11.11.2021 tarihli ve 2021/818
Esas, 2021/1398 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davacı vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile dava dışı … Gayrimenkul Yatırım Danışmanlık İnşaat ve Ticaret A.Ş. arasında 12.11.2012 tarihinde noterde gayrimenkul satış vaadi ve inşaat yapım sözleşmesi düzenlendiğini, davalının sözleşmeyi müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, sözleşme kapsamında belirlenen satış bedelinin tamamının müvekkili tarafından ödendiğini, ancak taşınmazın hâlen tamamlanmadığını ve bağımsız bölümün sözleşmede belirlenen sürede bitirilerek teslim edilmediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalı aleyhine iflâs yolu ile takip başlatıldığını ancak davalının takibe haksız şekilde itiraz ettiğini ileri sürerek müvekkilinin alacağının temini için öncelikle borçluya 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 158 inci maddesine göre takip konusu borç ve fer’ilerini açıkça gösteren bir depo emri tebliğ edilmesine, davalının itirazının kaldırılmasına ve iflâsına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının açtığı ve hâlen derdest olan başka bir dava olduğundan müvekkili aleyhine iflâs yolu ile takip yapmasında ve bu davayı açmasında hukuki yararının bulunmadığını, müvekkili şirket yönünden davaya ve iflâs yoluyla ödeme emrine konu edilen sözleşmedeki kefaletin geçerli olmadığını, müvekkili şirketin malî tablosu itibariyle iflâsını gerektirir herhangi bir ekonomik güçlüğünün bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 22.05.2019 tarihli ve 2018/580 Esas, 2019/497 Karar sayılı kararıyla; davanın dayanağı kefalet sözleşmesinde davalı şirketin müteselsil kefil olarak gösterildiği ve sözleşmenin davalı şirket tarafından imzalandığı, ancak kefilin sorumlu olduğu azami miktar, kefalet tarihi ve müteselsil kefil ibaresinin şirket yetkilisi tarafından el yazısı ile sözleşmeye yazılmadığı, bu nedenle kefalet sözleşmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 583 üncü maddesine göre geçerli olmadığı, geçerli olmayan sözleşmeye dayanarak alacak talebinde bulunulamayacağı, davalının sözleşmeden dolayı sorumluluğu olmadığından ödeme emrine yaptığı itirazında haklı olduğu gerekçesiyle dava reddedilmiş, tarafların kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde istinaf başvurusunda bulunabileceklerine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 02.10.2019 tarihli ve 2019/2030 Esas, 2019/1503 Karar sayılı kararıyla; İİK’nın 164/2 nci maddesine göre, iflâs ile ilgili kararların tebliğden itibaren on gün içinde istinaf edilebileceği, kanunda açıkça belirlenmiş sürelerin hâkim tarafından değiştirilemeyeceği, kararda istinaf süresinin iki hafta olarak gösterilmesinin sonuca etkili olmadığı, somut olayda mahkemenin gerekçeli kararının davacı vekiline 07.07.2019 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf başvuru dilekçesinin ise 18.07.2019 tarihinde verildiği, yasal on günlük sürenin 17.07.2019 tarihinde dolduğu, istinaf başvuru dilekçesinin on günlük istinaf süresi geçtikten sonra verildiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 11.11.2021 tarihli ve 2021/818 Esas, 2021/1398 Karar sayılı kararı ile;
“…Anayasa Mahkemesi’nin 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 Başvuru sayılı kararında;
”Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce kanun yolu sürelerinin yanlış yazılması nedeniyle tarafların yanıltılması halinde hak ihlalinin oluştuğuna karar vermekle birlikte tazminata ilişkin talepleri “Yargıtay tarafından hak ihlalinin bu aşamada giderilmesi mümkün bulunduğu” gerekçesiyle reddedilmektedir. Bu gerekçe mahkemeler tarafından kanun yolu bakımından yanıltılan tarafın belirlenen süre içinde Kanun yoluna başvurulduğu takdirde Yargıtay tarafından inceleme yapılmasının mümkün olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenlerle Kanun yolu denetimi yapan istinaf mahkemeleri ve Yargıtay’ın mahkemenin belirlediği sürede kanun yoluna başvurulması halinde istinaf incelemesi veya temyiz incelemesi yapması gerekir.
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesi’nce iflas davası hakkında verilen hükmün istinaf yoluna başvuran davacılar vekiline 07.07.2019 günü tebliğ edildiği ve davacılar vekilince, istinaf yoluna başvurma dilekçesinin İİK’nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra, fakat 2 hafta içerisinde 18.07.2019 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece gerekçeli kararda istinaf süresinin 2 hafta olarak belirlendiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve Kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bulunması sebebiyle mahkemenin, tarafı Kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olması karşısında davacı vekilinin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulünde zorunluluk vardır. Bu nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulüyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin, istinaf isteminin süre yönünden reddine ilişkin kararı yerinde görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; kanun ile belirlenen süreye uyulmamasının sonucunun o hakkın düşmesi ve kendiliğinden son bulması olduğu, taraflardan birine tanınan hakkın süresinde kullanılmayarak düşmesi hâlinde karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu, eldeki davanın iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davası olup, istinaf ve temyiz süresinin kararın tebliğinden başlamak üzere on gün olduğunun İİK’nın 164 üncü maddesinde açıkça düzenlendiği, HMK’nın 297 nci maddesinin kararın ne şekilde yazılması gerektiğini ifade ederek hâkimden karara karşı gidilebilecek yasa yolu ve süreyi göstermesini istediği, hâkimin bu süreyi hatalı göstermesi hâlinde HMK’nın 90 ıncı maddesine göre hâkimin bu süreyi on beş gün ya da iki hafta olarak belirleme yetkisinin olmadığı, böyle bir belirleme yapılsa dahi bunun tarafları, özellikle de istinaf edeni ve Bölge Adliye Mahkemesini bağlamayacağı, mahkemelerce verilen ve hakkında kanun yolu bulunan bir karara karşı kanun yoluna gidilmemesi ile o kararın şekli anlamda kesinleşeceği, şekli anlamda kesinleşmenin maddi anlamda kesinleşmenin de ilk koşulu olduğu, gelinen noktada her iki taraf için hak kayıplarının olduğu kabul edilse bile kimin hak kaybının ortadan kaldırılacağı, kimin hak kaybıyla baş başa bırakılacağı konusundaki seçimin hangi kritere göre yapıldığına ya da yapılacağına dair yasal düzenleme de bulunmadığı, tarafların kendilerini bir vekille temsil ettirdikleri, vekilin müvekkili ile arasındaki hukuki ilişkinin vekâlet sözleşmesi uyarınca kurulduğu, bu çerçevede vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu, vekilin sık karşılaşılmayan bir dava türünde vekillik görevini üstlenmesi hâlinde o konuya özgü yasal düzenlemeleri, yargısal kararları ve bilimsel kaynakları incelemesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının müvekkilinin hak arama hürriyetini ihlâl ettiğini, direnme kararının hukuki güvenlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olduğunu, İlk Derece Mahkemesince verilen kararda istinaf kanun yoluna başvuru süresinin iki hafta olarak belirtildiğini, mahkemece belirtilen süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, İlk Derece Mahkemesince kanun yoluna başvuru süresinin hatalı olarak gösterilmesi hâlinde müvekkilinin bu duruma katlanmasının orantısız sonuçlara neden olacağını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davasında İİK’nın 164 üncü maddesi uyarınca istinaf süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu hâlde, İlk Derece Mahkemesince kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde istinaf yoluna başvurulabileceğinin belirtilmesi karşısında, davacı vekili tarafından kanunda öngörülen on günlük istinaf süresinden sonra ancak İlk Derece Mahkemesince gösterilen kanun yolu süresi içerisinde verilen istinaf dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süresinden sonra verildiği gerekçesiyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 90, 297 ve 345 inci maddeleri.
2. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 164 üncü maddesi.
2. Değerlendirme
1. Bilindiği üzere hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir.
2. Adli yargı düzeninin bir kolunu oluşturan hukuk yargılaması yönünden tarafların başvurabileceği “kanun yolları” ve “kanun yolu süreleri” esas itibariyle HMK’da düzenlenmiştir. Çünkü bir uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemelere başvurulduğunda mahkemenin bu uyuşmazlığı nasıl çözümleyeceği, yargılama faaliyetini yürütürken nasıl bir yöntem izleyeceği, tarafların usul işlemlerini hangi süre ve kurallara bağlı kalarak gerçekleştireceği usul hukukunun konusunu oluşturmakta olup, kanun yolları da bir usul hukuku kurumudur.
3. Ülkemizde Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması ve denetim yargılamasının güçlendirilerek daha etkin hâle getirilmesi için kanun koyucu tarafından istinaf incelemesi gerekli görülmüş ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun ile ilk derece mahkemeleriyle Yargıtay arasında istinaf incelemesi yapmakla görevli olmak üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur.
4. Bölge adliye mahkemelerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesiyle, HMK’nın istinaf ve temyiz kanun yoluna ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiştir.
5. Hukuk yargılamasında istinafa ilişkin düzenlemeler HMK’nın 341 ilâ 360 ıncı maddeleri arasında yer almaktadır. İstinaf kanun yoluna başvuru süresi HMK’nın 345 inci maddesinde;
“İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır” şeklinde düzenlenmiştir.
6. Buna göre genel istinaf süresi iki hafta olup bu süre kural olarak ilâmın taraflara tebliğinden itibaren başlar. Bununla birlikte başvuru süresinin HMK’da daha kısa olarak belirlendiği yasal düzenlemeler de mevcuttur.
7. Özel kanunlarda daha farklı istinaf süreleri de bulunmaktadır. Nitekim İİK’nın “Kanun yollarına başvurma” başlıklı 164 üncü maddesinde;
“Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re’sen taraflara tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.
İflâs kararına karşı kanun yoluna başvurulması, iflâsın ilânına ve masanın teşkiline mâni değildir. Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflâs kararı kesinleşmedikçe yapılamaz.
Bölge adliye mahkemesince iflâs kararı kaldırılırsa, borçlunun malları üzerindeki tedbirler devam eder. Şu kadar ki, ticaret mahkemesi davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye veya kaldırmaya yetkilidir” şeklinde iflâs davalarında verilen nihai kararlara karşı istinafa başvurma süresi, kararın tebliğinden itibaren on gün olarak düzenlenmiştir.
8. Kanun yollarına başvuru süreleri, kanun tarafından düzenlenen sürelerden olduğu için HMK’nın 94/1 inci maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, bu itibarla istinaf ve temyiz sırasında başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının hâkim tarafından resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
9. Ayrıca 03.10.2001 tarihinde kabul edilen değişiklikle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 40. maddesine; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü ilâve edilmiştir. Hükmün gerekçesinde ise bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği açıklanmıştır.
10. Hukuk davalarında kurulacak hükümlerin taşıması gereken kapsam da HMK’nın 297 nci maddesinde hüküm altına alınmış ve maddenin 1/ç bendinde; varsa kanun yolları ile süresinin hüküm sonucunda yer alması gerektiği belirtilmiştir.
11. Yukarıdaki düzenlemeler dikkate alındığında, mahkemelerin kararlarında ilgililere başvurabilecekleri kanun yollarını, başvuru mercilerini ve sürelerini sadece göstermeleri yeterli olmayıp, aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri anayasal ve yasal bir gerekliliktir. Bu zorunluluğa karşın, gerek HMK’da gerekse de birçok özel kanunda yeknesak değil de birbirinden farklı kanun yolu süreleri düzenlendiğinden ve zaman içerisinde bu sürelerde değişiklikler yapıldığından uygulamada mahkemelerce kanun yolu süresi açısından hatalı kararlar verilebilmektedir.
12. Bu durum, kanunda daha kısa belirlenmesine karşın mahkeme kararında hatalı olarak daha uzun gösterilen süre içinde kanun yoluna başvurulduğu takdirde, kesin nitelikteki kanun yolu süresi bakımından mahkeme eliyle yanıltılan tarafın başvurusunun esastan incelenip incelenemeyeceği sorununu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim eldeki uyuşmazlık da bu soruna ilişkindir.
13. Anayasa Mahkemesi kanun yolu süresinin hatalı gösterildiği durumlarda; temyiz istemini süre yönünden reddeden uygulamanın öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, mahkeme kararında gösterilen süre içinde temyiz yoluna başvurulduğu dikkate alınmadan temyiz talebini süre yönünden reddeden kararın mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ve Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini kabul etmektedir (… Tatar, B. No: 2014/819, 09.06.2016, § 51, … … Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20.1.2016, § 56, Alper Aldemir, § 48, Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 49).
14. Uyuşmazlık konusu hakkında, Hukuk Genel Kurulu ile bir kısım hukuk dairelerinin kararları arasında içtihat aykırılığı ortaya çıkmış, farklı yöndeki uygulama ve kararların devamlılık taşıması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilerek, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı ile sonuç olarak; hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi hâlinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
15. Bahsi geçen içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde, hâkimin uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit ederek resen uygulama ve bu çerçevede kanun yolu süresini de taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece hatalı şekilde kanun yolu süresinin yanlış gösterilmesi nedeniyle kanunda belirtilen süre içerisinde kanun yollarına başvurma hakkının kullanılamaması lehine olan taraf için usule ilişkin kazanılmış bir hakkın doğduğunun kabul edilemeyeceği, zira usule ait kazanılmış hak esasının bir istisnası olarak kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemeyeceği hususu da vurgulanmıştır.
16. Yapılan tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs istemiyle açılan eldeki davada İİK’nın 164 üncü maddesi gereğince kanun yoluna başvuru süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu hâlde, davacı vekilinin on günlük yasal süre geçirildikten sonra, ancak İlk Derece Mahkemesince hükümde gösterilen iki haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduğu, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin yasal on günlük sürenin dolmasından sonra istinaf başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verildiği, Özel Dairece, İlk Derece Mahkemesinin hükümde gösterdiği iki haftalık sürenin kanunda yazılı olan ve tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bir süre olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince de az yukarıda yer verilen gerekçeyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
17. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince istinaf dilekçesinin süre yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ilke ve kurallar ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere gerekçeli kararda istinaf süresinin on gün olması gerekirken hatalı olarak iki hafta gösterildiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebebiyet verebilecek nitelikte olması nedeniyle mahkemenin tarafı kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olduğu gözetildiğinde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun süresi içinde yapıldığı ve incelenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
18. Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün bozma kararında açıklanan ve yukarıda gösterilen ilâve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
25.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.