Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/359 E. 2023/417 K. 03.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/359
KARAR NO : 2023/417
KARAR TARİHİ : 03.05.2023

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/200 E., 2021/265 K.
KARAR : Davanın reddine

1. Taraflar arasındaki eğitim-öğretim giderleri davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin 21.09.2021 tarihli ve 2021/200 Esas, 2021/265 Karar sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
2. Davacı vekili, kazak uyruklu ve doktor olan davalı ile davacı üniversitenin mütevelli heyet başkanlığı arasında imzalanan 01.04.2004 tarihli sözleşmeye istinaden davalının burslu araştırma görevlisi sıfatıyla dört yıllığına bilgi ve görgüsünü artırmak üzere Türkiye Gazi Üniversitesine gönderildiğini, sözleşmenin onuncu maddesine göre eğitimin tamamlanmasından sonra davacı üniversitede öğretim görevlisi olarak en az beş yıl çalışmayı yükümlendiğini, davalının Gazi Üniversitesindeki eğitimini 10.10.2008 tarihinde tamamlamış olmasına ve gönderilen ihtarnameye rağmen sözleşmeden doğan yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla kendisine yapılan masraflar tutarı olan 59.703,00 TL’nin muacceliyet tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
3. Davalı vekili, müvekkilinin davacı ile imzalanan sözleşme gereği bilgi ve görgü artırmak amacıyla değil, tıpta uzmanlık eğitimi almak üzere dört yıllığına gönderildiğini, Türkiye’deki tıpta uzmanlık eğitiminin beş yıl olması nedeniyle bu eğitimin tamamlanması için 31.03.2009 tarihine kadar süre uzatımı verildiğini ancak bu sürenin dolmasına altı ay kala mütevelli heyet başkanının değişmesi nedeni ile eğitiminin sonlandırılması için Gazi Üniversitesine yazı yazıldığını, bunun üzerine 10.10.2008 tarihinde müvekkilinin eğitimine son verilerek okulla ilişiğinin kesildiğini, aynı tarihi taşıyan ve niteliği belli olmayan bir belge verildiğini, bu belgenin Türkiye’de herhangi bir kurumda kullanılabilecek ve geçerliliği olan bir belge olmadığını, davacı üniversitenin mütevelli heyetinin isteği üzerine hukuka aykırı şekilde tıpta uzmanlık eğitim programı tamamlanmadan eğitiminin sonlandırılmış olması nedeni ile müvekkilinin tazminat yükümlülüğünün doğmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
4. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.03.2010 tarihli ve 2009/65 Esas, 2010/58 Karar sayılı kararı ile; davacı üniversitenin, davalıya sözleşmenin onuncu maddesine göre tıpta uzmanlık eğitimi programını tamamlamak üzere 31.03.2009 tarihine kadar süre uzatımı vermiş olmasına rağmen 10.10.2008 tarihinde eğitimi sonlandırmış olması nedeniyle bu hukuka aykırı işleminden dolayı kusurlu olduğu, davalının yükümlülüğünün kendisi ile birlikte beş yıllık tıpta uzmanlık eğitim programına başlayan emsallerinin eğitim programlarını tamamlandığı 31.03.2009 tarihinden itibaren doğacağı, henüz dava şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
5. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
6. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 06.07.2010 tarihli ve 2010/5913 Esas, 2010/10255 Karar sayılı kararı ile;
“…Dosyadaki bilgi ve belgelerden davalı yükümlünün davacı üniversite tarafından eğitim ve öğretim yapmak, bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla Kazakistan’dan Türkiye’ye getirildiği, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalında ihtisas yaptığı, davacı Üniversitenin Burs Yönetmeliğine göre en fazla 5 yıl süre ile burs alabileceği, davalının 5 yıl süre ile de bursunu aldığı, Kazakistan’da kurulan Tıp Fakültesinin ihtiyacı için göreve çağrıldığı, ancak davalının ihtisas süresinin dolmadığını gerekçe göstererek göreve başlamadığı, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde 10.05.2004-10.10.2008 tarihleri arasında mezuniyet sonrası teorik ve uygulamalı çalışmalar yaptığı ve başarıyla tamamladığı, ilişiğinin de 10.10.2008 tarihi itibariyle kesildiği anlaşılmaktadır.
Davacı üniversitenin davalıyı görgü ve bilgisini artırmak için Türkiye’ye gönderildiğini, davalının Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlığına yazdığı 05.12.2007 tarihli dilekçesinde de kabul ettiği gibi bu durum, dosyadaki diğer delillerle de kanıtlanmış bulunmaktadır. Davalının ihtisas eğitimi için getirildiğini, ihtisas eğitimi 6 yıl olduğu için görev süresinin daha dolmadığını ileri sürmesi yukarıda açıklanan nedenlerle kabul edilemez. Kaldı ki davacı üniversite tarafından göreve çağrılması ve Gazi Üniversitesince ilişiğinin kesilmesi işlemine karşı idari yargı merciinde açılmış bir dava da mevcut olduğuna dair dosyada bir belge bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davanın kabulü ile davalının sorumlu olduğu borç miktarı tespit edilip bu doğrultuda bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
7. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.2011 tarihli ve 2010/533 Esas, 2011/256 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak alınan bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 59.703,00 TL’nin 25.11.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 18. Hukuk Dairesinin 10.03.2016 tarihli ve 2015/20865 Esas, 2016/4229 Karar sayılı kararı ile;
“…Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davalının davacı üniversite tarafından yapılan sınavlarda üstün başarılı olduğu bu nedenle uzmanlık eğitimi için gönderildiği, davalı ile davacı üniversite yetkilisi ile imzaladığı 01.04.2004 tarihli sözleşme ile davalının Mayıs 2004 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim dalında uzmanlık eğitimine başladığı, Gazi Üniversitesinin talebi üzerine davalının eğitim süresinin 31.03.2009 tarihine kadar uzatılmasına karar verildiği, davacının 21.08.2008 tarihli yazısı ile davacının 05.09.2008 tarihi itibariyle eğitiminin sonlandırılması ve mesleki eğitim aldıklarına dair belgenin düzenlenmesini talep ettiği, Gazi Üniversitesi 10.10.2008 tarihinde eğitim süresinin sonlandırıldığı anlaşılmıştır. Davalı ile aynı durumda olan …hakkında açılan alacak davasında mahkemenin kabul kararı üzerine Dairemizce, burs sözleşmesi dört yıl burs verileceğini düzenlemiş olsa da davalının eğitiminin başladığı anabilim dalının eğitim süresinin asgari beş yıl olup, davacı üniversite tarafından burs kesilse bile, sözleşmedeki zorunlu hizmet şartının yerine getirilebilmesi için uzmanlık eğitiminin tamamlanması gerektiği belirtilerek bozulmuş olup direnme kararı üzerine de Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2013 tarih 2013/18-643E-2013/1604K sayılı ilamı ile, taraflar arasındaki 01.04.2004 tarihli sözleşmenin 10. maddesi ile doktora veya diğer lisansüstü eğitim proğramlarına göre öğrenimlerini tamamladıktan sonra öğretim görevlisi olarak beş yıl çalışılacağının taahhüt edilmiş bulunması nedeniyle Özel Daire bozma kararına uyulması gerektiği belirtilerek direnme kararının bozulmasına karar verilmiş olup, benzer nitelikteki davada Hukuk Genel Kurulu tarafından kabul edilen gerekçede de yer aldığı üzere davalı tarafından imzalanan 01.04.2004 tarihli sözleşmenin Burslu araştırma görevlilerinin yükümlülükleri başlıklı 10. maddesindeki mecburi hizmetin yerine getirilmesinin eğitiminin tamamlanması koşuluna bağlanmış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken maddi hataya dayalı Daire bozma kararına göre davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı
10. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.09.2021 tarihli ve 2021/200 Esas, 2021/265 Karar sayılı üçüncü kararı ile; bozma kararına uyularak davalı tarafından imzalanan 01.04.2004 tarihli sözleşmenin burslu araştırma görevlilerinin yükümlülükleri başlıklı onuncu maddesindeki mecburi hizmetin yerine getirilmesi ve eğitiminin tamamlanması koşuluna bağlandığı ancak bu şartın gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Kararı
11. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
12. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 16.02.2022 tarihli ve 2021/8868 Esas, 2022/1116 Karar sayılı kararı ile; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dava dosyasının Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

II. ÖZÜ
13. Davanın özü; somut olayda, taraflar arasında imzalanan 01.04.2004 tarihli sözleşme gereğince davalının, Türkiye’ye bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla mı yoksa tıpta uzmanlık yapması için mi gönderildiği, kendisine yapılan eğitim giderlerini ödemekle yükümlü olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
15. Birinci ön sorun; Mahkemenin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususudur.
16. Belirtmek gerekir ki; 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesiyle 18.06.1927 tarihli 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 439 uncu maddesinin beşinci fıkrasından ve 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16 ncı maddesi ile değiştirilmeden önceki 429 uncu maddesinin üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkrada: “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
17. Anılan maddenin gerekçesinde ise; “Madde ile davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir…” denilmektedir.
18. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine yerel mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması öngörülmüştür.
19. Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun görevi, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır. Bu nedenle, nihai karar kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
20. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 294 üncü maddesinin birinci fıkrasında mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Nihai kararlar, usule ilişkin nihai kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Usule ilişkin nihai kararlar, davanın esasıyla ilgili olmayan kararlar olup, başka bir ifade ile mahkemenin maddi hukuk bakımından değil de usul hukuku bakımından verdiği kararlardır. Bu nedenle, mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları (HMK md. 115/2) da, usule ilişkin nihai kararlardır.
21. Esasa ilişkin kararlar ise hâkimin uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (HMK md. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık (esastan) sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o uyuşmazlık (dava konusu) hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir (HMK md. 303) (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, … 2001, C: 3, s. 3005).
22. Somut olayda, davanın reddine ilişkin olarak verilen ilk kararın, Özel Dairece, davanın kabulü ile davalının sorumlu olduğu borç miktarının tespit edilip bu doğrultuda bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulduğu açıktır. Mahkemece, birinci bozma kararına uyularak davanın kabulüne dair verilen karar ise Özel Dairece bu kez davanın reddine karar verilmesi gerekirken maddi hataya dayalı Daire bozma kararına göre davanın kabul edilmiş olmasının doğru görülmediği gerekçesiyle bozulmuştur.
23. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, Özel Dairenin ikinci bozma kararı önceki bozma kararını ortadan kaldıracak niteliktedir. Böyle olunca, yerel mahkemece verilen son kararın temyiz inceleme görevinin Özel Daireye değil, Hukuk Genel Kuruluna ait olduğuna oy birliğiyle karar verilmiş ve ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
24. İkinci ön sorun ise; Mahkemece birinci bozma kararına uyulmakla davacı yararına usulü kazanılmış hakkın oluşup oluşmadığı noktasına ilişkindir. Ancak, usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için bir davada ya taraflar ya Mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. Somut olayda ise davaların niteliği gereği böyle bir durumun oluştuğundan söz etmek mümkün değildir. Bu nedenle ikinci ön sorunun da bulunmadığına oy birliğiyle karar verilerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE
25. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sözleşme kavramının açıklanmasında fayda vardır.
26. Hukuki işlemden doğan borç ilişkilerinin başlıca kaynağı sözleşmedir. Her sözleşme, taraflar arasında bir hukuki ilişki meydana getirir, bu ilişkiye “sözleşmeye dayalı=akdi ilişki” denir. Doktrin ve uygulamada sözleşme yerine “akit”, “mukavele” veya “bağıt” kelimeleri de kullanılmaktadır. Sözleşme; hukuki bir sonuç doğurmak üzere, iki veya daha ziyade kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının uyuşmasını ifade eder.
27. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 12 nci maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu düzenlendiği gibi, 48 inci maddesinin birinci fıkrasında da herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetinin bulunduğu kabul edilerek kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğu temel ilke olarak benimsenmiştir. Borçlar hukukumuza hâkim olan “sözleşme serbestliği” ilkesinin kaynağı da irade özgürlüğüne dayanmaktadır.
28. Sözleşme serbestliği ve özgürlüğünün; sözleşme yapıp yapmama, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini, tipini ve şeklini belirleme, sözleşmenin içeriğini değiştirme ve sözleşmeyi ortadan kaldırma gibi biçimleri bulunmaktadır.
29. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altında düzenlenen 26 ncı maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanunu 19 uncu maddesi);
“Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler” şeklindeki hüküm ile tarafların kanunda öngörülen sınırlar içinde, sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyebilecekleri kabul edilmiştir.
30. Sözleşmenin içeriği kavramından anlaşılması gerekenin ne olduğu Kanun’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte doktrinde tarafların yapmış oldukları sözleşme kapsamında, üzerinde anlaşmaya vardıkları her şeyin sözleşmenin içeriğine dâhil olduğu ifade edilmektedir. Tarafların belirlediği edim veya edimler, bu edimlerin nerede ve ne zaman yerine getirileceği, yan edim ve yükümlülükler, sözleşmenin şekli, tarafların yapmaması gereken fiil ve davranışlar ile pek çok şey sözleşmenin içeriğine dâhildir (Hukuk Genel Kurulunun 15.04.2021 tarihli ve 2017/15-259 Esas, 2021/486 Karar sayılı kararı).
31. Tarafların özgür iradeleri ile oluşturup içeriğini serbestçe belirledikleri sözleşmenin kurulmasından sonra sözleşmeden doğan yükümlülüklerini kararlaştırılan şekilde ve zamanda yerine getirmek zorunda olmaları temel kural olup bu kurala “ahde vefa (söze bağlılık)” ilkesi denilmektedir. Latince “pacta sunt servanda” olarak ifade edilen ahde vefa ilkesi, insanların verdikleri sözleri tutması gerektiğini dile getiren ahlâkî bir prensiptir. Herkes sözleşme ile verdiği sözde durmalıdır ve sözleşme yapıldıktan, birtakım haklar ve yükümlülükler doğduktan sonra, tarafların özel durum ve ilişkilerinde ortaya çıkan değişikliklere bakılmamalıdır ve bu değişiklikler sözleşme ile verilen sözü etkilememelidir. Yani taraflar değişikliklere karşın, kendileri için zor da olsa verdikleri sözü yerine getirmelidirler (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 26-27). Aynı zamanda dürüstlük kuralının da bir görünümü olan “ahde vefa (söze bağlılık)” ilkesi gereğince kişilerin serbest iradeleriyle sözleşme ile verdikleri sözleri ve karşılıklı taahhütlerin, bu kişiler arasında bağlayıcı olduğu kuşkusuzdur.
32. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 27.10.2022 tarihli ve 2021/3(13)-428 Esas, 2022/1390 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.
33. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında 01.04.2004 tarihli “Türkiye’de Lisansüstü Eğitim-Öğretim Yaptırılan Burslu Öğrenciler için Hizmet Sözleşmesi” başlığı altında sözleşme imzalandığı, sözleşmenin onuncu maddesinde “Burslu araştırma görevlilerinin yükümlülükleri” başlığı altında “Türkiye’deki Üniversitelerin Yüksek Lisans, Doktora veya diğer Lisansüstü eğitim programlarına göre öğrenimlerini tamamladıktan sonra Hoca Ahmet Yesevi Uluslar arası Türk-Kazak Üniversitesi’nde kendi uzmanlık sahasındaki bir görevde ve emsallerine uygun ücret ödenmek şartıyla öğretim görevlisi olarak en az beş sene çalışmak” hükmünün düzenlendiği, bu yükümlülük karşılığında davalıya burs verildiği taraflar arasında çekişmesizdir.
34. Dosya kapsamından, davacının verdiği burs ile davalının 10.05.2004 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalında eğitime başladığı, Gazi Üniversitesinin davacıya yönelik 01.09.2008 tarihli yazısıyla beş yıl sürecek eğitim sürecinin Mart 2009’da sona ereceğinin belirtmesi üzerine davacı tarafından eğitim süresinin 31.03.2009 tarihine kadar uzatılmasına karar verildiği ancak daha sonra davacının, 05.09.2008 tarihi itibariyle davalının eğitiminin sonlandırılmasını ve mesleki eğitim aldığına dair belgenin düzenlenmesini talep ettiği, bunun üzerine Gazi Üniversitesinin 10.10.2008 tarihinde eğitim süresini sonlandırarak “Dr. … Göz Hastalıkları Anabilim Dalında 10.05.2004-10.10.2008 tarihleri arasında mezuniyet sonrası teorik ve uygulamalı çalışmalar yapmış ve başarıyla tamamlamıştır” yazılı belgeyi verdiği anlaşılmaktadır.
35. Davalının uzmanlık eğitimini tamamlayamadığı ve uzmanlık belgesi alamadığı açıktır. Hayatın olağan akışına göre hiç kimsenin ve hatta bir doktorun dört yıl gibi uzun bir süreyi yalnızca bilgi ve görgü artırımı için harcamayacağının, ancak uzmanlık alabilmek adına bu emeğin sarfedilebileceğinin düşünülmesi gerekir. Davacının da bu kadar uzun süreli bursu yalnızca bilgi ve görgü artırımı için verdiğinin kabulü yine hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu durumda, davalının bilgi ve görgüsünü artırmak amacıyla değil tıpta uzmanlık yapması için gönderildiğinin kabulü gerekir.
36. Davacı, taraflar arasında düzenlenen sözleşme hükümlerine bağlı kalmamış, davalının eğitim süresi bitmeden ilişiğinin kesilmesini talep etmiştir. Oysa taraflar arasında düzenlenen sözleşmede zorunlu hizmet yükümlülüğü eğitim programının bitmiş olması şartına bağlanmış; bu şart da davacının kusurlu davranışı ile gerçekleşmemiştir. Bu durumda davacı, taraflar arasındaki sözleşme gereğince, tamamlanmayan eğitim karşılığında zorunlu hizmet talebinde bulunamayacağı gibi, hizmetin verilmemesi durumunda yapılan masrafları da talep edemez.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davacının ödemiş olduğu bursun davalı tarafından ödenmesi, bu nedenle davanın kabulünün gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
38. Hâl böyle olunca, Mahkemece usul ve yasaya uygun olarak verilen karar onanmalıdır.

V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 inci maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 03.05.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.