Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/325 E. 2023/1059 K. 01.11.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/325
KARAR NO : 2023/1059
KARAR TARİHİ : 01.11.2023

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
SAYISI : 2019/14 E., 2020/27 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 20 Hukuk Mahkemesinin 09.04.2019 tarihli
ve 2016/5384 Esas, 2019/2504 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Kadastro Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili ve asli müdahil vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; Muğla ili, … ilçesi, … Köyünde bulunan 232 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman içi açıklık, taşlık, kayalık vasfında olduğunu, bu nedenle dava konusu taşınmazın zilyetlikle kazanılmasının mümkün olmadığını, buna rağmen hatalı şekilde davalılar adına kadastro tespit işleminin yapıldığını, dolayısıyla davalılar adına yapılan tespitin iptalinin gerektiğini ileri sürerek kadastro tespit tutanağındaki davalılar adına yapılan tespitin iptali ile taşınmazın hazine adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Asli Müdahil İstemi
5. Asli müdahil vekili; Muğla ili, … ilçesi, … Köyünde bulunan 232 ada 1 parsel sayılı taşınmazın orman içi açıklık olduğunu ileri sürerek kadastro tespit tutanağındaki davalılar adına yapılan tespitin iptali ile taşınmazın orman vasfı ile Hazine adına tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı
6. Davalılar; davaya konu taşınmazın miras bırakanları …’dan kendilerine intikal ettiğini, hâlen miras bırakan … adına tapuda kayıtlı olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
7. Marmara Kadastro Mahkemesinin 03.03.2011 tarihli ve 2010/168 Esas, 2011/122 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verilmiş; davalılar … … ve … … vekilinin karar düzeltme talebi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 12.05.2014 tarihli ve 2014/3562 Esas, 2014/5317 Karar sayılı kararı ile davalıların tapu kaydına dayanması nedeniyle bu hususta araştırma yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
8. … Kadastro Mahkemesinin 16.12.2015 tarihli ve 2014/28 Esas, 2015/121 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak davalıların Aziziye Karyesi, Dikenli Alan Mevkiinde bulunan ve arazi tevzi talimatnamesi gereğince Tapu Komisyonunun 04.11.1940 tarih ve 102/21 nolu kararı ile Hazineye ipotekli olarak … Köyünden … adına tescil edilen 1941 tarih 41 numarada kayıtlı 5 dekar (5000 m2) tapu kaydına dayandıkları, söz konusu tapu kaydının kuzey hududunda “çatal davul sırtı”, güney hududunda “oyuklu davul sırtı” isimlerinin geçtiği, keşif günü davaya konu taşınmazın kuzey ve güneyinde tepelerin yer aldığının gözlemlendiği, mahalli bilirkişi tarafından kuzeydeki tepenin “Çataldağ” olarak, güneydeki tepenin “Oyuklu Tepesi” olarak bilindiğinin belirtildiği, bilirkişi raporuna ekli memleket haritasında “Çataldağ” olarak ismi geçen dağın davaya konu taşınmazın güneyinde yer aldığı, ancak mahalli bilirkişi tarafından davaya konu taşınmazın bulunduğu mevkideki tepelerin hepsinin adının Çataldağ olduğu, Çataldağ’ın buraların genel adı olduğu, her tarlanın da özel olarak ayrıca isimlendirildiğinin belirtildiği, tapu kaydının doğu hududunu yol okuduğu, keşif günü itibariyle davaya konu taşınmazın etrafında yolun olmadığı, ancak mahalli bilirkişi tarafından davaya konu taşınmazın kuzeydoğusunda önceden patika bir yolun olduğunun belirtildiği, ayrıca haritacı ve fen bilirkişi raporuna ekli 1972 tarihli hava fotoğrafı, 1978 tarihli memleket haritası ve 1985 tarihli fotogrametrik harita üzerinde davaya konu taşınmazın doğusunda patika yolun gözüktüğü, bilirkişiler tarafından raporda bu yolun yerinin işaretlendiği, tapu kaydının batısı “tiyacı deresi” okuduğu, mahalli bilirkişi tarafından bu isimde bir derenin bilinmediği, davaya konu taşınmazın batı istikametinde 2 km ileride kuru bir derenin olduğu, bu derenin isminin derin dere olduğunun belirtildiği, haritacı ve fen bilirkişi raporuna ekli 1972 tarihli hava fotoğrafı, 1978 tarihli memleket haritası ve 1985 tarihli fotogrametrik harita üzerinde davaya konu taşınmazın batı istikametinde olan bu derenin yerinin işaretlendiği, sonuç olarak bir hudut itibariyle uymayan, ancak diğer hudutlar itibariyle uyan tapu kaydının davaya konu taşınmazı kapsadığının sabit olduğu, dolayısıyla davalıların dayandığı tapu kaydının davaya konu taşınmaza sınırlar ve miktar itibariyle uyduğu, tapu kaydının uyduğu bir yerde orman içi açıklıktan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davacı Hazine ve asli müdahil Orman İdaresi tarafından açılan davaların reddi ile dava konusu taşınmazın kadastro tespit tutanağındaki tespitin iptaline, taşınmazın tarla vasfıyla davalılar adına miras payları oranında tespit ve tapuya tesciline, taşınmazın birinci derece doğal sit alanında kaldığının tapunun beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve asli müdahil vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09.04.2019 tarihli ve 2016/5384 Esas, 2019/2504 Karar sayılı kararı ile; “…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1966 yılında yapılıp 11.10.1968 tarihinde ilân edilen ve 11.01.1969 tarihinde kesinleşen orman tahditi vardır. Daha sonra, 1981 yılında sınırlandırması yapılan ormanların aplikasyonu ve 6831 sayılı Kanunun, 1744 sayılı Kanunla değişik 2. madde uygulaması yapılıp 13.05.1982 tarihinde ilân edilerek itirazsız yerlerde 13.05.1983 kesinleşmiş, itirazlı yerlerde ise komisyon çalışmalarının 30.07.1982 tarihinde ilân edilmesiyle çalışma 30.07.1983 tarihinde kesinleşmiş, aynı yerde 1991 yılında 3302 sayılı Kanun hükümlerine göre aplikasyon ve 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması yapılıp, dava tarihinden önce kesinleşmiştir.
3116 sayılı Kanun hükümlerine göre çıkartılan 1940 Tarihli Tahdit Talimatnamesinin 38. maddesinde “Ormanların bitişiğinde bulunan mülk ve toprakların hepsinde, orman içindekilerden yalnız köy arazi ve camiasına dahil olanlarda vesaik ibraz edilmese bile fiili vaziyet aynen tespit ve zapta geçirilmekle iktifa edilir. Orman içinde olup da 2. madde şümulüne girmeyen diğer mülk veya topraklar için muteber tasarruf vesikası ibraz edilmezse tasarruf mevzuatı ile 2644 sayılı Tapu Kanununun 16 ve Orman Kanununun 25. maddelerine müsteniden bunlar Devlet namına tahdit olunur” hükmü bulunmaktadır.
Orman kadastrosunun yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 1958 Tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinin 40. maddesinde “Dış poligon teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki mülk ve toprakların hepsinde, iç poligonu teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki köyleri veya köy mahallerini çevreleyen ve orman sınırına kadar fasılasız devam eden arazi cüz’i tamında muteber mülkiyet vesikası ibraz edilmese de fiilî durum aynen tespit ve zabta geçirilmekle iktifa olunur. Yukarıdaki fıkra dışında kalan orman içindeki dağınık mülk ve topraklar için muteber mülkiyet vesikası biraz edilmez ise bunların durumu mülga 3116 sayılı Orman Kanununun 25 ve aynı Kanunun 5653 sayılı Kanunla muaddel 25 ve 6831 sayılı Orman Kanunun 17. maddeleri hükümlerine göre incelenir.” hükmü, 61. maddesinde ise “Tahdit olunan ormanlar içinde gerek tapulu gerekse tapusuz bütün mülk ve toprakların tespitinde iç kısımdaki gayrimenkuller nazarı dikkate alınmadan yalnız her komşuya ait kısım ormanla müşterek sınırları ölçülür. Ve bunlar ana poligonun en yakın noktasına bağlanır. Orman hududuna bitişik komşu gayrimenkullerin ara hudutları kısa çizgiler halinde gösterilir. Her komşu arazi parçası cinse göre ayrı renkle boyanarak belli edilir. Orman içindeki parsellere romen rakamı ile (I)’den başlayarak sıra numarası verilir. Bu arazi parselleri içinde orman parçaları bulunuyorsa 58. maddeye göre hareket olunur.” hükmü bulunmaktadır.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1966 yılında yapılan orman tahdidine ait tutanaklarda “Çatalca mevkinde …’ya ait tarlaya gelindi, tetkik olundu, … tahminen 3 dönüm miktarındaki bu yer 55-60 seneden beri … tarafından kullanılmakta olduğu ve mülkiyet belgesi bulunmadığı anlaşıldığından fiili durumunun tarla olarak tesbitiyle iktifa olundu (parsel no:177)” ifadesine yer verilmiştir. Çekişmeli taşınmaz fiilî durumu tespit edilerek orman sınırı dışında bırakılmış ise de bu şekildeki bir tespitte bulunulmasındaki amacın hak sahiplerinin geçerli bir tapusu varsa o tapuya dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açmalarına imkan vermek olduğu ve fakat aslında taşınmazın orman kadastrosu içinde bırakıldığı kabul edilmekte olup, hak sahipleri tarafından orman kadastrosunun iptali için hak düşürücü süre içinde herhangi bir dava da açılmadığı gözönüne alındığında taşınmaz esasında halen orman sınırları içerisinde bulunmaktadır.
Yine taşınmazın güncel durum itibariyle dört tarafı orman parseli ile çevrili olup 6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesinde açıklanan orman içi açıklık niteliğinde olduğu, gerek 26.05.1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinde gerekse 25.06.1970 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 31.05.1970 gün ve 531 sıra no’lu Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliğinin 33/3 ve 19.08.1974 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 25.07.1974 tarihli Orman Kadastro Yönetmeliğinin 40/A ve 30.05.1984 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 30/1 ve 02.09.1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/1 ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/a maddesinde “… 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaççık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıkların orman olarak sınırlandırılacağı” öngörülmüştür.
6831 sayılı Kanunun 17/2. maddesinde açıklanan orman içi açıklık niteliğinde olduğu, gerek 26.05.1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinde gerekse 25.06.1970 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 31.05.1970 gün ve 531 sıra no’lu Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliğinin 33/3 ve 19.08.1974 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 25.07.1974 tarihli Orman Kadastro Yönetmeliğinin 40/A ve 30.05.1984 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 30/1 ve 02.09.1986 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/1 ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/a maddesinde “… 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaççık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıkların orman olarak sınırlandırılacağı” öngörülmüştür.
6831 sayılı Kanunun 17. maddesi, orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık amacı ile ağıl yapılmasına, bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin vermez.
6831 sayılı Kanun, madde: 17/1-2
Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere; her çeşit bina ve ağıl inşaası ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması ve tarla açılması, işlemesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır.
Devlet Ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur. Yanan orman alanlarındaki her türlü emval Orman Genel Müdürlüğünce değerlendirilir (17/06/2004 gün ve 5192 sayılı Kanun ile değişik hali).
Yasa metninden açıkça anlaşıldığı gibi, hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım, inşaat ve hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılamaz. Bu tür yerler özel mülk olamaz. Yönetim derhal el koyma hakkına sahiptir. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacaktır. Bu kullanım nedeniyle yeni açma, genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek ve orman bütünlüğü bozulacaktır.
Ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğu yoktur. Zira, öncesi orman olan ve ormandan açılan taşınmazlar, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre zaten orman sayılmaktadır. 17. maddede tanımı yapılan olgu, öncesi orman iken açılan yerlerle beraber ayrıca [HANGİ NEDENLE OLURSA OLSUN ORMAN İÇİ AÇIKLIKLARIN KAZANILAMAYACAĞI İLKESİNİ İÇERMEKTEDİR VE AMACI ORMAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTIR]. Bu tür yerlerin 15.07.2004 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılması gerekir.
Kanun koyucu ayrı bir kavram oluşturmuş ve hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapamıştır. Bu itibarla, dava konusu taşınmazın memleket haritasında açık alanda gözükmesi bu olguyu değiştirmez. Etrafı ormanla çevrili olan taşınmazlar, özel mülke dönüşüp tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağı tartışmasızdır. Dairemizin bu yoldaki kararları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ve yerleşik kararlar halini almıştır [Y.H.G.K.’nun 10.12.1997 gün ve 1997/20 – 830/1034, 10.12.1997 gün ve 1997/20 – 808/1039, 08.02.1999 gün ve 1999/7-22-43, 13.10.1999 gün ve 1999/8-689 – 822, 03.04.2002 gün ve 2002/8-230-261 ve 22.10.2003 gün 2003/20-665/614 sayılı ve yine orman kadastrosunun kesinleştiği tarihten sonra 20 yıldan fazla süre geçse dahi orman içi açıklık konumunda olan taşımazların zilyedlik yoluyla kazanılamayacağı konusundaki 11.10.2004 gün ve 2004/7-531-582 sayılı kararları].
Tapu ve zilyetlik yoluyla kişi ve kurumların ormandan toprak kazanmasını sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları da Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasanın 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Ayrıca; orman içi açıklık ve boşluklar ile orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanlar, yasa gereği orman sayıldığı için, 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26. maddesinin (a) ve (j) bentleri gereğince Devlet Ormanı olarak sınırlandırılması öngörülmüştür. Bu tür yerler zilyetlik yolu ile kazanılamaz ve özel mülk olarak tescil edilemez.
Mahkemece değinilen yönler gözetilerek davacı Hazine ve asli müdahil Orman Yönetiminin davasının kabulü gerekirken, dava konusu taşınmazın özel mülke dönüşmesini sağlayacak biçimde davanın reddi yolunda hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır…” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
11. … Kadastro Mahkemesinin 23.09.2020 tarihli ve 2019/14 Esas, 2020/27 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve asli müdahil vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda Muğla ili, … ilçesi, … Köyünde bulunan 232 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının bulunması karşısında anılan taşınmazın 6831 sayılı Kanun’un 17/2 maddesi kapsamında orman içi açıklık niteliğinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
14. 1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu (3116 sayılı Kanun), Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukuki tanımı ilk defa bu Kanun’da yapılmış, 1938 yılında 3444 sayılı Kanun ile bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 sayılı Kanun ile orman tanımının yer aldığı 1 inci maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnalar hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir.
15. 08.02.1937 tarihli 3116 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde orman; “Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri ile beraber orman sayılır” şeklinde, 24.03.1950 tarihli 5653 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde ise; “Kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu haller yerleriyle birlikte orman sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. 31.08.1956 tarihli 6831 sayılı Orman Kanunu’nda (6831 sayılı Kanun) da orman tanımına yer verilmiştir. Buna göre orman; “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır” şeklinde tanımlanarak maddenin kapsamı daha da genişletilmiştir.
16. 6831 sayılı Kanun’un 17 nci maddesinin bir ve ikinci fıkraları uyarınca; Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere otlatma planı yapılan alanlarda yıllık otlatma süresi dâhilinde hayvanların planlı otlatılmasını sağlayan, gecelemesini emniyet altına alan ve dağılmalarını engelleyen geçici çevirmeler şeklinde düzenlemeler dışında her çeşit bina, ağıl ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması, tarla açılması, işlenmesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır. Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yolları ile elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya orman idaresince el konulur.
17. Madde içeriğinden açıkça anlaşıldığı gibi hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılmasına ve bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin verilmemiştir. Bu açıklıkların öncesinin orman olup olmaması önemli değildir. Zira madde metninde orman içi açıklıkların öncesi orman ise, ya da ormandan açılmış ise şeklinde bir açıklama, bir bölüm olmadığı gibi, madde metninde geçen orman içinde yer alan herhangi bir nedenle var olan açıklıklar deyimi de bu olguyu ifade etmektedir. Bu itibarla uygulanan memleket haritası, hava fotoğrafı ve amenajman planında öncesi orman olduğu saptanan fakat sonradan ormandan açılmış bulunan yerlerin 6831 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre orman sayılacağı tartışmasızdır (HGK’nın 10.12.1997 tarihli ve 1997/20-808 Esas, 1039 Karar; 13.10.1999 tarihli ve 1999/8-689 Esas, 1999/822 Karar; 03.04.2002 tarihli ve 2002/8-230 Esas, 2002/261 Karar ile 22.10.2003 tarihli ve 2003/20-665 Esas, 2003/614 Karar sayılı kararları).
18. Ayrıca gerek 26.05.1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinde gerekse 25.06.1970 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 31.05.1970 tarihli ve 531 sıra nolu Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliği’nin 33/3, 19.08.1974 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 25.07.1974 tarihli Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 40/A, 30.05.1984 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 30/1, 02.09.1986 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 23/1 ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 26/a maddesinde devlet ormanı olarak sınırlandırılacak yerler belirtilmiştir. 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 26/a maddesinde, “6831 sayılı Kanunun 1 inci maddesine göre, orman sayılan ve eskiden beri Devlete ait olduğu bilinen ormanlar, orman içindeki kültür arazileri dışında 6831 sayılı Kanununun 17 nci maddesinde yer alan orman içinde bulunan doğal olarak ağaç ve ağaçcık içermeyen, genel olarak otsu bitki veya bazı durumlarda yer yer odunsu bitkiler içeren açıklıklar… Devlet ormanı olarak sınırlandırılır.” hükmüne yer verilmiştir.
19. Orman içi açıklık ve boşluklar ile orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanlar, Kanun gereği orman sayıldığı için orman olarak sınırlandırılması öngörülmüştür. Dolayısıyla belgelerdeki görünümü ne olursa olsun, bu açıklıklar kişiler adına tescil olunamaz. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacağından, bu kullanım nedeniyle yeni açma ve genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek, orman bütünlüğü bozulacaktır. Bu nedenledir ki, Kanun’da kesin olarak bu parçaların özel mülk olmasına ve tesciline izin verilmemiştir. Taşınmazın anılan madde kapsamında orman içi açıklık vasfında olması için tapulu taşınmaz olmaması ve kural olarak dört tarafının ormanla çevrili olması bu nedenle ediniminin orman bütünlüğünü bozması gerekir.
20. Hemen belirtilmelidir ki 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre çıkartılan 1940 Tarihli Tahdit Talimatnamesi’nin 38 inci maddesinde “Ormanların bitişiğinde bulunan mülk ve toprakların hepsinde, orman içindekilerden yalnız köy arazi ve camiasına dahil olanlarda vesaik ibraz edilmese bile fiili vaziyet aynen tespit ve zapta geçirilmekle iktifa edilir. Orman içinde olup da 2. madde şümulüne girmeyen diğer mülk veya topraklar için muteber tasarruf vesikası ibraz edilmezse tasarruf mevzuatı ile 2644 sayılı Tapu Kanununun 16 ve Orman Kanununun 25. maddelerine müsteniden bunlar Devlet namına tahdit olunur” hükmü bulunmaktadır. Öte yandan 1958 Tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesi’nin 40 ıncı maddesinde “Dış poligon teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki mülk ve toprakların hepsinde, iç poligonu teşkil eden orman hududunun bitişiğindeki köyleri veya köy mahallerini çevreleyen ve orman sınırına kadar fasılasız devam eden arazi cüz’i tamında muteber mülkiyet vesikası ibraz edilmese de fiilî durum aynen tespit ve zabta geçirilmekle iktifa olunur. Yukarıdaki fıkra dışında kalan orman içindeki dağınık mülk ve topraklar için muteber mülkiyet vesikası ibraz edilmez ise bunların durumu mülga 3116 sayılı Orman Kanununun 25 ve aynı Kanunun 5653 sayılı Kanunla muaddel 25 ve 6831 sayılı Orman Kanunun 17. maddeleri hükümlerine göre incelenir” hükmü yer almaktadır. Buna göre ormanların bitişiğinde bulunan mülk ve toprakların hepsinde, orman içindekilerden yalnız köy arazi ve camiasına dâhil olanlarda hak sahiplerinin tapusu varsa ancak tahdit sırasında bu tapu ibraz edilmemişse fiilî durum aynen tespit edilerek ve zabta geçirilmesiyle yetinilecektir. Bu durumun zapta geçirilmesiyle aslında taşınmazın orman kadastrosu içinde bırakıldığı kabul edilmekte olup sadece hak sahiplerinin tapuya dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açmalarına imkân verilmektedir. Başka bir deyişle hak sahiplerinin geçerli bir tapusu varsa bu tapuya dayanarak hak düşürücü süre içerisinde orman kadastrosuna itiraz davası açmamaları hâlinde artık anılan tapuya dayanmaları mümkün değildir.
21. Diğer taraftan tapu ve zilyetlik yoluyla kişi ve kurumların ormandan toprak kazanmasını sağlayan 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun (3402 sayılı Kanun) 45 inci maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli ve 1988/31 Esas, 1988/13 Karar; 14.03.1989 tarihli ve 1989/35 Esas, 1989/13 Karar ve 13.06.1989 tarihli ve 1989/7 Esas, 1989/25 Karar sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Sonuç olarak bu tür yerlerin zilyetlik yolu ile kazanılması ve özel mülk olarak tescil edilmesi mümkün değildir.
22. Somut olayda dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede tespit tarihinden önce 1966 yılında yapılıp 11.10.1968 tarihinde ilân edilen ve 11.01.1969 tarihinde kesinleşen orman tahdidinin bulunduğu, daha sonra 1981 yılında sınırlandırması yapılan ormanların aplikasyonu ve 6831 sayılı Kanun’un 2 nci madde uygulaması yapılarak 13.05.1982 tarihinde ilân edildiği ve itirazsız yerlerde 13.05.1983 tarihinde itirazlı yerlerde ise komisyon çalışmalarının 30.07.1982 tarihinde ilân edilmesiyle 30.07.1983 tarihinde kesinleştiği, aynı yerde 1991 yılında 3302 sayılı Kanun hükümlerine göre aplikasyon ve 6831 sayılı Kanun’un 2/B madde uygulaması yapılıp dava tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmaktadır.
23. Davalılar dava konusu yer ile ilgili murisleri … adına 30.01.1941 tarihli ve 41 numarada kayıtlı 5 dekar (5000 m2) olarak dosyaya ibraz edilen tapu kaydının bulunduğunu savunmaktadır. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1966 yılında yapılan orman tahdidine ait tutanaklarda “Çatalca mevkiinde …’ya ait tarlaya gelindi, tetkik olundu, … tahminen üç dönüm miktarındaki bu yer 55-60 seneden beri … tarafından kullanılmakta olduğu ve mülkiyet belgesi bulunmadığı anlaşıldığından fiili durumunun tarla olarak tespitiyle iktifa olundu (parsel no:177)” ifadesine yer verilmiştir. Çekişmeli taşınmaz fiilî durumu tespit edilerek orman sınırı dışında bırakılmış ise de bu şekildeki bir tespitte bulunulmasındaki amaç yukarıda da bahsedildiği üzere, hak sahiplerinin geçerli bir tapusu varsa o tapuya dayanarak orman kadastrosuna itiraz davası açmalarına imkân vermektir. Başka bir deyişle yapılan tespit ile aslında taşınmazın orman kadastrosu içinde bırakıldığı kabul edilmekte, ancak geçerli bir tapusu olan hak sahiplerine hak düşürücü süre içerisinde bu durumu ispatlamalarına olanak tanınmaktadır. Bu itibarla davalılar tarafından orman kadastrosunun iptali için hak düşürücü süre içinde herhangi bir dava açılmadığı göz önüne alındığında çekişmeli taşınmazın esasında hâlen orman sınırları içerisinde bulunduğu anlamına gelmektedir.
24. Bu durumda yukarıda yapılan açıklamalara, somut olaya ilişkin maddi ve hukuki olgulara göre; mahkemece dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanun’un 17/2 nci madde hükmüne göre orman içi açıklık niteliğinde orman sayılan yerlerden olduğu ve 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılmasının zorunlu olduğu ve bu tür yerlerin zilyetlikle kazanımı mümkün olmadığından davacı … ve asli müdahil Orman İdaresi tarafından açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken dava konusu taşınmazın özel mülke dönüşmesini sağlayacak biçimde davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.
25. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekili ile asli müdahil vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanması gereken 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

01.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.