YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/303
KARAR NO : 2023/86
KARAR TARİHİ : 15.02.2023
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2021/176 E., 2021/357 K.
KARAR : Asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine
1. Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 7. İş Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin 2003 yılının Nisan ayından itibaren davalı şirketin Dış Haberler Müdürlüğüne bağlı Moskova Bürosunda muhabir-foto muhabiri olarak çalışmaktayken 2012 yılının Temmuz ayında Genel Müdürlük Merkezine atandığını ve iş sözleşmesini feshettiği 30.09.2012 tarihine kadar çalışmasının devam ettiğini, son ücretinin yaklaşık brüt 9.000,00 TL olduğunu, müvekkilinin Moskova temsilcisi olmasına rağmen çalışma saatlerinin Dış Haberler Müdürlüğü tarafından belirlendiğini, 24 saat dünya ajanslarını takip ettiğini, Moskova’da tek gazeteci olması sebebiyle çoğu kez 09.00’dan birkaç saat önce başlayan çalışmasının 21.00’den önce bitmediğini, sendika üyesi olduğundan toplu iş sözleşmesi gereği haftada iki gün tatil yapması gerekirken ayda en az dört kez haftada bir gün tatil yaptığını, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de çalıştığını, yıllık izinlerinin eksik kullandırıldığını ileri sürerek yıllık izin ücreti, hafta tatili, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile bu ücretlerin % 5 fazlası alacakların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
5. Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; asıl dava dilekçesindeki iddialarını aynen tekrar ederek asıl dava ile aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğundan dosyaların birleştirilerek hafta tatili, fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile bu ücretlerin % 5 fazlası alacakların davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
6. Davalı vekili asıl davada cevap dilekçesinde; zamanaşımı def’inde bulunduklarını, davacı tarafından iş sözleşmesinin emeklilik sebebiyle 30.09.2012 tarihinde feshedildiğini, tüm alacaklarının ödendiğini, müvekkili şirkette çalışma süresinin sekiz saat olduğunu, ayrıca çalışma saatlerini davacının kendisinin belirlediğini, toplu iş sözleşmesi kapsamında hafta tatili kullandırıldığını, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışması olduğunda karşılığının ödendiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
7. Davalı vekili birleşen davada cevap dilekçesinde; asıl davaya verdiği cevap dilekçesinde ileri sürdüğü hususlara ilaveten davacının taleplerini ayrıştırmaksızın açtığı davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, % 5 fazlalığa ilişkin taleplerin asıl alacağa bağlı fer’î nitelikte talepler olduğunu, ihtirazi kayıt koymaksızın fesih sırasında tüm haklarını alan davacının bu taleplerinin de yerinde olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı
8. Ankara 7. İş Mahkemesinin 24.06.2014 tarihli ve 2012/1608 Esas, 2014/738 Karar sayılı kararı ile; davacının davalıya ait işyerinde 01.05.1999-30.09.2012 tarihleri arasında çalıştığı, fesih tarihi itibariyle kullanmadığı 76 günlük yıllık izinden 31 gününün 2011 yılında, 45 gününün ise 01.05.2012 tarihi itibariyle hak kazandığı izin olduğu, 2011 yılına ilişkin yıllık izin ücretinin kanun hükmü gereği iki kat ödenmesi gerektiği, tanık beyanlarından davacının fazla çalışma yapıp, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının anlaşıldığı, davacının talep edebileceği alacakların 31.01.2014 tarihli asıl ve zamanaşımı def’ini de değerlendiren 02.05.2014 tarihli bilirkişi ek raporu ile tespit edildiği, hafta tatili, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarından karineye dayalı makul indirim yapıldığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
9. Ankara 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 08.12.2015 tarihli ve 2015/30768 Esas, 2015/33980 Karar sayılı kararı ile; tarafların sair temyiz itirazlarına karar verildikten sonra,“…2-Somut uyuşmazlıkta, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının, davalı işverene ait Moskova’da bulunan işyerinde geçen çalışma döneminde, günde ortalama oniki saat çalıştığı, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmasına devam ettiği kabul edilerek, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları ile bu alacakların günlük % 5 fazlalıkları hesaplanmıştır. Ne var ki, dinlenen tanıkların, Moskova’da bulunan işyerinde çalışması bulunmadığından, bu işyerindeki çalışma düzenine ilişkin beyanlarına itibar edilmesi mümkün değildir. Diğer taraftan dosyaya, davacı vekilince, davacının hazırladığı haberlere ilişkin listeler sunulmuştur. Söz konusu haberler nazara alınarak, fazla çalışma süresinin tespiti de mümkün değildir. Ancak, haber içeriklerinde bahsi geçen olayların tatil gününe denk gelip gelmediğinin incelenerek, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil alacaklarına yönelik taleplerin değerlendirilmesi mümkün olup, hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise söz konusu haber listeleri denetime elverişli olacak şekilde incelenmemiştir. Anılan sebeplerle, fazla çalışma ücreti alacağı talebi ispatlanmadığından reddedilmeli; hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücretlerine yönelik talepler bakımından ise, dosyaya sunulan haber listeleri denetime elverişli şekilde incelenerek sonuca gidilmelidir. Neticeye göre günlük yüzde beş fazlalık alacaklarında indirim oranları yeniden değerlendirilmelidir.
3-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının 2011 yılı için hak kazandığı ve kullanmadığı otuzbir günlük yıllık izin süresi için, 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 29. maddesi uyarınca iki kat ücret ödenmesi gerektiği kabul edilmiştir. 5953 sayılı Kanun’un 29. maddesinde “Gazeteciye bu Kanunun 21 inci maddesinde yazılı yıllık izni vermeyen veya izni vermiş olup da izin müddetine ait ücreti ödemeyen işverene, yıllık izin vermediği veya izin süresine ait ücretleri ödemediği kimsenin izin müddetine tekabül eden ücretler yekununun üç katı kadar idari para cezası verilir; ayrıca gazeteciye ödenmesi gereken ücret toplamı, iki kat olarak ödenir” hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda ise, davacı, yıllık izinlerini talep etmesine rağmen işverence kullandırılmadığını ya da izin verilmesine rağmen ücretinin ödenmediğini iddia ve ispat etmiş değildir. Bu halde, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, bahsi geçen izin süresi için iki kat ücret hesaplaması yapılması hatalı olmuştur. İş sözleşmesinin feshinden sonra açılan eldeki davada, davacının kullanmadığı yıllık izinlerinin karşılığı ücret alacağını talep ettiğine göre, kullanmadığı toplam izin süresinin, Kanunun 29. maddesi uygulanmadan son ücret üzerinden ödenmesi gerekliliği nazara alınarak yeniden hesaplama yapılmalıdır.
4-5953 sayılı Kanun’da gazetecilerin işçilik alacaklarına mevduat faizi uygulanacağına dair bir hüküm bulunmadığının göz ardı edilerek, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri ile bu ücretlerin günlük yüzde beş fazlalıklarına mevduat faizi işletilmesine karar verilmiş olması bir diğer hatalı yöndür…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı
11. Ankara 7. İş Mahkemesinin 11.12.2018 tarihli ve 2016/96 Esas, 2018/466 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; davacının ödenmeyen yıllık izin ücreti alacağı bulunmadığı, fazla çalışma ücreti ve fazla çalışmanın % 5 fazlası alacak istemlerinin reddi gerektiği, 16.07.2018 tarihli bilirkişi raporunun indirim oranı dışında dosya kapsamına uygun olduğu, rapora itibar edilmek suretiyle % 5 fazlalığa yönelik karineye dayalı makul indirim uygulandığı gerekçesiyle taleple bağlılık dikkate alınarak asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Ankara 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 02.04.2019 tarihli ve 2019/1484 Esas, 2019/7301 Karar sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…2-Somut uyuşmazlıkta, 16/07/2018 tarihli bilirkişi raporunda, hafta tatilinin mutlaka hafta sonu günlerinde kullandırılması zorunluluğunun bulunmadığı, dosyaya sunulan haber listelerindeki tarihlerin ardışık ve kesintisiz olmadığı, dolayısıyla bozma ilamında işaret edilen listelere göre hafta tatili ücreti talebinin kanıtlanmadığına yönelik mütalaa bulunmaktadır. Mahkemece bu mütalaaya itibar edilmeyerek, listelere göre hafta sonu günlerine denk gelen tarihlerde hafta tatili çalışması yapıldığı esas alınmış ve hafta tatili ücreti ile günlük yüzde beş fazlalık alacağı hüküm altına alınmıştır.
Bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere, hafta tatilinin mutlaka hafta sonu günlerinde kullandırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Hafta içine denk gelen günlerde de, hafta tatili izninin kullandırılması mümkündür. Dolayısıyla, dosyaya sunulan listelere göre hafta tatili ücreti talebinin kanıtlanıp kanıtlanmadığının değerlendirilmesinde, listelerde yer alan tarihlerin ardışık olması gerekli olup, salt hafta sonu gününe denk gelen tarihler üzerinden bir belirleme yapılması doğru değildir. Mahkemenin, bu yöne aykırı kabulü hatalı olmuştur.
Diğer taraftan; ulusal bayram ve genel tatil ile kabule göre hafta tatili ücretlerine (ve dolayısıyla günlük yüzde beş fazlalıklara) yönelik olarak bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalarda, asıl dava bölümünde gösterilen hesabın bir kısmına, ayrıca birleşen dava bölümünde de mükerrer şekilde yer verildiği görülmekte olup, Mahkemece mükerrer hesap kısmına dikkat edilmeden hüküm tesisi de hatalıdır.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı
14. Ankara 7. İş Mahkemesinin 12.11.2020 tarihli ve 2019/249 Esas, 2020/364 Karar sayılı kararı ile bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda; 25.03.2020 tarihli bilirkişi raporunun dosya kapsamına ve bozma kararına uygun olduğundan rapora itibar edildiği, davacının hafta tatillerinde çalıştırıldığını ispat edemediği, hüküm altına alınacak ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının % 5 fazlalığının ise % 90 indirimle toplam net 12.135,89 TL’yi geçemeyeceği, bu tutarında 22.10.2012 tarihli davada talep edilen tutar içinde kaldığı gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulü ile birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı
15. Ankara 7. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22.02.2021 tarihli ve 2021/1089 Esas, 2021/4615 Karar sayılı kararı ile; davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, “…2-Anayasa Mahkemesi’nin 13.06.1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştırılanlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinin iptaline dair 19.11.2019 gün ve 30953 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 esas 2019/74 karar sayılı “İPTAL” kararının eldeki uyuşmazlığa etkisinin açıklığa kavuşturulması gereklidir.
5953 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinde, günlük iş süresinin gece ve gündüz devrelerinde sekiz saat olduğu kural altına alındıktan sonra takip eden fıkrada günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillerle yapılan çalışmaların “fazla saatlerde çalışma” olduğu açıklanmıştır.
Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan ek 1 inci maddesinin 8 inci fıkrasının 2 nci cümlesinde ise “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” hükmü mevcuttur. Anılan ek 1 inci maddede, fazla saatlerde çalışmaların (günlük sekiz saati aşan çalışmalarla, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalışmaları) %5 fazlalıkları ayrı ayrı düzenlenmemiş, aynı kurala tabi kılınmıştır.
Anılan Kanun maddesinin düzenleniş şekline göre Anayasa Mahkemesi’nin iptaline konu olan norm cümlesi, ek 1 inci maddenin kapsamında yer alan gece ve gündüz devrelerindeki günlük sekiz saatlik iş müddetini aşan fazla çalışmalar ile ulusal bayram, genel tatiller ve hafta tatili çalışmalarının tamamı için sonuç doğuran bir düzenleme olup, bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının bu alacakların tümünün %5 fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
Yukarıdaki tespit ve açıklamalara göre iptal kararının kapsamı belirlendikten sonra bu iptal kararının bağlayıcılığı ve ne zaman hukukî sonuç doğuracağı sorununun ele alınması gereklidir.
T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasında, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” düzenlemesi mevcut olup, bu düzenlemenin doğal sonucu olarak Anayasa Mahkemesi’nce bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tümünün ya da bunların belirli hükümlerinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiğinin bilindiği halde görülmekte olan davaların Anayasa’ya aykırılığı saptanan kurallara göre görüşülüp çözümlenmesi, Anayasa’nın üstünlüğü prensibine ve hukuk devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülmeyeceği kabul edilmektedir (Danıştay 4. Dairesi. 09.05.2011 tarih ve 2011/2546 esas 2011/3384 karar sayılı kararı). Bu konudaki Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarih ve 1989/11-48 sayılı kararında; “Anayasanın 152. maddesine göre, itiraz yoluna başvuran mahkemeler, Anayasa Mahkemesi’nce verilecek kararlara uymak zorundadırlar. Bu durumda, itiraz eden mahkeme, elinde bulunan ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce açılmış olan bir davayı Anayasa Mahkemesi kararına göre çözecek ve doğrudan iptal kararının etkisini önceye uygulayacaktır. Ayni durum, itiraz yoluna başvurmayan mahkemeler yönünden de geçerlidir. İptal davası veya itiraz üzerine bir kuralın iptali sonucu, Mahkemeler bakmakta oldukları davaları bu karara göre çözmekle yükümlüdürler. Bu sonuç Anayasa’nın, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” yolundaki 153. maddesinin altıncı fıkrasında yer alan kuralın sonucudur. …” gerekçesine yer verilmiştir.
Yine, 09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “Sonradan çıkan içtihattı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.” şeklinde açıklama yapılmış, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.07.2011 tarihli ve 2011/1-421 esas, 2011/524 karar sayılı kararında da “Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden o davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesince iptal edilip, yürürlüğün durdurulmasına karar verildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 05.09.1960 tarihli, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş olup, derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.” denilmiş, aynı yöndeki içtihat, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2012 tarihli ve 2012/20-12 esas 2012/232 karar sayılı kararında da oy birliği ile kabul edilmiştir.
Keza 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K. sayılı ve 03.02.2010 tarihli ve 2010/4-40 esas 2010/54 karar sayılı kararlarında da: “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulî kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme ve açıklama yapılmıştır.
Görüldüğü üzere, Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve bu durumun da bozma kararına uyulmakla meydana gelen usulî müktesep hakkın istisnası olduğu ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa’nın 153. maddesinin birinci fıkrasında herhangi bir denetim yolu tanınmamış ve Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu belirtilmiş, beşinci fıkrada “İptal kararları geriye yürümez” kuralına yer verilmiştir.
Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir kargaşaya neden olmamak, kazanılmış hakları korumak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır. Bir kural işlemle kurulan statünün Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla ya da bir başka kural işlemle kaldırılması durumunda, bu statüye bağlı öznel (sübjektif) işlemlerin de geçersiz duruma düşmesi doğaldır. Dolayısıyla bu öznel işlemlerle, ortadan kalkan statüye dayanarak ileriye dönük haklar elde edilemez. Anayasa’nın bağlayıcılığı, Anayasa Mahkemesi kararlarına tüm devlet organlarının uyma zorunluluğu ve Anayasa’nın üstünlüğü ilkesi, Anayasa’ya aykırı bir kuralın aykırılığının saptanmasından sonra uygulama alanı bulmasını kesinlikle önler.
Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının zaman içerisindeki etkisi böylece çıkmakta ve “İptal kararlan geriye yürümez” kuralı belirtilen anlamı taşıyarak geçerli olmaktadır. Anayasa’nın 153. maddesindeki “İptal kararları geriye yürümez” kuralının, geriye yürümezlik kuralının, yalnız lafza bağlı kalınarak yorumlanması hukuk devleti ilkesine ve bu ilke içinde var olan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı sonuçlar doğurabileceği gibi itiraz yoluyla yapılacak denetimin amacına da ters olduğu aşikârdır. Ayrıca iptal kararının geriye yürümezliği kuralı, çoğu zaman iptal kararlarını işlevini ve etkinliğini azaltmaktadır.
Ancak geriye yürümezlik ilkesinin en önemli istisnası, Anayasa’nın 152. maddesindeki somut norm denetimidir. Madde uyarınca mahkeme önüne gelen uyuşmazlıkta Anayasa aykırılık iddiasını ciddi görülür ve Anayasa Mahkemesine iptal için başvuru yapılırsa; Anayasa Mahkemesi tarafından iptal kararı verildiğinde, iptal kararına uymak zorundadır. Özelikle Anayasa Mahkemesi kararları geriye yürümeyecekse somut norm denetimine başvurunun bir anlamı olmayacaktır. Somut norm denetiminde, iptal kararının yapısı gereği durdurulan dava bakımından geriye etkili uygulama söz konusudur.
İtiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine iptal edilen hükmü, benzer işlerde uygulama durumunda bulunan başka mahkemeler de Anayasa Mahkemesi iptal kararına uymak zorunda olup, iptal edilen yasa maddesine dayanarak karar veremezler. İtiraz yoluna başvuran mahkemenin verilecek olan iptal kararı ile bağlı olması, diğer mahkemeler bakımından da aynı etkiyi haizdir. Sadece başvuran mahkeme açısından iptal kararının geriye yürüyeceğinin kabulü, uygulanacak olan norm bakımından mahkemeler arasında eşitsizlik doğuracaktır. Tüm mahkemelerin itiraz yoluna başvurması da beklenemeyeceğinden, uyuşmazlığa dair iptal kararının diğer mahkemelerde derdest olan davalar bakımından da uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Yukarıda yapılan tespit, açıklama ve değinilen uyulması zorunlu yargısal içtihatlara göre somut uyuşmazlık ele alındığında;
Mahkemece, Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 2019/1484 esas, 2019/7301 karar 02.04.2019 tarihli bozma ilamı sonrasında ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağı ile %5 fazlalıkları hüküm altına alınmıştır. Ancak açıklandığı üzere 19.11.2019 tarihli ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 esas, 2019/74 karar sayılı iptal kararı ile söz konusu %5 fazlalıklarının dayanağı olan norm iptal edilmiştir. O halde Anayasa Mahkemesi’nce itiraz üzerine verilen bu iptal kararı Resmî Gazete’de yayımlanmakla sonuç doğurduğundan iptal kararının temyiz aşamasında gözetilerek uyuşmazlığa tatbikînin sağlanması gereklidir.
Bunun sonucu olarak Mahkemece Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının %5 fazlalıklarına ilişkin talebin reddine karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, davanın açılış tarihi itibariyle %5 fazla ödemeye dair yasal düzenleme yürürlükte olduğundan, bu alacağın salt daha sonra Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararının gereği olarak reddedilmeleri gerekeceğinden, Dairemizce bu red nedeniyle oluşan miktar bakımından davalı yararına avukatlık ücretine hükmedilmesinin hakkaniyetli olmayacağı ve adaletsizliğe yol açacağı sonucuna varılmıştır. Buna bağlı olarak da Mahkemece verilen hükümde söz konusu red nedeniyle davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
17. Ankara 7. İş Mahkemesinin 21.05.2021 tarihli ve 2021/176 Esas, 2021/357 Karar sayılı kararı ile; T.C. Anayasası’nın 153 üncü maddesinin ve Türk Anayasa sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacının kazanılmış hakları ve hukuksal güvenliği ortadan kaldırıcı ya da toplumun adalet anlayışını zedeleyici sonuçlar doğurmasından kaygı duyulmasını önlemek, Devlete olan güven duygularını sarsmamak, Devlet yaşamında hukuk kargaşasına neden olmamak, hukuk güvenliğini ve istikrarını sağlamak olduğu, iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesi Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında vurgulandığı gibi bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların (kazanılmış hakların) korunmasının hukuk devletinin bir gereği olduğu, hukuksal ve maddi alanda etkisini göstermiş hukuk kuralları uyarınca tamamlanmış ve sonuçlarını doğurmuş bulunan kazanılmış haklara ilişkin Anayasa Mahkemesinin iptal hükmünün geriye yürüyemeyeceğinin kabulünün gerektiği, Anayasa Mahkemesinin 19.12.1989 tarihli ve 1989/14 Esas, 1989/49 Karar sayılı kararında bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında, bu kurala uygun biçimde tüm sonuçları ile kesin olarak edinilmiş hakların korunmasının hukuk devletinin gereği olduğunun vurgulandığı, Danıştayın 16.12.1966 tarihli ve 1963/386 Esas, 1966/1642 Karar sayılı kararında; “iptal kararları geriye yürümez” kuralının kazanılmış hakları saklı tutmak, hukuk kararlılığı ve dolayısıyla kamu düzenini korumak amacıyla getirildiği görüşünün benimsendiği, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının ya da kanunların geriye yürümezliği ilkesinin istisnalarını kamu düzeni, genel ahlak kuralları ile kazanılmış hak ilkesinin oluşturduğu, kazanılmış (müktesep) hakkın söz konusu olduğu durumlarda Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının uygulanamayacağının kabul edildiği, Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2003 tarihli ve 2003/21-30 Esas, 2003/57 Karar sayılı kararında da aynı ilkelerin benimsendiği, somut olayda davacının ulusal bayram ve genel tatil ücretinin günlük yüzde beş fazlası alacağına Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yayımlanmasından çok önce hak kazanılmasına göre Anayasa Mahkemesinin iptal kararının kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı bir etkisi bulunmadığından davacının günlük yüzde beş fazlası alacağını talep edebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
18. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
19. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının yüzde beş fazlasına ilişkin talebinin hukuki dayanağı olan 5953 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesinin yargılama devam ederken Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği eldeki davada, sözü edilen normun iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının somut olayda uygulanıp uygulanamayacağı; buradan varılacak sonuca göre davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının yüzde beş fazlasına ilişkin talebinin reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
20. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) “Anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddesinin 1. fıkrasında “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümden hareketle somut norm denetimi olarak da ifade edilen itiraz yolu, bir mahkemede görülmekte olan bir davanın karara bağlanmasının, o davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünün Anayasaya uygun olup olmadığının belirlenmesi ve bu belirmenin sonucuna bağlı olduğu durumlarda yapılan denetimdir. Buna göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmünü Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
21. Yukarıda sözü edilen 152 nci maddenin üçüncü fıkrasında ise “Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır.” düzenlemesine yer verilmiş olup Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının itiraz yoluna başvuran mahkeme açısından bağlayıcı olduğu ve geriye yürüyeceği sonucuna ulaşılmaktadır.
22. Bu noktada, iptal kararının görülmekte olan benzer davalara etkisi konusunda değerlendirme yapmak faydalı olacaktır.
23. Bilindiği üzere Anayasa’nın 153 üncü maddesinin beşinci fıkrasına göre iptal kararları geriye yürümez. İptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin hükmün temel amacı iptal edilen kanuna veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükmüne dayanılarak daha önce yapılan işlemlerin geçerliliklerinin korunmasını sağlamaktır. Anayasa Mahkemesinin 12.12.1989 tarihli ve 1989/11 Esas, 1989/48 Karar sayılı kararında da iptal kararlarının geriye yürümezliği “Türk Anayasal sisteminde, “Devlete güven” ilkesini sarsmamak ve ayrıca devlet yaşamında bir karmaşaya neden olmamak için iptal kararlarının geriye yürümezliği kuralı kabul edilmiştir. Böylece hukuksal ve nesnel alanda etkilerini göstermiş, sonuçlarını doğurmuş bulunan durumların, iptal kararlarının yürürlüğe gireceği güne kadarki dönem için geçerli sayılması sağlanmıştır.” şeklinde açıklanmıştır.
24. Bununla birlikte, bu ilkenin mutlak olarak kabul edilemeyeceği ortadadır. Zira yukarıda da değinildiği üzere somut norm denetiminde, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse itiraz yoluna başvuran mahkeme iptal kararını uygulamak zorunda olup bu durumda iptal kararı geriye yürüyecektir; aksinin kabulü hâlinde ise mahkemeler açısından itiraz yoluna başvurulmasının bir anlamı olmayacaktır.
25. Diğer taraftan Anayasanın “Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü” başlıklı 11 inci maddesinde “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” düzenlemesi; “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138 inci maddesinin birinci fıkrasında “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.” ve 153 üncü maddesinin altıncı fıkrasında “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükümleri ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33 üncü maddesinde ise “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke yer almaktadır.
26. Belirtmek gerekir ki, somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararlarının kesin hüküm hâlini almış yargı ve idare kararları saklı kalmak şartıyla geriye yürüdüğünü kabul etmek gerekmektedir. İptal kararlarının geriye yürümemesi “hukuk güvenliğini sağlamak” amacı ile konmuş olduğuna göre, bu ilke yalnızca kesin hüküm hâllerinde ifade eder (Teziç, Erdoğan: Anayasa Hukuku (Genel Esaslar), 23. Bası, … 2019, s. 264, 265;).
27. Yapılan bu açıklamalara göre somut norm denetimi yoluyla verilen Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının kesin hüküm hâlini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
28. Bu noktada usuli kazanılmış hak kavramından bahsetmekte yarar bulunmaktadır.
29. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir. Anlam itibariyle bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
30. Türk Hukuk Lûgatında da “kazanılmış hak” daha önce yürürlükte olan hükümlere göre bir kişi yararına kazanılmış olan hak şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 676).
31. Kazanılmış haklar, hukuk devletinin temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa’nın 2 nci maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir.” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabulü mümkün değildir.
32. Bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda ifade edilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).
33. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması durumunda, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukuki olarak değer taşımayacaktır.
34. Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlinde usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilmesi gerekmektedir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, … 2001, s. 6340; ayrıca HGK’nın 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E, 2004/19 K. ile 20.12.2017 tarihli 2017/5-2575 E., 2017/1906 K. sayılı kararları).
35. Bu belirtilenlerin dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, s. 4771 vd.).
36. Uyuşmazlık konusu talebin hukuki dayanağı olan 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun’un (5953 sayılı Kanun) 04.01.1961 tarihli ve 212 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle değişik Ek 1 inci maddesinin sekizinci fıkrasının ikinci cümlesi; “…Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için % 5 fazlasiyle ödenir.” şeklinde düzenlenmişken Anayasa Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 Esas, 2019/74 Karar sayılı kararı ile; “…15. İtiraz konusu kural, gazetecilere fazla çalışma ücretlerinin gününde ödenmemesi durumunda bu ücretlerin her geçen gün için yüzde beş fazlasıyla ödenmesine ilişkin olup bu oran yıllık yüzde 1825’e tekabül etmektedir. Söz konusu yüzde beş fazla ödeme kuralı, bu kuralın icrası ve doğurduğu sonuçlar bakımından basın sektöründe faaliyette bulunan teşebbüs ve işletmeleri doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. Bu nedenle itiraz konusu kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminin öncelikle basın sektöründe faaliyet yürüten kişilerin teşebbüs özgürlüğü çerçevesinde ele alınması gerekir…
24. Ancak getirilen sınırlamanın orantılı bir tedbir olup olmadığı da değerlendirilmelidir. Kişilerin iktisadi faaliyetlerini etkileyebilecek düzenlemeler açısından orantılılık ilkesi kamu yararı ile kişinin teşebbüs hürriyetinden yararlanabilmesi arasında makul bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Bir başka ifadeyle işverenin teşebbüs özgürlüğü ile gazetecilerin ve toplumun çıkarları arasında makul bir denge kurulmalıdır. Bu bağlamda fazla çalışma ücreti alacaklarının zamanında ödenmemesi durumunda uygulanacak yaptırımın teşebbüs sahiplerine aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklememesi gerektiği açıktır. Çok yüksek meblağlara ulaşabilen yüzde beş fazla ödeme kuralının, işverene aşırı bir külfet getirdiği ve bu sınırlamanın sebepsiz zenginleşmeye sebep olabileceği anlaşılmaktadır…
26. Yüzde beş fazla ödemenin yılda yüzde 1825 oranına ulaşabilmesinin yanı sıra fazla çalışma ücreti esas ücretle birlikte ödenecek olup 4857 sayılı Kanun’dan farklı olarak ücret ve fazla çalışma ücretinin ödenme zamanının 5953 sayılı Kanun’da belirlenmiş olması nedeniyle gazeteciler yönünden temerrüt şartı da aranmayacaktır. Bir başka ifadeyle ücretin ödenme zamanı kesin biçimde Kanun’da gösterildiğinden ücret alacağı ile birlikte yüzde beş fazla ödeme talep edebilmek için işverenin temerrüde düşürülmesi dahi gerekmemektedir. Bunun yanı sıra yüzde beşlik fazla ödemeye faiz yürütülmesi de mümkün olup fazla çalışma ücreti alacağı ile yüzde beşlik fazla ödemeye ayrıca yasal faiz uygulanabilecektir.
27. Gazetecinin fazla çalışma ücretini korumak, elde edemediği fazla çalışma ücretinin zamanında ödenmesini sağlamak için kuralla getirilen ekonomik tedbirin ağırlığı dikkate alındığında, böyle bir ödemeye karar verildiğinde ulaşılan miktar, işverenin ekonomik varlığını ve geleceğini ağır bir şekilde etkileyebilecektir.
28. Açıklanan nedenlerle kuralla teşebbüs ve çalışma özgürlüğüne getirilen sınırlamanın orantısız olduğu ve bu nedenle kuralın ölçülülük ilkesini ihlal ettiği anlaşılmaktadır…
36… Bu hâliyle kural, basın sektöründe çalışanlar için diğer çalışanlara göre nesnel ve makul bir nedenle de olsa orantısız bir farklı muamelenin getirilmesine yol açmaktadır. Bu itibarla kuralla gazeteciler lehine kabul edilen farklı muamelenin ölçülü olduğu söylenemeyeceğinden kural eşitlik ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2., 10., 13. ve 48.maddelerine aykırıdır. İptali gerekir…” gerekçesiyle itiraz konusu kuralın iptaline karar verilmiştir.
37. Anayasa Mahkemesinin iptaline konu olan 5953 sayılı Kanun’un Ek 1 inci maddesinde yer alan norm cümlesi “Fazla çalışma ücretlerinin gününde verilmemesi halinde, her geçen gün için %5 fazlasıyla ödenir.” şeklinde olup aynı Kanun’un Ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası ile günlük sekiz saati aşan fazla çalışmalarla, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yüzde beş fazlalıkları aynı kurala tabi kılındığından Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının belirtilen alacakların yüzde beş fazlalıklarına uygulanmasını gerekli kılmaktadır.
38. Somut olayda, mahkemece ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının yüzde beş fazlası alacağı hüküm altına alınmış, Özel Daire tarafından dayanak normun Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği belirtilerek sözü edilen alacağın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
39. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının yüzde beş fazlası alacağının dayanağı olan hükmün 19.11.2019 tarihli ve 30953 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 19.09.2019 tarihli ve 2019/48 Esas, 2019/74 Karar sayılı kararı ile iptal edilmesine göre verilen iptal kararının henüz kesinleşmemiş eldeki davada da uygulanması gerekmektedir.
40. Bu itibarla mahkemece Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararı doğrultusunda davacının ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacağının yüzde beş fazlasına ilişkin talebinin reddine karar verilmelidir.
41. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2022 tarihli ve 2021/(22)9-157 Esas, 2022/1180 Karar; 29.09.2022 tarihli ve 2021/9-827 Esas, 2022/1181 Karar; 21.12.2021 tarihli ve 2019/9-8 Esas, 2021/1720 Karar sayılı kararlarında da aynı sonuca varılmıştır.
42. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
43. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.