Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/287 E. 2023/83 K. 15.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/287
KARAR NO : 2023/83
KARAR TARİHİ : 15.02.2023

MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/433 E., 2020/507 K.
KARAR : Konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine
yer olmadığına

Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Kararın davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacılar ve davalı … vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda;
Bölge Adliye Mahkemesince verilen konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair 31.05.2018 tarihli kararın davacılar vekili tarafından temyiz edildiği, davalı … (Kurum/SGK) vekili tarafından ise temyiz edilmediği anlaşılmıştır. Hukuki yarar, dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gereken bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesinin 31.05.2018 tarihli kararını temyiz etmeyen davalı Kurum vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararı bulunmamaktadır. O hâlde davalı Kurum vekilinin direnme hükmüne yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.

Davacılar vekilinin gerekli şartları taşıdığı anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı davalı … adına kayıtlı araç ile… plakalı aracın kaza yapması neticesinde …’ın vefat ettiğini, olayın iş kazası olduğunu ileri sürerek başka talepleri ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla olayın iş kazası olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkili Kuruma başvuru yapılmadığını, müteveffanın sigortalı olup olmadığı belli olmadığı gibi işveren tarafından iddianın kabulünün davanın ispati için yeterli sayılamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı … vekili, cevap dilekçesinde; mahkemenin yetkili olmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, Kuruma başvurmadan açılan davanın öncelikle bu nedenle reddi gerektiğini, öte yandan müteveffanın müvekkilinin öz kardeşi olduğunu, aralarında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin emir ve talimatlarıyla hareket etmediği gibi kendisine ücret de ödenmediğini ayrıca müteveffanın aracın ortağı olduğunu ve kaza günü kendi nam ve hesabına çalıştığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 28.08.2017 tarihli ve 2015/66 Esas, 2017/1084
Karar sayılı kararı ile dava açıldıktan sonra davalı Kurumun dava konusu olayı iş kazası kabul ettiği, bu nedenle davanın konusuz kaldığı ancak davalı Kurum dava açılmasına sebep olduğu için davacılar lehine masraf ve vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 31.05.2018 tarihli ve 2017/2822 Esas, 2018/1172 Karar sayılı kararı ile davacılar vekilinin 15.01.2015 varide tarihli dilekçesi ile yaptığı başvuru üzerine Kurum tarafından idari işlemlerin başlatıldığı, eldeki davanın ise müracaat tarihinden yaklaşık 11 gün sonra açıldığı, dava açılmadan önce Kuruma başvuru şartı yerine getirilmiş olmakla birlikte davacılara 21.11.2016 onay tarihli peşin sermaye değerli gelir bağlandığı dikkate alındığında davanın esası hakkında karar verilmesine gerek kalmadığına ilişkin kabul yerinde ise de davalı Kurumun vekâlet ücreti dahil yargılama giderlerinden dolayı sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmek suretiyle konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… Ne var ki dava açılmadan önce veya açıldıktan sonra meydana gelen bir olay nedeniyle dava konusunun ortadan kalkması; eş söyleyişle tarafların, davanın esası hakkında karar verilmesinde hukuki yararının kalmaması halinde, bu olayın hükümde göz önüne alınması ve Mahkemenin, davanın konusuz kalması nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekir. Dava tüm tarafları bakımından konusuz kalmadıkça inceleme yapılması ve uyuşmazlığın sonuçlandırılması gerekir.
Somut olayda, davacıların davalılara karşı 23.6.2006 tarihinde meydana gelen olayın 5510 sayılı Yasanın 13’üncü maddesi kapsamında iş kazası olduğunun tespiti için açtığı davada, Mahkemece, davalılardan Kurum tarafından olay nedeniyle yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 5.10.2015 tarihli raporuyla olayın iş kazası olduğunun kabul edilmesi nedeniyle yazılı şekilde davanın konusuz kaldığı gerekçesi ile karar verilmiş ise de, aslen Kurumca yapılan teftiş raporu sonrasında alınan kararın tek taraflı ve sadece davalı … bağlayıcı olduğu, diğer davalı bakımından da olayın nasıl olduğu ve 5510 sayılı Yasanın 13’üncü maddesinde belirlenen şartları taşıyıp taşımadığı ve iş kazası olup olmadığı hususunun belirlenmesi ve uyuşmazlığın tüm taraflar yönünden kesin surette çözülmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararına karşı sadece davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulduğu ve kararın sadece vekâlet ücretine ilişkin bölümü yönünden düzeltilmesine rağmen istinaf incelemesi yapılmayan davanın esası yönünden Bölge Adliye Mahkemesi kararını davacılar vekilinin temyiz ettiği, mevcut durum itibariyle davanın esasına ilişkin olarak davacılar ve işveren yönünden kamu düzeni veya kanunun açık hükmünün ihlalinin söz konusu olmadığı, diğer bir anlatım ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının sadece vekâlet ücretine ilişkin bölümü yönünden temyiz edilebileceği davanın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar ve davalı Kurum vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili, direnme kararının önceki hükümle aynı olması gerekirken karara davalı Kurum lehine vekâlet ücreti verilmesine yönelik bent eklendiğini, müvekkili lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, ayrıca birden fazla davalının bulunduğunu, hükmün iki davalı hakkında bağlayıcı olacak şekilde verilmesinin kamu düzeninden olduğunu, yargılama giderlerinin tamamının davalılara yükletilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş kazasının tespiti istemli eldeki davada dava açıldıktan sonra davalı Kurumun olayı iş kazası kabul etmesi nedeniyle İlk Derece Mahkemesince konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin verilen kararın Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince sadece vekâlet ücretine ilişkin bölüm yönünden düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verildiği gözetildiğinde davacılar vekilinin kararın vekâlet ücreti dışında kalan kısmını temyiz etmesinin ve Özel Dairece davanın esasına ilişkin temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davanın tüm taraflar yönünden konusuz kalıp kalmadığı ve davalı işveren yönünden de olayın iş kazası olup olmadığı hususunun belirlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (6100 sayılı Kanun/HMK)’nun 59 uncu, 297 nci ve 343 ilâ 371 inci maddeleri.

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59 uncu maddesi şöyledir:
“(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.”
3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355 inci maddesi şöyledir.
“İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir.”

4. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359 uncu maddesi şöyledir:
“(1) Karar aşağıdaki hususları içerir:
a) Kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları.
b) Tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri.
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özeti.
ç) İlk derece mahkemesi kararının özeti.
d) İleri sürülen istinaf sebepleri.
e) Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep.
f) Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi.
g) Kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları.
ğ) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
(3) (Ek:22/7/2020-7251/38 md.) Bölge adliye mahkemesi, başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerini özetlemek ve ret sebeplerini açıklamak kaydıyla, kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesini göstermekle yetinebilir.
(4) (Ek: 20/7/2017-7035/30 md.)Temyizi kabil olmayan kararlar, ilk derece mahkemesi tarafından; temyizi kabil olan kararlar ise bölge adliye mahkemesi tarafından resen tebliğe çıkarılır.”

5. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi şöyledir.
(1) Yargıtay, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozar:
a) Hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması.
b) Dava şartlarına aykırılık bulunması.
c) Taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi.
ç) Karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikleri bulunması.

2. Değerlendirme
1. Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

2. Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında, dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.

3. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun, gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur.

4. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesinde açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

5. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki olay tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun)’nun 11 inci maddesinde iş kazası düzenlenmiş olup meydana gelen bir olayın iş kazası olup olmadığı sigortalıya iş kazası sigorta kolundan yapılacak sigorta yardımları ile meslekte kazanma gücünü %10 veya daha fazla kaybetmesi koşuluna bağlı olarak kendisine; ölümü hâlinde hak sahiplerine gelir bağlanması noktasında ana unsuru teşkil etmektedir. Öte yandan 506 sayılı Kanun’un 26 ncı maddesi (5510 sayılı Kanun 21 inci madde) uyarınca Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalıya veya hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22 nci maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamını iş kazası ya da meslek hastalığının meydana gelmesinde kusurlu olan işveren veya üçüncü kişiden talep etme hak ve yetkisine sahiptir.

6. Bu kapsamda olmak üzere 506 sayılı Kanun’un 29 uncu maddesi (5510 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesi) ile Kuruma iş kazasını soruşturma yetkisi verilmiş olup anılan hükme göre Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık iş müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabilir. Kurum tarafından iş kazası olarak kabul edilmeyen bir olayın sigortalı (veya hak sahipleri) tarafından iş kazası olduğunun ileri sürülmesi durumunda bu konuda tespit davası açılması gerekmektedir. Bu tür bir davada mahkemece verilecek hüküm gerek işverenin gerekse Kurumun hak alanını doğrudan etkileyecektir. Zira mahkemece olayın iş kazası olduğunun tespiti durumunda sigortalıya (veya hak sahiplerine) sigorta yardımları yapılması ve gelir bağlanması söz konusu olabilecektir. Daha sonra Kurum yaptığı masrafları olayda kusuru olan işverenden veya üçüncü kişiden talep edebilecektir. Bu itibarla sigortalının (veya hak sahiplerinin) açacağı iş kazasının tespitine ilişkin davada işveren ile Kurum arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu açıktır.

7. Mahkemece yargılama sonucunda, olayın iş kazası olduğunun veya olmadığının tespitine karar verilecektir. Böylece sigortalı, işveren ve Kurum arasındaki sigorta ilişkisinden kaynaklanan durum üç taraf içinde kesin hüküm teşkil edecek şekilde belirlenmiş olacaktır. Olayın, işveren açısından ayrı, Kurum açısından ayrı olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, iş kazası olup olmadığının, davanın konusuz kalıp kalmadığının tekrar uyuşmazlık konusu yapılmayacak şekilde her iki davalı yönünden bir bütün olarak değerlendirilip tespit edilmesi gerekmektedir. Zira mecburi dava arkadaşlarının tamamı tek bir taraf olarak kabul edilirler ve tümü hakkında tek bir karar verilir, birbirinden farklı hareket etmelerine imkan yoktur. Aksi hâl hukuki durumun yeknesak bir şekilde tespit edilmesi ilkesine aykırı olur.

8. İş kazası tespiti davaları, sosyal güvenlik hakkına dayalı kamu düzenine ilişkin davalar olduğundan hâkim tarafından özel bir duyarlılıkla araştırılması gerekir.

9. Bu noktada kamu düzeni kavramına açıklık getirilmesinde yarar bulunmaktadır. Kamu düzeni; toplumun temel yapısını ve bireylerin güvenlik, huzur ve sağlık içinde yaşamaları için kamusal yararları koruyan; devletin güvenliğini, düzenini ve bireyler arasındaki ilişkilerde hukuku sağlamaya yarayan kurallar bütününün oluşturduğu hukuk düzenidir (Türk Hukuk Lügatı, Ankara, 2021 Baskı, Cilt-I, s.636).

10. Bu aşamada kanun yolları kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır.

11. Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesini veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesini istemeleri kanun yolu kavramının doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca bir uyuşmazlıkla ilgili verilen kararda yargı denetimi arttıkça uyuşmazlık hakkında verilen kararın hatalı olma ihtimali azalıp yargı kararlarına duyulan güven de artacaktır.

12. Gerçekleri bulmak amacıyla yapılan yargılamanın denetimi ile somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi kanun yolunun kapsamını oluşturmaktadır.

13. Tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.

14. Kanun yolları ile aleyhine kanun yoluna başvurulan kararların kural olarak üst makamlarca, istisnai olarak kararı veren mahkemece denetlenerek; ortadan kaldırılması veya değiştirilmesine buna göre de hatalı kararın kesinleşmesinin önlenmesine imkân tanınmaktadır.

15. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş ve Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun ile kabul edilen istinaf yargısı, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil edilerek olağan kanun yolları istinaf ve temyiz kanun yolları olarak kabul edilmiştir. Olağanüstü kanun yolları ise yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz kanun yolu olarak düzenlenmiş olup karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.

16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu gereği istinaf başvurusu dilekçe ile yapılmakta olup dilekçede hangi unsurların bulunması gerektiği de 6100 sayılı Kanun’un 342 nci maddesinde düzenlenmiştir. İstinaf dilekçesinde başvuranın kimliği, imzası, başvurulan kararın belli olduğu kayıtların yer alması durumunda diğer eksikliklerde Kanun’un 355 inci maddesi gereği gerekli inceleme yapılmalıdır. İstinaf dilekçesinde genel olarak kanuna ve hukuka aykırılıktan söz edilmesi yeterli olmayıp maddi hukuk kurallarına aykırılık hâllerinin somut olarak gösterilmesi gerekir. Ancak hangi hukuk kuralının yanlış uygulandığının ayrıntılı olarak gösterilmesine gerek bulunmamaktadır. Zira, hâkim hukuku resen uygulamak zorundadır.

17. İstinafta temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur. İstinafın kapsamını 6100 sayılı Kanunu’un 355 inci maddesi belirlemiş olup bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır.

18. Bölge Adliye Mahkemesince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu ilk derece mahkemesi kararının hatalı olduğu tespit edildiğinde bölge adliye mahkemesince yeniden yargılama yapılarak esas hakkında karar verilmektedir. Mahkemenin esas hakkındaki kararında tarafların iradeleri ve tasarrufları belirleyici olmaktadır. İstinafın da öncelikli amacı somut olay adaletini gerçekleştirmek olduğundan tarafların iradesi ve tasarrufuna üstünlük tanınması da bu amacın doğal sonucudur. Resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda istinaf mahkemesi taraflarca ileri sürülen sebeplerle bağlı değilse de taraflarca hazırlanma ilkesini uygulandığı davalarda istinaf sebepleri ile bağlıdır. Bunun yanında istinaf sebepleri karşı tarafın muvafakati olmadıkça değiştirilemez ve genişletilemez. Ancak bu yolla dahi yani karşı tarafın muvafakati ile dahi ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar ileri sürülemeyeceği gibi yeni delillere dayanılamaz ve karşı dava açılamaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı).

19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361 inci maddesinde bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği öngörülmüş olup 362 nci maddesinde ise temyizi kabil olmayan kararlara ilişkin düzenleme yapılmıştır. Sonuç itibariyle, ilk derece mahkemesinin nihai kararlarına başvurulacak kanun yolunun istinaf, istinaf mahkemesinin nihai kararlarına karşı ise başvurulacak kanun yolu temyiz yoludur.

20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366 ncı maddesindeki düzenleme ile istinaf hükümlerinin kıyas yoluyla temyiz yolunda da uygulanması gerektiği hükme bağlanmıştır.

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrasında temyiz incelemesinin sınırı belirlenmiştir. Temyiz incelemesinde Yargıtay, istinaf incelemesinin aksine tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleri ile bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir. Bu durumda yani temyiz sebepleri ve gerekçelerinin gösterilmemesi hâlinde temyiz incelemesinde istinaf incelemesinden farklı olarak açık kanun hükmüne aykırılık bulunup bulunmadığı hususu da incelenmektedir.

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesindeki hüküm ile istinaf incelemesinde kesinleşmeyip Yargıtay incelemesi yolu mümkün olan kararların bozma sebepleri düzenlenmiş olup bu durumlarda Yargıtayın gerekçe göstererek temyiz olunan kararı kısmen veya tamamen bozabileceği hükme bağlanmıştır.

23. Temyiz yolunda hukuki denetim söz konusu iken istinaf yolunda kanunda öngörülen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem hukuki hem de maddi denetim yapılmaktadır. Başka bir anlatımla istinaf yolunda vakıa ve hukuk denetimi bir arada yapılırken temyiz yolunda sadece hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı incelenmektedir. Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize giren istinaf yargılamasından önce Yargıtay temyiz incelemesi sırasında genellikle zorunluluktan maddi (vakıa) denetimi de yapmaktaydı. Ancak istinaf yolunun hukuk sistemimize girmesi ile Yargıtay 6100 sayılı Kanun’da belirtilen bozma sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapacak olması sebebiyle artık sadece hukuki denetim yapan bir içtihat mahkemesi hâline gelmiştir.

24. Nitekim Yargıtayın hangi sebeplerden dolayı temyiz olunan kararı bozabileceği hususunda düzenleme içeren 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesinin gerekçesinde de istinaf kanun yolunun hukuk sistemimize girmesi ile zaman zaman maddi vakıa ve delil değerlendirmesi yapan Yargıtayın tamamen hukuki denetim ve içtihat mercii olduğu belirtilmiştir.

25. Temyiz yolunda üst mahkemelerce içtihat oluşturulması sağlanmaya çalışılarak hukukun yeknesak uygulanması amaçlanmaktadır. Yeknesak uygulanma ile de üst mahkeme kararlarının bağlayıcı olması değil, aksine yol gösterici olması kastedilmektedir. Yargıtayın ileri sürülen temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın hukuka aykırılık yönünden inceleme yapması, temyiz sonunda uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmemesi, hükmün sadece bozulması veya onanması ile yetinilmesi, temyizin hukuk birliğini ve hukukun gelişmesini sağlamaya hizmet ettiğini göstermektedir. Temyiz yolunda ayrıca somut olayda doğru karar verilmesi de hedeflenmektedir. Yani hukuk birliğinin sağlanması ve somut olay adaletinin gerçekleştirilmesi temyiz yolunun amacıdır.

26. Somut olayda davacılar vekilinin 15.01.2015 tarihli ve 246087 varide numaralı başvuru dilekçesi ile Kuruma başvuru yaparak iş kazası nedeniyle gelir bağlanması talebinde bulunduğu ancak başvuru sonucu beklenmeden 26.01.2015 tarihinde eldeki davanın açıldığı ve yargılama sürecinde Kurum tarafından 05.10.2015 tarihli ve 404074-06-İR-06 sayılı rapora istinaden olayın iş kazası olarak kabul edildiği, davacılara gelir bağlandığı bu nedenle ilk derece mahkemesince konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, kararın davalı Kurum vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince vekâlet ücretine ilişkin bölüm düzeltilerek esas hakkında yeniden konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına kararı verildiği anlaşılmaktadır.

27. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; iş kazasının tespiti istemli eldeki davada dava tüm tarafları bakımından konusuz kalmadıkça yargılamaya devam edilerek uyuşmazlığın sonuçlandırılması ve kamu düzenine ilişkin olan bu hususun Bölge Adliye Mahkemesince de 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi uyarınca resen incelenerek karar verilmesi gerektiği açık olup Yargıtayın da ileri sürülen temyiz sebepleri ile bağlı olmaksızın kanunun açık hükmüne aykırılık bulunup bulunmadığı ve hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığını inceleme yetki ve görevi kapsamında davanın konusuz kalıp kalmadığı hususunda inceleme yaparak kararı bu nedenle bozması mümkündür. Zira iş kazası olduğunun tespiti durumunda sigortalıya (veya hak sahiplerine) sigorta yardımları yapılması söz konusu olacağından verilen karar davalı Kurumun yanı sıra işverenin de hak alanını ilgilendirdiğinden Kurumun tek taraflı olarak olayı iş kazası olarak kabul etmesi ile taraflar arasındaki uyuşmazlığın sona erdiğinden ve davanın konusuz kaldığından söz etme olanağı bulunmamaktadır. Bu itibarla davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 11 inci maddesi gereğince inceleme ve araştırma yapılarak olayın iş kazası olup olmadığı belirlenmeli ve uyuşmazlığı tüm taraflar yönünden kesin surette çözüme kavuşturacak bir karar verilmelidir.

28. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

30. Öte yandan davanın müteveffanın hak sahipleri Duygu Çelik ve Nisan Çelik adına velayaten … tarafından açıldığı ancak …’in karar başlıklarında kendi adına asaleten davacı olarak yer aldığı görülmüş olmakla bu husus maddi hata olarak değerlendirilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma sebebi yapılmamıştır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
A. Davalı Vekilinin Temyizi Yönünden
Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,

B. Davacılar Vekilinin Temyizi Yönünden
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.