Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/224 E. 2022/1887 K. 27.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/224
KARAR NO : 2022/1887
KARAR TARİHİ : 27.12.2022

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Kadastro Mahkemesince davacı … İdaresinin davasının kısmen kabulüne, diğer davacıların davasının reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar … ve arkadaşları vekili, davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Davacı … İdaresi vekili … Kadastro Mahkemesine sunduğu 26.01.2009 tarihli dava dilekçesinde; … ilçesi … köyünde kain 356 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tespit gördüğünü, yapılan teknik ve idari inceleme neticesinde dava konusu taşınmazın orman tahdit sınırları içerisinde kaldığını, orman tahdidi gören yerlerin hiçbir şekilde daraltılamayacağını ve zilyetlikle iktisap edilemeyeceğini ileri sürerek çekişmeli taşınmazın davalı adına olan tespitinin iptali ile orman olarak hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı:
5. Davalı … cevap dilekçesinde; 1978 yılında mahkemece yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporları neticesinde dava konusu taşınmazın tapusunu aldığını, keşif sırasında orman görevlilerinin de hazır bulunduğunu, o tarihte 20.000 m2’den fazla yer iktisap edilemediğinden sahip olduğu bir kısım yerin tapu dışında bırakıldığını, orman tahdit sınırları içerisinde kalan yerler ile ilgili hak iddia etmediğini, 1948 doğumlu olduğunu, babasının 93 yaşında vefat ettiğini, dedesinin ise savaşa gidip bir daha dönmediğini, yaşasaydı 135’li yaşlarda olacağını, dedesinin bu taşınmazı işlediğini, taşınmazda çok eskiden dikilmiş zeytin ağaçlarının bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen Davada Davacı İstemi:
6. Davacılar … ve arkadaşları vekili … Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 24.05.1995 tarihli dava dilekçesinde; davalı …’in senetsizden açtığı tescil davası neticesinde … Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.1977 tarihli ve 1977/66 E., 1977/100 K. sayılı kararı ile Tapu Müdürlüğünün cilt no 40, sayfa 83, sıra 2’de kayıtlı mükerrer tapu kaydını aldığını, ancak anılan taşınmazın müvekkilleri ve murislerine ait 21.7.1969 tarihli ve 63, 64 sıra ve 7.2.1962 tarih 1-4 sıra ve Eylül 1340 tarihli 3 sıra numaralı kadim ve sahih tapu kayıtları ile geldi kayıtları hudutları içerisinde kaldığını, tapuda kayıtlı taşınmazların zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığını, davalının hukukî kıymeti olmayan tapu kaydına dayanarak işlemler yaptığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile davalının müdahalesinin men’ine karar verilmesini istemiştir.
7. Bir kısım davacılar …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … vekili 30.10.2009 havale tarihli dilekçesiyle; vekâletnamesindeki feragat yetkisine dayalı olarak davadan feragat ettiğini mahkemeye bildirmiş ve dava konusu taşınmazın davalı … adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
8. Müdahil davacılar … ve … vekili 09.08.1995 tarihli dilekçesinde; …’nin murisleri …, … ve …’nin vekili … tarafından … ve … çiftliklerinin tamamının dava dışı …’a satış vaadi sözleşmesi ile satıldığını, … tarafından da değişik tarihlerde müvekkillerine satışlar yapıldığını, davanın kendilerine satılan taşınmazlarla ilgili olduğunu ileri sürerek davacılar yanında asli müdahil olmalarına ve mirasçı … adına tescil edilecek payın müvekkilleri … ve … adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Birleştirilen Davada Davalı Cevabı:
9. Davalı …; dava dilekçesinin usulüne uygun tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, 16.04.2009 tarihli celsede; dava konusu yerin babasından kaldığını, adına tapulu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
10. … Asliye Hukuk Mahkemesince; davaya konu parsel hakkında kadastro tutanağı düzenlenmiş olması nedeniyle 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 5. ve 27. maddeleri gereğince görevsizlik kararı ile dosya Kadastro Mahkemesine aktarılmış ve dosyalar birleştirilmiştir.
11. … Kadastro Mahkemesinin 07.10.2010 tarihli ve 2009/334 E., 2010/796 K. sayılı kararı ile; davacıların mirasbırakanı …’a isabet ettiği bildirilen çiftliklerin paylaşma işleminin 21 Haziran 1885 (1301 H.) tarihli başvuruya rağmen başvuru ile ilgili belgeler bekletilerek 25 yıl sonra 21 Ağustos 1910 (1326 H.) tarihinde yapıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihinde yürürlüğe giren Nizamname hükümlerine göre bu tarihten sonra vakıflarla ilgili olarak her türlü kayıt ve belgelerin tapu idarelerine devredildiği, her türlü tasarruf işlemlerinin devrin yapıldığı tapu idarelerince yapılması gerektiği, miras paylaşımının 1301 tarihinde yapılması nedeni ile tapu maliki …nin en geç bu tarihte öldüğünün kabulünün zorunlu olduğu, 1326 tarihine kadar tapu intikalinin yaptırılmayarak beklenildiği ve 1326 tarihinde Liva Meclisinde yaptırıldığı, 26 Temmuz 1291 tarihli Nizamname gereği tapu idaresi önünde yapılması gerekirken neden 25 yıl sonra liva meclisinde yaptırıldığının anlaşılamadığı, davacıların dayandıkları bütün tapu kayıtlarının bu kayda dayanan ve bu kayıttan tedavül gören tapu kayıtları olduğu, işlem tarihi itibarı ile uyulması gereken yasal prosedüre uyulmayarak intikal yapılmasının ve bu intikal için de 25 yıl beklenilmesinin tapunun hukukî kıymetinin kalmadığını gösterdiği, yapıldığı tarihte merî olan yasanın ya da mevzuatın öngördüğü maddi ya da şekli şartları taşımayan işlemlerin hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, bu durumda tapu kaydının davalı zilyet lehine hukukî kıymetini kaybettiği; davacılar … ve arkadaşlarının tutunduğu tapu kaydının gayri sabit sınırlı olup, dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbirleri ile düz hatlarla birleştirilmesi sonucu oluşan geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dere, dağ, ırmak, tepe, orman, kayalık-taşlık alan gibi yerlerin bulunması karşısında dış hat ya da sınır olarak belirlenen geometrik şeklin tarafları bağlayıcı addedilmesinin olanaksız olduğu, dayanılan tapu kaydının bu nedenle sınırları itibarı ile geçerli sayılmasının mümkün olmadığı; tapu kaydında sabit kabul edilebilecek bir sınır olmadığı için kayıtta yazılı miktarın nereden ölçüleceğini tespit etmenin mümkün olmadığı, kadastro çalışması sırasında tespit gören ve özel mülkiyete konu olabilecek nitelikte olan arazilerin çevresi dağ, tepe, orman, taşlık, kayalık ve benzeri arazilerle çevrili küçük sayılabilecek alanlardan oluştuğu, sınırların birleştirilmesi ile oluşan geometrik şeklin içinde kalan arazi yapısı içerisinde miktar itibarı ile uygulama yaparak davacıların tutundukları tapu kapsamında taşınmaz belirlenemeyeceği, tapu kaydının miktarı itibarı ile de araziye uygulanmasının mümkün olmadığı, bu açıdan da tapu kaydının hukukî sonuç doğurmasının mümkün olmadığı; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B maddesi uyarınca harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı, davacılar … ve arkadaşlarının ise davalı tarafın taşınmazı kendilerine teb’an ve kiracı sıfatıyla kullandığını kanıtlayamadığı, eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediği, mülkiyet iktisabı için zilyetliklerinin bulunmadığı; kaldı ki, ailenin dayandığı tapu kayıtlarının miktar itibarı ile geçerli olduğu varsayılsa bile tapu kaydında yazılı taşınmaz miktarı, tapu kaydında malik görünen kişi sayısı, kaydın oluşturulduğu ve tedavül gördüğü zamanın tarımsal üretim metot ve tekniği, toprak işlemenin hayvan ve insan gücü ile yapılması, bir insanın da işleyeceği alanın çok kısıtlı olması hususları nazara alındığında davacıların ve miras bırakanlarının tapu kaydında belirtilen miktarı işlemelerinin mümkün olmadığı, eski tapu kayıtlarına tutunan davacıların işçi tutarak, araç gereç temin ederek vb. yollardan kayıtta yazılı miktarı işlediklerini de kanıtlayamadıkları, bu boyutta bir arazinin kiracılara verme usulü ile işlenmesi hâlinde bu durumun yöre halkının gözünden kaçmasının, şahit olan insan bulunamamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, tapuda malik görünenlerin davaya konu taşınmaza hiçbir zaman zilyet olmadıkları sabit olduğu için lehlerine tapunun hüküm doğurmasının mümkün olmadığı; hukukî değerini yitiren tapu kayıtlarının tedavül görmesi neticesinde yeni hak iddia edenler ortaya çıkmış ise de hukukî geçerliği olmayan tapu kayıtlarının tedavül görmesi ile yeni hak sahibi olunamayacağı, müdahiller … ve …’ın iddialarının dinlenme olanağı bulunmadığı; davacılar … ve arkadaşlarının tutundukları tapu kayıtlarının dava konusu taşınmazı kapsadığı kabul edilse dâhi davalı tarafın 743 sayılı Medeni Kanun’un meriyetinden evvel 10 yılı aşkın bir süre taşınmazda zilyet olduğu, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un meriyet kazanmasından sonra da kadastro tespit tarihine kadar malik sıfatıyla nizasız ve fasılasız devam ettiği, davacıların bu duruma müdahale edip varlığını iddia ettikleri haklarını korumak için herhangi bir çekişme yaratmadıkları, davalı tarafın bir insan ömrünü aşar zilyetliğinin te’ban ve kiracılık sıfatı ile devam ettiğinin davacılar tarafından kanıtlanamadığı, hâlen yürürlükte olan 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesinin 20. ve 78. maddeleri gereğince davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının davalı lehine hukukî kıymetini yitirdiği, davalı lehine iktisap koşullarının oluştuğu; davacılardan …, …, …, …, …, …, …, …, … ve …’in vekilleri vasıtasıyla davadan feragat ettikleri, vekilin vekâletnamede feragat yetkisi bulunduğu, feragatin mevcut davanın özelliği gereği kesin hükmün sonuçlarını doğuracak nitelikte olduğu, anılan davacılar yönünden feragat nedeniyle davanın reddi gerektiği, feragat etmeyenler yönünden ise yukarıda belirtilen nedenlerle esastan davanın reddi gerektiği; dava konusu taşınmazın geldisi olan tapu kaydının … Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.11.1975 tarihli ve 1975/136 E., 1975/206 K. sayılı kararına (doğrusu 13.07.1977 tarih ve 1977/66 E., 1977/100 K.) istinaden …-… (doğrusu …) adına oluştuğu, mahkeme kararıyla oluşan tapu kaydının dava konusu 356 ada 1 parsel sayılı taşınmaza miktarı ve sınırları itibariyle uyduğu, keşif sırasında yapılan uygulama ile bu durumun saptandığı, davalının tutunduğu tapu kaydının hukuken geçerli olduğu, taşınmazın orman sınırlaması dışında kalan kısmı yönünden hukukî sonuç doğuracağı, davalının dayandığı tescil davasında Hazine, köy tüzel kişiliği ve orman idaresinin taraf olduğu, davalı lehine tesis edilen kararın kesinleştiği, eldeki davaya konu taşınmazın tescil davasına konu taşınmaz ile aynı olduğu, taşınmazın orman sınırları dışında kalan kısmı yönünden; bu kısmın 6831 sayılı Kanun’un 17/2. maddesi kapsamında orman içi açıklık olmasına karşın davalı lehine orman idaresi aleyhine kesin hüküm şartlarının oluştuğu, tarafların kesin hüküm ile bağlı olduğu, ancak orman sınırlaması içerisinde kalan kısmı yönünden davalı adına yapılan tescilin yolsuz olduğu, yolsuz tescilin davalı lehine hukukî sonuç doğurmasının ve hak kazandırmasının mümkün olmadığı, ancak idarenin hatasından kaynaklanan zarar var ise davalının bunu talep edebileceği gerekçesiyle, davacı … idaresinin davasının kısmen kabulüne, diğer davacıların davasının reddine, dava konusu 356 ada 1 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporuna ekli krokide A harfli ile gösterilen 15.584,47 m2’lik kısmının kadastro tespit tutanağındaki vasıfla davalı … adına tespit ve tapuya tesciline, A harfi ile gösterilen kısmı dışında kalan yerler orman tahdit sınırı dışında (doğrusu içinde) kaldığından bu kısmın tescil harici bırakılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar … ve arkadaşları vekili, davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 12.04.2013 tarihli ve 2012/7794 E., 2013/4292 K. sayılı kararı ile; “…Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulaması ve 1988 ilâ 1990 yıllarında yapılıp 08.07.1991 tarihinde ilân edilerek dava tarihinde kesinleşmemiş olan aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 2896 ve 3302 sayılı kanunlar ile değişik 2/B uygulaması vardır.
… tarafından davalı sıfatıyla Hazine, Orman Yönetimi ve Köy Tüzel Kişiliği aleyhine, Medeni Kanunun 713. maddesi hükmüne göre açılan tescil davasının kabulüne, D: Kısmen Devlet ormanı, kısmen …, Batısı; Devlet ormanı, K: Devlet Ormanı, G: Kroki de (A) ve (B) harfiyle gösterilen tescil harici bırakılan toplam 1900 m2 yüzölçmündeki yer ve bu yerden sonra Devlet Ormanı ile çevrili 18772 m2 yüzölçümündeki tarla nitelikli taşınmazın … adına tesciline ilişkin … Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.1977 gün ve 1977/66/100 sayılı kararının kesinleşmesiyle, Kasım 1978 tarih 2 sıra numarası ile tapuya kayıt edilmiştir.
1) Mahkemenin temyize konu 04.10.2010 günlü kararı davacılar …, … ve … ile …, …, …, …, …, …, …, … ve … vekili Avukat …’a 20.12.2010 günü tebliğ edilmiş, kararı temiz ettikleri 13.03.2012 tarihinde ise temyiz süresi geçmiştir. Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 3/4 Sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca Yargıtayca da bu yolda karar verilebileceğinden, süresinden sonra yapılan temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
2) Hazine ile çiftlik tapu kayıtlarına dayanan …nin temyiz itirazlarına gelince;
Keşifte bilgisine başvurulan yerel bilirkişi ve tanıklar, çekişmeli parselin tapuya dayanan … ve arkadaşları tarafından hiç zilyet edilmediğini, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinmeye dayanan gerçek kişi ve bayiileri tarafından tarım alanı olarak zilyet edildiğini söylemişler, orman bilirkişi, ziraat uzmanı ve jeolog bilirkişi raporlarında da, yörede 1967 yılında yapılıp kesinleşen orman tahditinde çekişmeli parselin krokisinde (A) ile gösterilen 15.584,47 m2 yüzölçümündeki bölümünün orman sınırları dışında, (B), ( C ) ve ( D ) ile gösterilen bölümünün ise orman sınırları içinde bırakıldığı, eğimi %17 olduğu, eğimin yedi adet teras ile giderildiği, üzerinde 40-80 yaşında 52 adet zeytin ağacı ile 7 adet kızıl çam ağaçları bulunduğu, taşınmazın bir bölümünde ise bakla ekili olduğu, eski tarihli haritalarda kısmen zeytinlik ve kısmen yeşil ile renklendirilen orman alanı olarak görüldüğü, 1996/11 sayılı dosya içinde bulunan ve tapu kapsamını belirleyen haritaya göre dayanılan çiftlik tapusu içinde kaldığı bildirilmiş,
Mahkemece, …lı … mirasçılarından olan … ve arkadaşlarının tutunduğu çiftlik tapu kayıtları tesis ve tedavülleri itibariyle uygulanmamış, tapu uygulaması yönünden Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esaslı dosyasında yapılan keşiflerdeki yerel bilirkişi beyanları okunmak ve bilirkişi rapor ve krokileri uygulanmak suretiyle elde edilen krokilere göre tapu kayıtlarına kapsam belirlenmiş, bu konudaki bilirkişi raporlarına dayanılmış, davalı tarafın savunması kabul edilerek, tapu kayıtlarının sınırları itibariyle çekişmeli parselin tamamını kapsayacak nitelikte olmadığı, nokta sınırlar şeklinde olduğu, bu sınırlar içerisinde tapu kaydına değer vermek için zilyetlikle birleşmesi gerektiği, ancak; tapuya tutunan kişilerin bu yerlere hiç zilyet etmedikleri, Arazi Kanunnamesi’nin bazı hükümleri yürürlükten kaldırılsa da, bazı maddelerinin bu arada 20 ve 78. maddelerinin de, tesbit veya dava tarihi tarihi itibariyle halen yürürlükte olduğu, zilyetliğe dayanan kişilerin, Medenî Kanunun yürürlüğünden az 10 yıl önce başlayan zilyetliği karşısında bu tapu kayıtlarına değer verilemeyeceği, Medenî Kanunun yürürlüğünden en az 10 önce başlayan zilyetliği bilecek yaşta ve durumda tanık bulma zorluğu karşısında, bir insan ömrümü aşan zilyetliği haber veren tanık ifadelerine değer verilmesi gerektiği, tapu kaydı miktarı ile geçerli kapsamı belirlenmemişse de, sabit sınır bulunamadığından sabit sınırdan başlanarak miktar ile geçerli kapsamı tayin etmenin mümkün olmadığı, çiftlik tapu kayıtlarına dayanan kişilerin dayandığı yukarıda sayılan delillerin fotokopi şeklinde sunulduğu, asılları sunulmadığı gibi ilgili kurumlardan asıllarının temin edilmediği, bu nedenle bu delillere değer verilemeyeceğine değinilerek, çekişmeli parselin teknik bilirkişi raporlarına göre kesinleşen orman sınırları içinde kalan (B), ( C ) ve ( D) ile gösterilen bölümlerinin orman olarak tapulama dışı bırakılmasına, orman sınırları dışında kaldığı belirlenen (A) bölümünün ise tescil hükmü ile oluşan tapu kaydına dayanılarak davalı gerçek kişi adına tesciline karar verilmiştir.
İstisnalar dışında, kesinleşmiş orman kadastrosunun bulunduğu hallerde, bir yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve hukukî durumu orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanması suretiyle belirlenir, yapılan uygulamada çekişmeli parselin kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında bırakılan (A) bölümün üzerinde orman ağacı ve kalıntısı bulunmadığına göre, bu bölümün Devlet Ormanı olduğu söylenemez. Kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde bırakıldığı belirlenen (B), ( C ) ve ( D ) bölümlerinin ise tapu kaydının oluşumuna esas tescil hükmü kapsamında kalıp kalmadığı yöntemince belirlenmemiş, tescil hükmünün tarafı olan Orman Yönetimi ve Hazine için kesin hüküm oluşturacağı gözetilmemiştir.
Ayrıca dayanılan çiftlik tapu kayıtlarının aynı tarihte ve birbirini takip eden sıra numarasıyla AYNI ŞEKİLDE OLUŞTUĞU, bir kısım sınırların ortak olduğu, birinin varlığının ve sıhhatinin diğerini de etkileyeceği, bu nedenle … Köyü için sunulmasa da, çiftlik tapusuna dayananlar tarafından, tapu kaydı kapsamındaki taşınmazların tapuya dayanılarak zilyet edildiğine ilişkin … ya da … Köyleri için sunulan belge, rapor ve kararların asılları ya da onaylı suretleri ilgili kurumlardan getirtilmesi için bir çaba gösterilmemiş, bu delillerden çoğuna, fotokopi olarak sunulması nedeniyle, özelikle bir başka köye ilişkin olduğu için değer verilmemiş, bazıları hiç tartışılmamış, bu delillere niçin değer verilmediği gerekçede açıklanmadan, delillerden bazılarının toptan reddi yoluna gidilmiş, özellikle zilyetlikle edinme iddiasında bulunanların bir insan ömrünü aşan zilyetliklerini haber veren yerel bilirkişi ve tanık beyanları teknik bilirkişi raporları ile denetlenmemiş, Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esasına kayıtlı dava dosyasında yapılan tapu uygulaması ve bu dosyada alınan bilirkişi raporlarının, bu dosyada taraf olmayan Hazine, Orman Yönetimi ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişileri bağlamayacağı, çiftlik tapu kayıtları değişebilir nitelikte sınır içerdiğinden, kapsamının 3402 sayılı Kanunun 20/C maddesi gereğince miktarına değer verilerek saptanacağı gözetilmemiştir.
Eksik araştırma ve incelemeye dayanılarak karar verilemez.
Diğer taraftan; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 22.11.1978 gün 1977/11819 Esas 1978/13674 sayılı ilâmı ile 16. Hukuk Dairesinin 24.04.2001 tarih, 2001/418-2033 sayılı ilamlarında değinildiği gibi, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmaması, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. Maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerinin yürürlükte bırakılması, 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılması ve diğer maddelerine değinilmemesi nedeniyle, davaya konu parselin tespit ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğu,
… Kadastro Mahkemesinin 08.03.2003 gün ve 1991/363-231 kararını temyiz yoluyla inceleyen 16. Hukuk Dairesinin 14.07.2006 günlü 2005/13657-5526 sayılı ve 7. Hukuk Dairesi kararlarında da kabul edildiği gibi, Ağustos 1326 tarihli 2-3-4 numaralı tapu maliki …ın, nüfus kayıtlarına göre baba adının … olduğu, tapu kayıtlarında “… Kızı” olarak geçtiği, … (…) …’nin kızı ve …’nin de karısı olması nedeniyle, …ın, tapu maliki …’nin kızı ve mirasçısı olduğu, çiftlik tapu kayıtlarına dayan davacılar adına tapuda yapılan intikallerin yasal olduğu kabul edilmelidir.
O halde, mahkemece; taraflar arasında genel mahkemede görülen davalar nedeniyle çekişmeli parselin tesbit tutanağın, 3402 sayılı Kanunun 27 ve 5. maddeleri hükümlerine göre malik haneleri açık bırakılmak suretiyle düzenlendiği, bu halde, 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesi gereğince parselin niteliği ve malikinin mahkemece re’sen yapılacak araştırmayla belirleneceği, bir birine sınır …, … ve … Köylerinde, aynı çiftlik tapu kayıtlarına dayanılarak açılan bir çok davanın bulunduğu, bunlardan bir kısmının sonuçlandırılıp bir kısmının halen devam ettiği, halen görülmekte olan dava dosyalarının birleştirilmesinin, yargılamayı geciktirip, para ve emek sarfına yol açacağı ve yıllardan beri devam eden davaları daha da karmaşık ve içinden çıkılamaz hale getireceği gözönünde bulundurularak; dava dosyaları birleştirilmeden, yukarıda sözü edilen delillerin eksiksiz olarak toplandığı aynı nitelikteki dava dosyalarından birisi kılavuz dosya seçilerek;
a) Tapu kayıtlarında geçen …, …(…-…, …), … (…), …, … (…) köylerinin bulunabilecek en eski tarihli idarî sınırlarına ait harita ve diğer belgeler, gerektiğinde eski kayıt ve defterler üzerinde inceleme ve araştırma yapabilecek nitelikte konunun uzmanı bilirkişiler tayin edilerek, Cemaziyelahir 1208, Zilhicce 1207 (9 Ocak 1794) Tarihli Mülkname, … Valide Sultan Vakfıyesi’ne ilişkin 21 Zilhicce 1209 (1795) tarih ( 12 Ramazan 1263 (1847) ) tarih 477 sayılı Temessük, 25 Safer 1291 (1876) tarihli temessük, … Çiftliği Mart 1290 tarih D.9 V.18 … (…) Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.19, … ve … Çiftliği Mart 1290 tarih D.9V.20 sayılı tapu kayıtları ile bu sicillerden gelen Ağustos 1326 (1910) tarih ve 3 numaralı … (…) Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 2 numaralı … – … Çiftliği, Ağustos 1326 (1910) tarih ve 4, … Çiftliği tapu kayıtları ile bu kayıtların gittileri ve tedavülleri olan diğer tapu kayıtları ve bu kayıtların revizyonları yerel yönetim ve genel müdürlükten getirtilerek bir sıra dahilinde dosya arasına konulmalı,
b) Bu tapu kayıtlarının revizyon gördüğü ya da hükmen bu tapuların uyduğu belirlenen kadastro parselleri, gerekirse mahkemelerdeki derdest dosyalar ve Tapu Sicile devredilmiş tüm dosyalar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle saptanmalı, bu parsellerin tesbit tutanakları, tesbitleri kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, hükmen kesinleşenlerin bilirkişi raporları dosyaya eklenmeli,
c) Belirlenen revizyon parselleri ile aynı şekilde dava konusu edilen tüm parselleri bir arada gösteren pafta örnekleri getirtilmeli,
d) Vakıf Taşınmazları ve Vakıf Hukuku Konusunda uzman bilirkişiler belirlenip, dosyadaki tarafların tutunduğu mülknameden başlanarak tüm kayıtlar ve belgeler incelettirilmeli, … Valide Sultan Vakfı’nın mülk araziden tahsis suretiyle edinilip edinilmediği, sahih vakıflardan olup olmadığı yönünde rapor düzenlettirilmeli,
e) Çekişmeli parselin komşuları olan parsellerin tesbit tutaakları, var ise dayanağı olan tapu ve vergi kayıtları, itirazlı Ya da hükmen kesinleşmişse ilgili dava dosyaları, itirazsız kesinleşmişse bu yolla oluşan tapu kayıtları, çekişmeli parsellerin bulunduğu yere ait, en eski tarihlisinden en yeni tarihte düzenlenen memleket haritaları dahil, yöreye ait tüm memleket haritalarının orijinalinden renkli ve onaylı fotokopi örnekleri ile hava fotoğrafları ve amenajman planları, çekişmeli parselin bulunduğu yer ve mevki ismi, varsa yakın kadastro parsel numaraları yazılmak suretiyle, çekişmeli parselin bulunduğu yerin 2863 sayılı Kanun hükümlerine göre doğal ya da kültürel sit alanı olup olmadığı sorulmalı, ilgili karar ve harita örnekleri getirtilerek dosyasına eklenmeli,
f) Tapu kayıtlarındaki sınırları ve memleket haritasındaki mevkileri bilecek ve bu davalar ile ilgisi olmayan, olabildiğince yaşlı ve yansız yerel bilirkişiler tesbit edilmeli, gerektiğinde tapu kayıtlarının bilinmeyen sınırlarında yardımcı olacak ve zilyetlik konusunda bilgi verecek tanık isimleri taraflardan istenmeli, önceki keşiflere katılmamış üç orman yüksek mühendisi, üç harita mühendisi, üç jeolog bilirkişi ve üç ziraat uzmanı bilirkişinin ismi yöntemince belirlenmeli, bu bilirkişilere tarafların itirazları olursa değerlendirilerek, gerektiğinde onların yerine başkaları seçilmeli,
g) Bilahare kılavuz dosya üzerinden yapılacak keşifte; … Valide Sultan Vakfiyesi ve 17 Rabiulevvel 1295 tarihli İcmali Hakani sureti: … sancağında, … kazasında vaki bir tarafı … ve bir tarafı … ve bir tarafı … ve … Hududuna müntehi olup işbu hudut ile mahdut mahal derununda … Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik, … Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik ve … Çiftliği denmekle arif bir kıta çiftlik sınırları ve ilk tesisi Mart 1290 tarih D.9, V.18 , aynı tarih Varak 19, aynı tarih Varak 20 sayılı tapu kayıtları tüm tesis ve tedavülleri ile, bu kayıtlardan önce oluşturulmuş ise bu kayıtların, Ağustos 1326 tarihli tedavüllerinde yönlendirilmiş sınırları ve Eylül 1340 tarihli tedavülleri ile Mayıs 1969 tarihinde yapılan ifrazlara göre oluşan yeni sınırları itibariyle yerel bilirkişiler yardımıyla yerine uygulanmalı, bu çiftlik sınırları için ayrıca oluşturulan çiftliğe ait tarla ve bina nitelikli tapu kayıtları varsa, onlar dahi uygulanmalı, uygulama sırasında, tutunulan … Çiftliği, … Çiftliği ve … Çiftliği tapularında Mezar Gediği, Dikilitaş, … sınırlarının ortak sınır, … (…), …(…) sınırlarının köy ya da çiftlik sınırları olduğu, tapu kayıtlarının eşcar-ı müsmire ve gayr-ı eşcarı müsmireyi müştemil çiftlik kayıtları olup, bu sınırlar içinde Devlet Ormanları, dereler, taşlık ve kayalık niteliğindeki devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bulunduğu, sınırlarının mevki ya da nokta sınırlar olduğu, bu sınırların çoğunluğunun Devlet Ormanı içinde kalması nedeniyle sabit kabul edilemeyeceğinden, 3402 SAYILI KANUNUN 20/C MADDESİ GEREĞİNCE KAYIT KAPSAMININ YÜZÖLÇÜMÜNE DEĞER VERİLEREK SAPTANACAĞI, … Çiftliğine ait tapu kaydının aynı köy 1 ilâ 169 sayılı parselle uygulandığı, ancak bu parseller hakkında tapuya dayanmayan ve zilyetlikle kazanma iddiasında bulunan gerçek kişiler tarafından itiraz edilip, birçok dava açıldığı, … Çiftliği tapusunun … Köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere uygulandığı da gözönünde bulundurularak, dayanılan çiftlik tapu kayıtları yöntemince uygulanmalı; bilinmeyen sınırlar konusunda tarafların gösterecekleri tanıklar dinlenmeli, yerel bilirkişi ve tanık sözleri, komşu parsel kayıtları ve eski tarihli memleket haritaları, köy isimleri ve sınırlarına ilişkin tüm kayıtlarla denetlenmeli, tapu kayıtları sınırında yazılı …’ün tapu tesisinde … Çiftliği olarak gösterilmesi nedeniyle “…”ün nokta halinde mevki ismi olmayıp, …, … ve … çiftliklerinin batı sınırını oluşturan çiftlik arazisi olabileceği düşünülerek uygulama yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından tarif edilen ve gösterilen sınırlardaki çelişkilerin yöntemince giderilmeli, revizyon parselleri ile … (…) ve … (…) köyleri (ya da çiftlikleri) ile memleket haritasında … Köyü olarak işaretlenmiş bulunan sınırlar gözetilerek sabit sınırların nereler olabileceği değerlendirilip, kayıtlar 3402 SAYILI KANUNUN 20 VE 21. MADDELERİ HÜKMÜNE GÖRE SABİT SINIRLARLA BAĞLANTISI KESİLMEMEK SURETİYLE, BU SINIRLARDAN BAŞLANARAK, GENEL KADASTRODA REVİZYON GÖRDÜĞÜ, ÇİFTLİK TAPU SAHİPLERİ ADINA KESİNLEŞEN PARSELLER DE DİKKATE ALINMAK SURETİYLE UYGULANARAK, KAYITLARIN YÜZÖLÇÜMÜYLE KAPSADIĞI ALANLAR TEREDDÜTE YER BIRAKMAYACAK BİÇİMDE BELİRLENMELİ, harita mühendisi bilirkişi ve fen bilirkişilere tapu kaydının sınırları itibariyle kapsadığı alanı ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını ayrı ayrı gösteren ayrı renkli kalemlerle işaretli müşterek imzalı kroki düzenlettirilmeli; düzenlenen bu rapor ve krokiler aynı nitelikteki tüm dava dosyalarına konulmalıdır.
h) Daha sonra, dosyaya getirtilen tesbitin dayanağı tapu kaydının oluşumuna esas … Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.1977 gün ve 1977/66-100 sayılı kararı ve bu kararın eki olan fen bilirkişi rapor ve tapu kaydı tescil krokisi, tarihli memleket haritaları ve amenajman planları ile kadastro paftası ve dayanılan tapu kayıtlarının sınırları ve yüzölçümüyle geçerli kapsamını gösteren bilirkişi krokisi ve haritası, fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yöntemince uygulanarak, çekişmeli parselin tamamının tescil hükmü kapsamında kalıp kalmadığı, dayanılan tapu kaydının yüzölçümüyle geçerli kapsamındaki taşınmazlar ile çekişmeli parselin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği ayrı ayrı belirlenmeli, çekişmeli parsel ve çevrelerinin toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli, orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, aynı yörede dava konusu edilen taşınmazların konumunu çevre taşınmazlarla birlikte bu harita ve fotoğraflar üzerinde bir arada gösterecekleri, ayrı renklerle işaretli ve bilirkişilerin onayını taşıyan, kroki düzenlettirilmeli,
h) Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı içinde kaldığı belirlendiği taktirde; Medenî Kanunun yürürlüğe girdiği 1926 yılından en az 10 yıl önce den başlanarak, malik sıfatıyla, iyi niyetle, çekişmesiz ve aralıksız zilyet edilip edilmediği, çiftlik tapu kaydının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kalan taşınmazlar için de, zilyetlikle edinilecek yerlerden olup olmadığı, dava ve tesbit tarihi itibariyle zilyetlikle edinme koşullarının oluşup oluşmadığı, parselin eylemli orman ağaçları ile kaplı bölümünün orman sayılan yerlerden ya da olarak sınırlandırılabilecek yerlerden olup, olmadığı, yöntemince araştırılmalıdır.
Bu cümleden, çekişmeli taşınmazda orman bilirkişi, ziraat uzmanı bilirkişiler ve jeolog bilirkişilere inceleme yaptırılmak suretiyle, özellikle eski tarihli ve yakın tarihli hava fotoğraflarındaki görüntüleri dikkate alınarak çekişmeli parselin imar ihya görüp görmediği, gördü ise tarihi ve imar ihyanın şekli, ne zaman bittiği, kaç yıl süreyle ne şeklide zilyet edildiği, kimden kime geçtiği, bu kullanımın şeklinin taşınmazın ekonomik amacına uygun olup olmadığı, parselin tamamı ya da bir bölümünün tapu kaydı kapsamında kalmasına ya da kalmamasına göre orman içi açıklığı olup olmadığı, eylemli orman ağaçları ile kaplı bölümünün orman sayılan yerlerden olup olmadığı veya 6831 sayılı Kanunun 4999 ve 6292 sayılı Kanunlar ile değişik 7 ve devamı maddeleri gereğince orman olarak sınırlandırılacak yerlerden olup olmadığı konularında Orman Bilirikişi, Ziraat Uzmanı ve Jeolog Bilirkişilere bilimsel verileri içeren krokili müşterek imzalı raporlar düzenlettirilmeli, aynı konularda, özellikle zilyetliğin başlangıcının ve süresinin ne şekilde hatırlandığı veya kendilerine bu bilgilerin ne şekilde aktarıldığı yönünde somut olgulara somut olaylara dayalı yerel bilirkişi ve tanık beyanları alınmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan çiftlik tapu kayıtlarına tutunan davacı tarafın sunduğu deliller ile ilgi bilgileri de sorulmalı, teknik bilirkişi raporları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının yöreye ait eski ve yeni tarihli memleket haritaları ile hava fotoğraflarındaki görüntüleri ile bağdaşıp bağdaşmadığı saptanmalı, 1926 yılından en az 10 yıl önceden başlayan zilyetliğin tanıkla ispatlanma imkansızlığı karşısında, yerel bilirkişi ve tanıkların beyanları ve teknik bilirkişi raporları ile bir insan ömrünü aşan zilyet edildiğinin belirlenmesi halinde, 1926 yılından en az 10 yıl önce başlayan zilyetlik olgusunun ispat edildiği kabul edilmeli,
ı) Oluşacak sonuca göre çekişmeli parselin tesbite esas alınan tapu kaydı kapsamında kaldığı belirlenen bölümü için Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmeli, tescil krokisi kapsamı dışında ve kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları içinde kalan bölümler için Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmeli,
Çekişmeli parselin tescil krokisi kapsamı dışında ve kesinleşmiş orman kadastrosu sınırları dışında kalan bölümlerinin, çiftlik tapu kaydı kapsamında kaldığı ve Medeni Kanunun yürürlüğünden en az 10 yıl önce başlayan, malik sıfatıyla ve iyi niyetli zilyetliğinin bulunmadığı saptandığı taktirde tapu malikleri adına,
Çekişmeli parselin çiftlik tapu kayıtlarının yüzölçümü ile geçerli kapsamı dışında kaldığı belirlenen bölümü yönünden açılan davanın reddine karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin eksik inceleme ve araştırmaya dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır’’ gerekçesiyle birinci bentde açıklanan nedenlerle davacılar … ve arkadaşları vekilinin temyiz dilekçesinin süreden reddine, ikinci bentde açıklanan nedenlerle davacı … mirasçısı … ile davalı …’in temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
14. Davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 02.06.2014 tarihli ve 2013/10421 E., 2014/6007 K. sayılı kararı ile; “Dairemiz kararı, karar düzeltme dilekçelerinde değinilen hususlara cevap teşkil edecek nitelikte olduğu gibi, usûl ve kanuna da uygundur. Ancak; bozma kararında müteriz davacı … mirasçısı … ve davalı …’in temyiz itirazları ile birlikte davacı … Yönetiminin de bozma kararında belirtilen nedenler ile temyiz itirazları kabul edildiği halde Daire kararının sonuç bölümünde, davacı … Yönetiminin temyiz itirazlarının bozma kararında belirtilen nedenler ile kabul edildiğinin yazılmadığı anlaşılmış olup, bu husus maddi hata niteliğinde olduğundan düzeltilmesi gerekmiştir’’ gerekçesiyle karar düzeltme istemlerinin reddine, “davacı … Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile” cümlesinin eklenmesine karar verilmiştir.
Direnme Kararı:
15. … Kadastro Mahkemesinin 10.12.2014 tarihli ve 2014/37 E., 2014/115 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, bir kısım davacılar … ve arkadaşları vekiline ilk kararın 03.12.2010 tarihinde tebliğ edildiği, vekil tarafından hükmün temyiz süresi geçtikten sonra 20.12.2010 tarihinde temyiz edildiği, Özel Dairece de temyiz isteminin süreden reddedildiği, temyizin süresinde olduğu varsayılsa dâhi vekilin davadan feragat ettiği, bozma ilamında … mirasçılarından …’nin temyiz itirazları kabul edilmiş ise de … sağ iken vekili tarafından davadan feragat edildiği ve feragatin mirasçılarını da bağladığı, feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların (… ailesi) tutunduğu tapu kayıtlarının hukuken geçerli kayıtlar olup olmadığı, davalı … zilyetliğinin 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20 ve 78. maddeleri gereğince tapu kaydının hukukî kıymetini kaybettirecek nitelikte bulunup bulunmadığı, davacıların tutunduğu tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekip gerekmediği, dava konusu taşınmazların orman sayılan yerlerden olup olmadığı ve taşınmazların niteliğinden kaynaklı olarak zilyetlik yoluyla iktisabını engelleyen bir durumun bulunup bulunmadığı, sonucuna göre de, mahkemece tapu kayıtlarına kapsam tayini yönünden bozma ilamında belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu … ili … ilçesi … köyü … mevkiinde kain 356 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 14.10.2008 tarihinde yapılan kadastro çalışması neticesinde, tarla niteliğinde, 20.357,38 m2 olarak 01.11.1978 tarihli ve 2 sıra numaralı tapu kaydı (18.772 m2’lik tarla) uygulanmak suretiyle … oğlu … adına tespitin yapıldığı, dava konusu taşınmaza uyduğu belirtilen tescil tapu kaydının … tarafından Hazine, Orman İdaresi ve … Köyü Tüzel Kişiliğine husumet yöneltilerek kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı açılan tescil davası sonucunda … Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.1977 tarihli ve 1977/66 E., 1977/100 K. sayılı kararına istinaden … adına oluştuğu kayda dayalı tespit edilmiştir.
19. Davacılar … ve arkadaşları ile onlardan pay satın aldıklarını iddia eden diğer davacıların, … Valide Sultan Vakfı’na ait olan Mart 1290/Safer 1291 tarih, 18 numaralı (4000 dönüm), 19 numaralı (3000 dönüm) ve 20 numaralı (7000 dönüm) maliki … adına kayıtlı çiftlik tapu kayıtlarına dayandıkları, anılan tapu kayıtlarının … (…) kızı …’a intikal ederek Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 numaralı tapulara gittiği, …’ın da çocukları …, …, … ve …’e ölünceye dek bakıp gözetmeleri karşılığında verdiği ve Eylül 1340 tarih 3, 4 ve 5 numaralı kayıtların oluştuğu, bu kayıtların da 7.2.1962 tarih 1, 4 ve 5 numaralı tapulara tedavül gördüğü; 18 numaralı kök tapu kaydının 23.05.1969 tarih 10 ve 11 numaralı tapulara, oradan da 21.07.1969 tarih 63 ve 64 numaralı tapulara gittiği, bu kayıtların da … köyü 1 ilâ 169 numaralı parsellere revizyon gördüğü; 19 numaralı kök tapu kaydının revizyon görmediği; 20 numaralı kök tapu kaydının ise … köyü 373 ilâ 633 numaralı parsellere revizyon gördüğünün belirtildiği, ancak tespitlere itiraz edildiği; tapu kayıtlarının … Çiftliğine ait … köyü 1 ilâ 169 sayılı parsellere revizyon gören sınırlarının; D: Mezar Gediği, B: Dikili Taş, K: …, G: … ve bu yerden müfrez çiftlik; …-… Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 1 sıra numarada 639 hektar 5240 m2 yüzölçümündeki (7000 dönüm) kadastro sırasında … köyü 373 ilâ 633 sayılı parsellere revizyon gören sınırları; D: Kocalan ve Balan Dağı, B: Taşbük ve …, K: Çilecik Gediği, G: Gökbel ve Karadağ ve Mezar Gediği ile çevrili olan ve … (…) Çiftliğine ait Şubat 1962 tarih 4 sıra numarada 275 hektar 7907 m2 (3000 dönüm) yüzölçümündeki ve kadastro sırasında hiç bir parsele revizyon görmeyen sınırları; D: Mezar Gediği, B: İnbükü ve Dikilitaş K. …, G: … sınırlı kayıtlar olduğu ve bu kayıtların doğru temele dayanan, intikalleri düzenli yapılan tapu kaydı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
20. Öncelikle, davacı … ve arkadaşlarının dayandığı tapu kayıtları; hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi, bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması, diğer bir anlatımla 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/C maddesine göre sınırların değişebilir ve genişletilmeye elverişli olması nedeniyle dayanılan kayıtlar sabit hudutlu tapu kayıtları olmadığından hudutları ile değil, miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır.
21. Diğer yandan, davacı tapu maliklerinin (… ailesi) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların … Kadastro Mahkemesinin 1996/11 Esas, 2001/16 Karar sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli …, … ve … tarafından düzenlenen raporda belirtildiği gibi, gayrisahih (tahsisat kabilinden, irsadi ) vakıf taşınmazı olarak … Valide Sultan Vakfına ait olan ve geliri vakfedilen mirî araziler olduğu ve bu hususun aynı tapu kayıtlarına dayalı olarak açılan ve Yargıtay’dan geçerek kesinleşen bir çok dava sonucunda saptandığı da açıktır.
22. Mirî arazilerde uygulanan 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78.maddesinin yürürlükte olduğu da tartışmasızdır. Dava konusu edilen taşınmazda/taşınmazlarda da koşulları varsa bu hükümler uygulanacaktır. Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesinin uygulanmasında öncelikle dava konusu taşınmazın zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olması gerekir. Diğer iktisap şartları da şöyle sıralanmaktadır:
1) Davacının kesintisiz 10 yıl boyunca araziye malik sıfatıyla zilyet olması
2) Davacının süre boyunca küçük veya gayri mümeyyiz olmaması
3) Davacının araziye kaba güçle el koymuş olmaması
4)Arazinin ulaşması çok uzun sürecek uzak bir yerde olmaması (Sahibinin yaşadığı yer açısından)
5)Davacının araziyi geçerli bir sebep olmaksızın ele geçirip kullandığını süre içinde ikrar ve itiraf etmiş olmaması.
Şu hâlde, 10 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet olma, Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesine göre hak kazanmanın temel şartıdır. 20. maddenin aradığı maddi vakıaların ve kanuni şartların Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihine dek tamamlanmış olması gereklidir. Buna göre, mirî arazi niteliğindeki tapulu taşınmaz zilyedi tarafından malik sıfatıyla 04.10.1926 tarihinde yürürlüğe giren Medeni Kanun’dan geriye doğru yani en az 1916 yılından 1926 yılına kadar kullanılıyorsa ve anılan maddedeki diğer koşulların da gerçekleşmesi hâlinde zilyet lehine tescil kararı verilebilecektir. Bunun yanı sıra edinim koşullarının oluşup oluşmadığının, her parsel yönünden ayrı ayrı irdelenmesi, parsel bazında tapu kaydının hukukî kıymetini koruyup korumadığının değerlendirilmesi gerekir. Tapu kaydının dava konusu edilen bir taşınmaz yönünden Arazi Kanunnamesi’nde belirtilen hükümler gözetilerek hukukî kıymetini yitirmiş olması, o tapu kaydının tamamen hukukî kıymetini yitirdiği anlamına gelmeyip, sadece dava konusu edilen ilgili taşınmaz yönünden hukukî kıymetini kaybettiğini göstermektedir. Başka bir taşınmaz yönünden aynı tapu kaydı, Arazi Kanunnamesi’ndeki koşullar oluşmamışsa hukukî kıymetini koruyacaktır.
23. Mahkemece dikkate alınması gereken husus, dava konusu edilen taşınmaz kadim tarım arazisi ise zilyedi lehine 1274 tarihli (1858) Arazi Kanunnamesi’nin 20.maddesinde düzenlenen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasıdır. Taşınmaz kadim tarım arazisi olmayıp, hâli arazi gibi zilyet edilmesi olanaklı bir yer değilse, en az 1916-1926 yılları arası 10 yıl zilyet olma koşulu gerçekleşmiş olmayacağından ve tapu hukukî kıymetini kaybetmeyeceğinden tapu kaydının kapsamının belirlenmesi ve hak sahibi olacak kişinin belirlenen bu kapsamdaki yeri kullanıyor olması gerekir.
24. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 19.02.2010 tarihinde dava konusu taşınmaz başında yapılan keşif sırasında dinlenen 1928 doğumlu mahalli bilirkişi beyanında, dava konusu taşınmazın davalıya ait olduğunu, davalıya bu yerin iki yıl önce ölen babası tarafından kırk yıl kadar önce verildiğini, davalının da dava açarak tapu kaydı aldığını, …’e de bu yerin babası …’dan intikal ettiğini, …’ın Çanakkale savaşında kaldığını (öldüğünü), taşınmaz içerisindeki zeytinlerin bir kısmının üç yüz bir kısmının ise yüz yaşlarında olduğunu, kendisini bildi bileli bu taşınmazın zeytinlik olarak kullanıldığını ve ayrıca arpa, buğday ve bakla da ekildiğini, davacılar … ve arkadaşlarının isimlerini köyde 1970’li yıllarda kadastro çalışmaları sırasında duyduğunu, çok sayıda taşınmaza dava açmışlar ise de hepsini kaybettiklerini, köyde yerleri olduğunu ve bu yerlerini kiraya verdiklerini şimdiye kadar duymadığını ve görmediğini ifade ettiği, 1930 doğumlu davalı zilyet tanığının da dava konusu taşınmazın evveli ile ilgili mahalli bilirkişi beyanını tekrarladığı, mahkeme tarafından yapılan gözlemde; dava konusu taşınmaz içerisinde büyük zeytin ağaçlarının bulunduğu, bazı kısımların sekileme yöntemi ile eğiminin giderildiği, önceden beri zirai amaçla kullanıldığının belli olduğu ve bir kısmında bakla ekili olduğu tespit edilmiştir.
25. Fen bilirkişi, ekli krokisinde A harfi ile gösterdiği kısmın 15.584,47 m2; B harfi ile gösterdiği kısmın 1.991,26 m2; C harfi ile gösterdiği kısmın 660 m2 ve D harfi ile gösterdiği kısmın 2.121,66 m2 geldiğini belirtmiştir. Ziraat bilirkişi, çekişmeli taşınmazın … mevkiinde bulunduğunu, yedi adet terastan oluştuğunu, taşınmazdaki toprağın orta derinlikte bir profile sahip (60-70 cm) killi-tınlı, su tutma kapasitesi iyi, gevşek, geçirgen ve hafif taşlı olduğunu, bu hususların toprağın uzun yıllardan beri tarım aletleri ile işlendiğini gösterdiğini, içerisinde bulunan 52 adet zeytin ağacından bir kısmının kırk, bir kısmının seksen, bir kısmının yüz ve bir kısmının da yüz elli yaşında olduğunu, ayrıca taşınmaz içerisinde yedi adet elli yaşlarında kızıl çam ağacının da bulunduğunu, taşınmazın zirai manada imar-ihyasının tespitten geriye doğru yaklaşık 45-50 yıl öncesinde tamamlanmış olduğunu (bir başka ifadeyle zilyetliğin tamamlanma tarihinden daha da öncesine dayandığı), uzun yıllardır zirai amaçla kullanıldığını ve kadim ziraat arazisi olduğunu saptamıştır. Orman bilirkişi, dava konusu taşınmazın A harfi ile gösterdiği kısmının 1967 yılında kesinleşmiş orman tahdidi dışında 110 numaralı orman içi açıklık parseli içinde orman sayılmayan yerde, B, C ve D harfleri ile gösterdiği kısımların ise 1967 yılında kesinleşmiş orman tahdidinin içinde orman sayılan yerde kaldığını tespit etmiştir. Jeolog bilirkişi, dava konusu taşınmazda kayalık, taşlık, doğal kumluk, çakıllık, sazlık ve bataklık bir alanın bulunmadığını belirtmiştir.
26. Dosya içeriği, toplanan deliller ve özellikle bilirkişi raporları ile de doğrulanan mahalli bilirkişi ve zilyet tanık beyanlarına göre; dava konusu taşınmazın fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 15.584,47 m2’lik kısmı yönünden, … Kadastro Mahkemesinin 1996/11 E., 2001/16 K. sayılı dosyasına sunulan 08.03.2000 tarihli …, … ve … tarafından düzenlenen raporda da belirtildiği gibi, davacı tapu maliklerinin (davacı … ailesi ve onlardan pay satın aldığını iddia eden diğer davacıların) dayandığı Mart 1290/Safer 1291 tarih 18, 19 ve 20 numaralı kök tapu kayıtları kapsamındaki taşınmazların … Valide Sultan Vakfı’na ait taşınmazlardan geliri vakfedilen (tahsisat kabilinden, irsadi ) mirî arazilerden olduğu, mirî arazilerde uygulanan ve hâlen yürürlükte olan 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi’nin 20. ve 78. maddelerinin eldeki davaya uygulanması gerektiği, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kalan kısmının zilyet edilebilir nitelikte bir taşınmaz olduğu, davalı ve önceki zilyetlerin 15.584,47 m2’lik kısmı bir insan ömrünü aşan zamandan beri malik sıfatıyla ve zirai amaçla kullandığı, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlük tarihi olan 04.10.1926 tarihinden önce en az 10 yıllık süreyi kapsadığı, bir başka ifadeyle en az 1916 yılından 1926 yılına kadar davalı tarafın zilyetliğinin kanıtlandığı, bu durum karşısında davacıların tutunduğu tapu kayıtlarının Arazi Kanunnamesi’nin 20. maddesi gereğince dava konusu taşınmazın A harfi ile gösterilen 15.584,47 m2’lik kısmı yönünden hukuki kıymetini yitirdiği, o halde dayanılan tapu kayıtlarına kapsam tayini gerekmediği, öte yandan anılan 20. maddedeki diğer koşulların davalı lehine gerçekleştiği ve davalının dayandığı tescil tapu kaydının zilyet adına tesciline karar verilen kısma aynen uyduğu, tescil davasında taraf olan davacı … İdaresi yönünden tescil davasının eldeki davada kesin hükmün sonuçlarını doğurduğu anlaşıldığından, dava konusu taşınmazın orman tahdidi dışında kalan ve fen bilirkişi raporunda A harfi ile gösterilen 15.584,47 m2’lik kısmı yönünden davalı zilyet lehine tescil şartlarının oluştuğu anlaşılmıştır.
27. Dava konusu taşınmazın fen bilirkişi raporunda B, C ve D harfleri ile gösterilen kısımları yönünden; tapu sicilinin tutulmasını üstlenen Devletin doğru sicil oluşturma yükümlülüğü bulunduğu ve kadastro hâkimi tarafından bu ilkenin re’sen gözetileceği muhakkaktır. Ne var ki, anılan kısımlar yönünden doğru sicil oluşturma ilkesine uygun bir biçimde hüküm kurulduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, fen bilirkişi raporunda B, C ve D harfleri ile gösterilen kısımların dava konusu 356 ada 1 parsel sayılı taşınmaz içerisinde yer aldığı, bir başka ifadeyle bu kısımlar için de tutanak düzenlendiği, ancak mahkemece anılan kısımlar yönünden olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığı, tescil harici bırakılmasına karar vermekle yetinildiği anlaşılmıştır.
28. Hâl böyle olunca, fen bilirkişi raporunda B, C ve D harfleri ile gösterilen kısımlar yönünden bir sicil oluşturulması için direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı … İdaresi vekili ve davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.12.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.