Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/220 E. 2023/723 K. 05.07.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/220
KARAR NO : 2023/723
KARAR TARİHİ : 05.07.2023

MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
KARAR : Davanın reddine

Taraflar arasındaki Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kararı’nın (YİDK) iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilince 2014/93934 sayılı “…” marka başvurusunda bulunulduğunu, anılan marka başvurusuna davalı şirketin “…” esas unsurlu markalarına dayalı olarak gerçekleştirilen itiraz kabul edilerek müvekkilinin marka başvurusunun 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8 inci maddesi kapsamında reddedildiğini, bu karara karşı müvekkilince yapılan itirazın ise dava konusu YİDK kararı ile reddedildiğini, marka başvurusundaki ibarenin müvekkilinin isim ve soy isminden ibaret olduğunu, müvekkilinin babası … …’ın davalı şirketin kurucusu ile kardeş olduğunu, uzun yıllar birlikte ticari faaliyetlerde bulunduklarını, firmaların ayrılmasına dair karar sonrasında ortak firmadaki “…” markasının davalı şirket tarafından devralınması sonrasında müvekkilinin babası ve ailesi de dâhil olmak üzere diğer aile mensuplarının “…” ibaresini marka olarak kullanmasına muvafakat verildiğini, ancak sonrasında davalı şirketin kötüniyetli olarak müvekkili aleyhine işlemler tesis ettiğini, kaldı ki dava konusu markada bu ibareden ziyade müvekkilinin isim ve soy isminin marka olarak tescil edilmek istendiğini, müvekkilinin kendi isim ve soy ismi üzerindeki haklar gözetilmeksizin YİDK kararının tesis edildiğini, taraf markaları arasında iltibas riskinin bulunmadığını, müvekkilinin isim ve soy ismini marka olarak tescil isteminin reddedilemeyeceğini ileri sürerek YİDK’nın 2015/M-12235 sayılı kararının iptaline, tescil işlemlerinin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı Kurum vekili; YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markalar arasında benzerliğin bulunduğunu, davacının markasının davalı şirketin seri markalarından biri olarak algılanma ihtimalinin bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı şirket vekili; müvekkilinin “…” esas unsurlu markalarının tanınmış marka niteliğini haiz olduğunu, davacının isim ve soy isminin “…” olduğunu, bu kapsamda davacının kendi isim ve soy ismini marka olarak tescil etmekten ziyade “…” ibaresi üzerinde hak elde etme çabasıyla marka başvurusunda bulunduğunu, davacının “…” ibaresi üzerinde herhangi hakkının bulunmadığını, anılan ibare üzerindeki hakkın devir sebebiyle müvekkiline ait olduğunu, davacının yine dava dışı 2011/56720 sayılı marka başvurusu ile de “…” ibaresini marka olarak tescil ettirmek isterken müvekkilinin itirazıyla anılan başvurunun reddedildiğini, davacı ve aile fertlerinin bu şekilde “…” ibaresi üzerinde hak elde etme çabası içerisinde olduklarını, bu durumun iyiniyetli bir yaklaşım olmadığını, taraf markaları arasında benzerliğin bulunduğunu, markaların karıştırılma ihtimalinin mevcut olduğunu, benzer mal ve hizmetlerin tescil edilmek istendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.05.2018 tarihli ve 2016/63 Esas, 2018/191 Karar sayılı kararıyla; taraf markaları arasında iltibasa neden olacak düzeyde benzerliğin bulunduğu, her iki taraf markasının aynı işletmeye ait markalar ya da idari ve ekonomik anlamda bağlantılı bir işletme markaları olarak algılanabileceği, taraf markaları arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1 inci maddesi anlamında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu, davacı tarafın isminin ve soy isminin başvuru markasında aynen yer almasının daha önce tescilli olan marka ile iltibas oluşturacak tarzda ise nüfus kayıt hakkının başvuru markası yönünden bir hak oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesi 21.02.2020 tarihli ve 2018/2059 Esas, 2020/260 Karar sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu, Özel Dairenin 16.12.2019 tarihli ve 2019/1575 Esas, 2019/8229 Karar sayılı kararı ile “… …” ibareli marka başvurusunun 19.11.2018 tarihli ve 2017/1701 Esas, 2018/7170 Karar sayılı kararı ile de “Erol …” ibareli marka başvurusunun “…” ibareli tescilli markalar ile iltibas oluşturacağının kabul edildiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Dava, marka başvurusunun reddine ilişkin TPMK YİDK kararının iptaline ilişkindir.
Kişinin kendi ad soyadının marka olarak tescili kişilik hakkı kapsamında görülmelidir. 556 sayılı Marka KHK’nın 8/5 (SMK 6/6) maddesinde de kişi adlarının markasal değerine işaret edilmiştir. Dairemizin 16.12.2019 tarih ve 2019/ 1575 E. 2019/8229 K. sayılı kararı ile 19.11.2018 tarih ve 2017/1701 E. 2018/7170 K. sayılı kararlarında da ifade edildiği üzere; ad ve soyadın birlikte yer aldığı markalar ile sadece soyadı yer alan markalar arasında 556 sayılı KHK. 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceği kabul edilmiştir. Bununla birlikte bir kişinin ad soyadının tanınmış markalarla bir benzerliğinin bulunması halinde tanınmış marka ile aynı sektörde herhangi bir mal ve hizmet yönünden tescil ettirilmesinin KHK. 8/4 maddesindeki riskleri doğurabileceğinin kabulü gerekir.
Somut olayda davacının marka başvurusunun kendisine ait ad ve soyadı içerdiği, davacının soyadı itibariyle davalı markalarıyla benzerlik ve ayniyet gösterdiği kabul edilse de; bir bütün olarak davacı markasının davalı markalarından farklı olarak bir kişinin ad soyadı olarak algılanacağı, bu itibarla davalı markalarıyla karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceğinin kabulü gerekir. Bununla birlikte, mahkemece, davacının marka başvurusu kapsamında bulunan mal ve hizmetler yönünden tescilinin 556 sayılı KHK 8/4 maddesi uyarınca, davalının markalarının tanınmışlık düzeyi itibariyle, en azından bazı mal ve hizmetler yönünden, davacıya haksız yarar sağlayıp sağlamayacağı, tanınmış markanın yüksek ayırt edicilik gücünün zedelenip zedelenmeyeceği ve markanın itibarına zarar verip vermeyeceği risklerinden en az birinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği tartışılarak bir karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçeyle davanın tamamen reddine karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle temyiz eden davacı lehine bozulmasını gerektirmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişli olmadığını, raporlara yapılan itirazların dikkate alınmadığını, müvekkilinin bilinen bir iş insanı olduğunu, raporlarda hukuki değerlendirmelerin yapıldığını, müvekkilinin isim ve soy isminin marka olarak kullanılmasının engellenemeyeceğini, taraf markalarının benzer olmadığını, karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, eksik inceleme ve değerlendirme neticesinde hüküm tesis edildiğini belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıya ait “…” ibareli marka başvurusu ile davalı şirkete ait “…” esas unsurlu markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı şirket markalarının tanınmışlık düzeyi itibariyle 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi kapsamında davacıya ait marka başvurusundaki mal ve hizmetler bakımından davacı lehine haksız yarar sağlama veya davalı şirket markalarının ayırt edici niteliği ile marka itibarlarına zarar verip vermeyeceği risklerinden birinin tartışılmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığa konu dosyanın incelenmesinde; bozma kararında kişinin ad ve soyadının birlikte yer aldığı markalar ile sadece soyadının yer aldığı markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmayacağı, bununla birlikte kişinin ad ve soyadının tanınmış markalarla bir benzerliğinin bulunması hâlinde tanınmış marka ile aynı sektörde herhangi bir mal ve hizmet yönünden tescil ettirilmesinin 556 KHK’nın 8/4 üncü maddesindeki riskleri doğurabileceğinin kabulü gerektiği belirtilmiştir. Bozma kararının devamında davacının ad ve soyadını içeren markasının davalı şirketin markalarıyla soyadı itibariyle benzerlik ve ayniyet gösterdiği kabul edilip davacı markasının bütün olarak bir kişinin ad ve soyadı olarak algılanacağı, bu itibarla davalı markalarıyla karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceği, öte yandan davacının marka başvurusu kapsamında bulunan mal ve hizmetler yönünden tescilinin 556 sayılı KHK 8/4 üncü maddesi uyarınca, davalının markalarının tanınmışlık düzeyi itibariyle, en azından bazı mal ve hizmetler yönünden, davacıya haksız yarar sağlayıp sağlamayacağı, tanınmış markanın yüksek ayırt edicilik gücünün zedelenip zedelenmeyeceği ve markanın itibarına zarar verip vermeyeceği risklerinden en az birinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği tartışılarak bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek bozma kararı verilmiştir.

2. Bozma kararında belirtilen 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme gereğince tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir. Markalardaki ibareler benzer olmasına rağmen kapsamlarındaki mal veya hizmetlerin benzer olmaması durumunda ise 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi uygulama alanı bulacaktır.

3. 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi gereğince tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.

4. 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesinin uygulanabilmesi için ilk olarak taraf markalarındaki ibareler arasında benzerliğin bulunması gerekirken karşılaştırılan markaların kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin farklı nitelikte olması gerekir. Zira benzer ibareler içeren ve benzer mal ve hizmetlerde tescilli markalar hakkında yapılacak olan incelemelerde uygulanacak olan kural 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi olup böyle bir durumda aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesinin uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Bu anlamda markalardaki ibarelerin benzer olmaması durumunda ne 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi ne de aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesi uygulanabilir. Marka ibareleri arasındaki benzerliğin kabulü durumunda ise ayrıca mal ve hizmet benzerliğinin bulunması durumunda 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi, mal ve hizmet farklılığının bulunması durumunda ise aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesi kapsamında inceleme ve değerlendirme yapılması gerekir.

5. Bu açıklamalar ışığında somut olayın incelenmesinde; davacıya ait marka ile davalı şirkete ait itiraza mesnet markaların kapsamlarındaki mal veya hizmetlerin benzerliği uyuşmazlık kapsamı dışındadır. Bu anlamda uyuşmazlığın özü taraf markalarındaki ibarelerin karıştırılmaya neden olabilecek düzeyde benzer olup olmadığı noktasında toplanmıştır. Bu itibarla benzer mal ve hizmetlerde tescilli taraf markalarının ibareleri arasındaki benzerliğe ilişkin incelemede uygulama alanı bulan hüküm 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi olduğundan aynı uyuşmazlık için ayrıca KHK’nın 8/4 üncü maddesi kapsamında herhangi bir inceleme yapılması mümkün değildir.

6. Özel Daire bozma kararında ilk olarak ad ve soyadın birlikte yer aldığı markalar ile sadece soyadı yer alan markalar arasında 556 sayılı KHK 8/1-b maddesi uyarınca karıştırılma ihtimalinin meydana gelmeyeceği kabul edildikten sonra bu kabule aykırı olarak marka olarak tescil edilmek istenen ad ve soyad ile davalının tanınmış markaları arasında, ibareler arası benzerlik kabul edilmişçesine, markanın tanındığı sektördeki herhangi bir mal ve hizmet yönünden 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesindeki risklerin ortaya çıkabileceğinin kabul edilmesi, yine ibareler itibariyle karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı belirtilen davacıya ait marka ile davalı şirket markalarının kapsamlarındaki mal ve hizmetlerin benzer olmalarına rağmen anılan mal ve hizmetler farklıymış gibi 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi koşulları değelendirilerek bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozma kararının verilmiş olması karşısında, Özel Daire bozma ilamının kendi içinde çelişkili değerlendirmeler içerdiği, bu çelişkilerden anlaşıldığı üzere bozma ilamının açık bir hataya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.

7. Açıklanan gerektirici nedenlere göre açık biçimde maddi hataya dayalı Özel Daire bozma kararı ile İlk Derece Mahkemesinin direnme kararının ortadan kaldırılmasına ve işin esasına ilişkin olarak ileri sürülen temyiz itirazlarının yöntemince değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uygun, çelişki içermeyen ve gerekçeli bir inceleme yapılması için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Maddi hataya dayalı Özel Daire bozma kararının ve İlk Derece Mahkemesi direnme kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

Dosyanın esasa yönelik temyiz itirazlarının yöntemince incelenebilmesi için YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

05.07.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.