YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/150
KARAR NO : 2023/406
KARAR TARİHİ : 03.05.2023
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/1050 E., 2021/1446 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacı kadının istinaf başvurusunun reddine, davalı erkeğin ise kusur belirlemesi ve kadın yararına hükmedilen manevi tazminata ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararın bu yönden kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; eşlerin 26.11.1989 tarihinde evlendiklerini, ortak iki çocuklarının olduğunu, kadın eşin ev hanımı olup gelirinin bulunmadığını, erkek eşin ise emekli maaşının ve yüksek meblağda bireysel emekliliğinin mevcut olduğunu, müvekkilinin erkek eş tarafından birçok kez fiziksel ve manevi şiddete maruz kaldığını, bu nedenle müşterek konutu terk ederek ablasının yanına yerleştiğini, davalının sadakatsiz ve vurdumduymaz davranışlar sergilediğini, ilgisiz davrandığını, eşyalara zarar verdiğini, davalının kendi ailesini her şeyin üzerinde tuttuğunu ileri sürerek evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına aylık 10.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 1.000.000,00 TL maddi ve 1.000.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davacının tüm iddialarını inkarla tarafların yaklaşık otuz yıldır evli olduklarını, ne var ki evliliğin uzun yıllar önce fiilen bittiğini, müvekkilinin iyi bir aile babası ve eş olduğunu, başka kadınlarla ilişkisi olmadığını, davacının uzun yıllardır depresyon hapları kullandığını, aralarında cinsel ilişkinin olmadığını, davacının müvekkilini yok saydığını, müvekkilinin 1.350,00 TL emekli maaşı aldığını, aile şirketinde de % 25 hissesi olduğunu, bunun dışında gelirinin bulunmadığını, davacının taleplerinin fahiş olduğunu belirterek tarafların boşanmalarına karar verilmesini istemiş, davacının diğer tüm taleplerinin reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 14.12.2018 tarihli ve 2017/556 Esas, 2018/1933 Karar sayılı kararıyla; eşler arasında tartışmalar yaşandığı, tartışma sırasında erkek eşin zaman zaman kadın eşe şiddet uyguladığı, erkek eşin ortağı olduğu şirkette ailesinin özellikle babasının etkisi altında kalarak hareket ettiği, onun istek ve iradesi dışında karısına ve çocuklarına zaman ayırmadığı, kadının da tartışmalar sırasında kocasına aynı şekilde karşılık verdiği, eşler arasındaki sevgi ile saygının yitirildiği, erkek eşin daha ağır kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın eş yararına 3.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasına, 100.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata karar verilmiştir
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 09.02.2021 tarihli ve 2019/1539 Esas, 2021/104 Karar sayılı kararı ile; kadının tüm, erkeğin sair istinaf itirazlarının reddi ile; ilk derece mahkemesince davalı erkeğin davacı kadına zaman zaman şiddet uyguladığı kabul edilerek erkeğe şiddet vakıası kusur olarak yüklenilmiş ise de, tarafların tanık beyanlarından erkeğin uyguladığı fiziksel şiddetten sonra tarafların evlilik birliğinin devam ettiği, bu itibarla bu olayın davacı kadın tarafından affedildiği en azından hoşgörü ile karşıladığının kabulünün gerektiği, yine bu husustaki bazı davacı tanık anlatımlarının duyuma dayalı olduğu, şiddet vakıasının erkeğe yüklenen kusurlardan çıkarılması gerektiği, ancak ilk derece mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen tarafların diğer kusurlu davranışlarına göre boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkek eşin yine de ağır kusurlu olduğu, ilk derece mahkemesi kararının kusura ilişkin gerekçesinin yukarıda açıklanan şekilde düzeltilmesine karar verilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince kadın lehine yoksulluk nafakasına ve maddi tazminata hükmedilmesi ile hükmedilen nafaka ve tazminat miktarlarının isabetli olduğu, boşanma sebebi olarak kabul edilen erkeğin diğer kusurlu davranışlarının davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunmadığı, bu nedenle davacı kadın yararına manevi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davacı kadının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı erkeğin tüm, davacı kadının ise aşağıdaki sair temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumlarına, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecelerine, paranın alım gücüne, ihlal edilen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına nazaran, davacı kadın yararına hükmolunan maddi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. maddesi hükümleri nazara alınarak, daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK m. 174/1) takdiri gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; hükmedilen tazminat miktarları ile nafaka miktarının az olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kusur dereceleri, paranın alım gücü ve nafakanın niteliği dikkate alındığında davacı kadın yararına hükmedilen maddi tazminat ile yoksulluk nafakası miktarlarının az olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 ve 175 inci maddeleri.
2. Değerlendirme
1.Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavramların irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Türk Medeni Kanunu’nun “Maddi ve manevi tazminat” başlıklı 174 üncü maddesinde “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
3. Maddi tazminat, kişinin mal varlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
4. Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175 inci maddesinde ise “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz” düzenlemesi mevcuttur.
5. Yukarıda anılan maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 275 Karar; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
6. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Eş söyleyişle, boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu ya da ağır kusurlu eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemeyecektir. Yine, yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür.
7. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, Turgut/Ateş, Derya, Aile Hukuku, C. 2, … 2019, s. 302).
8. Yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması, diğer bir ifadeyle kendi kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla yoksul olmaması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir.
9. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, tarafların 26.11.1989 tarihinde evlendikleri, kadın eşin ev hanımı olduğu, aylık gelirinin tespit edilemediği, üzerine kayıtlı mal varlığının bulunmadığı, buna karşılık davalı erkek eşin kereste işiyle uğraştığı, Gümüşçü Orman Ürünleri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin (aile şirketi) % 25 oranında pay sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Kusur durumunun değerlendirilmesinde ise; boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin ağır kusurlu olduğu hususunda Özel Daire ile Bölge Adliye Mahkemesi arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
10. Hâl böyle olunca; evliliğin süresi, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecesi, paranın alım gücü, hakkaniyet ilkesi, tazminatların niteliği, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında kadın eş yararına hükmedilen maddi tazminat ve yoksulluk nafakası miktarının az olduğu, Mahkemece hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda maddi tazminat ve yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
11. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
12 Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
03.05.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.