Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/142 E. 2023/184 K. 08.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/142
KARAR NO : 2023/184
KARAR TARİHİ : 08.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, davacının istinaf taleplerinin reddine, davalının istinaf taleplerinin ise kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin yoksulluk nafakası yönünden kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde; davalı ile 1991 yılında evlendiklerini (doğrusu 1992), ortak üç çocuklarının bulunduğunu, davalının gemici olduğunu, 6-7 ayda bir eve geldiğini, gemide geçirdiği günlerde kadınları ve ablasını düşünerek fantazi kurduğunu anlattığını, yine kendisi burda yokken “erkek kardeşimle yatabilirdin yalnızlığını giderebilirdin” dediğini, uygunsuz ilişki talebinde bulunduğunu, bu nedenlerle davalı ile üç yıldır ayrı yaşadıklarını ileri sürerek davanın kabulü ile boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin kendisine verilmesine, çocuk için aylık 300,00 TL iştirak, kendisi için aylık 800,00 TL tedbir-yoksulluk nafakasına, 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı, dava dilekçesi usulüne uygun olarak kendisine tebliğ edilmesine rağmen davaya cevap vermemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 18.01.2018 tarihli ve 2015/320 Esas, 2018/39 Karar sayılı kararıyla; dinlenen davacı tanıklarının beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davalının gemi ile çalışmaya giderken eşinin kız kardeşine ait bazı ev hâlini gösteren fotoğrafları da yanında götürdüğü, tek başına bu fotoğrafları götürmesinin kusur olarak görülmeyeceği, ancak fotoğrafların bulunduğu flaş ve bilgisayarda pornogrofik görüntülerinde olması davacı yönünden sadakat ve güven duygusunu zedeler nitelikte kabul edildiği, ayrıca davalının yine kendi erkek kardeşi ile ilgili ahlâk dışı beyanlarının olduğu, bu beyan direk tanıklarca duyulmamış ise de tanık …’nin davalı ile konuşmalarında bu konuşmayı teyit eder şekilde söyleminin bizzat duyulduğu, davalının tanıklarının ise taraflar arasındaki 10-12 yıl önceki bazı olaylara tanık oldukları, mali konularda beyanda bulundukları, davacıya yönelik somut bir kusur izafe edecek beyanda bulunmadıkları, bu nedenle boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkeğin kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velayetinin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına aylık 300,00 TL iştirak nafakasının, davacı kadın yararına aylık 400,00 TL yoksulluk nafakasının, 7.000,00 TL maddi ve 7.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 14.07.2020 tarihli ve 2018/1518 Esas, 2020/795 Karar sayılı kararı ile; davacı kadının kişisel ilişki tesisi ve nafakalar ile erkeğin kusur tespiti, tazminatlar ve yargılama giderlerine yönelik istinaf taleplerinin ayrı ayrı esastan reddine, davacı kadının tazminat miktarına ilişkin istinaf talebi ile davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf taleplerinin kısmen kabulüyle ilk derece mahkemesinin tazminatlara ilişkin 6 ncı bendi ile yoksulluk nafakasına ilişkin 5 inci bendinin 2 cümlesinin kaldırılmasına, davacı kadın yararına 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 174/1-2 nci maddeleri gereğince takdiren 15.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın, TMK 176 ncı maddesi gereğince aylık 400,00 TL’den takdiren 3 yıllık olmak üzere toplam 14.400,00 TL toplu yoksulluk nafakasının davalı erkekten tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.01.2021 tarihli ve 2020/6556 Esas, 2021/545 Karar sayılı kararı ile;
“… 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
2-Dosyanın incelemesinden, davacı kadının çalıştığı, sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi koşulları oluşmamıştır. Davacı kadının yoksulluk nafakası isteminin reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.
3-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı kadın yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK m. 174/1) ve manevi (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak; davacı kadının kusurunun bulunmadığı, asgari ücretle çalışmasının yoksulluğunu ortadan kaldırmayacağı, aldığı asgari ücret dışında gelir getiren bir malvarlığının bulunmadığı, tarafların tespit edilen sosyal ve ekonomik durumları da gözetilerek yoksulluk nafakasına karar verilmesi gerektiği, ayrıca takdir edilen 15.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat miktarının tarafların ekonomik ve sosyal durumuna uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; çalışan ve evliliğin son bulması nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği açık olan davacı kadın yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesinin doğru olmadığını, davacının üzerine kayıtlı taşınmazlarının olduğunu, hükmedilen tazminatların kaldırılması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacı eş yararına TMK’nın 175 inci maddesinde yer alan yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175 inci maddesi şöyledir: “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz”

2. Değerlendirme

1.Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kavramların açıklanmasında yarar vardır.

2. Yukarıda anılan maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 1998/688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 2007/275 Karar ve 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi malî kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

3. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D., Aile Hukuku, C. 2, … 2019, s. 302).

4. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünüldüğünden, yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmek olamaz. Yoksulluk nafakasına hükmedilebilmesi için nafaka talep eden eşin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşecek olmasının yanı sıra, nafaka talep edilen eşin de nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında, yoksulluk nafakasının sosyal ve ahlâki düşüncelere dayanması özelliği, sadece nafaka talep eden tarafa nafaka verilmesinde değil, aynı zamanda nafaka talep edilen tarafın nafaka ödeyebilecek ekonomik gücünün bulunması koşulunda da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacını taşıyan yoksulluk nafakası, hiçbir surette nafaka yükümlüsüne yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmamalıdır.

5. Eldeki davada; tarafların 19.10.1992 tarihinde evlendikleri, ortak üç çocuklarının bulunduğu, boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkeğin kusurlu olduğu, mahkemece davacı kadını yararına aylık 400,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, hükmün taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince davalı erkeğin yoksulluk nafakasına yönelik istinaf taleplerinin kısmen kabulü ile aylık 400,00 TL’den takdiren üç yıllık toplam 14.400,00 TL toplu yoksulluk nafakasının davalı erkekten tahsiline karar verildiği, hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine, Özel Dairece davacı kadının çalıştığı, sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma yüzünden yoksulluğa düşmeyeceği, bu nedenle davacı kadının yoksulluk nafakası isteminin reddi gerektiği belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmaktadır.

6. Dosya kapsamı itibari ile tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin bilgiler ve toplanan tüm deliller incelendiğinde; davacı kadının asgari ücretle geçimini sağladığı, gelir getirici malvarlığının bulunmadığı ve yardıma muhtaç olduğu, buna karşılık davalı erkeğin ise, emekli olduğu ve aylık 1.100,00 TL gelirinin bulunduğu, davacı kadının sürekli ve düzenli geliri olduğu tespit edildiğinden boşanma sebebiyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşıldığından davacı kadın yararına TMK’nın 175 inci maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluşmadığı sonucuna varılmıştır.

7. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; yoksulluk nafakası TMK’nın 174 üncü maddesi uyarınca boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan tarafa geçimi için karşı tarafın mali gücü oranında hükmedilen bir nafaka olup tarafların evlilik süresi ve bu süre içerisinde ulaştıkları yaşam düzeyi, paranın alım gücü ve günün ekonomik koşulları gözetildiğinde, kadının asgari ücret düzeyinde ücret almasının boşanma yüzünden kendisini yoksulluktan kurtarmaya yetmeyeceği, kadının gelir getiren başkaca malvarlığının da bulunmadığı anlaşıldığından kadın yararına yoksulluk nafakası isteme koşullarının oluştuğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

8. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

9. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

08.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
” K A R Ş I O Y ”

Yerel mahkeme ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık davacı eş yararına TMK’nın 175 inci maddesi uyarınca yoksulluk nafakası koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

Özel Dairenin bozma ilâmında yer alan davacı kadının çalıştığı, sürekli ve düzenli geliri olduğundan boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği gerekçesiyle verdiği bozma kararı çoğunluk tarafından benimsenerek karar bozulmuştur.

Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.

TMK’nın 175 inci maddesinde geçen yoksulluğa düşecek kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 275 Karar; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73, 2009/118 Karar sayılı kararlarında yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.

Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.

Yargıtayın yerleşik kararlarında asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarihli ve 2001/2-1158 Esas, 1185 Karar; 01.08.2002 tarihli ve 2002/2-397 Esas, 339 Karar; 28.02.2007 tarihli ve 2007/3-84 Esas, 95 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 275 Karar; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 Esas, 2009/118 Karar; 13.05.2009 tarihli ve 2009/3-165 Esas, 2009/186 Karar; 04.05.2011 tarihli ve 2011/2-155 Esas, 2011/278 Karar sayılı kararları).

Hatta asgari ücretin biraz üzerinde gelire sahip olunması dahi yoksulluk nafakasının bağlanmasını imkânsız kılmaz.

Ne var ki, asgari ücret seviyesinde veya biraz üzerinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır.

Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir.

Somut uyuşmazlığa gelince; erkeğin gemici olarak çalıştığı, uzun süre evine gelmediği, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin baldızının fotoğraflarının da bulunduğu sair pornografik kayıtları ortak çocukların ulaşabileceği şekilde uhdesinde tutmak suretiyle güven sarsıcı davranışlarda bulunduğu, eşine kendi erkek kardeşi de dâhil olmak üzere gayri ahlâki teklifler yapmak suretiyle aile yapısını ağır şekilde zedeleyici davranışlarıyla tam kusurlu olduğu, buna karşılık kadın eşten kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispat edilemediği anlaşılmıştır.

İlk Derece Mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda yukarıda belirtilen kusurlu davranışlar sergileyen erkeğin 7.000,00 TL maddi, 7.000,00 TL manevi tazminat ile boşanma nedeni ile yoksulluğa düşeceği anlaşılan eşine 400,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiş, hükmün istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince yapılan yargılamada sonucunda ise 15.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminat ile boşanma nedeni ile yoksulluğa düşeceği anlaşılan kadın yararına aylık 400,00 TL’den üç yıllık olmak üzere bir defaya mahsus toplu 14.400,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.

Hükmün temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece kadın eş yararına hükmedilen tazminatların az olduğu ancak kadının boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği gerekçesiyle bozma kararı verilmiş, bölge adliye mahkemesince bozmaya karşı direnilmiştir. Direnme kararı davacı kadın eş tarafından temyiz edilmediğinden gerçekte Özel Dairenin bozma kararı ile az olduğuna değinilen tazminat miktarları uyuşmazlık kapsamında kalmış, eldeki davada kadın yararına bir defaya mahsus toplu 14.400,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesinin gerekip gerekmediği hususu tartışma konusu hâle gelmiştir.

Yukarıda belirtilen erkeğin kusurlu davranışları nedeniyle son bulan evlilik birliğinin yaklaşık 25 yıl devam ettiği, tarafların ortak üç çocuklarının bulunduğu, boşanma davası sırasında dosyaya kazandırılan tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ilişkin belgeler ve bu konudaki tanık beyanları incelendiğinde; kadının her ne kadar dosya kapsamı itibari ile asgari ücretle çalıştığı görülmekte ise de bunun yanında kadına ait fakirlik kağıdı bulunduğu, üç çocuğu ile birlikte yaşadığı, çalışması asgari ücret dışında elde ettiği bir gelirinin bulunmadığı, buna karşılık erkeğin özellikle tanık …’in beyanına göre “gemilerde seyre gittiği, 7-8 ay bazen 9 ay sonra geldiği, ücretinin ne olduğunu bilmediği, evlilik birliği içinde iki ev aldığını” bildiğini beyan ettiği, sonrasında erkeğin bu işten emekliye ayrıldığı anlaşılmaktadır.

Gerçekten de evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Nafaka talep edilen eşin kusursuz da olsa nafaka ödemekle yükümlü kılınması, yoksulluk nafakasının tazminat ya da cezadan farklı bir nitelik taşıdığını göstermektedir.

Bunların yanında yoksulluk nafakasının amacı hiçbir zaman nafaka alacaklısını zenginleştirmekde değildir. Yoksulluk nafakasıyla, boşanma sonucunda yoksulluk içine düşen eşin asgari yaşam gereksinimlerinin karşılanması düşünülmüştür.

Hâl böyle olunca somut olayda evliliğin süresi, kadından kaynaklanan kusurlu bir davranış bulunmaması karşısında, erkeğin ispatlanmış bulunan kusurlu davranışların niteliği ve özellikle asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunmasının kişiyi yoksulluktan kurtarmayacağı yönündeki ilke dikkate alındığında bir defaya mahsus olmak üzere ödenmesine karar verilen toplu yoksulluk nafakasına ilişkin direnme kararının onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, bozma yönündeki Sayın Çoğunluğun görüş ve düşüncesine katılamıyorum.