Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/131 E. 2022/1805 K. 21.12.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/131
KARAR NO : 2022/1805
KARAR TARİHİ : 21.12.2022

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl davada davalılar … ve … yönünden sıfat yokluğu nedeni ile davanın reddine, davalı … Ltd. Şti. yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davalılar … ve … yönünden davanın kabulüne, birleşen davada; davalılar … ve … yönünden sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine, davalılar … ve … yönünden davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine öncelikle onanmış, davalı … vekilince karar düzeltme yoluna başvurulması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince karar düzeltme talebi kabul edilmek suretiyle onama kararı kaldırılarak yeniden yapılan temyiz incelemesi sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı … vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı istemi:
4. Asıl davada davacı vekili, … ili, Merkez ilçesi, … Mahallesi, 1477 ada 1, 7, 8, 9 ve 10 no’lu parseller ile bu parsellere bitişik … ili, Merkez ilçesi, … Mahallesinde 12566 ada 1 ve 2 no’lu parsellerde bulunan … Pazarının … Belediyesi tarafından yıkılmasından önce üzerinde pazar yeri inşa etme amacıyla müvekkilinin taşınmazın hissedarlarından ve diğer hissedarların vekili olduğunu ifade eden davalılardan … ile yanında diğer davalılar …, … ve … ile 31.01.2007 tarihli alım-satım sözleşmesinin ön protokolünü imzaladığını, bu protokolde 12566 ada 1 no’lu parselin 1.400.000TL olan değerinin yedi taksitle ödeneceğinin kararlaştırıldığını, 13.02.2007 tarihinde imzalanan alım satım sözleşmesine göre de 12566 ada 1 ve 2 no’lu parsellerin birlikte değerlendirildiğini ve davalı …’ye 100.000TL kapora ödendiğini, bakiyenin ise altı taksit olarak ödeneceğinin hüküm altına alındığını, kalan miktar için 20.02.2007 tarihinde 101.000TL ödeneceğinin taahhüt edildiğini ve 100.000TL bedelli dört adet çek ile 225.000TL’lik bir adet, 574.000TL’lik bir adet çek verildiğini, bu sözleşmede 1477 ada 1, 7, 8, 9 ve 10 no’lu parsellerin değerinin 1.979.000TL olarak belirlenerek 450.000TL peşin, bakiyesinin de beş taksitte çekler ile ödeneceğinin belirlendiğini, her iki protokolde de çeklerin teslimi ile noterde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzalanacağının ve ödemelerin sona ermesi ile yedi gün içerisinde tapu ferağı işlemlerinin yapılacağının kararlaştırıldığını, protokolleri müteakip davalı … ve … (…) adına yönetim kurulu başkanı … ve başkan yardımcısı …’nın … Noterliğinde 15.02.2007 tarihli ve 04103 yevmiye numaralı düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini akdettiklerini, sözleşmenin imzalanmasından sonra davalı …’nın davalı … adına 23.11.2007 tarihli tutanakla arsa bedeli olarak verilen … Bankası … Şubesine ait beş adet 306.000TL ve bir adet 574.000TL’lik çekin iade ve iptal edildiğini, 31.000TL bedelli çekin de iade edildiğini, … adına … tarafından teslim alındığını, 04.12.2007 tarihli … Arsa Alım Sözleşmesinde …’nın aracı olarak anılacağı açıklandıktan sonra iptal edilen çekler ile geçerli çeklerin belirtildiğini ve 22.12.2007 tarihinde verilmiş 45.000TL ve 5.000TL’lik çeklerin iadesini müteakip 25.01.2008 tarihli, 50.000TL bedelli çek düzenleneceği kaydedilerek bu sözleşmenin … ve müvekkili …nın yönetim kurulu tarafından imzalandığını, 03.01.2008 tarihli anlaşma başlıklı belgede 31.12.2007 tarihli çekin, tapu işlemlerinin tamamlanmamış olması nedeniyle anlaşma gereği ödenmediğinin ancak 10.02.2008 tarihli yeni çek ve 15.000TL bedelli ikinci çekin fazladan verildiğinin ve bu çekin anlaşma gereği davacı tarafından değil, … tarafından ödeneceğinin belirtildiğini, tarihsiz … Arsa Alım Sözleşmesinde …’nın …’nün vekili olarak iptal edilen çekler ile yerlerine yeni verilen çekler belirtilip ve çeklerin başkasına ciro edilemeyeceğine dair kayıt düşüldüğünün imza altına alındığını, çekler ile 1.794.844TL ödeme yapıldığını ancak ferağ işleminin yapılmadığını, bu nedenle … tarafından ihtarname ile ödenen çeklerin bedeli olan 1.794.844TL’nin geri ödenmesi ile 1.051.000TL tutarındaki çeklerin iadesinin istendiğini, 27.04.2009 tarihinde … ile … ve aracı … arasında yapılan Arsa Alım Satım Devir Protokolüne göre … tarafından aracıya 1.794.084TL ödendiği, bu bedel konusunda tarafların birbirlerini ibra ettiği ve aracının başka bir bedel talep etmeyeceği, 30.08.2009 tarihine kadar ferağ işleminin aracı tarafından gerçekleştirileceği, … aleyhine açılan tüm icra takiplerinin durdurulacağı, ferağ işleminin yapılmamasından ve çeklerin iade edilmemesinden doğacak sorumluluğun aracıya ait olduğu belirtilerek imza altına alındığını, 1.794.844TL’nin geri ödenmesi konusunda çekilen ihtarnameye davalı …’nın tüm işlemleri aracı olarak yaptığı ve çeklerin kendisinde olmadığına dair cevabi ihtarname keşide ettiğini, … yetkilileri ile … arasında düzenlenen 12.02.2010 tarihli protokol-taahhütname ile …nın gayrimenkul satış vaadi sözleşmesine dayanak açacağı ferağa icbar davasının … tarafından kabul edileceğinin taahhüt edilmesine rağmen, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/86 E. sayılı dosyasında açılan davanın reddedildiğini, aracı …’nın …dan aldığı çeklerden 08.03.2008 keşide tarihli 200.000TL bedelli çek ile 15.03.2008 tarihli 75TL bedelli, 19.03.2008 keşide tarihli 206.000TL bedelli çeklerin KKTC … merkezli … Ltd. Şti. ne tahsili hâlinde bölüşülmek şartı ile ciro edildiğini, şirketin davacı aleyhine … İcra Müdürlüğünün 2008/5154 E. sayılı dosyasında takip başlattığını, … Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/1315 E. 2009/1007 K. sayılı kararı ile … yöneticilerinin karşılıksız çek keşide etmekten mahkumiyetlerine karar verildiğini, 20.05.2010 tarihli protokol ve taahhütname ile aracı … ve kefili … tarafından davalı … Ltd. Şti. nin … aleyhine yaptığı icra takibine konu çeklerin alacaklı şirketten alınarak …ya iade edilmesinin ve … ile yetkilileri hakkında yapılmakta olan işlemlerin iptal edileceğinin taahhüt edildiğini, davalıların ferağ edimlerini yerine getirmeden ve ciro edilemeyeceğine ilişkin taahhütlerine dayalı olarak kendilerine teslim edilen üç adet çeki davalı şirkete ciro ve teslim etmekle …ya zarar verdiklerini ileri sürerek düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ile satış bedeli olarak teslim edilen çeklerin iptali ile çekler nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
5. Birleşen davada davacı vekili; müvekkili … tarafından davalılara çek ve banka yolu ile aktarılan paralar ve makbuzlarla yapılan toplam ödemenin 2.244.084TL olduğunu ileri sürerek şimdilik 500.000TL’lik kısmının dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 05.02.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile talep sonucunu 4.500.000TL’ye yükseltmiştir.
Davalı cevabı:
6. Davalı … vekili; müvekkiline husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, 22.11.2007 tarihli protokole ek sözleşme ile çeklerin davacı … yetkilileri … ile …’ya iade edildiğinden müvekkilinde kalan bir çek bulunmadığını, diğer çeklerin müvekkiline teslim edilmediğini, müvekkili tarafından işleme konulmuş herhangi bir çek olmadığını, ayrıca söz konusu çeklerde hamil, lehdar, ciranta sıfatıyla taraf olmadıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.
7. Diğer davalılar vekilleri; davanın reddini savunmuşlardır.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
8. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve 2014/886 E., 2015/366 K. sayılı kararı ile; asıl davada davalılar … ve … yönünden sıfat yokluğu nedeni ile davanın reddine, davalı … Ltd. Şti. yönünden sulh sözleşmesi gereğince karar verilmesine yer olmadığına, davalılar … ve … yönünden davanın kabulü ile toplam 776.000TL bedelli çekler yönünden davacının adı geçen davalılara borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafça davalı … Ltd. Şti. ye ödenen 300.000TL’nin davalılar … ve …’dan müteselsilen tahsiline, 15.02.2007 tarihli satış vaadi sözleşmesinin iptaline, birleşen davada davalılar … ve … yönünden sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine, davalılar … ve … yönünden davanın kısmen kabulüne, toplam 3.266.083,97TL alacağın 500.000TL’sinin dava, 2.766.083,97TL’sinin ıslah tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuş; Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 16.03.2017 tarihli ve 2015/39083 E., 2017/3282 K. sayılı ilk kararı ile; hükmün onanmasına karar verilmiştir.
10. Davalı … vekilinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 14.06.2017 tarihli ve 2017/5247 E., 2017/7457 K. sayılı kararı ile; davalı … vekilinin karar düzeltme talebinin kabulü ile onama kararının kaldırılmasına karar verilmiş; yeniden yapılan temyiz incelemesi sonunda 30.11.2017 tarihli ve 2017/6333 E., 2017/11762 K. sayılı karar ile; “…1-Davacı ile satıcılar vekili sıfatıyla davalı … arasında imzalanan 31.1.2007 ve 13.2.2007 tarihli adi nitelikli sözleşmelerde, 12566 ada 1 ve 2 nolu parsellerde kayıtlı taşınmazın 1.400.000,00 Tl. bedelle satılacağı ve 100.000,00 TL. kaporanın teslim edildiği ve bakiyesi için muhtelif tarihli çeklerle ödeme koşullarının belirlendiği ve akabinde yine aynı taraflar arasında 15.2.2007 tarihli noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi ile de; satışı vaad eden davalı …’nün muhtelif şahıslar adına kayıtlı muhtelif parsellerde kayıtlı taşınmazların satış vaadi sözleşmesi ile % 25 hissesine sahip olduğu paylarını 350.000,00TL. bedelle davacıya satışının vaad edildiği ve bedelinin nakden ve peşinen ödendiğinin yazılı olduğu anlaşılmaktadır. 4.12.2007 ve muhtelif tarihli “ arsa alım sözleşmesi “ ya da “ tutanak “ başlıklı belgelerle de arasa satış temsilcisi ya da şahsen davalı … ile davacı arasında imzalanan sözleşmelerle de satış vaadi sözleşmesine konu parsellerin satışı ile ilgili olarak çek alış verişlerinin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Yine davacı ile davalılardan …’nin satıcılar vekili olarak ve …’in şahsen ve aracı sıfatıyla imzası bulunan “arsa alım-satım ve devir protokolü“ başlıklı 27.4.2009 tarihli adi nitelikli belgede de; satıcılar vekili ve aracı … tarafından muhtelif parsellerdeki hisselerine tekabül eden taşınmazların davacı …ya devri konusunda … tarafından aracıya elden peşin ve çekler olmak üzere toplam 1.794.084,00 TL.nin ödendiği ve aracının başka bedel talep etmeyeceği, ödenen bedel karşılığında aracı tarafından taahüt edilen 2457 metrekare taşınmazın …ya devrinin verileceği ve ödenen çeklerin …ya aracı tarafından teslim edileceği ve bu protokoldeki maddelerin yerine getirilmediği takdirde satıcılar vekili davalı … ile davacı … arasında yapılan satış vaadi sözleşmesinin geçerliliğini koruyacağının düzenlendiği, davacı … tarafından davalı … aleyhine açılan ferağa icbar davasının reddedildiği ve aynı parsellere ilişkin olarak 819,85 metrekarelik hissenin davacı … adına kayıtlı olduğu tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Mahkemece aldırılan 8.7.2013 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, davacı tarafından davalı tarafa verildiği iddia edilen çeklerin toplamının 776.000,00 TL. olduğu açıklanmış, 19.3.2014 tarihli 2. bilirkişi kurulu raporunda ise, davacıya …bankası tarafından verilen çek defterinin incelenmesinde, dava tarihi itibariyle ödenmeyen ve davalıların elinde bulunan çeklerin toplamının 801.000,00 TL. tutarlı olduğu, 80.000,00 TL. lik 3 adet çekin işlem görmeyip müşteride bulunduğu ancak davalı … şirketine ciro edilen 325.000,00 TL.lik çeklerin mahsubu ile bakiye 410.000,00 TL.lik çeklerin davalılar yedinde bulunduğu açıklanmış, mahkemece de hiç bir gerekçe gösterilmeden asıl dava açısından, birinci bilirkişi raporundaki kabule göre, çeklerin toplam tutarı üzerinden borçlu olmadığının tesbitine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Yine birleşen dava açısından da protokolde ödendiği belirtilen 1.794.084,00 TL. nin ferağa icbar davasının reddedildiği tarih itibariyle çeşitli ekonomik etkenlerle ulaştığı değer 3.266.083,00 TL üzerinden hüküm kurulmuştur.
Yukarıda açıklanan protokol hükümleri ile dosyadaki tüm bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinde; davalı …’in aracı sıfatıyla hareket ettiği, davalı …’nin de noterde düzenlenen 15.2.2007 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile bu taşınmazlardaki % 25 hissesinin davacı odaya satışının vaad edildiği ve 350.000,00 TL. bedelin bu davalı …’ye ödendiği, dolayısıyla davalı …’nin mahkemenin kabulünün aksine 3. kişinin fiilini taahhüt etmediği, bizzat sahibi olduğunu bildirdiği % 25 ‘lik hisseyi devir etmeyi taahhüt ettiği anlaşılmaktadır. Yine 27.4.2009 tarihli protokolde de, davacıya satılması vaad edilen taşınmazlara ilişkin olarak satış bedelinden çeklerle ve nakden 1.794.000,00 TL.sinin davalı aracı …’e ödendiğinin yazılı olduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde; davacı … tarafından satışı vaad edilen taşınmazların satış bedeline ilişkin olarak davalı tarafa ödenen nakit ve verildiği bildirilen çeklerin tutarı ile davalıların sorumluluğunun kapsamının belirlenmesi önem taşımaktadır. Mahkemece, 17.3.2014 tarihli bilirkişi raporunun hüküm vermeye elverişli olduğu açıklanmış ve 27.4.2009 tarihli protokolde davalılar … ve …’in kendi adlarına vaad eden sıfatıyla taraf olarak imzaladıkları ve davacı tarafından yapılan ödemeleri ibra ederek taraf sıfatını kabul ettikleri, ödemeleri de çeklerle birlikte teslim aldıkları gerekçesi ile müteselsilen sorumlu tutuldukları anlaşılmaktadır. Ancak mahkemece, son bilirkişi raporunun hükme esas alındığı açıklandığı halde, gerekçede herhangi bir açıklama yapılmaksızın asıl dava açısından karşılıksız kalan çekler yönünden ilk bilirkişi raporundaki belirlemeye göre karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde davacı … tarafından satış bedeli olarak hangi davalıya hangi çeklerin verildiği, ne miktar ödeme yapıldığı hususunda, yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan protokol hükümleri ile birlikte, davacı …nın ticari defter ve kayıtları incelenmeli, davacı … adına tapu devri verilen hisseler açısından da bu protokollerin kapsamı içinde bir devir yapılıp yapılmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmalı ve davalıların sorumluluklarının kapsamı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli ve 2020/313 E., 2020/702 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçelerinin yanında, “Mahkememizce verilen karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından mahkememizce hiçbir gerekçe gösterilmeden asıl dava yönünden birinci bilirkişi raporundaki kabule göre çeklerin toplam tutarı üzerinden borçlu olmadığının tespitine karar verildiği gerekçesi ile bozulmuş ise de; mahkememizce alınan 05.07.2013 tarihli heyet raporu ve 17.03.2014 tarihli heyet raporları arasındaki çekler yönünden fark ilk raporda davacı iddiasına göre, sonraki raporda ise … Bankası ve … Grup Takas Merkezi cevabına göre değerlendirme yapmaları, ikinci raporda dava konusu edilmeyen … Ltd. Şirketine ciro edilen 15.03.2008 tarih … nolu 70.000,00.-TL bedelli çekin de hesaplamaya dahil edilmesi, yine takas merkezine ibraz edildiği halde ilk raporda hesaplamaya dahil edilmeyen 25.02.2008 tarih … nolu 50.000,00.-TL bedelli çek ve yine dosyaya bir sureti ibraz edilen 04.03.2007 tarih … nolu çekin ikinci raporda sehven 2.500,00.-TL yerine 4.500,00.-TL bedelli olarak yine 28.05.2008 tarih … nolu çekin de 2.000,00.-TL yerine 40.000,00.-TL bedelli olarak hesaplamaya dahil edilmesinden kaynaklanmakta olup, mahkememizce resen ve çek suretleri göz önüne alınarak yapılan düzeltme neticesi ve dava konusu edilmeyen 15.03.2008 tarih … nolu 70.000,00.-TL bedelli çekin hesaplamaya dahil edilmemesi sonucunda önceki kararda belirtildiği gibi toplam 776.000,00.-TL bedelli çekler nedeniyle davacının davalılar … ve …’ya borçlu olmadığının tespitine karar vermek gerektiği; davalılar … ve …’in imzalanan sözleşmeler ve protokoller nedeniyle herhangi bir vaad ve sorumlulukları ve de aldıkları ödeme veya çek de bulunmadığından bu davalılar yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerektiği; Yargıtay bozma ilamında bir başka bozma nedeni olarak belirtilen davacı odanın ticari defter ve kayıtlarının incelenmesi gerektiği yönündeki bozma nedeni açısından davacı vekili tarafından davacı odanın tüm ödeme belgeleri, ödemelere ilişkin para makbuzu dip koçanları, davacı …nın karar defterinin tasdikli sureti, çek fotokopileri, banka ödeme belgeleri, banka tarafından teslim edilen çek defteri koçanı ibraz edilmiş olmakla, tüm bilirkişi raporlarında bu belgelerin de incelenmiş olması, odaya ait başkaca incelenecek karara etkili bir kayıt bulunmadığının anlaşılması nedeniyle bu bozma nedeni de yerinde görülmemiş; bozma ilamında bir başka bozma nedeni olarak gösterilen davalı tarafça davacı …ya taşınmaz devredilip devredilmediğinin araştırılması yönünden de gerek dosya içerisine getirtilen tapu kayıt ve devir işlem suretleri, gerekse bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde davacı …ya devredilen 819,85 m2 taşınmazın davalılar aracılığıyla değil, tapuda devir yapan taşınmaz maliklerine … tarafından ayrıca yapılan makbuzlu ödemeler karşılığı yapılmış olması göz önüne alınarak bu bozma nedeninin de yerinde olmadığı; yine davalıların sorumluluklarının kapsamının belirlenmesi yönünden de gerek taraflar arasında imzalanan protokol ve sözleşmelerde satış vaadlerinde davalı …’nün kendisine ait olan ve olmayan taşınmazların devrini üstlenmesi, taşınmaz maliklerinin vekili sıfatı ile imza atması, ödemeleri ve çekleri kabul etmesi, yine …’nın vekili olarak çek ve ödemeleri kabul etmesine ilişkin vekalet vermesi, yine 15.02.2007 tarih 4103 yevmiye nolu düzenleme Şeklinde Gayrimenkul Satış Vaadi sözleşmesinde kendi hissesinin değeri 350.000,00.-TL olarak belirlendiği halde çok daha yüksek miktarda ödemeleri ve çekleri kabul etmesi, …’nın da çekleri ve ödemeleri alarak bir kısım çekleri ciro edilmeyeceği taahhüt edildiği halde kendi cirosu ile … Ltd. Şirketine ciro etmesi karşısında her iki davalının da menfi tespit davasına konu çekleri aldıkları ve karşılıklı imzalamış oldukları 27.04.2009 tarihli protokol ile kabul ettikleri 1.794.084,00.-TL ödemeyi de kabul ettikleri anlaşılmış olmakla ilk kararda hüküm altına alındığı gibi asıl ve birleşen davadan müştereken müteselsilen sorumlu oldukları, tüm bu açıklamalar karşısında mahkememizce verilen 02.04.2015 tarih 2014/886 esas 2015/366 karar sayılı kararın usul ve yasaya uygun olduğu sonucuna varılmakla, önceki kararda direnilmesine karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” şeklindeki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, mahkemece kurulan hüküm ile gerekçesinin uyumlu olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre verilen kararın bozma kararında belirtilen araştırma ve değerlendirmeleri içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”
15. Anılan düzenlemeye göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
16. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi görür. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
17. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
18. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesi gereğince mahkemelerin her türlü kararının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
19. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
20. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur. Aksi hâlde, kararın gerekçeli olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Yeri gelmişken maddi olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı açıklamayan sadece yapılan yargılamayı özetleyen gerekçenin de yeterli olmadığı ve doktrinde zahiri gerekçe (görünürde gerekçe) olarak adlandırıldığı unutulmamalıdır.
21. Hukuk Genel Kurulunun 10.02.2022 tarihli ve 2019/3-374 E., 2022/106 K.; 07.04.2022 tarihli ve 2022/3-134 E., 2022/491 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
22. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
23. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
24. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilâflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
25. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Mahkemenin ilk kararının gerekçesinde 17.03.2014 tarihli bilirkişi raporunun hüküm kurmaya yeterli ve elverişli olduğundan bahsedilmiştir. Özel Daire bozma kararında ise bu duruma rağmen asıl dava açısından karşılıksız kalan çekler yönünden ilk bilirkişi raporundaki belirlemeye göre karar verildiği belirtilmiştir. Ancak, direnme kararında açıklandığı üzere Mahkemece re’sen ve çek suretleri gözönüne alınarak düzeltme yapıldığı, talebin dikkate alınması suretiyle çeklerin ve bedellerinin hükme alındığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, hüküm ve gerekçede çelişkiden bahsedilemeyeceğinden karar HMK’nın 297. maddesine uygundur.
26. Bunun yanında yeri gelmişken bilirkişi incelemesine değinmek yerinde olacaktır.
27. Mahkemece bilirkişi incelemesine başvurulduğunda; raporun, olayın özelliklerine ve uyuşmazlığın çeşidine göre yapılması gerekli olan inceleme ve değerlendirmeleri içermesi, raporda hâkimin uyuşmazlığı çözmesi için gerekli olan tüm özel ve teknik bilgilere ve açıklamalara usulünce yer vermesi, tarafların iddia, savunma ve itirazlarını gerekçeleriyle ve olayın teknik özellikleriyle tartışması, bu tartışmanın da denetime elverişli olması gerekmektedir. Anılan bilirkişi raporunun teknik özellikleri taşımaması, denetime elverişli olmaması, mevcut bilirkişi raporları ile çelişki oluşturması ya da verilen bilgilere göre somut olayın özellikleri ve var olan teknik verilere göre kendi içinde çelişki oluşturur tarzda olması hâlinde söz konusu rapor hükme esas alınamayacaktır. Hâkim bu durumda, davayı aydınlatma yükümlülüğünün de bir gereği olarak, eksiklik veya belirsizliğin ya da çelişkilerin giderilmesi ve gerçeğin ortaya çıkarılması için bilirkişiden ek rapor almalı ya da yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmalıdır. Ancak Mahkemece bilirkişi raporunun yeterli olduğu kanaatine ulaşılır ve gerekli görülmezse yeni bilirkişi raporu alınmaksızın karar verilebilir.
28. Bozma kararında, davacı … tarafından satış bedeli olarak hangi davalıya hangi çeklerin verildiği, ne miktar ödeme yapıldığı hususunda, protokol hükümleri ile birlikte, davacı …nın ticarî defter ve kayıtlarının incelenmesi gerektiği, davacı … adına tapu devri verilen hisseler açısından bu protokollerin kapsamı içinde bir devir yapılıp yapılmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması ve davalıların sorumluluklarının kapsamı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği belirtilmişse de hükme esas alınan raporda anılan hususların tek tek incelenerek ele alındığı ve varılan sonuca göre hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
29. Hâl böyle olunca, bu yöne ilişkin verilen direnme kararı yerindedir.
30. Ne var ki, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmediği anlaşıldığından dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup davalı … vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince kararın taraflara tebliğine ilişkin işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Özel Daireye gönderilmesine,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.