Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/1250 E. 2023/172 K. 08.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1250
KARAR NO : 2023/172
KARAR TARİHİ : 08.03.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı ve davalı … vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerin tespiti talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerin tespitine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirkete ait işyerinde 1990 yılından 01.11.1998 tarihine kadar çalıştıktan sonra askerlik hizmetini yerine getirmek için işten ayrıldığını, sonrasında 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde motor tamircisi olarak çalıştığını, altı ay başka bir işyerinde çalıştıktan sonra tekrar davalı şirkete ait işyerinde 07.04.2006-14.06.2007 tarihleri arasında çalışmaya devam ettiğini, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın davalı işveren tarafından feshedildiğini, hizmetlerinin Kuruma eksik bildirildiğini, işçilik alacaklarının tahsili talebiyle açılan … İş Mahkemesinin 2007/493 Esas sayılı davasının kesinleştiğini ileri sürerek 09.10.1994-01.11.1998 ve 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
1. Davalı … Ürün. İnş. Turz. San. ve Tic. Ltd. Şti. (şirket) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkili şirketin kuruluş tarihinin 12.06.1996 olduğunu, davacının 1996 yılında çıraklık eğitimi gördüğünü, 10.10.1997-01.11.1998 tarihleri arasında müvekkili şirkete ait işyerinde geçen hizmetlerinin Kuruma bildirildiğini, 20.10.2005-31.03.2006 tarihleri arasında dava dışı başka bir işyerinde çalıştığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı … (SGK/Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, bu nedenle resen araştırma yapılması ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

İlk Derece Mahkemesinin 01.11.2017 tarihli ve 2016/57 Esas, 2017/351 Karar sayılı kararı ile davacının 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebinden vazgeçtiği, 23.11.1998 tarihinde askere sevk edildikten sonra 23.05.2000 tarihinde terhis olduğu, 20.10.2005-31.03.2006 tarihleri arasında dava dışı şirkette çalıştığı, dava konusu 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin işe giriş bildirgesi bulunmadığı, … İş Mahkemesinin 2007/493 Esas 2009/640 Karar sayılı kararı ile davacının 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde çalıştığı kabul edilerek işçilik alacaklarının tahsiline dair verilen kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, bu kararın davalı işvereni bağladığı, tanık beyanları, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının davalı şirkete ait işyerinde 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebinden vazgeçtiğinden feragat nedeniyle reddine, 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında hizmet akdi ile çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

B. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Bölge Adliye Mahkemesi Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 11.09.2018 tarihli ve 2018/506 Esas, 2018/1413 Karar sayılı kararı ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307 nci maddesi gereğince sosyal güvenlik hakkından feragat edilemeyeceği, ancak aynı Kanun’un 123 üncü maddesine göre davalının rızasını alarak davanın geri alınabileceği veya 150 nci madde gereğince davanın takip edilmeyerek yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılması ile davanın açılmamış sayılması sonucuna gidilebileceği, bu itibarla davacı vekiline 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebinden vazgeçilemeyeceği bildirilerek bu yöndeki beyanının HMK’nın 123 üncü ve 150 nci maddelerinde düzenlenen haklardan birinin kullanımı niteliğinde olup olmadığı sorulması, sonucuna göre öngörülen prosedür işletilmesi, aksi hâlde bahsi geçen talep bakımından karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 16.01.2019 tarihli ve 2018/346 Esas, 2019/13 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilaveten davacı vekili 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talep yönünden davayı takip etmeyeceklerini beyan ettiğinden bu talep yönünden dosyanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılması gerektiği belirtilenek davacının davalı şirkete ait işyerinde 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebi yönünden dosyanın yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına, 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında hizmet akdi ile çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı … vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 04.06.2020 tarihli ve 2019/798 Esas, 2020/687 Karar sayılı kararı ile davacının 10.10.1997-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin davalı şirket tarafından Kuruma bildirildiği, 25.11.1998-23.05.2000 tarihleri arasında askerlik görevini yerine getirdiği, buna göre davalı işyerinden ayrıldıktan 24 gün sonra askere gittiği ve askerlik görevinin sona erdiği, 23.05.2000 tarihinden bir hafta sonrasında yeniden davalı işyerinde çalışmaya başladığı, bu durumda davacının askere gitmeden makul süre önce işten ayrıldığı ve askerlik hizmetinin sona ermesinden sonra makul sürede işe başladığı anlaşıldığından hak düşürücü sürenin geçmediğinin kabul edilmesi gerektiği, ilk derece mahkemesince davacı vekilinin 16.01.2019 tarihli duruşmadaki beyanı doğrultusunda Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 150 nci maddesinde belirtilen üç aylık süre beklenildikten sonra yargılamayı sona erdiren bir karar verilmediği, ancak davacı tarafın üç aylık sürede yenileme talebi bulunmadığı anlaşıldığından 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği, öte yandan mecburi dava arkadaşı olan davalılar yönünden tek vekâlet ücretine hükmedilmemesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davacı ve davalı Kurum vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davacının 09.10.1994-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebi yönünden davanın açılmamış sayılmasına, 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki hizmetlerinin tespitine ilişkin talebi yönünden davanın kabulü ile 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında davalı şirkete ait işyerinde çalıştığının tespitine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Hizmet tespitine ilişkin davaların yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 79 ve 5510 sayılı Yasanın 86/9. maddesi bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de, Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında vurgulandığı gibi davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiğinden, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekir.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Öte yandan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını ya da kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davalı işyerinden, adına 10/10/1997 – 01/11/1998 tarihleri arasında çalışma bildirilen davacının 25/11/1998 – 23/05/2000 tarihleri arasında askerlik yaptığı, 20.10.2005-31.3.2006 arasında davacı tarafından kabul edilen dava dışı … sicil numaralı … Otomotiv Ltd Şti işyerinden bildirim yapıldığı, davacı vekilinin 16/01/2019 tarihli oturumda, 09/10/1994 – 01/11/1998 tarihleri arasındaki hizmet tespitine ilişkin davayı HMK.’nın 150. maddesi gereğince müracaata bıraktığını beyan ettiği, davacının 07/04/2006 – 14/06/2007 arasında tekrar davalı işyerinden bildiriminin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesince davacının 9.10.1994-1.11.1998 tarihleri arasındaki talebi yönünden verilen karar yerinde ise de, 1.6.2000-1.10.2005 tarihleri arasındaki süre yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalıdır. Davacının çalıştığını kabul ettiği 20.10.2005-31.3.2006 tarihleri arasındaki dava dışı işyerindeki çalışmaları nedeniyle davalı işyerindeki çalışmasının kesintiye uğradığı açıktır. Davalı işyerinde geçen çalışmalarının tespitine ilişkin hak düşürü sürenin 31.12.2005 tarihinden itibaren başladığı ve 5 yıl içinde dava açılabileceği yasa hükmü gereğidir. Eldeki davanın ise 6.5.2011 tarihinde yani hak düşürücü süreden sonra açıldığı belirgin olup, davanın hak düşürücü süre yönünden reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince 1.6.2000-1.10.2005 tarihleri arasındaki süre yönünden davanın kabulüne dair verilen karar bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten davacının çalışmasına yasal görev nedeniyle zorunlu olarak ara verdiği anlaşıldığından hak düşürücü sürenin geçmediği, nitekim Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin içtihatları ve Hukuk Genel Kurulunun 02.07.2019 tarihli ve 2017/21-2177 Esas, 2019/836 Karar; 02.07.2019 tarihli ve 2016/21-1607 Esas, 2019/835 Karar; 02.07.2019 tarihli ve 2016/21-1238 Esas, 2019/834 Karar; 02.07.2019 tarihli ve 2016/21-917 Esas, 2019/833 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere blok çalışmanın bulunması hâlinde hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahsedilemeyeceği vurgulanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
1. Davalı şirket vekili; bilirkişi raporunda hak düşürücü sürenin geçtiğinin belirtilmesi ve 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin hizmetlerinin tespitine ilişkin eldeki davanın 31.12.2005 tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerekirken 06.05.2011 tarihinde açılması karşısında bu dönem yönünden davanın reddi gerekirken kesinleşen işçilik alacakları davası gerekçe gösterilerek sözü edilen hizmetlerin tespitine karar verilmesinin hatalı olduğunu, işçilik alacakları davasında verilen kararın eldeki davada yönünden hak düşürücü süreyi durduramasının veya kesemesinin mümkün olmadığı belirterek bildirilen ve resen tespit edilecek nedenlerle direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı Kurum vekili; davacının davalıya ait işyerindeki çalışmasının kesintiye uğradığını, 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemine ilişkin hizmetlerinin tespitine ilişkin eldeki davanın 31.12.2005 tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerekirken 06.05.2011 tarihinde açıldığından hak düşürücü sürenin geçtiğini, öte yandan Kurum kayıtları resmî nitelikte belge olduğundan aksinin tanık beyanlarıyla ispat edilemeyeceğini, davacının gerçek çalışmasının ispatlanamadığını, davanın açılmasına müvekkili Kurum sebebiyet vermediğinden aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini belirterek bildirilen ve resen tespit edilecek nedenlerle direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 06.05.2011 tarihinde açılan eldeki davada davacının davalı işveren tarafından 10.10.1997-01.11.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin Kuruma bildirildiği, 25.11.1998-23.05.2000 tarihleri arasında askerlik görevini yerine getirdiği, dava dışı … Otomotiv Ltd. Şti. tarafından 20.10.2005-31.03.2006 tarihleri arasında hizmetlerinin Kuruma bildirildiği gözetildiğinde 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemi yönünden hak düşürücü sürenin geçip geçmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun/ Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu) geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrası, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun/Sosyal Sigortalar Kanunu) 79 uncu maddesinin onuncu fıkrası.

2. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.”

3. Mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79 uncu maddesinin onuncu fıkrası şöyledir:
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.”

3. Değerlendirme
1. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenleme gözetildiğinde 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu; bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun hükümleridir.

2. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

3. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde (5510 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesi) belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

4. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

5. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5 inci maddesine göre (5510 sayılı Kanun’un md. 11) işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

6. Ayrıca 5510 sayılı Kanun’un geçici 7 nci maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun’un 2 nci ve 6 ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3 üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun’un 4 ve 92 maddeleri).

7. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olmakla işte bu noktada işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

8. Bilindiği üzere sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup, bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinin 10 uncu fıkrasında; “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” düzenlenmiştir.

9. Sigortasız çalışmaların tespiti yönünden dava açma ve hak arama özgürlüğüne getirilen süre sınırlaması başka bir deyişle dava açma süresinin 5 yıl ile sınırlandırılması doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkilediğinden hak düşürücü niteliktedir ve bu sürenin geçmesi ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanun’un kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 5 yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun’un 5 inci maddesiyle 10 yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesiyle yeniden beş yıl olarak düzenlenmiş olup 5510 sayılı Kanun’un 86/ ncı maddesinin dokuzuncu fıkrasında da bu süre 5 yıl olarak geçerliliğini korumaktadır.

10. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmemiş veya düzenlenmesine karşın hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmemiş, süresi içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirim yapılmamış, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir tespit yapılmamış ise hizmetlerin tespitini talep eden kişilerin hak düşürücü süre geçmeden dava açması zorunludur.

11. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinin birinci fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, vs dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun’un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında düzenlenen hak düşürücü süreden söz edilemez.

12. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun sigortalının çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.

13. Diğer taraftan Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu kabulun temelinde yatan neden; hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.

14. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 72 nci maddesine göre vatan hizmeti her Türk’ün hakkı ve ödevi olup bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir. Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte bulunan ve 17.07.1927 tarihinde yürürlüğe giren 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 1 inci maddesinde de Türkiye Cumhuriyeti tebaasından her erkeğin bu Kanun gereğince askerlik yapmaya mecbur olduğu hükme bağlanmıştır. Bu Kanun 26.06.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7179 sayılı Askeralma Kanunu’nun (7179 sayılı Kanun) 63 üncü maddesi ile yürürlükten kaldırılmış ise de 7179 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında aynı hüküm korunmuş ve “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her erkek askerlik hizmeti yapmaya mecburdur” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu itibarla Kanunlar çerçevesinde belirlenen askerlik hizmetini yerine getiren her kişi hizmet süresi içinde ikâmetinden ayrı kalacak olması nedeniyle genellikle birliğine teslim olmadan önce askerliğe hazırlık ve askerlik hizmetini tamamladıktan sonra da sivil hayata intibak süreci yaşamaktadır. Bahsedilen bu hazırlık ve intibak süreci içerisinde genel olarak mesleki faaliyetlere ve çalışma hayatına ara vermekte ve bu durum makul bir süre devam etmektedir. Bu nedenle sigortalının askerden döndükten makul bir süre sonra askere gitmeden önce çalıştığı işyerinde tekrar çalışmaya başlaması ve işyerinde geçen çalışmasının kesintisiz (blok) çalışma olduğunun kabul edilmesi durumunda hizmet akdi mecburi hizmet nedeniyle kesintiye uğramış olduğundan artık hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz etmek mümkün olmayacaktır.

15. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı adına 10.10.1997-01.11.1998 tarihleri arasında davalı işyerinden bildirim yapıldığı, 25.11.1998-23.05.2000 tarihleri arasında askerlik görevini yerine getirdiği, ihtilaflı dönem olan 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasında ise Kuruma yapılmış bildirim bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ancak davacının davalıya ait işyerinden 01.11.1998 tarihinde ayrıldıktan sonra makul süre içerisinde askere gitmesi, askerlik hizmetinin sona erdiği tarihten bir hafta sonra 01.06.2000 tarihinde davalıya ait işyerinde tekrar çalışmaya başladığını iddia etmesi karşısında askerlik öncesi davalı işyerinde geçen hizmeti ile blok çalışma oluşturan 01.06.2000-01.10.2005 tarihleri arasındaki çalışma dönemi yönünden 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin dolduğundan söz etmek mümkün değildir.

16. O hâlde direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

17. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre davalılar vekillerinin işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden bu yönde inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Direnme uygun bulunduğundan davalılar vekillerinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

08.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.