YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1234
KARAR NO : 2023/89
KARAR TARİHİ : 15.02.2023
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2015/82 E., 2015/241 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
1. Taraflar arasındaki sözleşmelerin davalı tarafından haksız feshedildiğinin tespiti, geçici kabul veya tasfiye tutanağı düzenlenerek muarazanın giderilmesi, davalının SGK ile vergi dairesine yazı yazmasının sağlanması ve teminat mektuplarının iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Anadolu 13. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile değişiklikten önceki hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket ile davalı arasında imzalanan üç adet sözleşme ile müvekkilinin Alemdar Beldesi Yeni Belediye Hizmet Binası İkmal İnşaatı, Mekanik Tesisat İkmal İnşaatı ve Elektrik Tesisatı İkmal İnşaatı işlerini üstlendiğini, sözleşmeler uyarınca 15.07.2003 tarihli 11.120,00 TL bedelli kesin teminat mektuplarının davalıya verildiğini, kesinleşen hakediş belgelerine göre müvekkilinin edimlerini %90-95 oranında bitirmesine rağmen, davalı tarafından cebren inşaat sahasından çıkarılarak işleri tamamlamasının engellendiğini, davalının Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesinin sözleşmenin bozulması (fesih) ve tasfiyesini düzenleyen 47 nci maddesine aykırı şekilde bozulan sözleşmelere konu işlerin hesabını genel hükümlere göre yapmadan ve sözleşmelerin bozulduğu tarihe ait durum tespit tutanağı düzenlemeden müvekkilini inşaat sahasından uzaklaştırıp kalan işleri de kendisi yaparak hizmet binasına taşındığını, binaya taşınmasına rağmen 03.07.2004 tarihinden itibaren tasfiye tutanağı düzenlemeyen davalının, müvekkili şirketin SGK, vergi dairesi ve banka gibi resmî daireler ile sözleşmelerden doğan ilişkilerini kasıtlı olarak sonlandırmadığını, müvekkili tarafından 22.09.2004 tarihinde ihtarname gönderildiği hâlde, davalının geçici kabulleri yapmadığını ve 24.07.2006 tarihli yazısı ile sözleşmelerden kaynaklanan ve taahhüde bağlanan işleri fiilen feshettiğini bildirdiğini, yapılan feshin haksız ve hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek davalının tek taraflı ve haksız eylemi ile müvekkili şirketin üstlendiği eser sözleşmelerinin münfesih olduğunun hükmen tespitine, davalının zorla müvekkilini inşaat sahasından uzaklaştırarak binayı gayri resmî şekilde teslim aldığı 03.07.2004 tarihi itibariyle müvekkili şirketin uhdesinden alınan işler hakkında geçici kabul tutanağı veya tasfiye tutanağı düzenlenmesine ve bu suretle muarazanın giderilmesine, bu konuda davalıya SGK ve vergi dairesine yazı yazması için ödev yüklenmesine, sözleşmeler uyarınca davalıya verilen teminat mektuplarının iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacının 15.07.2003 tarihinde dava konusu üç adet sözleşmeyi imzaladığını, ancak davacının sözleşmelere göre üstlendiği edimlerini tam olarak ve zamanında ifa etmeyerek eksik bıraktığını, davacının kusurlarından dolayı müvekkilinin haklı şekilde sözleşmeleri feshettiğini, SGK ilişiksizlik belgesinin sunulması hâlinde müvekkilinin teminat mektuplarını iade etmeye hazır olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. Ümraniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.03.2010 tarihli ve 2007/489 Esas, 2010/172 Karar sayılı kararı ile; davalının her zaman inşaatı teknik elemanları ile denetleyip proje dışı yapılan işleri tespit edebileceği, gerektiğinde gerekli uyarıları yaparak bunları düzelttirebileceği, şayet yüklenici şirket yükümlülüklerini yerine getirmezse dava açma hakkına sahip olduğu, ancak dosya kapsamında davalının böyle bir eylemi bulunmadığı gibi davacı yüklenici şirketin inşaatı sözleşmeye aykırı ve proje dışı yaptığına dair herhangi bir belgenin de olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının haksız ve tek taraflı eylemi ile davacının üstlendiği eser sözleşmesinin münfesih olduğuna, davalı taraf zorla davacı şirketi inşaat sahasından uzaklaştırdığından ve binayı da gayri resmî olarak 03.07.2004 tarihinde teslim aldığından, bu tarih itibariyle geçici kabulün yapıldığının tespitine ve muarazanın bu şekilde giderilmesine, bu konuda davalı belediyece SSK ve vergi dairesine yazı yazılmasına, teminat mektuplarının davacıya iadesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 31.01.2012 tarihli ve 2010/6548 Esas, 2012/422 Karar sayılı kararı ile;
“…..1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı belediyenin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Davacı vekili dava dilekçesinde SGK’ya ve vergi dairesine davalı … tarafından gerekli yazıların yazılmasına karar verilmesini istemiş, mahkemece bu istek kabul edilmiştir. Davalı … tarafından SGK’ya ve vergi dairesine yazıların yazılması idari işlem niteliğindedir. Adli yargı mahkemelerinin idareyi belli bir şekilde davranmaya zorlama yetkileri bulunmamaktadır. Mahkemece bu konuda yanılgıyla düşülerek SGK’ya ve vergi dairesine davalı belediyeyi yazı yazmaya zorlayıcı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Kararın bu nedenle bozulması gerekirse de bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, HMK’nın geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’nın 438/VII. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması uygun bulunmuştur.
SONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı belediyenin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent uyarınca kararın hüküm fıkrası 3 numaralı bendinin karardan tamamen çıkarılmasına, yerine “Davacı vekilinin SGK’ya ve vergi dairesine davalı … tarafından yazı yazılmasına ilişkin isteminin reddine” cümlesinin yazılmasına, kararın değiştirilmiş bu şekli ile DÜZELTİLEREK ONANMASINA, …31.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi…” gerekçesiyle karar düzeltilerek onanmıştır.
9. Özel Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 15.05.2013 tarihli ve 2012/3726 Esas, 2013/3122 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, sözleşmenin davalı Belediyece haksız feshedildiğinin tespiti, muarazanın giderilmesi, teminat mektuplarının iadesi ve SGK ile Vergi Dairesine tasfiye tutanağı düzenlenerek yazı yazılmasına karar verilmesi istemiyle açılmıştır. Davalı süresinde ifa olunmaması nedeniyle sözleşmenin haklı olarak feshedildiğini, davacının fesihte kusurlu olduğundan bahisle munzam zarar istemine ilişkin davasının reddedildiğini, ilişik kesmek için ilgili kurumlara gerekli evrakın gönderildiğini, davacının ilişiksizlik belgesi sunması halinde teminat mektuplarının iade olunacağını belirterek ve kesin hüküm yasağı teşkil eden kararlar nedeniyle de davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece eser sözleşmesinin davalının haksız ve tek taraflı eylemiyle münfesih olduğuna, davalının zorla davacı şirketi inşaat şirketinden uzaklaştırdığının, inşaatı da gayri resmi olarak 03.07.2004 tarihinde teslim aldığının, geçici kabulün bu tarih itibariyle yapıldığının tespitine ve muarazanın bu şekilde giderilmesine, SSK ve Vergi Dairesine bu konuda yazı yazılmasına, teminat mektuplarının davacıya iadesine karar verilmiş, davalı temyizi üzerine Dairemizce idareyi zorlayacak karar verilmeyeceği gerekçesiyle kararın, SGK ve Vergi Dairesine yazı yazılmasına ilişkin bölümü kaldırılmak suretiyle karar onanmış, bu defa davalının karar düzeltme istemi ile dosya yeniden incelenmiştir.
Taraflar arasında aynı sözleşme ilişkisi nedeniyle Ümraniye 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2004/205 Esas sayılı dosyasında açılan davada, hakedişten kaynaklanan alacak ile haksız fesih sonucu yaptırılmayan işler nedeniyle müteahhitlik kârının davalı Belediyeden tahsiline karar verilmesi istenilmiş, mahkemece inşaatı sürede teslim etmeyerek davacının temerrüde düştüğü, davalı Belediyenin temerrüt tarihinden sonra 03.07.2004 tarihinde binaya girdiği, bu nedenle müteahhidin süresinde inşaatı tamamlayamadığından kâr kaybı isteyemeyeceği, sadece hakedişten kaynaklanan alacağını isteyebileceği kabul edilerek fazlaya ilişkin istem reddedilmek suretiyle hakediş alacağına hükmedilmiş, karar, davalı temyizi üzerine Dairemizce onanmış, karar düzeltme isteminde bulunulmadığından 20.05.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Görülüyor ki davacı yüklenicinin fesihte haksız olduğu kesinleşen ilâmla sabit olmuştur. Bu durumda eldeki davada yeniden fesihte davalı Belediyenin haksız olduğuna karar verilemez.
Öte yandan taraflar arasındaki sözleşmenin 27. maddesinde, fesih halinde Yapım İşleri Genel Şartnamesi’nin uygulanacağı belirtilmiş, anılan Şartnamenin 48. maddesinde, sözleşmenin feshedilmesi durumunda kesin teminatların gelir kaydedileceği ve gelir kaydedilen teminatların yüklenicinin borcuna mahsup edilemeyeceği hükmüne yer verilmiştir. Ne var ki davalı vekili cevap dilekçesinde, SSK kurumundan ilişik kesme yazısı getirilmediğinden iade edilemediğini, ilişiksizlik belgesi getirildiği takdirde iade etmeye hazır olduklarını kabul etmiştir. Bu durumda ilişiksizlik belgesi ibraz ettirilerek teminat mektuplarının iadesine karar verilmesi gerekirken bu husus incelenmeden iade kararı verilmesi de doğru olmamıştır. Yine az yukarıda değinilen ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen ilâmda, 03.07.2004 tarihi itibariyle teslimin yapıldığı kabul edildiğine göre eldeki bu davada yeniden aynı tarih itibariyle ilişkinin sona erdiğinin tespitine karar verilmesi de usul ve yasaya aykırıdır.
O halde mahkemece yapılması gereken iş davacının sözleşmenin haksız feshedildiğinin tespitine, muarazanın giderilmesine, SSK ve Vergi Dairesine yazı yazılmasına ilişkin istemlerinin reddine, SSK’dan ilişiksizlik belgesi ibraz etmesi için süre verilmesine, ibraz ettiğinde teminat mektuplarının iadesine karar vermekten ibarettir. Mahkeme kararının açıklanan bu nedenlerle bozulması gerekirken yanlışlıkla sair kısımlar reddedilerek düzeltilerek onanmış olduğu anlaşıldığından karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
11. … Anadolu 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.03.2014 tarihli ve 2013/376 Esas, 2014/110 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak kısa kararda;
“…1-Davacının DAVASININ KISMEN KABULÜ İLE, davacı ile davalı arasındaki iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, muarazanın bu şekilde düzeltilmesine, SGK ve Vergi Dairesine yazı yazılmasına ilişkin taleplerin reddine, teminat mektuplarının davacıya iadesine,…” karar verilmiş; gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ise;
“…1-Davacının DAVASININ KISMEN KABULÜ İLE, 2-Davacı ile davalı arasındaki iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, muarazanın bu şekilde düzeltilmesine, 3- SGK ve Vergi Dairesine yazı yazılmasına ilişkin taleplerin reddine, 4- Davalının feshedilen davaya konu sözleşme sebebi ile davacıdan almış olduğu tüm teminat mektuplarının davacıya iadesine,…” karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
12. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 26.11.2014 tarihli ve 2014/5398 Esas, 2014/6835 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, sözleşmenin davalı … tarafından haksız feshedildiğinin tespiti, muarazanın giderilmesi, teminat mektuplarının iadesi ve SGK ile Vergi Dairesi’ne davalı … tarafından gerekli yazıların yazılmasının temini istemleriyle açılmış, mahkemenin; Dairemiz’in 15.05.2013 gün 2013/3726-3122 Esas ve Karar sayılı bozma ilâmına uyularak davanın kısmen kabulüne dair kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
HUMK’nın 382. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 294. maddesi gereğince sonradan yazılacak gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı ilâmında da kısa kararla gerekçeli kararın çelişik bulunmasının bozma nedeni olacağı belirtilmiştir. Somut olayda mahkemece, kısa kararda “Davacı ile davalı arasındaki iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, muarazanın bu şekilde düzeltilmesine, SGK ve Vergi Dairesi’ne yazı yazılmasına ilişkin istemlerin reddine” karar verilmişken, taraflara tebliğe çıkartılan gerekçeli kararda ise “Davacı ile davalı arasındaki sözleşmenin haksız olarak feshedildiğinin tespitine, muarazanın bu şekilde düzeltilmesine” şeklinde kabul kararı verilmiş olup, bu hali ile kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olduğu açıktır. Mahkemece yapılacak iş, bozmadan sonra önceki kısa karar ile bağlı olmaksızın vicdani kanaate göre yeni bir karar vermekten ibarettir. Kararın bu nedenle bozulması uygun bulunmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
14. … Anadolu 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/82 Esas, 2015/241 Karar sayılı kararı ile; kısa karardaki hüküm içeriği ile gerekçeli karardaki hüküm içeriğinin aynı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyularak verilen ikinci kararda, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
IV. GEREKÇE
17. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle Usul Hukukunda “hüküm” ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde fayda vardır.
18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294 üncü maddesinde düzenlendiği üzere; hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada oluşturulur ve tefhim edilir. Türk Hukuk Lûgatında da “hüküm” Hukuk Muhakemeleri Usulünde yargıcın inceleme ve yargılama sonucu taraflara yükletilen külfeti, görevi ve tanınan haklar ile yetkileri gösteren beyanı, yani uyuşmazlığı sonuçlandıran karar olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 507). Hükmün tefhimi, hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle gerçekleştirilir.
19. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 297 nci maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsaması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre;
“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini,
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini,
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri,
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini,
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını,
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi,
(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”.
20. Anılan düzenlemeye göre bir mahkeme kararında, tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
21. Kararın açık ve gerekçeli olması hukuki dinlenilme hakkının sağlanması açısından önemlidir. Tarafların ileri sürdüğü iddia ve savunmalar ve bunların dayandıkları deliller, kararda tartışılıp gerekçeleri açıklandığı ölçüde karar, hukuki dinlenilme hakkına uygun bir karar olacaktır. İddia ve savunmaların kararda tartışılması, gösterilen delillerin incelenmesi, neden bir kısmının diğerine üstün tutulduğunun belirtilmesi ancak gerekçeyle mümkün olacaktır.
22. Gerekçe sayesinde kararların doğru olup olmadığı denetlenebilir. Gerekçesiz bir kararın üst mahkeme tarafından denetlenmesi de mümkün değildir. Gerekçe, doyurucu olmalı, kararın neden, nasıl, hangi hukuki gerekçeyle ve hangi deliller değerlendirilmek suretiyle verildiği hususlarını içermelidir. Bu hususları içermeyen kararların gerekçeli olduğundan bahsedilemez.
23. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları tatmin etmez (Baki Kuru/ Ramazan Arslan/ Ejder Yılmaz,: Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
24. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır” hükmü bulunmaktadır. Bu hüküm ile gerekçenin önemi Anayasa düzeyinde vurgulanmış olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
25. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyması gerekir.
26. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
27. Aksi hâlde tarafları, adalete uygun karar verildiği ve yargılamanın adil yapıldığına ikna edebilecek, mantıksal tutarlılık taşıyan kanuna uygun verilerek yazılmış yasa yolu denetimine elverişli bir hükmün varlığından söz edilemez.
28. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 Esas, 1976/3 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
29. Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası ve aynı yönde bir düzenleme içeren HMK’nın 297 nci maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/9-951 Esas, 2021/1180 Karar sayılı kararı).
30. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/1 inci maddesinde mahkemelerin önüne gelen uyuşmazlığı usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği üzere, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Başka bir anlatımla; nihai karar (son karar), bir anlaşmazlığı sonuca bağlayan ancak, istinaf ve temyiz yoluna başvurma olanağı bulunan yargı kararlarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 661-662).
31. Mahkemece yapılan yargılama sonucunda uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmiş ise; buna “nihai karar (hüküm)” denilmektedir. Uyuşmazlığı usule ilişkin kararlarla sonuçlandıran mahkeme kararları, hüküm teşkil etmeyen usule dair nihai kararlardır. Bu nedenle “karar” sözcüğünün kapsamına hem maddi hukuka ilişkin “hüküm” adı verilen nihai kararlar hem de usule ilişkin nihai kararlar girmektedir. Nihai karar kapsamına da hem hüküm niteliğindeki kararlar hem de usule ilişkin kararlar dâhil bulunmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2022 tarihli ve 2020/(15)6-609 Esas, 2022/1424 Karar sayılı kararı).
32. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün son kararlardandır. Direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
33. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
34. Direnme kararları yapıları gereği kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar.
35. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi Kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
36. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, HMK’nın 298 inci maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2 nci maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
37. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294 üncü maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
38. İşte bu gibi hâllerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Ayrıca kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141 inci maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur.
39. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3 üncü maddesinde; “Hükmün tefhimi, her hâlde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” ifadesine yer verilmiş, anılan Kanunun 298/ 2 nci maddesinde ise; “(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz” denilmiştir. Bu durumda gerekçeli kararın, tefhim edilen kısa karar yanlış da olsa buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması hâlinde düzeltilebilir.
40. Hükmün tefhim edilen kısa karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup, aksi durumda Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın aleniyeti, adil yargılanma hakkı ilkelerine ve kararların gerekçeli olarak yazılması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine aykırılık oluşur. Bu aykırılık kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur.
41. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma sebebi yapılması, 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da; “…Kısa kararla gerekçeli kararın çelişik olmasının mutlak bir bozma sebebi oluşturacağı ve bozmadan sonra hakimin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişikliği kaldırmak kaydıyla vicdani kanaatine göre karar verebileceği…” şeklinde açıkça benimsenmiştir.
42. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, mahkemece Özel Dairenin birinci bozma kararına uyularak verilen ikinci karara ilişkin kısa kararda; “…teminat mektuplarının davacıya iadesine,…” karar verildiği hâlde, gerekçeli kararın hüküm fıkrasının dört numaralı bendinde ise hangi teminat mektupları olduğu da belirtilmeksizin “…4- Davalının feshedilen davaya konu sözleşme sebebi ile davacıdan almış olduğu tüm teminat mektuplarının davacıya iadesine,…” karar verilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturacak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
43. Bu durumda mahkemece; Anayasanın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrası, HMK’nın 294 üncü, 297 nci ve 298/2 nci maddelerine uygun şekilde taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar yazılması, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratmayacak şekilde hüküm fıkrasının oluşturulması gerekir.
44. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.
45. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.