YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1188
KARAR NO : 2023/632
KARAR TARİHİ : 14.06.2023
MAHKEMESİ : Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/112 E., 2022/366 K.
KARAR : İstinaf başvurusunun kabulüne
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı şirket hakkındaki icra takibinin iptaline, davalı gerçek kişi yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın davalı şirket yönünden usulden reddine, davalı gerçek kişi yönünden ise esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirketin keşideci, davalı gerçek kişinin ise avalist olarak imzaladığı çeke dayalı alacağının tahsili için davalılar aleyhine Malatya İcra Müdürlüğünün 2017/29556 Esas sayılı icra dosyası ile icra takibi başlatıldığını, borçluların takibe itiraz ettiğini, davalı gerçek kişinin diğer davalı şirketin yetkilisi olduğunu, davalı şirketin müvekkilinden yem satın aldığını, karşılığında borcun ödenmemesi üzerine bu borcun yapılandırılarak her biri 418.950,00 TL bedelli 4 adet çekin müvekkiline verildiğini, bu çeklerden üçünün dava konusu icra takibine konu edildiğini, davalının içinde bulunduğu durum sebebiyle Malatya 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/1211 Esas sayılı dosyası kapsamında iflas erteleme talebinde bulunarak tedbir kararı aldığını, bu sebeple anılan çekler banka tarafından yazılmayarak kambiyo senedi vasfını yitirdiğini, borçların ödenmeyerek müvekkilinin oyalandığını ileri sürerek dava konusu icra takibine vaki itirazın iptali ile icra takibinin devamına, % 20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; müvekkillerinden şirket hakkında Malatya 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/1211 Esas sayılı dosyası ile açılan iflas erteleme davasında ihtiyati tedbir kararı verildiğinden davalı şirket aleyhine icra takibi yapılamayacağını, çeklerin gerçekçi olmadığını, davacının mal teslimini belgelerle kanıtlaması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuş, davacı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 13.09.2018 tarihli ve 2017/579 Esas, 2018/526 Karar sayılı kararıyla; davalılardan şirket hakkında Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/1519 Esas (Malatya (Kapatılan) 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1211 Esas) sayılı dosyasında 30.11.2015 tarihinde iflas erteleme tedbirleri çerçevesinde ihtiyati tedbir kararı verildiği, icra takibinin ise bu karar sonrasında başlatıldığı, davalı gerçek kişi bakımından ise anılan davalının aval veren olarak verilen çeklerin ön yüzlerinde imzalarının bulunduğu, bu sebeple keşideci gibi sorumlu olduğu, sorumluluğun müteselsil nitelikte olduğu, taraflar arasında imzalanan 05.09.2015 tarihli satım sözleşmesinin taraflar bakımından bağlayıcı olduğu gerekçesiyle davalı şirket hakkındaki icra takibinin iptaline, davalı gerçek kişi yönünden davanın kabulü ile anılan davalının icra takibine vaki itirazının iptaline, asıl alacağın % 20’si oranında icra inkâr tazminatının anılan davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 07.11.2019 tarihli ve 2018/2161 Esas, 2019/1346 Karar sayılı kararıyla; davalı şirket hakkında mahkemece verilen 02.12.2015 tarihli ihtiyati tedbir kararını ihlal ederek davacı yanca icra takibine başlanıldığı, itirazın iptali davalarında geçerli bir icra takibinin bulunması dava şartı olduğundan mahkemece dava şartı yokluğundan davanın reddi gerekirken icra takibinin iptaline karar verilmesinin doğru olmadığı, davalı gerçek kişi bakımından ise davacı tarafın bankaya ibraz edilmemiş çeklerle genel haciz yolu ile icra takibine giriştiği, icra takibine itiraz üzerine de asıl borçlu diğer davalı ile olan temel ilişkiye dayalı olarak itirazın iptalini talep ve dava ettiği, davalı gerçek kişi çeklerde avalist olarak yer almakta olup süresinde ibraz edilmeyen çekler kambiyo senedi niteliği taşımadığından 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 702/2 nci maddesi uyarınca avalist olarak sorumluluğunun olmadığı, avaliste karşı temel ilişkiye dayanılarak talepte bulunulamayacağından aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle istinaf istemlerinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davalı şirket yönünden açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, davalı gerçek kişi bakımından ise açılan davanın esastan reddine, davalılar yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.11.2021 tarihli ve 2020/4387 Esas, 2021/6209 Karar sayılı kararı ile; “…1- İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik olarak yapılan istinaf başvurusu üzerine HMK’nın 355 vd. maddeleri kapsamında yöntemince yapılan inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararda, dosya kapsamına göre saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön olmadığı gibi HMK’nın 369/1. ve 371. maddelerinin uygulanmasını gerektirici nedenlerin de bulunmamasına göre davalı Seher … Ltd. Şti. yönünden usul ve yasaya uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, süresinde muhataba ibraz edilmemiş çeke dayalı olarak yapılan ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, davaya konu çekleri keşideci şirket lehine avalist sıfatıyla imzalayan davalı … yönünden de davanın kabulüne ve itirazın iptaline karar verilmiş olup, davalı …’in istinaf istemleri Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, süresinde ibraz edilmeyen çekler kambiyo senedi niteliği taşımadığından ve bu çekler nedeniyle 6102 sayılı TTK’nın 702/2. maddesi uyarınca avalistin herhangi bir sorumluluğu olmadığından, avaliste karşı temel ilişkiye dayanılarak talepte bulunulamayacağı gerekçesiyle kabul edilmiş, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davalı … yönünden açılan davanın reddine karar verilmiştir.
”Türk Ticaret Kanunu’nun 614’üncü (6102 sayılı TTK’nın 702.) maddesi hükmüne göre, aval veren kimse, kimin için taahhüt altına girmiş ise, tıpkı onun gibi sorumludur. Aval verenin, kimin için taahhüt altına girmiş ise, tıpkı onun gibi sorumlu olması demek, aval verenin, lehine aval verilen kimse hangi şartlar altında mesul tutuluyorsa, aynı şartlar altında ödemekle mükellef olması demektir. Yani, bu iki şahsın mesuliyetlerinin şartı ve derecesi aynıdır. Buna göre, kabul eden muhatap lehine aval veren kimse (bonoda, senedi düzenleyen lehine aval veren kimse), 642’inci maddede işaret edilen sürelerin kaçırılması sebebiyle müracaat borçlularına başvurmak imkanı kalkmış bulunsa bile, sorumlu kalmakta devam eder. Bu sürelerin geçirilmesi nasıl muhatapa müracaat imkanını ortadan kaldırmıyorsa, onun lehine aval verene de aynı şekilde başvurulabilir.” (Prof. Dr. Fırat ERTAN, Kıymetli Evrak Hukuku, Turhan Kitapevi, 2. Basım, sh. 809.) Bu durumda, çekte keşideci lehine aval veren kimsenin sorumluluğu bağımsız, keşidecinin sorumluluğu ile aynı şart ve derecede olmakla, çek ibraz süresinde ibraz edilmemiş olsa bile keşidecinin temel ilişkiye dayalı sorumluluğu yönünden de avalistin sorumluluğu devam edecektir.
Somut olayda; davacı tarafından süresinde bankaya ibraz edilmemesi nedeniyle müracaat borçlularına karşı başvuru hakkı kaybedilen çekten dolayı, keşidecinin sorumluluğu devam ettiği gibi, çek keşidecesi lehine aval veren davalı …’in de sorumluluğu devam ettiği kabul edilerek neticesine göre karar verilmesi gerekirken, istinaf mahkemesince yazılı şekilde davalı … yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetli olmamış, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesince esastan verilen nihai kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; çekin tüm unsurları mevcut olup davalı …’in avalinin de geçerli olduğunu, bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesinin hatalı olduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; süresinde bankaya ibraz edilmeyen çeke aval veren davalı gerçek kişinin, anılan çek keşidecisi ile davacı arasındaki temel ilişkiye dayalı sorumluluğu yönünden aval veren sıfatına dayalı olarak sorumluluğunun devam edip etmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle Bölge Adliye Mahkemesince direnme adı altında verilen kısa kararda, davalı şirket yönünden verilen önceki kararın onanmış olması sebebiyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, gerekçeli kararda ise aynı davalı şirket hakkında açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması karşısında, Bölge Adliye Mahkemesince direnme adı altında verilen hükmün usul ve yasaya uygun olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 294, 297, 359 ve 360 ıncı maddeleri.
2. Değerlendirme
1. İlk derece mahkemesi kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Kanun’un 297 nci maddesinde belirtilmiştir.
2. Bölge adliye mahkemeleri yönünden ise aynı hususu düzenleyen 6100 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesine göre kararda; kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları, sicil numaraları; tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde müdahil olarak katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numaraları, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri; tarafların iddia ve savunmalarının özeti; ilk derece mahkemesi kararının özeti; ileri sürülen istinaf sebepleri; taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebep; hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi; kararın verildiği tarih, başkan ve üyeler ile zabıt kâtibinin imzaları ile gerekçeli kararın yazıldığı tarihin yer alması gerekmektedir. 6100 sayılı Kanun’un 359 uncu maddesinin devam eden fıkralarında ise hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği; başvurunun esastan reddi kararında, ileri sürülen istinaf sebeplerinin özetlenmesi ve ret sebeplerinin açıklanması kaydıyla kararın hukuk kurallarına uygunluk gerekçesinin gösterilmesi ile yetinilebileceği hükme bağlanmıştır. 6100 sayılı Kanun’un kanun yolları kısmında düzenlenen istinaf bölümünde aksine hüküm bulunmayan hâllerde ise ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü, bölge adliye mahkemesinde de uygulanacaktır (6100 sayılı Kanun md. 360).
3. Bu kapsamda 6100 sayılı Kanun’un 298 inci maddesi uyarınca kararını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu aynı Kanun’un 297/2 nci maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Bölge Adliye Mahkemesince yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan nihai (son) kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
4. Bu aşamadan sonra yapılması gereken iş, gerekçeli kararın kısa karar doğrultusunda ve gerekçesiyle birlikte yazılmasıdır. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.04.1992 tarihli ve 1991/7 Esas ve 1992/4 Karar sayılı kararı). Esasen gerekçeli kararın tefhim edilen karara uygun yazılması ve gerekçe taşıması kamu düzeni ile doğrudan ilgili temel kurallardan olup bu kurala kanun koyucu 6100 sayılı Kanun’un 294 ve 298 inci maddeleriyle varlık kazandırmıştır.
5. Gerçekten de anılan maddeler kamu düzeni amacıyla konulmuş, emredici hükümlerdendir. Bu maddeler uyarınca kararların alenen tefhim edilmesi gerekir. Yine 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” başlıklı 141/3 üncü maddesinde; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne yer verilmiştir.
6. Ne var ki uygulamada HMK’nın 294 üncü maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır. İşte bu gibi hâllerde tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesi mümkün değildir. Öte yandan kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141 inci maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki hükümlerine aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama, yargı kararlarının her türlü kuşkudan uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
7. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesince direnme adı altında verilen kısa kararda, davalı şirket yönünden verilen önceki kararın onanmış olması sebebiyle yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, gerekçeli kararda ise aynı davalı şirket hakkında açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiş olup bu hâliyle kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm sonucu arasındaki meydana gelen uyumsuzluk nedeniyle çelişki oluştuğu anlaşılmıştır.
8. Hâl böyle olunca kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişki giderilerek usulüne uygun direnme kararı verilmesi için karar usulden bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
14.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.