Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/1076 E. 2023/494 K. 24.05.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1076
KARAR NO : 2023/494
KARAR TARİHİ : 24.05.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 18. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1326 E., 2022/1692 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin üç ayrı havaleyle toplam 350.020,00 TL borç para gönderdiği davalının, aralarındaki anapara ve faizinin ödenmesi yönündeki anlaşmaya uygun şekilde bir süre borcunu geri ödediğini ancak daha sonra ödemeyi kestiğini, bakiye borcun ödenmesi yönünde keşide edilen ihtarnameden sonuç alınamadığını, bunun üzerine başlatılan icra takibine haksız şekilde itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; taraflar arasında ödünç ya da benzer bir hukuki ilişki bulunduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davaya konu havalelerin davacı tarafça müvekkiline olan borcun ödenmesi için gönderildiğini, 200.005,00 TL tutarındaki havale dekontunda gönderme sebebine ilişkin hiçbir açıklama bulunmadığını ve yerleşik içtihatlarda gösterildiği üzere karine olarak bir borç ödemesi teşkil ettiğini, aksinin davacı tarafça ispat edilmesi gerektiğini, diğer iki dekonttaki açıklamaların da paraların ödünç olarak müvekkiline gönderildiği iddiasını ispata elverişli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Sakarya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.04.2018 tarihli ve 2016/164 Esas, 2018/103 Karar sayılı kararı ile; davacının davalıya üç ayrı havale ile para gönderdiği, bu havalelerin kural olarak ödeme aracı niteliği taşıdığı, havaleler üzerindeki açıklamaların tek taraflı bir beyandan ibaret olması nedeniyle davalıyı bağlamayacağı gibi tek başına alacağı ispata da yeterli olmadığı, paranın davalıya borç olarak gönderildiğinin kesin delillerle ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 25.03.2021 tarihli ve 2018/2749 Esas, 2021/630 Karar sayılı kararı ile; davacının davalıya toplam 350.000,00 TL havale ettiğinin ve bu havalelerden sonra davalının davacı hesabına on bir ayrı işlemle toplam 144.100,00 TL gönderdiğinin çekişmesiz olduğu, bu durumun taraflar arasında borç ilişkisinin varlığını ve bu ilişki çerçevesinde bir kısım borcun davalı tarafça ödendiğini gösterdiği, buna göre davalının bakiye 205.900,00 TL borcunun kaldığı gerekçesiyle istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulüyle 205.900,00 TL asıl alacak yönünden itirazın iptaline ve asıl alacağın yüzde yirmisi oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…Davacı, davalıya karz ilişkisine dayalı olarak borç para verdiğini ve geri ödenmediğini ileri sürerek, verdiği paranın davalıdan tahsili amacıyla başlattığı takibe vaki itirazın iptali istemiyle eldeki davayı açmıştır. Davalı ise, gönderilen paranın borç olarak gönderilmediğini, mevcut borcun ödemesi olduğunu, borç olduğuna dair bir açıklama bulunmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir. Bu hali ile davalı, karşı tarafın ileri sürdüğü maddi vakıanın varlığını (havale ile para gönderildiğini) kabul etmekle birlikte, onun hukuki niteliğinin (vasfının), ileri sürülenden başka olduğunu bildirmek suretiyle gerekçeli inkarda (vasıflı ikrar) bulunmuştur. Öğreti ve uygulamada kabul edildiği üzere vasıflı ikrar (gerekçeli inkar), bölünemeyen ikrarlardan olduğundan bu durumda ispat yükü davacıdadır. Davacı delil olarak banka havale dekontlarına dayanmışsa da havale kural olarak bir ödeme vasıtasıdır. Başka bir ifade ile havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal bir karine mevcuttur. Bu karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) iddia eden bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Davaya konu banka dekontlarındaki açıklamaların gönderilen paraların borç olarak gönderildiğini ispata yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı karz ilişkisini inkar ettiğine göre karz ilişkisinin varlığını davacının kanıtlaması gerekir. Dosya kapsamından, davacının paranın borç olarak gönderildiğine dair iddiasını kesin delillerle kanıtlayamadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; direnme kararının emsal yerleşik içtihatlara aykırı olduğunu, alacak iddiasına konu havalelerden 200.000,00 TL tutarında olanın hiçbir açıklama içermediğini, diğerlerinin de müvekkiline borç para gönderildiğini ispata elverişli açıklama taşımadığını, müvekkili tarafından yapılan ve herhangi bir açıklama içermeyen toplam 144.100,00 TL tutarındaki on bir adet havalelerin geri ödeme olarak kabul edilmesi ve ispat yükünün yer değiştirerek müvekkili üzerinde olduğunun benimsenmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından, ödünç iddiasıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali davasında ispat yükünün hangi tarafa ait olduğu, burada varılacak sonuca göre davacının davalıya havale ettiği meblağın borç olarak gönderildiği ve davalının da bu borcun bir kısmını ödemesine rağmen bakiye borcunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187, 190 ıncı maddeleri.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 6 ncı maddesi.

3. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 457 ve devam maddeleri.

2. Değerlendirme
1. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlığın çözümünde öncelikle ispat yükü konusuna değinilmelidir.

2. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir.

3. İspatın konusu HMK’nın 187 nci maddesinin birinci fıkrasında “tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar” olarak açıklanmıştır.

4. Kanun maddesinde zikredilen vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.

5. Hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini, kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir.

6. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı konusu TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 6 ncı maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” şeklinde düzenlenmiştir.

7. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190 ıncı maddesine göre de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir”.

8. Madde metninde geçen “karine” sözlük anlamıyla bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olguyu anlamaya yarayan çıkarımlardır ve her şeyden önce süregiden hayat seyrini düzene koyan hukukta doğabilecek belirsizlikleri gidermek için kullanılırlar (Türk Hukuk Lügatı; Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 664).

9. Karineler bir hukuki durumun aydınlanması, bir hukuki görüşe güvenin korunması veya muamele hayatının özel gereklerinin karşılanması şeklinde bir ispat zorunluluğunu kaldırması yahut kurumların varlığının korunması gibi çeşitli amaçlara hizmet eder. Açıkça kanun koyucu tarafından öngörülebilecekleri gibi (kanuni karine), tarafların olay iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında insanlar ve yaşam konusundaki tecrübelerden yararlanılarak hâkimin belli olmayan vakıalar hakkında sonuç çıkarması (fiili karine) suretiyle de gerçekleşebilir (Bilge Umar/Ejder Yılmaz: İsbat Yükü, … 1980, s.165).

10. İspat yüküyle ilgili olarak uyuşmazlıklarda belirsizliğin önüne geçmeye yarayan karinelerden biri de havale konusunda karşımıza çıkar.

11. Sözlük tanımında havale, bir kimsenin kendi hesabına, başka birine para ya da değerli belge ya da başka misli şeyler vermeye bir üçüncü kişiyi yetkili kılmasından doğan sözleşmelerdir (Türk Hukuk Lügatı, s. 475).

12. Havale, somut olayda uygulanması gereken BK’nın 457 ve devam maddelerinde düzenlenmiş olup kanun koyucu 457 nci maddede havaleyi “bir akittir ki onunla muhalünaleyh, bilvekale kendi namına kabza salahiyettar olan muhalünlehe muhil hesabına nakit veya kıymetli evrak veya sair misli şeyler itasına mezun kılınır” şeklinde tanımlamıştır.

13. Türk Borçlar Kanunu’nun 555 inci maddesi düzenlemesi de buna paralel olarak “Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir” şeklindedir.

14. Yerleşik içtihatlara göre havale, kural olarak bir ödeme vasıtasıdır. Bir başka anlatımla, havalenin mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı karineten kabul edilir ve bu karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.

15. Günümüzde sıklıkla bankalar aracılığıyla havaleler gerçekleştirilmektedir ve banka havalelerinde havale eden kişi havale evrakına paranın gönderiliş nedenine dair bir açıklama eklenmesini sağlayarak bunun bir borç ödemesi olmadığını vurgulayabilir. Bu niteliği haiz bir açıklamaya rağmen havale eden ile havale alıcısı arasında paranın gönderiliş nedenine ilişkin ihtilaf doğması hâlinde ispat yükünün kimin üzerinde olduğu, her somut olayın özelliğine göre ve bilhassa havale alıcısının açıklamalı gönderi üzerine gerçekleşen hareket şekli de dikkate alınarak hâkim tarafından belirlenmelidir.

16. Direnmeye konu uyuşmazlıkta, davacı davalının hesabına üç ayrı havaleyle para göndermiş, bu havalelerin davalıya verilen borç paraya ilişkin olduğunu ileri sürmüş, davalı ise kendisine borç para gönderildiği iddiasını reddederek havalelere ilişkin yukarıda değinilen karinenin aksinin ispat edilmesi gerektiğini savunmuştur.

17. Bu kapsamda dava konusu havaleler incelendiğinde; davacı davalı hesabına 20.06.2013 tarihinde “şirket ortaklığı için borç” açıklamasıyla 50.000,00 TL, 14.08.2013 tarihinde “borç bedeli” açıklamasıyla 100.000,00 TL, 20.09.2013 tarihinde ise yalnızca “yatırılan” şeklindeki bir açıklamayla 200.000,00 TL gönderdiği anlaşılmaktadır.

18. Havalelerden ilk ikisinde bulunan açıklamalar, işlemin havale edilene olan bir borcun ödenmesi amacıyla yapılmadığını vurgulamak üzere, havalelerle ilgili karinenin aksini gösterir bir şekilde ve borç olduğu ayrıca belirtilmek suretiyle kaleme alınmıştır.

19. Özel Daire kararında, söz konusu açıklamaların davacı iddiasını ispata yeterli olmadığı belirtilmiş ise de; bu yöndeki bir kabul, karinenin aksinin varlığına işaret etmeye çalışan ve bu yolda yerleşmiş içtihatların yarattığı güvene dayalı olarak hareket eden kişiye genel hayat tecrübesine uygun düşmeyecek ölçüde açıklamalarda bulunması gibi bir sorumluluk yüklemek anlamına gelecektir ki bu durum kabul edilemez.

20. Bu tespitten sonra, toplamda 150.000,00 TL tutarındaki bu iki havale davalı tarafından herhangi bir çekince ileri sürülmeksizin kabul edildiğine göre, artık davacının söz konusu meblağ yönünden ispat yükünden kurtulduğunun kabulü gerekir. Bu durumda ispat yükü davalı üzerine geçer ve davalı dosya kapsamı itibarıyla havalelerinin kendisine olan borcun ödemesi olarak yapıldığı yönündeki savunmasını yasal delillerle ispatlayamamıştır.

21. Üçüncü ve 200.000,00 TL bedelli havalede ise gönderim sebebinin ne olduğunu gösterir hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Bu hâlde davalı lehine olan karinenin işlerlik kazanacağının ve 200.000,00 TL yönünden ispat yükünün hâlen davacı üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Davacı miktar itibarıyla bu iddiasını kesin delillerle ispatlayamamıştır.

22. Davacının dosya kapsamı itibarıyla ispatlayabildiği alacak tutarının 150.000,00 TL’den ibaret olduğuna dair bu belirlemeden sonra, davalının davacı hesabına gönderdiği toplam 144.100,00 TL tutarındaki havalenin, yargılama sürecinde gerçekleşen aşamalar da gözetilerek taraflar arasındaki ihtilâfa ne şekilde etki ettiğinin ortaya konulması gerekir.

23. Bölge Adliye Mahkemesi ilk kararında, bu havaleleri davalının davacıya olan dava konusu borcunun geri ödemesi olarak nitelendirmiş ve bu kabülle söz konusu bedeli alacaktan mahsup etmiştir. Karara karşı yalnızca davalı temyiz yoluna başvurmuş, davacı tarafça bu bedelin mahsup edilmesinin hatalı olduğu yönünde bir temyiz itirazı ileri sürülmemiş ve bu suretle 144.100,00 TL’nin dava konusu alacak yönünden davalının geri ödemesi olduğu benimsenmiş olup bu husus davalı lehine usuli kazanılmış hak doğurur şekilde kesinleşmiştir.

24. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince davacının ispatlayabildiği alacak miktarı ve davalı ödemeleriyle ilgili olarak dosya sefahatinde kesinleşen durum göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; açıklama taşıyan havaleler ve mahsup edilen ödemeler açısından çoğunluk değerlendirmesine tümüyle iştirak edilmekle birlikte, 200.000,00 TL tutarındaki havale yönünden karineye sıkı sıkıya bağlı kalınmasının somut olay adaletini sağlamaya yeterli olmayacağı, taraflar arasındaki para alışverişine dair dosyaya yansıyan sürecin bir bütün olarak göz önünde tutulması gerektiği, bir kişinin borç verdiği ve alacaklı olduğu kişiden aynı ilişkide borç aldığını kabul etmek gibi bir sonucu doğuran yaklaşımın hayatın olağan akışına uygun düşmediği, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bu nedenle yerinde olduğu ve sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, yukarıda açıklanan nedenlerle ve karinelerin hukuki belirsizlikleri bertaraf yönündeki amacının yalnızca belli bir uyuşmazlığa hizmet etmediği, aynı mahiyette doğmuş/doğacak anlaşmazlıklara da yön vererek bu suretle hukuki istikrar ve güvenlik sağladığı gözetildiğinde, karinelerin yarattığı yerleşik uygulamanın genişletilmesinin veya ispatla ilgili genel kaideleri de bertaraf edecek varsayımlarla karinenin her olayda farklı şekilde ele alınmasının yerinde olmayacağı gerekçesiyle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekillinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 inci maddesi gereği dosyanın direnme kararını veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

24.05.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

”K A R Ş I O Y”

Uyuşmazlık; ödünç iddiasıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali davasında ispat yükünün hangi tarafa ait olduğu, davacının davalıya havale ettiği meblağın borç olarak gönderildiği ve davalının da bu borcun bir kısmını ödemesine rağmen bakiye borcunun bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davacı … tarafından 20/06/2013 tarihinde 200.000,00 TL’nin davalı hesabına gönderildiği, dekont açıklamasında “… tarafından yatırılan” yazılı olduğu, 14/08/2013 tarihinde davalı hesabına davacı tarafından 100.000,00 TL gönderildiği ve dekont açıklamasında da “… borç bedeli” şeklinde yazıldığı, 20/09/2013 tarihinde 50.000,00 TL’nin “… şirket ortaklığı için borç” şeklinde açıklamayla davalı adına havale edildiği, davacının havaleleri başladıktan sonra olmak üzere de davalı tarafından 11 ayrı tarihteki havaleler ile toplam 144.100,00 TL’nin davalı tarafından davacı hesabına gönderildiği, dekont açıklamasında açıklama yapılmadığı anlaşılmıştır.

Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında benimsenen görüşe göre, havale bir ödeme aracıdır. Bir başka deyişle havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda karine mevcuttur. Bu karinenin aksini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci, bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.

Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin 21.09.2017 tarih ve 2014/19936 başvuru nolu kararından sonra her durumda mutlak olarak bu karinenin geçerli olamayacağı görüşü benimsenmiştir.

Havaleyi kullanılabilir (pratik) kılan havalenin “soyut” karakterinden vazgeçmek mümkün değil ise de havalenin–poliçe ve çekten- farklı olarak bir tedavül senedi olmadığı, hatta dar anlamda kıymetli evrak da sayılmayacağı göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, havalenin bir ödeme aracı olduğundan hareketle ispat hukuku açısından davalı lehine bir karine oluşturarak, bunun aksini (örneğin havalenin ödünç sebebiyle yapıldığını) iddia eden davacının (havaleyi gönderenin) bunu kanıtlaması gerektiğini kabul etmek yerine, somut olaydaki gibi karşılıklı havalelerde taraflar arasındaki ilişkiyi bir bütün hâlinde değerlendirmek ve ispat yükünü TMK md.6’daki genel ispat kuralını da dikkate almak suretiyle belirlemenin uygun olacağı sonucuna varılmaktadır.

Kaldı ki özellikle “borç dolayısıyla havale”de (Anweisung auf Schuld) havalenin sebebe/”karşılık ilişkisi”ne bağlı olarak da verilebileceği (titulierte Anweisung) İsviçre öğretisinde ve Federal Mahkeme kararlarında kabul edilmektedir.

Somut olaya baktığımızda davalının havale tarihleri davacının havale tarihlerinden sonradır. Yani davalı davacıdan aldığı parayı 11 ayrı tarihte kısmen ödemiştir. Davacı … tarafından 20/06/2013 tarihinde 200.000,00 TL’nin davalı hesabına gönderildiği, bu ödemenin özel daire tarafından borç ödemesi olarak kabul edildiği, daha sonra taraflar arasındaki ilk havalenin davalı …’nin açıklama yapmadan davacıya gönderdiği 11.000,00 TL olup Özel Dairenin karinesine göre bu bedelinde borç ödemesi olduğu, davacı tarafından 20/09/2013 tarihinde 50.000,00 TL’nin “… şirket ortaklığı için borç” şeklinde açıklamayla davalı adına havale edildiği, aynı tarihte davalının davacıya 15.000,00 TL havale ettiği görülmüştür. Başka bir anlatımla taraflar karşılıklı olarak birbirlerine borç ödemektedir. Davacı … tarafından 20/06/2013 tarihinde gönderilen 200.000,00 TL bedelli havalenin diğer havalelerden ayrı olarak değerlendirilmemesinin, taraflar arasındaki karşılıklı birden fazla havale ilişkisinin bir bütün hâlinde ve TMK md. 6’daki genel ispat kuralını dikkate almak suretiyle değerlendirme yapılmasının hakkaniyete uygun olacağı kanaatindeyiz. Karşılıklı tüm havaleler dikkate alındığında dava konusu olayda yanlar arasında ödünç ilişkisinin mevcut olduğu kabul edilmelidir. Davacı davalıya toplam 350.000,00 TL göndermiş olup, davalı da buna istinaden 144.100,00 TL geri ödeme yapmıştır. Bu durumda; her iki tarafın havale farkı toplamı 205.900,00 TL kadar davalı tarafından ödenmeyen borç söz konusudur. Bu nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiği kanaati ile Özel Daire kararı gibi bozma yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.