Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/106 E. 2023/69 K. 15.02.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/106
KARAR NO : 2023/69
KARAR TARİHİ : 15.02.2023

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2021/345 E., 2021/527 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne

Taraflar arasındaki işçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz edenler vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin aralarında organik bağ bulunan davalı şirketlere ait işyerinde hava taksi adı ile çalışan helikopterlerin seyahat ve transfer amacıyla kiralanmasını sağlamak suretiyle satış danışmanı olarak 2013-2016 yılları arasında en son net 3.000,00 TL ücret ve ücrete ek komisyon ile çalıştığını, komisyon alacağının ve ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, çalıştığı süre içerisinde komisyon alacağı yönünden distribütör gibi değerlendirmeye tabi tutulan müvekkilinin 2013 yılı için her uçuşta uçuş saati başına 100 Euro, 04.09.2014 – 01.04.2016 tarihleri arasında 04.09.2014 tarihli Air Taxi Operation Memo başlıklı belgedeki oran ve şartlarla, 01.04.2016 tarihinden fesih tarihine kadar ise davalı şirketleri temsile yetkili genel müdürü tarafından gönderilen elektronik postadaki şartlarla komisyon ve ücret ödemesi yapılacağının belirtildiğini, ayrıca yıllık izinlerini kullanmadığını, hafta tatilinde, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de çalıştığını ileri sürerek kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti, ücret, hafta tatili, komisyon, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalılar vekili; davacının 13.11.2013-31.05.2015 tarihleri arasında Skyline Ulaşım Ticaret AŞ’de, 01.06.2015 – 31.10.2016 tarihleri arasında ise Skyline Teknik Eğitim AŞ’de çalıştığını, iş sözleşmesini haksız olarak feshettiğini, tahsis edilen araçla belli bölgelerde bulunan otellere giderek uçuş pazarlaması yapan davacının iş programını kendisinin düzenlediğini, yıllık izinlerini ve hafta tatilini kullandığını, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışmadığını, çalışmış ise haftanın başka bir günü bu iznini kullanma insiyatifinin davacıda olduğunu, ücretlerin ve komisyon alacağının banka aracılığıyla eksiksiz ödendiğini, Maxx Royal ile müvekkili Skyline Teknik Eğitim AŞ arasında 30.03.2016 tarihinde imzalanan sözleşmeye istinaden oluşturulacak operasyon kontrol merkezine personel olarak davacının geçtiğini, bu proje kapsamında ilave satış veya pazarlama faaliyeti olmadığından ve garanti uçuşlar söz konusu olduğundan davacının komisyon alacağı bulunmadığını, bu kapsam haricinde yaptığı uçuş pazarlamalarından ise hak etmiş olduğu komisyon alacağının ödendiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2017/227 Esas, 2019/403 Karar sayılı kararı ile davacının 13.08.2013 – 31.10.2016 tarihleri arasında aralarında organik bağ bulunan davalı şirketler nezdinde çalıştığı, 01.04.2016 tarihi itibariyle sabit aylık ücretinin asgari geçim indirimi dahil net 3.000,00 TL olduğu, yıllık izinlerinin kullandırıldığı veya ücretinin ödendiğinin davalılarca ispatlanamadığı, davacının ödenmeyen ücret alacağının bulunduğu, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını ispatlayamadığı, 13.08.2013 – 03.09.2014 tarihleri arasında prim alacağı bulunmadığı, 04.09.2014-31.03.2016 tarihleri arasında davacının distribütörlerle aynı prim haklarına sahip olduğunun kabulü ile Air Taxi Operation Memo (1) başlıklı 04.09.2014 tarihli belgede belirtilen prim alacağına hak kazandığı, söz konusu belgede Skyline Satış Departmanının yapılacak tüm satışların cirosu üzerinden %1,5 pay alacağı belirtilmişse de bahse konu bu belgede Skyline Satış Pazarlama Departmanının hak ve alacakları ile görevleri, distribütör ve brokerlerdan ayrı bir başlık altında düzenlendiği, distribütörlerin Skyline Satış Pazarlama Departmanı çalışanları arasına dahil edilmediği, davacının da davalı işveren tarafından distribütör gibi nitelendirilmesi sebebiyle bu prime hak kazanmadığı, 01.04.2016 tarihi sonrasında ise şirketi temsile yetkili müdür tarafından davacıya gönderilen 01.04.2016 tarihli yeni ücret hesabı konulu elektronik postada belirtildiği üzere davacının Maxxroyal faturalarından %2, Maxxroyal dışında Bodrum, Fethiye vs. otel helikopter uçuşları gibi geliştirdiği benzer işlerden %3 komisyon alacağı bulunduğu ancak bu dönemde işçinin toplam alacaklarından aylık 700,00 TL kesinti yapılması öngörüldüğünden 4.900,00 TL’nin ve davalı işveren adına Caner Yüksel (Rüzgar) isimli kişinin yaptığı ödemelerin prim alacağından mahsubundan sonra davacının 66.662,52 Euro prim (komisyon ücreti) alacağının bulunduğu ve bu alacağa 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarının Euro cinsinden bir yıllık mevduata uyguladıkları en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle davalılardan tahsili gerektiği, döviz cinsinden talep edilen tutar anlamında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.04.1993 tarihli ve 1993/13-41 Esas, 1993/145 Karar sayılı kararı uyarınca karar ve ilâm harcı ile vekâlet ücretinin talep edilen yabancı paranın dava tarihindeki döviz kuru karşılığı bulunacak Türk Lirası üzerinden, karar tarihindeki harç oranı ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi esas alınarak belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.06.2020 tarihli ve 2019/2134 Esas, 2020/1040 Karar sayılı kararı ile davacının ödenmeyen prim ve ücret alacakları bulunduğundan haklı nedenle yapılan fesihten dolayı kıdem tazminatı koşullarının oluştuğu, prim (komisyon ücreti) alacağının 04.09.2014 – 31.03.2016 tarihleri arası dönem için Air Taxi Operation Memo (1) başlıklı belge, 01.04.2016 tarihi sonraki dönem için yeni ücret hesabı konu başlıklı elektronik posta içeriğine göre doğru olarak belirlendiği, istinaf konusu yapılan hususların ilk derece mahkemesince ayrıntılarıyla tartışılıp dosya kapsamına uygun nedenlerle yerinde bulunmadığı gerekçesiyle davalılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın kanuni gerektirici sebeplerine göre, davalılarının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Prim, işçinin mal veya hizmet üretiminde daha istekli hale gelmesi ve başarısının artması için işverence ödül niteliğinde verilen ek ödemeler şeklinde tanımlanabilir. Prim ödemesinden amaç, işçinin dava verimli bir şekilde çalışmaya özendirilmesidir. Primin kişiye özgü olması sebebiyle ikramiyeden farklı olarak prim ödemelerinin genel bir nitelik taşıması gerekmez. Bununla birlikte, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece prim uygulaması yönünden de işverenin eşit davranma borcu söz konusudur.
İşçinin prime hak kazanması için işyerinde prim ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin prim talep hakkı vardır.
Prim uygulaması, bireysel ya da Toplu İş Sözleşmeleri ile de kararlaştırılabilir. İş sözleşmesinde kararlaştırılmamış olsa dahi, işverence tek taraflı olarak düzenli şekilde yapılan prim ödemesi “işyeri şartı” niteliğindedir. Her durumda uygulamanın tek taraflı olarak işverence ortadan kaldırılması ya da azaltılması doğru değildir. Prim uygulaması yönünden işçi aleyhine çalışma koşullarında değişiklik, 4857 sayılı Kanunun 22’nci maddesi kapsamında gerçekleştirilmelidir (Yargıtay 9. HD. 22.1.2009 gün 2007/34717 E, 2009/638 K.). Toplu İş Sözleşmesi ile öngörülen primler yönünden değişiklik ise, işçinin bireysel feragati ile dahi geçerli değildir. Toplu İş Sözleşmesini imzalamaya yetkili olan kişilerce bu yönde yapılabilecek değişiklik, ancak ileriye dönük olarak hüküm ifade eder.
Somut uyuşmazlıkta, davacı işçi davalılara ait işyerinde satış danışmanı olarak ücret ve komisyon karşılığı iş gördüğünü, komisyon alacaklarının distribütörlerle aynı şekilde değerlendirildiğini beyanla dava konusu ödenmeyen komisyon alacaklarını talep etmiştir. Davalılarca davacının distribütör olmadığı, işyerinde işveren adına ve hesabına sigortalı satış danışmanı olarak çalıştığı, bu nedenle distribütör gibi kabul edilerek komisyon alacağı hesaplanmasının hatalı olduğu savunulmuştur. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan hesap raporuna göre, davacının işyerinde distribütörler için yapılan komisyon düzenlenmesi uyarınca komisyon alabileceği kabul edilerek 04.09.2014-31.03.2016 tarihleri arası dönem yönünden komisyon alacağı hesaplanarak dava konusu alacağa hükmedilmiş, bu kararın davalılarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalıların dava konusu komisyon alacağına ilişkin itirazının esastan reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Şöyle ki dosya kapsamına göre davacının noter aracılığı ile keşide ettiği 31.10.2016 tarihli fesih bildiriminde; satış pazarlama koordinatörü olarak görev yaptığını ifade ettiği, dava dilekçesinde ise satış danışmanı olarak çalıştığını belirttiği, yine sigortalı hizmet döküm cetveline göre davacının 13.11.2013-31.10.2016 tarihleri arası davalılar nezdinde iş sözleşmesi kapsamında çalışması bildirildiğinden davacının davalılar nezdinde distribütör değil satış danışmanı olarak çalıştığı anlaşılmış olup her ne kadar Mahkemece 04.09.2014-31.03.2016 tarihleri arası dönem yönünden hesaplamaya esas alınan “Taxi Operation Memo (ı)” başlıklı belgede davacının distribütörler için düzenlenen şartlar uyarınca komisyona hak kazandığı değerlendirilmiş ise de söz konusu “Taxi Operation Memo (ı)” başlıklı belgede, davacının distribütörler gibi komisyon alabileceğine ilişkin bir düzenleme olmadığı, davacının distribütör gibi komisyon alabileceği sonucuna dosyada bulunan 22.08.2014 tarihli e-postada geçen bir cümlenin yorumlanması yolu ile ulaşıldığı, ancak davalı … Ulaşım Ticaret A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı A.K. tarafından gönderildiği anlaşılan söz konusu e-postanın tamamı değerlendirildiğinde; işyerinde uygulanması düşünülen prim sistemi nedeniyle doğabilecek aksaklıklara ilişkin tespitlerin üst yönetim ile paylaşılmasına yönelik olduğu, görülmektedir. Söz konusu e-posta içeriği, davacının görevi, Air Taxi Operation Memo (ı) başlıklı belge birlikte değerlendirildiğinde davacının distiribütörlere yönelik yapılan komisyon düzenlenmesinden faydalanabileceği sonucuna ulaşılamayacağı anlaşılmış olup davacının 04.09.2014 – 31.03.2016 tarihleri arası dönem yönünden Taxi Operation Memo (ı) başlıklı belgenin 4(g)maddesinde “satış pazarlama departmanı” personeli için düzenlenen primden faydalanabileceği gözetilmeksizin yanılgılı değerlendirme ile eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten davacının diğer satış departmanı çalışanları ile aynı prim (komisyon) oranlarına tabi olmadığının dosyadaki elektronik posta yazışmalarından anlaşıldığı, bunun aksinin davalılar tarafından ispatlanması gerekirken davalı işyerinde satış departmanında çalışanların aldıkları prim oranlarını gösterir belgeler süresinde delil olarak sunulmadığından davalıların ispat yükünü yerine getirmediği, primin kişiye özgü olup ikramiye gibi genel bir nitelik taşımadığı, prim uygulamasında işçiler arasında ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece işverenin eşit davranma yükümlülüğünün bulunduğu, somut olayda davacının tanık beyanları ve elektronik postalarla satış yapma becerisini kanıtladığı, 2013 yılı Ağustos ile Kasım ayları arasındaki dönemde sıradan satış personellerinin aldığı prim oranları üzerinden komisyon aldığı görülmekle davacının satış ve koordine etme becerisi (Maxx Royal ile blok satış/sözleşme yapma vs.) bulunduğundan davalı şirketlerin sıradan bir satış personeline verilmeyecek oranlarda prim verdiğinin ispatlandığı, bu durumda dinlenen tanıkların beyanları ve başkaca deliller gözardı edilerek davacının da diğer satış personelleri ile bir tutulmasının mümkün olmadığı belirtilerek önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalılar vekili; davacının satış danışmanı olduğu taraflar arasında ihtilafsız iken Mahkemece distribütör olarak kabul edilerek prim alacağının buna göre belirlenmesinin hatalı olduğunu, dava dilekçesinde Air Taxi Operation Memo başlıklı belgenin 4 üncü maddesinin (g) bendi uyarınca prim talep edilmiş olmasına rağmen talebi aşar biçimde hüküm kurulduğunu, bilirkişi raporunda belirtildiği gibi gerekli görüldüğü takdirde her türlü inceleme ve keşif için ifaya hazır olunduğunun beyan edilmesine karşın bu talebin dikkate alınmadığını, genel müdür yardımcısı olarak görev yapmakta olan A.K.’nin 22.08.2014 tarihli elektronik postanın yanlış anlaşıldığını, esasında A.K.’nin kendi personellerinin distribütör olarak değerlendirilmesinin uygunsuzluğuna dikkat çektiğini, davacının sözü edilen belgenin 4 üncü maddesinin (g) bendine göre de prime hak kazanmadığını, davacının distribütör olarak kabulü hâlinde ise 26.11.2015 tarihli U.K.’ye gönderdiği elektronik posta dikkate alındığında prim alacağından feragat ettiğinin açık olduğunu, garanti uçuş saatleri söz konusu olduğundan ilave bir satış ya da pazarlama faaliyeti söz konusu olmayıp bu nedenle ödenmesi gereken bir komisyon tutarının da bulunmadığını, garanti uçuş saatleri üzerinde uçuş yapıldığında veya özel uçuşlar yapıldığında ise davacıya hak ettiği primlerin ödendiğini, davacının kendisini distribütör olarak kabul ettiğinde dahi uçuşlar öncesinde bu verileri sisteme girmediğinden herhangi bir komisyon ödemesine hak kazanmayacağı gözetilmeksizin verilen kararın hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek direnme kararının bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalılar nezdinde satış danışmanı olarak çalışan davacının 04.09.2014 – 31.03.2016 tarihleri arasındaki çalışmasına ilişkin prim (komisyon) alacağının Air Taxi Operation Memo (1) başlıklı belgenin 4 (g) maddesinde yer alan satış pazarlama departmanı personeli için düzenlenen hükme göre mi yoksa distribütörler için düzenlenen komisyon hükmüne göre mi belirlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce;
1. Yabancı para birimi üzerinden hükmedilen alacaklarda nispi temyiz karar harcının hükmedilen yabancı para alacağının dava tarihindeki T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen efektif satış kuru üzerinden mi yoksa karar tarihindeki T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen efektif satış kuru üzerinden TL’ye çevrilerek bu miktara göre hesaplanmasının gerektiği; buradan varılacak sonuca göre davalılar vekilince her bir davalı için ayrı ayrı dava tarihindeki kur üzerinden belirlenen miktar üzerinden nispi temyiz karar harcı yatırılması nedeniyle harç eksikliğinin tamamlanması için dosyanın mahkemesine geri çevrilmesinin gerekip gerekmediği,

2. Bu ön sorunun aşılması hâlinde ise yabancı para birimi üzerinden hükmedilen alacaklarda mahkemece hüküm altına alınan nispi karar ve ilâm harcının karar tarihindeki T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen efektif satış kuru üzerinden mi yoksa dava tarihindeki T.C. Merkez Bankası tarafından ilan edilen efektif satış kuru üzerinden mi TL’ye çevrilerek hesaplanmasının gerektiği; buradan varılacak sonuca göre mahkemece dava tarihindeki kur üzerinden belirlenen karar ve ilâm harcının hatalı belirlendiği gerekçesiyle hükmün usulden bozulmasının gerekip gerekmediği hususları ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 341 vd. maddeleri

2. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun (492 sayılı Kanun) 2 ilâ 37 nci maddeleri

3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.05.1965 tarihli ve 1965/1 Esas, 1965/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının (YİBK) ilgili bölümü şöyledir:
“… Harçlar Yasasının 26 ıncı maddesi uyarınca yargı harçları, harca konu olan işlemleri yapan mahkeme veya daire tarafından alınır. 27 inci madde uyarınca (1) sayılı tarifede yazılı maktu harçla ilgili bulunduğu işlemin yapılmasından önce peşin olarak ödenir; nispi harçlarda ise, karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanının, kararın verilmesinden başlayarak iki ay içinde ödeneceği; karar ve ilam harcı verilmedikçe ilgiliye ilamın verilmeyeceği, bu yasanın 28 inci maddesinde açıklanmıştır. Yargıtay harçlarının da (1) sayılı tarifede yer aldığına ve sözü edilen maddeler hükümlerinde geçen karar ve ilam deyimlerinin Yargıtay ilamlarını dahi kapsadığına göre, Yargıtaya gönderilecek temyiz dilekçesini kabul eden mahkemece….nispi harcı taşıyan hükümlerin temyizinde ise, kararda gösterilen nispi harcın dörtte birinin peşin alınması gerekecektir.
…Sonuç:
…5- Temyiz yoluna başvurmada, maktu harca bağlı kararlarda onbeş lira maktu ilam harcının tümünün peşin, nispi harca bağlı kararlarda ise, mahkemece alınmasına karar verilen nispi ilam harcının dörtte birinin peşin alınacağına….”

4. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.11.1956 tarihli ve 1956/15 Esas, 1956/15 Karar sayılı İBK’nın ilgili bölümü şöyledir: ” Her davada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme esas ittihaz olunması iktiza eylemesine….”

2. Değerlendirme
a. Bir numaralı ön sorun yönünden;
1.Bilindiği üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli olan malî kaynağın sağlanması amacıyla Devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu malî yükümlülüklerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilir.

2.Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini de kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır. Harçların oluşturduğu yükümlülük, teoride, masrafı karşılama ve faydalanma ilkelerine dayandırılmaktadır. Masrafları karşılama ilkesine göre harç, hizmetin gerektirdiği maliyetle ölçülürken, faydalanma ilkesinde hizmetin maliyeti değil yükümlü için taşıdığı değer esas alınmaktadır.
3. Bu açıklamalar karşısında harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan malî yükümlülükler olarak tanımlanabilir (Burak Pınar, Yargı ve İcra Harçları, 2. Baskı, Ankara 2009, s.1-3).

4. Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Kanun’un gerekçesinde harcın tanımı “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmıştır. Bu tanım, Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 tarihli ve 1986/20 Esas, 1987/9 Karar; 14.02.1991 tarihli ve 1990/18 Esas, 1991/4 Karar ile 28.09.1995 tarihli ve 1995/24 Esas, 1995/52 Karar sayılı kararlarında da yer almıştır.

5. Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.

6. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 73 üncü maddesinin üçüncü fıkrası “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.

7. Bahsi geçen Anayasa hükmünün vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu bellidir.

8. O hâlde harca ilişkin bir kanun hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amaç gözden uzak tutulmamalıdır. Aksi hâlde kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına alınmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, kanun koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur.

9. Bu kanunilik ilkesine paralel olarak Harçlar Kanunu’nun 1 inci maddesinde, bu Kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır. Aynı Kanunun 2 nci maddesinde ise yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) Sayılı Tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.

10. Yargı harçları; mahkeme harçları, icra ve iflas harçları, ticaret sicili harçları ve diğer harçlar olarak dört başlık altında toplanmıştır. Mahkemelerde ödenecek harçlar ise başvurma harcı, celse harcı, karar ve ilâm harcı, temyiz, istinaf ve itiraz harçları ile keşif harcıdır.

11. İstinafla ilgili 6100 sayılı Kanun’un 344 üncü maddesi aynı Kanun’un 366 ncı maddesindeki atıf nedeniyle temyiz yoluna da kıyas yoluyla uygulanmakta olup temyiz dilekçesi verilirken temyiz yoluna başvuru harcı ve tebliğ giderleri de dâhil olmak üzere tüm giderlerin ödenmesi gerekmektedir.

12. Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken harçlar bu Kanun’un mükerrer 138 inci maddesi gereğince her yıl yeniden değerlendirme oranında arttırılarak hesaplanmakta ve Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan tebliğ ile ilan edilmektedir. Temyiz başvurusu nedeniyle alınacak harçlar başvuru harcı ve peşin harç olmakla temyiz başvurusuna konu karar nispi harca tabi ise alınması gereken harcın 1/4′ ü oranında peşin nisbi harç alınmalıdır.

13. Direnme karar tarihindeki (1) sayılı Tarifeye göre nispi harç oranı istisnalar dışında binde 68,31 şeklinde belirlenmiş olup Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.05.1965 tarihli ve 1965/1 Esas, 1965/1 Karar sayılı İBK gereği de mahkemece hükmedilen karar ve ilâm harcının 1/4’ünün nispi temyiz harcı olarak alınması yeterlidir.

14. Somut olayda, İlk Derece Mahkemesince verilen kararda prim alacağı Euro cinsinden, diğer alacaklar ise Türk Lirası (TL) cinsinden hüküm altına alınmış ve hükmedilen toplam alacak üzerinden alınması gereken nisbi karar harcının 19.160,24 TL olduğu belirtilmiş, davalılar vekili tarafından hükmedilen harcın 1/4 ‘ü temyiz peşin harcı olarak yatırılmış olup İBK gereğince peşin harcın temyize konu kararda belirtilen miktara göre alındığından tamamlanması gereken eksik temyiz harcının olmadığı sonucuna varılmıştır.

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında yabancı para alacağına karşı temyiz yoluna başvurulduğunda alınacak harcın temyiz yoluna başvurma harcının hüküm tarihindeki Merkez Bankası efektif döviz satış kuru üzerinden alınması gerektiği ancak eldeki davada harcın hüküm tarihindeki kur üzerinden yatırılmaması sebebiyle harç eksikliğinin tamamlanması için dosyanın İlk Derece Mahkemesine geri çevrilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

16. Hâl böyle olunca birinci ön sorunun bulunmadığına 15.02.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verilerek ikinci ön sorunun değerlendirilmesine geçilmiştir.

b. İki numaralı ön sorun yönünden;
1. Yukarıdaki harca ilişkin genel değerlendirme ve tespitlerden hareketle gereksiz davaların açılmasının ve diğer tarafın haksız yere ızrar edilmesinin önlenmesi için karar ve ilâm harcı ihdas edilmiştir.

2. Karar ve ilâm harcı, maktu ve nispi olmak üzere iki çeşittir (Harçlar Kanunu, Resmî Gazete 11756, (17.07.1964), Kanun No.492, md. 15,21, (1) Sayılı Tarife (A)-III).

3. Bu anlamda davanın maktu veya nispi harca tabi olup olmaması, kural olarak dava konusunun para ile değerlendirilebilir olup olmamasına göre değişmektedir.

4. Nispi karar ve ilâm harcı, konusu para veya para ile değerlendirilebilen birşey olan davalarda, esas hakkında karar verilmesi hâlinde hükmolunan değer üzerinden alınan harçtır (492 sayılı Kanun, (1) Sayılı Tarife, md. III, f. 1,a.).

5. Nisbi harca tabi davalarda davacı değer tayini mümkün olan hâllerde dava dilekçesinde değer göstermek zorundadır. Dava açılırken alınan peşin harç dava dilekçesinde yazılı olan bu değer üzerinden hesaplanır ve tahsil edilir. Davacının dava dilekçesinde değer göstermemesi hâlinde harç sorunu çözülmeden mahkeme davaya bakamayacağından davacıya bu değerin tespit ettirilmesi yoluna gidilmelidir. Ayrıca dava dilekçesinde gösterilen harca esas değerin yargılama sırasında gösterilen değerden daha fazla olduğunun tespiti hâlinde ise 492 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin yollamasıyla aynı Kanun’un 30 uncu maddesi gereği yalnız o oturum için davaya devam edilir ve noksan değer üzerinden peşin karar ve ilâm harcı tamamlanmadığı takdirde davaya devam edilemez (Pınar, s. 96-97).

6. Bu durumda karar ve ilâm harcının dava tarihindeki değere göre değil de karar tarihindeki değere göre belirlenmesi çelişkili uygulamalar ortaya çıkartacaktır. Örneğin, dava konusu şey taşınmaz olduğu taktirde taşınmazın değeri ancak keşif yapmak suretiyle belirlenebilmektedir. Mahkemece yapılan keşif sonrası belirlenen değere göre davacı tarafından eksik harç tamamlattırılmak suretiyle yargılamaya devam olunmaktadır. Bu tür dava konusu şeyin değerinin yargılama sırasında belirlenmesi mümkün olan davalar yönünden karar tarihi itibariyle değer belirlenmesi yapılarak harç alınması yoluna gidilmesi yargılamayı sona erdirmek adına ciddi sıkıntılar oluşturacaktır.

7. Öte yandan ilke olarak her dava, açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre değerlendirilir ve hükme bağlanır (YİBBGK, 1956/15 E., 1956/15 K.). Bu durumda da mahkemece hüküm altına alınan karar ve ilâm harcının da dava tarihindeki değer üzerinden belirlenmesi gerekmektedir.

8. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.04.1993 tarihli ve 1993/13-41 Esas, 1993/145 Karar sayılı kararında da talep edilen yabancı paranın dava tarihindeki rayice göre Türk parası karşılığı üzerinden ilâm harcının hesap edilmesi gerektiğine karar verilmiştir.

9. Sonuç itibariyle alınması gereken nispi temyiz harcının dava tarihindeki değer üzerinden belirlenmesi gerektiğinden somut olayda, mahkemece prim alacağı Euro cinsinden hüküm altına alınmış ve hükmedilen alacağın dava tarihindeki Merkez Bankası efektif döviz satış kuru üzerinden TL karşılığı belirlenerek dava değeri tespit edilmiştir. Bu itibarla belirlenen bu değer üzerinden hükmedilmiş olan karar ve ilâm harcının eksik olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında yabancı para alacağına hükmedilen davalarda karar ve ilâm harcının hüküm tarihindeki döviz kuru üzerinden belirlenmesi gerektiği ancak eldeki davada harcın dava tarihindeki kur üzerinden tespit edilerek karar ve ilâm harcına hükmedilmesi sebebiyle karar ve ilâm harcının eksik alındığı, bu nedenle kararın bu gerekçe ile usulden bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

11. Hâl böyle olunca ikinci ön sorunun da bulunmadığına oy çokluğu ile karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

c. İşin Esası Yönünden;
1. İşçilere üretimde artış, daha iyi kalite, daha az maliyet sağlama gibi amaçlarla verilen prim, işçinin işinde gösterdiği üstün özen sonucu kalite ve miktar bakımından özellikle iyi olan işinin karşılığı olarak yapılan bir ek ödemedir.

2. Çeşitli isimler altında verilen primler (randıman primi, vardiya primi, tasarruf primi, düzenlilik primi, devamlılık primi, performans primi vs) asıl ücretten sayılmaz. Ancak devamlılık ve periyodik ödenme karakteri taşıdıkları takdirde, hesaplanması sabit ancak miktarı sabit olmasa dahi ücretin eki kabul edilmektedir (Hamdi Mollamahmutoğlu, İş Hukuku, Ankara,Yenilenmiş 2. Bası, 2005, s.374).

3. Primler iş sözleşmesi veya toplu iş sözleşmesinde yer alabileceği gibi herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın işverence tek taraflı olarak da sağlanabilir. Bu tek taraflı uygulama sonucunda daha önce görüldüğü gibi bir işyeri uygulamasının koşulları ortaya çıkarsa işçinin iş koşulu hâline gelmiş primi talep hakkı doğar.

4. Özel Dairece ile İlk Derece Mahkemesi arasında davacının prim alacağı bulunup bulunmadığı noktasında uyuşmazlık mevcut olmakla bu aşamada konuyla ilgili olması sebebiyle distribitörlük kavramına değinmekte yarar bulunmaktadır. Distribütörlük sözleşmesi yapımcı ile distribütör arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen çerçeve niteliğinde sürekli öyle bir sözleşmedir ki, bununla yapımcı mamullerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir coğrafi bölgede (inhisari olarak) satmak üzere distribütöre göndermeyi, buna karşılık distribütör de sözleşme konusu malları kendi adına ve kendi hesabına satarak bu malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmak yükümlülüğünü üstlenir (Hasan İşgüzar, Tek Satıcılık Sözleşmesi, Ankara, 1989, s.14).

5. Davacı vekili dava dilekçesinde müvekkilinin satış danışmanı olarak çalıştığını belirtmiş ise de davacı 31.10.2016 tarihli işverene gönderdiği fesih bildiriminde satış pazarlama koordinatörü olarak görev yaptığını ve uyuşmazlık konusu dönem yönünden distribütörler gibi müvekkiline komisyon ücreti ödendiğini ileri sürmüştür.

6. Dinlenen davacı tanıklarından biri bölge satış sorumlusu olarak çalışan davacının ücreti haricinde tarifede belirtilen satış tutarları karşılığındaki oranlar üzerinden yaptığı satışa göre prim aldığını; diğer davacı tanığı da Antalya satış sorumlusu olan davacının Antalya’da yapılan satışlardan prim aldığını, bu primlerin uçuş saati başına belirlenen oranlar üzerinden olduğunu, kendisinin de Air Taxi Operation Memo (1) başlıklı elektronik postayı aldığını, bu elektronik postada belirlenen prim oranlarına göre çalışanlara ödeme yapıldığını beyan etmiştir. Diğer taraf tanıkları ise davacıya prim ödendiğini belirtmekle birlikte hangi oranlar üzerinden yapıldığına ilişkin beyanda bulunmamışlardır.

7. Davacının prim alacağını ispat için delil olarak sunduğu elektronik posta yazışmalarından 22.08.2014 tarihinde genel müdür yardımcısı Adnan Koç’un davacı tanığı …’ya gönderdiği elektronik postada sadece kendi personelleri olan davacının normal distribütör gibi değerlendirildiği ve davacı tanığı Candaş’ın zaman ayırıp bakmasının istediği, en son yazışmada davacıya gönderilen elektronik postada ise davacıdan görüşlerinin sorulduğu tespit edilmiş olup yapılan tüm yazışmaların fikir alışverişi mahiyetinde, şirket iç yazışması olduğu anlaşılmıştır. Zira ne davacının ne de davalı şirketin distribütör gibi prim ödendiğini kabule yönelik bir bilgi ve beyanı bulunmamaktadır. Ayrıca elektronik posta yazışmalarında yazı taslağının değerlendirildiği de belirtilmiştir.

8. Öte yandan elektronik posta yazışmalarında adı yer alan davacı tanığı Candaş da davacıya distribütör gibi prim ödemesi yapıldığına yönelik bir beyanda bulunmamış olmakla davacının distribütör gibi değerlendirilmesini gerektiren ayrık bir durumunun bulunduğu, diğer satış departmanı personellerinden daha üstün bir konumunun olduğu dosya kapsamı itibariyle ispatlanmış değildir.

9. Bu itibarla elektronik posta yazışmaları, davacının görevi, Air Taxi Operation Memo (1) başlıklı belge ve tanıkların beyanları birlikte değerlendirildiğinde davacının distiribütörlere yönelik yapılan komisyon düzenlemesinden faydalanabileceğini kabul etmek mümkün değildir. Bu nedenle davacının 04.09.2014 – 31.03.2016 tarihleri arası dönem yönünden Taxi Operation Memo (1) başlıklı belgenin 4 (g) maddesinde yer alan satış pazarlama departmanı personeli için düzenlenen prim hükümlerinden faydalanacağı dikkate alınmaksızın hatalı değerlendirme ile distribütörlere uygulanan prim hükümlerine göre alacak hesabının yapılması hatalı olmuştur.

10. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

11. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I O Y”

Dava konusu uyuşmazlık işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı dava dilekçesinde davalı yanında yaptığı çalışmadan dolayı kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ile bakiye maaş alacaklarını Türk Lirası cinsinden talep etmiş, komisyon alacağını ise başlangıçta 1000 Euro olmak üzere hak edildiği dönemlerden itibaren işleyecek döviz alacaklarına uygulanacak faiz ile tahsil talebinde bulunulmuştur.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; karşı oy gerekçelerim işçilik alacaklarının esasına ilişkin olmayıp, mahkemece komisyon alacağına ilişkin yapılan ıslah da dikkate alınarak 66.662,52 Euro cinsi alacağın TL karşılığının 260.663,78 TL olduğu bu miktar alacak üzerinden dava tarihi Euro kuru esas alındığında suretiyle binde 68,31 oranında alınması gereken 1/4 nispi karar ve ilâm harcının 4.790,06 TL olduğu, direnme karar tarihi itibariyle ise 66.662,52 Euro alacağın Türk Lirası karşılığının 665.338,61 TL olduğu bu durumda hükmedilen yabancı para alacağının temyiz harcının dava tarihi döviz kuru olarak mı yoksa karar tarihinde bir başka deyişle hüküm tarihindeki döviz kuru olarak mı esas alınacağı noktasında toplanmakta olup açıklamalar da bu kapsamda yapılacaktır.

Karşı oya ilişkin görüşlerimde yabancı para alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuatımızda yapılan düzenlemeler ve yabancı paranın tahsili bakımından özellik arz eden durumlar ile yargı harçlarının ödenmesine ilişkin durumlar açıklandıktan sonra yabancı para alacaklarında, harçların tahsili bakımından diğer davalardan ayrık olan durumlar göz önünde bulundurulmak suretiyle açıklamalar yapılacaktır.

Bütün ülkelerde yargı sistemleri kendi ülke para birimlerini esas almak suretiyle tahsil ve icra yetkisini devletin egemenlik haklarının bir sonucu olarak görürler (Yabancı Para Borçlarının İfası, Prof. Dr. Serkan Ayan, dergipark.org.tr).

Ancak 818 sayılı Eski Borçlar Kanunu’nun 83 üncü maddesinde olduğu gibi kısmi değişikliklerle 6098 sayılı Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 99 uncu maddesi- I.Ülke parası ile başlıklı olup “Konusu para olan borç Ülke parasıyla ödenir. Ülke parası ödeme üst başlığı altında dışında başka bir para birimiyle ödeme yapılması kararlaştırılmışsa, sözleşmede aynen ödeme veya bu anlama gelen bir ifade bulunmadıkça borç, ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parasıyla da ödenebilir.

Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiilî ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir.” düzenlemesi ile genel kuralın para borcunun ülke parası ile ödenmesi olduğuna işaret ettikten sonra borcun ülke parası dışında başka bir para birimi ile belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebileceği kabul edilmektedir.

Buna göre yabancı para borçlusunun ifada temerrüde düşmesi hâlinde alacaklının seçebileceği üç alternatif bulunmaktadır.

-Yabancı para borcunun aynen (yabancı para olarak) ödenmesi,
– Yabancı paranın vade/muacceliyet tarihindeki Türk Lirası karşılığının ödenmesi,
– Yabancı paranın fiili ödeme tarihindeki TL karşılığının ödenmesi istenebilecektir.

Bu seçim hakkı kullanıldıktan sonra bu haktan dönülmesi mümkün değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 23.01.2002 tarih 15-15/19).

Somut uyuşmazlıkta davacı dava dilekçesinde komisyon (prim) alacaklarının hak edildiği dönemlerden itibaren işleyecek döviz alacaklarına uygulanacak faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir. Bu talep yabancı paranın aynen ödenmesi talebi niteliğindedir. Alacaklının aynen ödemeyi tercih etmesi hâlinde borçlunun borcunun yabancı para üzerinden ödenmesi gerekir. Ancak İcra İflas Kanunu’nun 58/3 üncü maddesi gereğince konusu yabancı para alacağı olan icra takiplerinde İcra İflas Kanunu’nun 58/3 üncü maddesi gereğince yabancı para alacağının Türk Lirası karşılığının hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği gösterilmek zorundadır. Alacaklının yabancı para birimiyle ifayı talep etmesi hâlinde borçluya aynen veya fiili ödeme tarihi TL karşılığı ödeme biçimindeki sınırlı seçimlik yetkiyi de verir. Dolayısıyla yabancı para üzerinden icra takibi yapılması doğrudan doğruya yabancı paranın borçludan alınıp alacaklıya yabancı para olarak teslim edilmesi mümkün olmadığından, yabancı para alacağının aynen ödenmesini istemiş olan alacaklının fiili ödeme günü üzerinden TL karşılığını tahsilini talep etmesi gerekmektedir (Prof.Dr. Serkan Ayan -Yabancı Para Borçlarının İfası dergipark.org.tr sayfa 554).

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 07.04.1993 tarihli, 13-41/145 sayılı ilâmında “Davacı Mark’ın aynen ödenmesini istemekle, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemiş demektir.” şeklinde bu konuya açıklık getirerek İcra İflas Kanunu hükümleri gözetildiğinde, yabancı paranın aynen ödenmesi talebinin, fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini istemek anlamına geldiği kabul edilmiştir.

Alacaklının vade tarihi ya da dava tarihindeki kur üzerinden Türk lirasına dönüştürmek suretiyle bir talebi olmadığından burada hüküm altına alınan hüküm tarihindeki yabancı para miktarıdır.

Yabancı para alacağının arz ettiği bu özellikler özellikle taşınmazın aynına ilişkin davalarda yargılama sırasında Harçlar Kanunun 16 ncı maddesi gereğince gayrimenkulun değerinin tespiti sureti ile bu değer üzerinden harç alınmasına ilişkin hükümlerden ayrı olarak değerlendirilmek durumundadır. Zira yabancı para alacağı, 6098 TBK’nın 99 uncu maddesinin tanıdığı yasal olanak çerçevesinde fiili ödeme tarihindeki kurun bir başka deyişle değerin esas alınacağı bir para alacağıdır. Değeri yargılama sırasında tespit edilecek olan diğer uyuşmazlık türleri ile aynı mahiyette değildir.

Bu açıklamalardan sonra Harçlar Kanunu açısından yargı harçlarının genel özellikleri, ödenme zamanı, karar ve ilâm harcı ile icra tahsil harcının özellikleri de göz önünde bulundurulmak sureti ile bir değerlendirme yapılacaktır.

Bu kapsamda, kamu hizmetlerinden yararlanan özel ve tüzel kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yararlandıkların hizmetlerin maliyetine katlanmaları zorunluluğu olarak tanımlanmaktadır (B, Pınar Yargı Harçları, Ankara 2009, sayfa 1). Yapılan iş ve hizmet amme hizmetinden daha çok kişilerin kişisel menfaatine ilişkin olduğundan yararlanılan hizmetin karşılığı olarak harcın Hazinece tahsili gerekmektedir. Nitekim 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde “harç” tanım olarak “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığı yaptıkları ödeme olarak” belirtilmiş aynı tanım Anayasa Mahkemesi kararlarında da benimsenmiştir (Anayasa Mahkemesi 31.03.1987 gün, 1986/20 Esas, 1987/9 Karar, 14.02.1991 gün ve 1990/18 Esas, 1991/14 Karar, 28.09.1995 gün, 1995/24 Esas, -52 Karar).

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 73/3. maddesinde ise “vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmünü içermektedir. Buna göre kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan hizmetlerin karşılığı olarak alınan harç yasaya dayalı olarak alınmalı ve yükümlüsü de kanunun amacına uygun olarak bu hizmetten yararlanan kişiler olmalıdır. Bu zorunluluk Yargıtay İçtihadı Birleştirme YİBK’nın 07.12.1994 gün 1964/3 Esas,-5 Karar, ve Anayasa Mahkemesinin 31.03.1987 gün ve 1986/20 Esas-1987/9 Karar sayılı ilâmlarında da gerekçe kısmında belirtilmiştir.

Anayasanın harç alınmasındaki kanunilik ilkesi gereğince Harçlar Kanunu’nun 1 inci maddesinde alınacak harçlar arasında yargı harçları da sayılmıştır. Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete bu hizmetten yararlananların sağladığı katkıdır (YİBK 16.12.1983 gün ve 1983/5, 6 Karar). Yargı harçları başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilâm harcıdır. Karar ve ilâm harcı ise maktu veya nispi harç olmak üzere iki çeşit olup konusu para veya para ile değerlendirilebilen belirli bir değere ilişkin davalarda Harçlar Kanunu’nun 1 sayılı tarifesi gereğince nispi harç alınır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun nispi harçlarda ödeme zamanı başlığını taşıyan 28 inci maddesinin birinci bendi nispi harçlarda ödeme zamanını düzenlemiş aynı maddenin a) bendinde ise karar ve ilâm harcının ödeme zamanı öngörülmüştür. Bu madde de aynen “karar ve ilâm harçlarının 1/4’ü peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödenir” hükmü yeralmaktadır.

Harçlar Kanunu’nun 30 uncu maddesi ise; “Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilâm harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409 uncu maddesinde (6100 sayılı HMK 150 nci madde) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe mütaakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.” hükmü yer almaktadır.

Nitekim aynı esas 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 32 nci maddesinde “Yargı işlemlerinden alıncak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz.” tekrarlanmıştır. Bu maddenin Anayasa aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi 17.03.2010 günlü Resmî Gazete’de yayınlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde “Yargılama sürecinde yasayla harca tabi kılınmış bir hizmetten yararlanmak isteyen ilgili (davacı veya davalı), genel kurallar uyarınca harcını ödeyerek bu hizmetten yararlanabilir. Dava açan veya yargılama sırasında harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın, harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmesi, harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturur. Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlerin yapılamayacağını belirten kural bireylerin özel menfaatleriyle ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları, bu hizmetin karşılığı olan harcın ödenmesi koşuluna bağladığından bu kural Anayasanın 36. maddesindeki hak arama özgürlüğünü sınırlandıran bir kural değildir.

Bu nedenlerle, Yasa’nın emredici hükümleri gözetilerek yargılama sırasında taşınmazın mahkemece tespit edilen değeri dava dilekçesinde gösterilen değerden daha yüksek olduğundan tespit edilen değere göre Harçlar Kanunu’nun 30 uncu maddesi gereğince eksik nispi harcın tamamlanması aksi hâlde müteakip yargılama işlemlerine devam edilmeyerek dosyanın işlemden kaldırılması Harçlar Kanunu 30 ve 32 nci maddesinde yasal zorunluluk olarak öngörüldüğünden davanın yasanın emredici hükümleri gözetilmeksizin yargılama devamla esastan karar verilmesi usul ve yasaya aykırılık nedeniyle bozma nedenidir. Nitekim gerek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, gerekse dairelerin yerleşik uygulamaları bu yöndedir (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 04.12.2013 gün, 2013/21-445 Esas, 2013/1625 Karar, 13.12.2017 gün, 2017/10-1974 Esas, 2017/1735 Karar, 06.06.2018 tarih, 2017/13-1984 Esas, 2018/1172 Karar, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 26.04.2016 tarih, 2016/774 Esas, 2016/7461 Karar, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 09.10.2018 gün, 2016/1183, 2018/4595 Karar).

Harçlara ilişkin bu genel değerlendirme gözetildiğinde yukarıda da belirtildiği üzere yabancı para alacaklarında yargılama sırasında harç noksanlığının tespit edilerek eksik harcın ikmali durumu söz konusu olmayıp somut uyuşmazlıkta eksik alınan harç temyiz kanun yoluna başvuru nedeniyle alınması gereken nispi temyiz karar harcıdır. Dolayısıyla harcın alınma zamanı bakımından taşınmazın değerinin tespiti suretiyle Harçlar Kanunu’nun 16 ncı maddesi ve 30 uncu maddesi kapsamında değerlendirilecek ve eksikliği tamamlanacak harçlardan değildir. Dava açılırken ve ıslah sırasında Harçlar Kanunu’nun 28 inci maddesi gereğince 1/4 oranında yatırılan karar ve ilâm harcı davanın görülüp sonuçlandırılması bakımından yeterlidir.

Ancak mahkemenin yabancı para alacağını hüküm altına almasından itibaren artık Harçlar Kanunu’nun eki olan 1 no.lu tarifenin Karar ve ilâm harcı başlığı altında nispi harçları düzenleyen 1-a maddesinde “Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden” Binde 68,31 oranında nispi karar ve ilâm harcı alınacaktır. Bu harcın alınmamış olması Harçlar Kanununu 32 nci maddesi gereğince müteakip işlemler olan kanun yoluna başvuru aşamasına geçilmesine engel olacaktır. Yukarıda da belirtildiği üzere harcın alınması kamu düzenine ilişkin olup Harçlar Kanunu ve eki tarifeye göre harcın eksik yatırılıp yatırılmadığı hususu resen gözetilecek harcı yatırılmayan yargılama işlemlerine devam edilemeyecektir.

Bu konu aynı zamanda yabancı para alacağına ilişkin bir davada verilen hükmün kanun yolu kesinlik sınırı bakımından dava tarihindeki kura göre mi yoksa karar tarihindeki kura göre mi hesaplanması gerektiğine ilişkin olarak gerek Yargıtay kararlarında gerekse doktrinde tartışılmış olup doktrinde Prof. Dr. Hakan Pekcanıtez (Prof.Dr. Hakan Pekcanıtez Medeni Usul ve İcra İflas Hukukunda Yabancı Para Alacaklarının Tahsili, Genişletilmiş ve Yeniden Gözden Geçirilmiş 3. bası, Ankara 1998 sayfa 117). Yabancı para alacağının hüküm verildiği tarihte değerinin artması hâlinde, davanın açıldığı tarihteki kur üzerinden değil mahkemenin hüküm verdiği tarihte belirlediği ve harcı tamamladığı kur üzerinden hesaplanması gerektiği görüşünü dile getirilmiştir.

Yapılan içtihadı birleştirme başvurusu hakkında temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde Yargıtayın 11. Hukuk Dairesi ile Kapatılan 15. Hukuk Dairesinin kesinlik sınırının yabancı para alacağında dava tarihindeki kur üzerinden belirlenmesi gerektiği görüşüne karşılık Yargıtayın 9, 12 ve Kapatılan 23. Hukuk Dairelerinin kesinlik sınırının yabancı para alacağının karar tarihindeki döviz kuru esas alınmak suretiyle belirleneceği görüşünde oldukları ancak kararlar arasındaki içtihat aykırılığı doğuracak uygulamanın sürekli olmadığı gerekçesiyle içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığına, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 09.12.2020 tarihli ve 338 sayılı karar ile karar verilmiştir. Bu konunun yargısal uygulamalarda farklı uygulamalara yol açan ve sıkça tartışılan bir konu olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Doktrinde Prof. Dr. Serkan Ayan (Prof.Dr. Serkan Ayan Yabancı Para Borçlarının İfası Dergipark.org.tr sayfa 553) alacaklının ya muacceliyet ya da fiili ödeme tarihini seçebileceği bu nedenle gerek 818 sayılı yasa gerekse 6098 sayılı Yasada olmayan bir biçimde icra takip ya da dava tarihindeki kur üzerinden çeviri yapılmasına yönelik yargı kararlarının yerinde olmadığı görüşü dile getirilmiştir.

Burada Genel Kurulun sayın çoğunluğu ile bakış açısındaki farklılık yabancı para alacaklarında dava sırasında meydana gelen değer artışlarının dava açılırken alınacak olan 1/4 oranındaki nispi karar ve ilâm harcının bu değer artışları nazara alınarak tamamlanmasının gerekmeyeceği ancak mahkemece yabancı para alacağı hüküm altına alındıktan sonra artık Harçlar Kanunu gereğince Ek-2 nolu Tarifenin III-1.a bendinde belirtildiği üzere ortada “hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden” belirlenmesi gereken bir harç miktarı vardır.

Nitekim bilindiği üzere 32 nci maddesi gereğince ilâma dayalı para alacaklarının icraya konulabilmesi için kesinleşmiş olması gerekmez.

Bu konuda İcra İflas Kanunu’nun 32 nci maddesinde, (Değişik: 18/2/1965 – 538/16 md.) “Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilâm icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24 üncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir ve nihayet yedi gün içinde ödenmesi ve bu müddet içinde borç ödenmez veya hükmolunan teminat verilmezse icra mahkemesinden veya istinaf veya temyiz yahut iadei muhakeme yolu ile ait olduğu mahkemeden icranın geri bırakılmasına dair bir karar getirilmedikçe cebri icra yapılacağı ve bu müddet içinde 74 üncü madde mucibince mal beyanında bulunması ve bulunmazsa hapis ile tazyik olunacağı, mal beyanında bulunmaz veya hakikata muhalif beyanda bulunursa hapis ile cezalandırılacağı ihtar edilir.” hükmü yer almaktadır.

İcra İflas Kanunu’nun 36 ncı maddesinde ise (Değişik: 2/3/2005 – 5311/5 md.) “lâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.” hükmü yer almaktadır.

İİK’nın 32 nci maddesi gereğince ilâm icraya konulunca borçlu İİK’nın 36 ncı maddesi gereğince “İcranın Geri Bırakılmasını” isterse “Hükmolunan para” kavramından hareketle alınacak teminata ilişkin miktar belirlenirken yapılacak hesaplamada yabancı para alacağının dava tarihindeki kuru esas alınmamakta, icradan talep tarihindeki hükmolunan yabancı paranın Türk Lirası karşılığı esas alınmaktadır.

Yabancı para alacağına ilişkin ilâm icraya konulduğu takdirde ise Harçlar Kanunu Ek-1 sayılı Tarifenin B)İcra ve İflas Harçları başlıklı kısmın 1/3 üncü bendinde değeri belli olan icra takiplerinde tahsil harcının değer üzerinden alınacağı belirtildikten sonra a) bendinde icra emrinin tebliği üzerine hacizden evvel (Yüzde 4.35 ), b) bendinde hacizden sonra satıştan önce (Yüzde 9.10), c) bendinde satılıp paraya çevrilmesi suretiyle tahsil hâlinde (Yüzde 11.8) oranlarında olmak üzere alacağın tahsil zamanı esas alınarak bu tarihlerdeki değere göre harç alınması gerekmektedir.

Nitekim icra işlemlerinin yargısal denetimini yapan icra mahkemelerince verilen kararları denetleyen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.02.2016 tarih 2015/27228 Esas, 2016/4363 Karar sayılı ilâmında “492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/b bendi uyarınca icra tahsil harcı alacağın ödenmesi sırasında, ödeme yapılmayan hâllerde harç alacağının doğması tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenir. Harç alacağı icranın yerine getirilmesiyle doğar. Alacaklılar takipte yabancı para alacağının fiili ödeme tarihindeki kur karşılığı üzerinden tahsil talebinde bulunulduğundan tahsil harcına esas matrahın yabancı para alacağının fiili ödeme tarihideki kur karşılığı üzerinden hesaplanması gerekir. Yine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 20 nci maddesi gereğince avukatlık ücretinin takdirinde hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihteki yürürlükte olan tarife esas alınır. Tarife hükümleri gereğince icra müdürlüğünce vekâlet ücreti matrahının belirlenmesinde de yabancı paranın tahsil tarihindeki kur karşılığının esas alınması gerekmektedir.” demek suretiyle uygulamanın ne yönde olduğunu belirterek dairenin yerleşik içtihat ve uygulamalarının da bu şekilde olduğunu ortaya koymuştur.

Yukarıda Anayasa Mahkemesinin 17.03.2010 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 2009/27 Esas, 2010/9 Karar sayılı kararının gerekçesinde de vurgulandığı üzere harca tabi bir işlemin yapılmasını isteyen tarafın harç ödemeden devam eden işlemlerin yapılmasını isteyerek bireysel bir menfaat elde etmek istemesinin harçların konuluş amaçlarına aykırılık oluşturduğu, Harçlar Kanunu’nun 32. maddesinde yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemlerin yapılamayacağını belirten kuralın bireylerin özel menfaatleri ile ilgili olarak yargı hizmetlerinden yararlanmaları bu hizmetlerin karşılığı olarak harcın ödenmesi koşuluna bağlandığından bu kural Anayasanın 36 ncı maddesindeki hak arama özgürlüğünü kısıtlayan bir kural olmadığı belirtilmiştir.

Bu açıklamalardan sonra somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, davacı dava açarken ve ıslah yaparken yabancı paranın o tarihteki TL karşılığı üzerinden gerekli harçları ödemiştir. Mahkemece yabancı para hüküm altına alındıktan sonra tarafların anlaşarak borçlunun haricen ve rızaen borcu ödemesi hâlinde bir başka deyişle yeni bir yargısal işlem yapılması istenmediği takdirde harç yükümlülüğü doğmayacaktır. Ancak bu karara karşı kanun yoluna başvurulduğu takdirde Harçlar Kanunu 1 sayılı tarifenin III Karar ve İlâm Harcı I)Nispi Harç başlıklı e) bendi gereğince temyiz karar harcı olarak binde 68,31 oranındaki harcın harçlar kanunun 28 inci maddesi gereğince 1/4’ü peşin olarak ödenecektir. Dolayısıyla artık yargılama tamamlanmış, uyuşmazlık sona ermiş hükmolunan alacağın tahsili aşamasında ilgili icra işleminin yapılacağı tarihteki yabancı paranın Türk Lirası karşılığının esas alındığı gibi temyiz kanun yoluna başvurulması hâlinde de temyiz karar harcının karar tarihindeki döviz kuru esas alınarak belirlenmesi gerekmektedir.

Diğer yandan özellikle yabancı mahkeme kararlarında yabancı mahkemeler Türk Lirası üzerinden değil yabancı para üzerinden karar vermektedir. Bu kapsamda Harçlar Kanunu’nun 4 üncü maddesi gereğince yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilâmların tenfizi için açılacak davalardan, bu ilâmlarda hükmolunmuş şeyin değeri, nevi ve mahiyetine göre 1 sayılı tarife gereğince harç alınacaktır. Dolayısıyla bir yabancı para alacağı Türk mahkemeleri tarafından hüküm altına alındığında temyize başvuru hâlinde karar ve ilâm harcının dava tarihindeki kur üzerinden alınması kabul edilirken hesaplanırken aynı para alacağının yabancı mahkeme tarafından hüküm altına alınması hâlinde bu kararın tenfizi için yargı yoluna başvurulduğunda ve verilen karar temyiz edildiğinde başvurma tarihlerindeki döviz kurunun esas alınması kamunun ciddi oranda alacağı harçtan mahrum kalmasına yol açacağı gibi aynı sonuçları doğuracak iki ayrı yargısal işlemin ayrı değerler üzerinden harca tabi olmaması da kanun önünde eşitlik ve hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaşmayacaktır.

Bu açıklamalar bakiye karar ve ilâm harcının tahsili bakımından da geçerlidir. Hükmolunan yabancı para alacağını icraya koymak isteyen alacaklı veya bu karara karşı temyiz karar harcına başvurmak isteyen borçlu talep ettiği yargısal işlemin bir başka deyişle sunulacak yargısal hizmetin karşılığı olarak elde ettiği değer ölçüsünde nispi harca tabi işlemde bunun karşılığını ödemelidir. Bu ilke yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında açıkça vurgulanmıştır.

Sonuç olarak mahkemece yabancı para alacağına hükmolunması nedeniyle hükmolunan yabancı para alacağına karşı temyiz kanun yoluna başvurulması nedeniyle alınacak harcın belirlenmesinde temyiz yoluna başvurma şeklinde talep edilen yargısal işlemin hüküm tarihindeki döviz kuru üzerinden nispi karar ve ilâm harcı tam olarak yatırılmadan temyiz incelemesinin yapılamayacağı bu nedenle ön sorun bulunduğu harç eksikliğinin tamamlanması için dosyanın İlk Derece Mahkemesine geri gönderilerek hükmolunan yabancı para alacağının karar tarihindeki 665.338,61 TL üzerinden belirlenecek değer esas alınarak 6.910,89 TL harcın tamamlanmak üzere dosyanın mahkemesine geri çevrilmesi gerekirken işin esasının incelenerek sonuçlandırılmasına ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyorum.