YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1057
KARAR NO : 2023/751
KARAR TARİHİ : 12.07.2023
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
KARAR : Asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen gemi üzerindeki ipotek hakkının tespiti ve tazminat davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 17. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, asıl davada davacı vekili ile birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece birleşen dava yönünden Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından birleşen davada taraf vekillerinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasındaki 10.08.1998 tarihli sözleşme gereğince davalının donatanı olduğu “ORSE” isimli gemi üzerinde toplam 9.000.000 USD miktarında ipotek tesis edildiğini, gemi üzerine tesis edilen ipotekle birlikte ayrıca asıl alacağın güvencesi zımnında geminin navlun ve sair gelirlerinin müvekkiline temlik edildiğini, davalının ödemelerini aksatarak temerrüde düştüğünü, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 909/2 nci maddesi doğrultusunda müvekkili bankanın alacağının tehlikeye düştüğünü, alacağın teminatını oluşturan geminin teminat özelliğini koruması amacı ile geminin seferden men edilmesi gerektiğini ileri sürerek müvekkilinin 9.000.000 USD alacaktan dolayı ipotek hakkının tespitine, gemi üzerine kira gelirleri, hak ve menfaatleri ile navlunu üzerinde hapis hakkı tanınmasına, 6762 sayılı TTK’nın 909 uncu maddesi gereğince geminin seferden men edilerek yediemine teslimine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı
5. Davalı vekili; davaya konu “ORSE” isimli geminin sefere hazır olduğunu ve geminin seferden men şartlarının oluşmadığını, davacı tarafından iddia edilen tehlikeli ve zorunlu hâlin gerçekleşmediğini, belirtilen ipotek alacağının müvekkiline ait bir başka gemi üzerinde ipotek tesis edilmek suretiyle teminat altına alındığını ve bu geminin de davacı tarafından Çin’de tutulduğunu, ayrıca borcun muaccel olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada Davacı İstemi
6. Davacı vekili; davalının kredi sözleşmesi çerçevesinde müvekkilinin bakiye 6.571.167,81 USD borcu olduğundan bahisle müvekkilinin donatanı olduğu bir başka gemiyi seferden men ettirdiğini, geminin cebri satış işlemleri sonucunda 09.10.2003 tarihinde 6.840.000 USD bedelle satıldığını, davalının aynı zamanda aynı sebeplere dayanarak İskenderun Asliye Hukuk Mahkemesinde alacaklarının tehlikeye girdiğinden bahisle dava açtığını, dava sonucunda müvekkilinin donatanı olduğu “ORSE” isimli gemi hakkında seferden men kararı verildiğini, kararın bozulması sonrasında davanın 19.01.2006 tarihli karar ile açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu süreçte müvekkiline ait geminin hiç bir sefer yapamadığını, geminin yurt dışına gidemeyecek şekilde tedbir kararı verilmiş olması sebebi ile müvekkilinin zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000 USD maddi tazminatın geminin seferden men edildiği tarihten itibaren USD mevduata uygulanan en yüksek oranda faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.
Birleşen Davada Davalı Cevabı
7. Davalı vekili; davacının müvekkili bankaya 09.10.2005 tarihi itibari ile temerrüt faiz ve masraflarla birlikte hâlen 7.579.734,69 USD borcu olduğunu, davacıdan toplam 11.607.093 USD ödeme tahsil edildiğini, bu ödemelerin 6.487.165 USD’lik kısmında temerrüde düştüğünü ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
8. … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.12.2014 tarihli ve 2014/420 Esas, 2014/469 Karar sayılı kararı ile; 6762 sayılı TTK’nın 909 uncu maddesi ile geminin malikinin işletme tarzı nedeni ile gemi ve tesisatının kötüleşip ipoteğin sağladığı teminatın tehlikeye düşmesi hâlinde ipotek alacaklısının müracaatı üzerine mahkemenin tehlikeyi önleyici tedbirler almasını amaç edinildiği, bu niteliği itibariyle geçici hukuki koruma sağlayan bir hukuki düzenleme olduğu, asıl davada davacının talebinin 6762 sayılı TTK’nın 909 uncu maddesine dayalı geçici hukuki koruma talebi olduğu kadar aynı zamanda rehin hakkının tanınması mahiyetinde olduğu, davacının geminin ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile alacağını tahsil yoluna gitmesi mümkün iken ipotek bedelinin çok üzerinde bir değer için 6762 sayılı TTK’nın 909 uncu maddesine göre geçici hukuki koruma önlemi örtüsü adı altında ön görülen imkanlar aşılmak sureti ile alacağın gemi üzerinden tahsili yoluna gidilmesi koşullarının oluşmadığı, bu nedenle asıl davanın reddi gerektiği, birleşen davada ise ihtiyati tedbir niteliğindeki geminin seferden men kararının hukuka uygun olmadığı, dolayısıyla tedbirin verildiği tarihten tedbirin tamamen kaldırıldığı 19.01.2006 tarihine kadar yoksun kalınan kârdan oluşan tazminat miktarının 1.456.930,80 USD olduğu, bu miktara geminin yurt dışına çıkış yasağı nedeniyle yoksun kalınan kârın dahil olduğu, davacının men kararından sonra basiretli bir tacir gibi davranarak bakiye borcunu ödememek sureti ile zararın artmasına sebebiyet verdiği, bu nedenle tespit edilen miktardan % 20 oranında indirim yapılmak sureti ile birleşen davada davacının talep edebileceği miktarın 1.165.544,64 USD olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın ise kısmen kabulü ile 1.165.544,64 USD’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı vekili ile birleşen davada taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 18.03.2016 tarihli ve 2015/5521 Esas, 2016/3042 Karar sayılı kararı ile; “…1-Asıl dava, gemi üzerinde ipotek hakkının tespiti, bu hakkın temini amacıyla geminin kira gelirleri, hak ve menfaatleri ile navlunu üzerinde hapis hakkı tanınması, geminin seferden men edilerek yeddiemine teslimi, birleşen dava ise, davacıya ait “ORSE” isimli gemiye haksız uygulandığı iddia edilen geçici koruma tedbiri ile seferden men ve bu sebeple çalışmasının kısıtlanmasından kaynaklanan zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa, asıl davada davacı vekili tanker olan geminin yurt dışına çıkması olasılığı da nazara alınarak mülga TTK’nın 909/2 nci maddesi hükmü uyarınca talep de bulunmuş olup, böyle bir ihtimalde dahi ipotekli alacaklının haklarını tehlikeye sokabilecek bir durumun bulunduğu kuşkusuzdur. Zira, bu ihtimalde, ipotekli alacaklı bir yandan geminin akıbetini takip etmek, diğer yandan alacağı muaccel olduktan sonra gemiyi cebri icra ile sattırmak imkanlarından mahrum kalma tehlikesi ile karşı karşıyadır. İşte tüm bu ve benzeri durumlarda anılan madde hükmünün uygulama alanı bulacağı ve ipotekli alacaklının gerekli tedbirlerin alınmasını hakimden isteyebileceği açıktır.
Öte yandan, geçici bir hukuki koruma olan mülga 6762 sayılı TTK’nın 909/2 nci maddesi “Malikin gemiye işletme tarzı neticesi olarak ipoteğin sağladığı teminatı tehlikeye koyacak surette gemi veya tesisatının kötüleşmesinden veya ipotekli alacaklının haklarının başkaca tehlikeye girmesinden endişe olunur yahut üçüncü şahıslar tarafından vukubulacak bu gibi müdahale veya sair tahribata karşı malik lüzumlu tedbirleri almazsa, alacaklının talebi üzerine mahkeme tehlikenin önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasına karar verir; mahkeme başka tedbirleri kafi görmezse alacaklının derhal ipoteği paraya çevirebilmesine karar verir.” hükmünü haiz olup, anılan hüküm ipotekli alacaklının maddi hukuka ilişkin olan alacak hakkının doğrudan elde edilmesine hizmet etmemekte, başlatılan veya ileride başlatılacak takibin tahsil ile sonuçlandırılması yolunu açık tutarak alacaklının alacağının elde etmesine etkili bir hukuki koruma sağlamaktadır. Diğer bir deyişle TTK’nın 909/2’ye göre alınacak tedbir ile ipotekli alacaklının hakkının tehlikeye girmesi önlenecek, yapılmış veya ileride yapılacak takibin başarı ile sonuçlanmasına hizmet edilmiş olunacaktır. Böylece, ipotekli alacaklının temel hakkı olan ipoteğin paraya çevrilmesini talep etme ve satış bedelinden alacağını tahsil etmek imkanı korunmuş olur. Bu bağlamda mahkemece verilen anılan yasal hükme dayalı 10.06.2003-27.4.2004 tarihli geçici hukuki koruma kararları ile isteğe uygun gerekli tedbirler alınarak eTTK’nın 909 ncu maddesi hükmünce davalıya ait ve davacıya ipotekli gemi üzerinde hapis hakkının tanınmasında ve geminin seferden men edilerek yed’i … teslim edilmesinde ve seyri seferinin Türk Kara Suları ile sınırlandırılmasında kabulün aksine yasaya aykırılık bulunmadığının kabulü gerekir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, mahkemece asıl davada istem tarihi itibariyle eTTK’nın 909/2 nci maddesi koşullarının oluştuğu ve verilen kararlarda hukuka aykırılık bulunmadığı kabul edilerek asıl davanın ele alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanlış ilkeye ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı isabetli olmayan yazılı gerekçelerle asıl davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenlerle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Birleşen davada davalı vekilinin temyizine gelince, birleşen dava, davacıya ait “ORSE” isimli gemiye haksız uygulandığı iddia edilen geçici koruma tedbiri ile seferden men ve bu sebeple çalışmasının kısıtlanmasından kaynaklanan zararın tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, birleşen davanın akıbetinin asıl davanın akıbetine bağlı olması karşısında mahkemece asıl davadaki ilkelerden hareketle birleşen davanın değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında birleşen davanın dahi davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3-Bozma neden ve şekline göre birleşen davada davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin ise diğer, asıl davada ise davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
11. … 17. Asliye Ticaret Mahkemesinin 12.12.2018 tarihli ve 2018/166 Esas, 2018/489 Karar sayılı kararı ile; asıl davada davacı bankanın tüm alacaklarını tahsil ettiği, dolayısıyla asıl davanın konusuz kaldığı, bu nedenle asıl dava yönünden Yargıtay bozma kararı hakkında bozmaya uyma veya önceki kararda direnme konusunda bir karar verilmesine yer olmadığına, birleşen davada ise ilk kararda seferden men kararının verildiği tarihten kararın kaldırıldığı tarihe kadarki dönem esas alınarak tazminata hükmedilmiş ise de yurtdışına çıkarılması teknik olarak mümkün olmayan gemi için yurtdışı yasağının konulduğu döneme ilişkin kazanç kaybının söz konusu olamayacağı, bu nedenle yoksun kalınan kazanç kaybının 427.584,90 USD olduğu kanaatine varıldığı, bu kanaat ışığında Yargıtay bozma ilâmına kısmen uyulup kısmen direnilmesine karar verildiği gerekçesiyle asıl dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava yönünden ise davanın kısmen kabulü ile 427.584,90 USD’nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Asıl ve birleşen davada verilen karar, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17.12.2020 tarihli ve 2019/2246 Esas, 2020/5938 Karar sayılı kararı ile asıl davada bozma kararına uyulup uyulmayacağına ilişkin bir karar verilmeden davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın resen bozulmasına karar verilmiş; birleşen dava yönünden ise kısmen direnme kararının incelenmesi için dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davada geminin seferden men edilmesine dair kararının hukuka uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının tazminat talep edip edemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle, Özel Dairenin birleşen davaya yönelik bozma kararı karşısında direnme kararı verilip verilemeyeceği ve direnme kararının usulüne uygun olup olmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
IV. GEREKÇE
15. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) somut olay bakımından uygulanmasına devam olunan 429 uncu maddesine göre, bozma kararı üzerine kendiliğinden tarafları duruşmaya davet eden mahkeme tarafları dinledikten sonra Yargıtay bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Mahkeme bozma kararına uyduktan sonra bu karardan dönemeyeceği gibi direnme kararı verdikten sonra da ilk karardan farklı bir karar vermesi de mümkün değildir. Gerekçe genişletilebilir ise de verilen hükmün ilk karardan farklı olmaması gerekir. Başka bir deyişle direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de kararı değiştirmemelidir.
16. Mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
17. Nihayet direnme kararları yapıları gereği, kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı Yargıtay dairesinin denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi, direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
18. Somut olayda; mahkemece ilk kararda asıl davanın reddine birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın asıl davada davacı vekilince, birleşen davada taraf vekillerince temyizi üzerine Özel Dairece; asıl davanın esastan bozulmasına; birleşen davanın akıbetinin asıl davanın akıbetine bağlı olması nedeniyle birleşen davanın da bu nedenle bozulmasına karar verilmiştir. Görüldüğü üzere Özel Dairenin birleşen davaya yönelik bozma kararı, asıl davanın bozmasına bağlı bir karardır.
19. Bozma sonrası mahkemece, asıl davada davacı bankanın tüm alacaklarını tahsil ettiği ve dolayısıyla asıl davanın konusuz kaldığı, bu nedenle asıl dava yönünden Yargıtay bozma kararı hakkında bozmaya uyma veya direnme konusunda bir karar verilmesine yer olmadığı gerekçesiyle asıl dava yönünden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen dava yönünden ise kısmen direnme kararı verilmiştir. Oysa Özel Dairenin birleşen dava hakkında bozma kararı, asıl davanın bozmasına bağlı bir karar olduğundan asıl davada öncelikle bozma ilâmına uyulup uyulmadığı hususunda karar verilmelidir. Dolayısıyla mahkemece, bozma ilâmında da belirtildiği üzere birleşen davanın akıbetinin asıl davanın akıbetine bağlı olduğundan bozma içeriğine göre birleşen davada direnme kararı verilmesi mümkün değildir.
20. Öte yandan mahkemenin ilk kararından birleşen davanın kısmen kabulü ile 1.165.544,64 USD’nin davalıdan tahsiline karar verilmiş; Özel Dairece birleşen dava yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulmuştur. Mahkemece, birleşen davada kısmen direnildiğinden bahsedilerek ilk kararda hükmedilen alacak miktarı 427.584,90 USD’ye düşürülerek direnme kararı verilmiştir. Oysa aynı talebe ilişkin olarak ilk kararda hükmedilen alacağın direnme kararında düşürülemeyeceği, ilk karardan farklı bir direnme kararı verilemeyeceği dikkate alındığında direnilen kısım yönünden usulüne uygun bir direnme kararının varlığından da söz edilemez.
21. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca bozma içeriğine göre birleşen davada direnme kararı verilmesinin bu aşamada mümkün olmadığı ve ayrıca usulüne uygun bir direnme kararının da bulunmadığı kabul edilmiştir.
22. O hâlde usulüne uygun olmayan direnme kararının usulden bozulmasına karar verilmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Birleşen davada taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre birleşen davada taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 uncu maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere
12.07.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.