Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/1055 E. 2023/999 K. 25.10.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1055
KARAR NO : 2023/999
KARAR TARİHİ : 25.10.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/558 E., 2022/817 K.
KARAR : Davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden
reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun vekâlet ücreti
yönünden kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 31.01.2022 tarihli ve
2021/4963 Esas, 2022/410 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince iflâs talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına, depo edilen bedelin alacaklıya ödenmesine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun vekâlet ücreti yönünden kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının davalı yararına vekâlet ücreti hükmedilmek suretiyle düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin avukat sıfatıyla davalının vekilliğini üstlendiğini, vekâletname sunduğu davayı kısa sürede sonuçlandırdığını, vekâlet ücretini alamaması üzerine Ankara 16. İcra Müdürlüğünün 2019/7049 Esas sayılı dosyası üzerinden başlatılan iflâs yolu ile takibin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek icra takibine haksız olarak itiraz eden davalı borçlunun itirazının kaldırılmasına ve iflâsına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının dava değerinin yüzde yirmisi oranında bir vekâlet ücreti belirleyerek icra takibi başlattığını, ancak 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca bu tutarın mahkemece yüzde on ilâ yirmi arasında belirlenmesi gerektiğini, ortada bir mahkeme kararı olmadan takip başlatılamayacağını, vekâlet ücreti isteme koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 26.11.2020 tarihli ve 2019/467 Esas, 2020/514 Karar sayılı kararıyla; 1136 sayılı Kanun’un 164 üncü maddesine göre belirlenen yüzde onluk orana göre davalının 728.933,85 TL vekâlet ücreti ile sorumlu olduğu ve takipteki fer’îleriyle birlikte hesaplanan 916.324,71 TL’nin davalı tarafından depo edilmesi nedeniyle iflâs talebi hakkında konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, depo edilen tutarın karar kesinleştiğinde davacı alacaklıya ödenmesine, tarafların kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde istinaf başvurusunda bulunabileceklerine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 16.06.2021 tarihli ve 2021/1018 Esas, 2021/922 Karar sayılı kararıyla;
1.Davacı vekilinin istinaf nedenleri yönünden,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 164 üncü maddesine göre iflâs davaları sonucunda verilen kararlara karşı yasa yoluna başvuru süresinin, kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının davacı vekiline 22.03.2021 tarihinde tebliğ edildiği, istinaf başvuru dilekçesinin anılan yasal düzenlemede gösterilen on günlük sürenin dolmasından sonra 05.04.2021 tarihinde verildiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine,

2.Davalı vekilinin istinaf nedenleri yönünden;
İflâs davasının bir alacak davası olmayıp inşai dava olduğu, bu davanın kabulü hâlinde borçlunun iflâsına karar verileceği, başlatılan icra takibinin devamına karar verilmesinin söz konusu olmadığı, ancak davacının talebi ile mahkemenin kabulü arasında tutar farkı bulunduğu, eğer davalı itiraz etmeseydi takibin o tutardan kesinleşmesi ile depo kararının da bu çerçevede belirleneceği, bu nedenle reddedilen kısım için davalı yararına maktu vekâlet ücreti tayini gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının davalı yararına vekâlet ücreti hükmedilmek suretiyle düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 31.01.2022 tarihli ve 2021/4963 Esas, 2022/410 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Anayasa Mahkemesi’nin 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 Başvuru sayılı kararında;
”Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce kanun yolu sürelerinin yanlış yazılması nedeniyle tarafların yanıltılması halinde hak ihlâlinin oluştuğuna karar vermekle birlikte tazminata ilişkin talepleri “Yargıtay tarafından hak ihlâlinin bu aşamada giderilmesinin mümkün bulunduğu” gerekçesiyle reddedilmektedir. Bu gerekçe mahkemeler tarafından kanun yolu bakımından yanıltılan tarafın belirlenen süre içinde Kanun yoluna başvurulduğu takdirde Yargıtay tarafından inceleme yapılmasının mümkün olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenlerle Kanun yolu denetimi yapan istinaf mahkemeleri ve Yargıtay’ın mahkemenin belirlediği sürede kanun yoluna başvurulması halinde istinaf incelemesi veya temyiz incelemesi yapması gerekir.
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince iflas davası hakkında verilen hükmün istinaf yoluna başvuran davacı vekiline 22.03.2021 günü tebliğ edildiği ve davacı vekilince, istinaf yoluna başvurma dilekçesinin İİK’nın 164. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra, fakat 2 hafta içerisinde 05.04.2021 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece gerekçeli kararda istinaf süresinin 2 hafta olarak belirlendiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve Kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bulunması sebebiyle mahkemenin, tarafı Kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olması karşısında davacı vekilinin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulünde zorunluluk vardır. Bu nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulüyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi’nin, istinaf isteminin süre yönünden reddine ilişkin kararı yerinde görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir….” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; kanun ile belirlenen süreye uyulmamasının sonucunun o hakkın düşmesi ve kendiliğinden son bulması olduğu, taraflardan birine tanınan hakkın süresinde kullanılmayarak düşmesi hâlinde karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu, eldeki davanın iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davası olup istinaf ve temyiz süresinin kararın tebliğinden başlamak üzere on gün olduğunun İİK’nın 164 üncü maddesinde açıkça düzenlendiği, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297 nci maddesinin kararın ne şekilde yazılması gerektiğini ifade ederek hâkimden karara karşı gidilebilecek yasa yolu ve süreyi göstermesini istediği, hâkimin bu süreyi hatalı göstermesi hâlinde HMK’nın 90 ıncı maddesine göre hâkimin bu süreyi on beş gün ya da iki hafta olarak belirleme yetkisinin olmadığı, böyle bir belirleme yapılsa dahi bunun tarafları, özellikle de istinaf edeni ve Bölge Adliye Mahkemesini bağlamayacağı, mahkemelerce verilen ve hakkında kanun yolu bulunan bir karara karşı kanun yoluna gidilmemesi ile o kararın şekli anlamda kesinleşeceği, şekli anlamda kesinleşmenin maddi anlamda kesinleşmenin de ilk koşulu olduğu, gelinen noktada her iki taraf için hak kayıplarının olduğu kabul edilse bile kimin hak kaybının ortadan kaldırılacağı, kimin hak kaybıyla baş başa bırakılacağı konusundaki seçimin hangi kritere göre yapıldığına ya da yapılacağına dair yasal düzenleme de bulunmadığı, tarafların kendilerini vekille temsil ettirdikleri, vekilin müvekkili ile arasındaki hukuki ilişkinin vekâlet sözleşmesi uyarınca kurulduğu, bu çerçevede vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu, vekilin sık karşılaşılmayan bir dava türünde vekillik görevini üstlenmesi hâlinde o konuya özgü yasal düzenlemeleri, yargısal kararları ve bilimsel kaynakları incelemesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; İlk Derece Mahkemesince tebliğ edilen gerekçeli kararda, kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde istinaf yoluna başvurulabileceğinin belirtildiğini, bu nedenle tebliğ edilen karara karşı iki haftalık süre içerisinde istinaf başvurusunda bulunulduğunu, Devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yollarına ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesince verilen ilk kararda adil yargılanma ve mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini, Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında da İlk Derece Mahkemesi kararında olduğu gibi aynı hata yapılarak temyiz kanun yoluna başvuru süresinin iki hafta olarak gösterildiğini belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs davasında İİK’nın 164 üncü maddesi uyarınca istinaf süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu hâlde, İlk Derece mahkemesince kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde istinaf yoluna başvurulabileceğinin belirtilmesi karşısında, davacı vekili tarafından kanunda öngörülen on günlük istinaf süresinden sonra ancak İlk Derece Mahkemesince gösterilen kanun yolu süresi içerisinde verilen istinaf dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süresinden sonra verildiği gerekçesiyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 90, 297 ve 345 inci maddeleri.

2. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 164 üncü maddesi.
2. Değerlendirme
1.Bilindiği üzere hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir.

2. Adli yargı düzeninin bir kolunu oluşturan hukuk yargılaması yönünden tarafların başvurabileceği “kanun yolları” ve “kanun yolu süreleri” esas itibariyle HMK’da düzenlenmiştir. Çünkü bir uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemelere başvurulduğunda mahkemenin bu uyuşmazlığı nasıl çözümleyeceği, yargılama faaliyetini yürütürken nasıl bir yöntem izleyeceği, tarafların usul işlemlerini hangi süre ve kurallara bağlı kalarak gerçekleştireceği usul hukukunun konusunu oluşturmakta olup, kanun yolları da bir usul hukuku kurumudur.

3. Ülkemizde Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması ve denetim yargılamasının güçlendirilerek daha etkin hâle getirilmesi için kanun koyucu tarafından istinaf incelemesi gerekli görülmüş ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun ile ilk derece mahkemeleriyle Yargıtay arasında istinaf incelemesi yapmakla görevli olmak üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur.

4. Bölge adliye mahkemelerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesiyle, HMK’nın istinaf ve temyiz kanun yoluna ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiştir.

5. Hukuk yargılamasında istinafa ilişkin düzenlemeler HMK’nın 341 ilâ 360 ıncı maddeleri arasında yer almaktadır. İstinaf kanun yoluna başvuru süresi HMK’nın 345 inci maddesinde;
“İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır” şeklinde düzenlenmiştir.

6. Buna göre genel istinaf süresi iki hafta olup bu süre kural olarak ilâmın taraflara tebliğinden itibaren başlar. Bununla birlikte başvuru süresinin HMK’da daha kısa olarak belirlendiği yasal düzenlemeler de mevcuttur.

7. Özel kanunlarda daha farklı istinaf süreleri de bulunmaktadır. Nitekim İİK’nın “Kanun yollarına başvurma” başlıklı 164 üncü maddesinde;
“Ticaret mahkemesince verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re’sen taraflara tebliğ olunur.
Bu kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.
İflâs kararına karşı kanun yoluna başvurulması, iflâsın ilânına ve masanın teşkiline mâni değildir. Yalnız ikinci alacaklılar toplantısı, iflâs kararı kesinleşmedikçe yapılamaz.
Bölge adliye mahkemesince iflâs kararı kaldırılırsa, borçlunun malları üzerindeki tedbirler devam eder. Şu kadar ki, ticaret mahkemesi davanın seyrine göre bu tedbirleri değiştirmeye veya kaldırmaya yetkilidir” şeklinde iflâs davalarında verilen nihai kararlara karşı istinafa başvurma süresi, kararın tebliğinden itibaren on gün olarak düzenlenmiştir.

8. Kanun yollarına başvuru süreleri, kanun tarafından düzenlenen sürelerden olduğu için HMK’nın 94/1 inci maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, bu itibarla istinaf ve temyiz sırasında başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının hâkim tarafından resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.

9. Ayrıca 03.10.2001 tarihinde kabul edilen değişiklikle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 40 ıncı maddesine; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü ilâve edilmiştir. Hükmün gerekçesinde ise bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği açıklanmıştır.

10. Hukuk davalarında kurulacak hükümlerin taşıması gereken kapsam da HMK’nın 297 nci maddesinde hüküm altına alınmış ve maddenin 1/ç bendinde; varsa kanun yolları ile süresinin hüküm sonucunda yer alması gerektiği belirtilmiştir.

11. Yukarıdaki düzenlemeler dikkate alındığında, mahkemelerin kararlarında ilgililere başvurabilecekleri kanun yollarını, başvuru mercilerini ve sürelerini sadece göstermeleri yeterli olmayıp, aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri anayasal ve yasal bir gerekliliktir. Bu zorunluluğa karşın, gerek HMK’da gerekse de birçok özel kanunda yeknesak değil de birbirinden farklı kanun yolu süreleri düzenlendiğinden ve zaman içerisinde bu sürelerde değişiklikler yapıldığından uygulamada mahkemelerce kanun yolu süresi açısından hatalı kararlar verilebilmektedir.

12. Bu durum, kanunda daha kısa belirlenmesine karşın mahkeme kararında hatalı olarak daha uzun gösterilen süre içinde kanun yoluna başvurulduğu takdirde, kesin nitelikteki kanun yolu süresi bakımından mahkeme eliyle yanıltılan tarafın başvurusunun esastan incelenip incelenemeyeceği sorununu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim eldeki uyuşmazlık da bu soruna ilişkindir.

13. Anayasa Mahkemesi kanun yolu süresinin hatalı gösterildiği durumlarda; temyiz istemini süre yönünden reddeden uygulamanın öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, mahkeme kararında gösterilen süre içinde temyiz yoluna başvurulduğu dikkate alınmadan temyiz talebini süre yönünden reddeden kararın mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ve Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini kabul etmektedir (… Tatar, B. No: 2014/819, 09.06.2016, § 51, Kommersan Kombassan Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20.1.2016, § 56, Alper Aldemir, § 48, Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 49).

14. Uyuşmazlık konusu hakkında, Hukuk Genel Kurulu ile bir kısım hukuk dairelerinin kararları arasında içtihat aykırılığı ortaya çıkmış, farklı yöndeki uygulama ve kararların devamlılık taşıması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilerek, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı ile sonuç olarak; hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi hâlinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
15. Bahsi geçen içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde, hâkimin uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit ederek resen uygulama ve bu çerçevede kanun yolu süresini de taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece hatalı şekilde kanun yolu süresinin yanlış gösterilmesi nedeniyle kanunda belirtilen süre içerisinde kanun yollarına başvurma hakkının kullanılamaması lehine olan taraf için usule ilişkin kazanılmış bir hakkın doğduğunun kabul edilemeyeceği, zira usule ait kazanılmış hak esasının bir istisnası olarak kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemeyeceği hususu da vurgulanmıştır.

16. Yapılan tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; iflâs yolu ile takipte itirazın kaldırılması ve iflâs istemiyle açılan eldeki davada İİK’nın 164 üncü maddesi gereğince kanun yoluna başvuru süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu hâlde, davacı vekilinin on günlük yasal süre geçirildikten sonra, ancak İlk Derece Mahkemesince hükümde gösterilen iki haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduğu, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin yasal on günlük sürenin dolmasından sonra istinaf başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verildiği, Özel Dairece, İlk Derece Mahkemesinin hükümde gösterdiği iki haftalık sürenin kanunda yazılı olan ve tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bir süre olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince de az yukarıda yer verilen gerekçeyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.

17. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince istinaf dilekçesinin süre yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ilke ve kurallar ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere gerekçeli kararda istinaf süresinin on gün olması gerekirken hatalı olarak iki hafta gösterildiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebebiyet verebilecek nitelikte olması nedeniyle mahkemenin tarafı kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olduğu gözetildiğinde, davacı vekilinin istinaf başvurusunun süresi içinde yapıldığı ve incelenmesi gerektiği kabul edilmelidir.

18. Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün bozma kararında açıklanan ve yukarıda gösterilen ilâve nedenlerle bozulması gerekmiştir.

19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Bozma nedenine göre davacı vekilinin diğer, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

25.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.