Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2022/1053 E. 2023/355 K. 26.04.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1053
KARAR NO : 2023/355
KARAR TARİHİ : 26.04.2023

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/764 E., 2022/1000 K.
KARAR : Davanın kabulüne

Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinin tespiti, mümkün olmaması hâlinde tazminat isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile davacıların murisi …’ın kooperatife üye olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili ve ihbar olunanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili ve ihbar olunanlar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkilinin 07.10.2015 tarihinde 150.000,00 TL ortaklık payı yatırarak davalı kooperatife üye olduğunu, müvekkili adına üyelik bedelinin … tarafından kooperatif hesabına yatırıldığını, 2018 yılında ortaklık payının değerini öğrenmek üzere kooperatife gittiğini, ancak üyelik kaydının olmadığının, 12.04.2016 tarihinde ortaklıktan çıkma başvurusu yapıldığının ve pay bedelinin 14.04.2016 tarihinde …’a ödendiğinin bildirildiğini, müvekkilinin ortaklıktan çıkma yönünde bir iradesinin olmadığını, ortaklıktan çıkma talebine ilişkin dilekçedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek müvekkilinin kooperatif üyeliğinin tespitine, mümkün olmaması hâlinde oluşan zararın rayiç bedelinin tespiti ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili, husumetin …’a yöneltilmesi gerektiğini, kooperatifin banka hesabına 07.10.2015 tarihinde … tarafından … adına ortaklık bedelinin yatırıldığını, müvekkili kooperatifin yönetim kurulu kararı ile …’ın üyeliğe kabul edildiğini, 12.04.2016 tarihinde …’ın imzasının bulunduğu dilekçenin … tarafından kooperatif yöneticisine sunulduğunu, dilekçe ile ortaklıktan çıkma iradesinin bildirildiğini ve ortaklık payının dilekçede belirtilen hesap numarasına ödenmesinin talep edildiğini, kooperatif yönetim kurulunun gerekli incelemeyi yaptıktan sonra yasaya uygun biçimde üyelikten çıkma talebini kabul ettiğini ve ortaklık payını dilekçedeki hesap numarasına iade ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 07.07.2021 tarihli ve 2018/413 Esas, 2021/608 Karar sayılı kararı ile; ihbar olunan …’ın davacıların murisi …’ın kızı Zehra Usal ile evli olduğu, davacıların murisi … adına kooperatif üyelik bedeli olan 150.000,00 TL’nin 07.10.2015 tarihinde … tarafından havale edilerek yatırıldığı, …’ın 12.02.2016 tarihli dilekçe ile kooperatife yatırdığı 150.000,00 TL bedelin … nam ve hesabına işlenilmesini talep ettiği, yine üyelik başvuru formunun … tarafından doldurularak kooperatife verildiği, …’ın kooperatif yönetim kurulunun 17.02.2016 tarihli ve 15 sayılı kararı ile 109 numaralı kooperatif üyesi olarak ortaklığa alındığı, … tarafından imzalanarak davalı kooperatife verilen 12.04.2016 tarihli istifa dilekçesi üzerine, …’ın kooperatif üyeliğinden istifasının kabul edildiği, bedelin istifa dilekçesinde belirtilen hesaba (… hesabına) havale edildiği, tüm bu işlemler ve dava tarihine kadar takip eden süreçte …’ın, yapılan genel kurullara katılmadığı gibi kooperatif nezdinde herhangi bir işlemde ya da tasarrufta da bulunmadığı, bulunduğu yönünde iddia da olmadığı, damadı olan … aracılığı ile tüm kooperatif işlemlerini yürüten, herhangi bir işlemi fiilen yapmayan davacılar murisi …’ın kooperatif üyeliğinden çıkarıldığını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu durumda talebin de hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.12.2021 tarihli ve 2021/1515 Esas, 2021/1807 Karar sayılı kararı ile; Davacı murisin ortaklığa giriş tarihinin 17.02.2016, ortaklıktan çıkma tarihinin ise 12.04.2016 olduğu, dava dilekçesindeki beyanlara göre 2018 yılında durumdan haberdar olunup, 30.05.2018 tarihinde de dava açıldığı, Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre; aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte ortağın uzun süre uğramamasının ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesinin üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, diğer anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiği, eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına geldiği, böyle bir ortağın açtığı davanın 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2 nci maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralına aykırı düştüğünün ilke olarak kabul edilmesi gerektiği, ancak somut olayda bu şekilde uzun bir süre geçmediği;

İlk Derece Mahkemesince, ortaklığa giriş işlemlerinin ihbar olunan … aracılığı ile yapılması nedeniyle çıkış işlemlerinin de bu kişi tarafından yapılmasının kabul edilebilir olduğu benimsenmiş ise de, davacının hak kazandığı ortaklık işleminin sonlanmasına da rıza gösterdiği sonucuna ulaşılmasının dosya kapsamı ve delil durumu ile uyumlu olmadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kabulü ile davacıların murisi …’ın kooperatife üye olduğunun tespitine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili ve ihbar olunanlar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 07.03.2022 tarihli ve 2022/382 Esas, 2022/1196 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Kooperatif ile üyesi arasındaki ilişki; özel hukuk sözleşme ilişkisidir. Sözleşmeler icap ve kabulle doğar. Sözleşme ilişkisinin kurulması sırasında oluşan irade fesadı sözleşmenin sıhhatli şekilde kurulmasına engel olur.
Somut olayda, kooperatife üye kabul edilen davacının bu kabul için başvuru dilekçesinin davacının el ürünü olmayan bir imza ile imzalandığı, bu dilekçeyi kooperatife bizzat imzalayarak veren ihbar olunan …’ın beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı ile kooperatif arasında gerçek anlamda sözleşme kurulduğundan bahsetmek mümkün değildir.
Yine dosya içeriğinden anlaşıldığı gibi davacının kooperatife üye olarak kaydının yapılmasını isteyen dilekçedeki imza sahibi bu kez 12/04/2016 tarihli dilekçesiyle kooperatiften istifa ettiğini, yatırdığı bedelin ihbar olunan … hesabına havale edilmesini talep etmiş kooperatif tarafından istifa kabul edilerek bildirilen hesaba yatırılan bedel iade edilmiştir.
Kooperatif yöneticileri tedbirli davranmak zorundadır. Somut olay incelendiğinde kooperatife üye kaydını yaptıran imza ile üyelikten istifa ettiğini beyan eden dilekçedeki imzalar aynı kişiye yani kooperatifle yegane ilişkisi olan ihbar olunan …’a aittir. Davacının bu işlemlerden haberdar olduğuna ve kooperatifle kendi şahsı adına ilişkide bulunduğuna yani …’ın davacının vekili olarak hareket ettiğine dair bir delil de dosyaya sunulmamıştır.
Kişiler, TMK’nın 2. maddesi kapsamında haklarını kullanırken iyiniyetli davranmak zorundadır. Davacının kooperatif üyeliğinin tesisinden haberi olmadığı dosyadan anlaşılmaktadır. Üyelik giriş aidatının davacı tarafından ödendiğine ilişkin bir delil de gösterilmemiştir. Bu durumda davacının üyeliğin kendi adına tesis edildiğini gerekçe göstererek üyeliğinin tespitini istemesi hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmelidir. Bu gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, üyelik iddiasında bulunan davacıların murisi …’ın, ihbar olunan … tarafından imzalanmış başvuru ile davalı kooperatife üye olarak kabul edildiği, muris adına hareket eden …’ın başvurusu ile … lehine kazandırıcı bir muamele yapıldığı, vekâletsiz iş görmenin, bir kimsenin sözleşmeye veya kanuna dayanan bir yükümlülüğü ya da yetkisi olmaksızın bir başkası için onun yararına iş görmesi sonucunda ortaya çıkan borç ilişkisi olduğu, vekâletsiz iş görmede iş görenin, iş sahibinin menfaatine ve tahmin olunan maksadına uygun olarak hareket etmekle yükümlü olduğu;

Davacıların murisinin üyelik talebinin bizzat kooperatifçe kabul edilerek kazandırıcı işlemin sonuçlarının sağlandığı, muris …’ın kazandırıcı işleme ilişkin herhangi bir itirazının ya da aksi iradesinin bulunmadığı anlaşıldığından; davacıların murisi ile kooperatif arasında sözleşme ilişkisinin kurulduğu, davalı kooperatifin hiçbir beyan ve itirazında, sözleşmenin doğmamış olduğu savunmasına yer verilmediği gibi savunma, beyan ve temyiz dilekçelerinde aksine, giriş işlemleri … tarafından yapıldığından çıkış işlemlerinin de bu kişi tarafından yapılmasında bir hukuksuzluk olmadığının ifade edildiği, muris …’ın, usulüne uygun kazandığı üyelikle ilgili olarak iradesi dışında sunulan istifa dilekçesi ile işlem yapıldığı ve vekâletsiz iş görme unsurları gereği bu işlemlerin kişinin menfaatine olmadığı, açık rızanın da bulunmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı davalı vekili ve ihbar olunanlar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, başvuru formundaki imzanın davacıların murisine ait olmadığının davacıların da kabulünde olduğunu, ortaklıktan çıkma işlemi de dâhil olmak üzere tüm işlemlerin, davacıların murisi nam ve hesabına hareket eden … tarafından yapıldığının sabit olduğunu, …’ın davacıların murisinin damadı olması ve murisin yapılan işlemlere itirazının olmamasının da söz konusu işlemlere ilişkin açıkça rızası olduğunu gösterdiğini, kooperatifin peşin ödeme sistemi ile üyelik aldığını, kooperatif üyeliğinden söz edebilmek için genel kurulca kararlaştırılan 190.000,00 TL peşin ödeme ve bu tutarın dışında 30.000,00 TL ve 55.000,00 TL olmak üzere iki ayrı ödemenin de peşin yapılması gerektiğini, ancak muris adına 150.000,00 TL yatırıldığını, bu durumda murisin üyeliğe hak kazanmadığını, murisin kooperatiften ayrılma tarihi ile dava tarihi arasında iki yıllık süreçte genel kurul toplantılarına neden çağrılmadığına ilişkin girişimde de bulunmadığını ve iyiniyetli olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacıların murisinin kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (1163 sayılı Kanun) 8 inci maddesi şöyledir:
“Kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif anasözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. (Ek cümle:21/10/2021-7339/1 md.) Yönetim kurulu başvuruyu bir ay içinde sonuçlandırır ve başvuru sahibine kararı taahhütlü mektupla veya elden imza karşılığında tebliğ eder. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi halinde değer taşır,…

Aynı Kanun’un 10 uncu maddesi:
“Her ortağın kooperatiften çıkma hakkı vardır. Çıkma keyfiyetinin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürmesi halinde ayrılmak istiyen ortağın, muhik bir tazminat ödenmesine dahi hüküm anasözleşmeye konulabilir.” şeklindedir.

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2 nci maddesi şöyledir:
” Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”

2. Değerlendirme
A- İhbar olunanlar vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
1. Bilindiği üzere davada ihbar olunanın taraf sıfatı bulunmamaktadır.

2. Öte yandan ihbar olunan aleyhine hüküm de kurulmamıştır.

3. O hâlde ihbar olunanların davada taraf olmaması ve aleyhlerine hüküm de kurulmaması nedeniyle temyiz hakları bulunmadığından ihbar olunanlar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

B- Davalı vekilinin direnme kararına karşı temyiz talebi yönünden yapılan incelemede;
4. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

5. Kooperatif, 1163 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin 1163 sayılı Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).

6. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.

7. Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8 inci maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır.

8. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır.

9. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.

10. Kooperatif ortakları bakımından geçerli olan ve öğretide “açık kapı ilkesi” olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbesttir. Açık kapı ilkesi kooperatiflere özgün bir nitelik katar ve onu diğer ticaret şirketlerinden ayırır. Ancak bu kural mutlak olarak serbestlik anlamına da gelmemektedir. Zira açık kapı ilkesinin bir uzantısı olup onu tamamlar nitelikte olan “kooperatifin korunması ilkesi” gereğince ortağın kooperatiften çıkışı kooperatife zarar vermemelidir. Kooperatifin korunması ve varlığını sürdürebilmesi için ana sözleşme ile birtakım koruyucu ve sınırlandırıcı hükümler getirilebilir, ancak ana sözleşmeye konulan sınırlandırıcı hükümler hiçbir şekilde ortağın kooperatiften çıkmasını önleyemez ve kooperatiften ayrılmayı da haksız olarak güçleştiremez.

11. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın 1163 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2 nci fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi kooperatife kabul etmesi, aksi hâlde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun “devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde” o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (1163 sayılı Kanun md. 14). Devralanın kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Reha Poroy, Ünal Tekinalp, Ersin Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, … 2005, s. 966, 972).

12. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 22.03.2022 tarihli ve 2017/(23)6-867 Esas, 2022/369 Karar ile 23.03.2021 tarihli ve 2017/(23)15-846 Esas, 2021/327 Karar sayılı kararlarında da değinilmiştir.

13. Bu aşamada TMK’nın 2 nci maddesi ile düzenlenen “dürüstlük kuralı” ve “hakkın kötüye kullanılması yasağı” hakkında bilgi verilmesinde yarar vardır.

14. Türk Medeni Kanunu’nun “Dürüst davranma” alt başlıklı 2 nci maddesinde; hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 2/1 inci maddesinde belirtilen dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı, kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün âdet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Mustafa Dural, Suat Sarı, Türk Özel Hukuku C. I, … 2018, s. 244).

16. Dürüstlük kuralı, hakların ve borçların nasıl ve hangi kurallara riayet edilerek kullanılacağını ve nasıl yerine getirileceğini gösterir. Başka bir deyişle “haklarını kullanan” ve “borçlarını yerine getiren” herkesin dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranması gerektiğini belirtmektedir. TMK’nın 2 nci maddesi anlamında dürüstlük kuralı, tüm hakların kullanılmasının sınırını çizmek suretiyle hakların ve borçların kapsamını belirlemektedir. Bu hakların sözleşmeden ya da kanundan doğmuş olması bakımından bir fark yoktur. Hakların ve borçların içeriğini belirleyen bu kural, herkese yönelik olup hem alacaklıya hem de borçluya hitap etmektedir.

17. Türk Medeni Kanunu’nun 2/2 nci maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılması yasağı ile hiçbir hakkın, o hakkın kötüye kullanılması şeklinde bir yetkiyi içermediği, bu nedenle içerdiği yetkiyi aşan şekilde bir kullanımın hak olarak hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir. Bu durumda getirilen sınırlama, bütün haklar yönünden genel ahlâki bir sınırlama niteliğindedir. Bu sınırın aşıldığı durumlarda, hakkın sahibine tanıdığı yetkilerin dışına çıkılmış olmakta, bir hakkın kullanıldığı görüntüsü altında haksız bir davranış gerçekleştirilmektedir. Hakkın dışına çıkıldığı için de doğal olarak hukuk düzeni bu davranışa herhangi bir koruma sağlamamaktadır (Dural/Sarı, s. 256).

18. Türk Medeni Kanunu’nun “başlangıç hükümleri” arasında yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı diğer başlangıç hükümleri gibi bir “genel kural”dır. Bu sebeple medeni hukuk dışındaki hukuk dallarında da uygulama alanı bulmaktadır. Bu kurallara uyma zorunluluğu hakları kullanan ve borçları ifa eden herkes için geçerlidir.

19. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2022 tarihli ve 2020/11-656 Esas, 2022/1350 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

20. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya içerisinde yer alan Türkiye Finans Katılım Bankası A.Ş.’nin 05.04.2021 tarihli yazısı incelendiğinde, ihbar olunan … tarafından 07.10.2015 tarihinde davalı kooperatif hesabına 150.000,00 TL yatırıldığı anlaşılmaktadır.

21. İhbar olunan …, 12.02.2016 tarihli dilekçesi ile, davalı kooperatif hesabına yatırdığı 150.000,00 TL ortaklık bedelinin davacıların murisi … namına ve hesabına işlenmesini talep etmiştir.

22. Dosya içerisinde yer alan “ORTAKLIK BAŞVURU/KABUL FORMU” incelendiğinde, davacıların murisi adına ortaklığa başvuru dilekçesinin davalı kooperatife verildiği, davalı kooperatifin 17.02.2016 tarihli ve 15 sayılı kararı ile davacıların murisi …, 109 numaralı ortak olarak kooperatif üyeliğine kabul edildiği anlaşılmaktadır.

23. Davalı kooperatife hitaben düzenlenen ve davacıların murisi …’ın adı ve imzasını içeren 12.04.2016 tarihli dilekçe ile kooperatif ortaklığından çıkma talebinde bulunulduğu ve kooperatife ödenen ortaklık bedelinin dilekçede belirtilen banka hesabına yatırılması istenmiştir.

24. Ortaklıktan çıkma talebi üzerine davalı kooperatif yönetim kurulunun 12.04.2016 tarihli ve 18 sayılı kararı ile davacıların murisinin ortaklıktan ayrılma dilekçesinin kabulü ile ödenen ortaklık bedelinin dilekçede belirtilen hesaba iade edilmesine karar verilmiş, ortaklık bedeli 14.04.2016 tarihinde, ortaklıktan çıkma dilekçesinde belirtilen ve ihbar olunan …’a ait olduğu anlaşılan banka hesabına gönderilmiştir.

25. İlk derece mahkemesince alınan 29.07.2019 tarihli bilirkişi raporunda, davacıların murisi …’ın adı ve imzasını içeren 12.04.2016 tarihli ortaklıktan çıkma talebine ilişkin dilekçedeki imzanın …’ın eli ürünü olmadığı tespit edilmiştir.

26. İhbar olunanın beyanlarından, kooperatife üye olarak kabul edilen davacıların murisi … adına düzenlenen “ORTAKLIK BAŞVURU/KABUL FORMU” ndaki imzanın davacıların murisine ait olmadığı, ihbar olunan … tarafından imzalanarak davalı kooperatife verildiği anlaşılmaktadır. Alınan bilirkişi raporunda, 12.04.2016 tarihli ortaklıktan çıkma dilekçesindeki imzanın da davacıların murisine ait olmadığı belirtilmiştir. Davacılar, üyeliğe giriş bedelinin murisleri tarafından yatırıldığına dair delil de sunamamıştır.

27. Bununla birlikte kooperatife üyelik bedelini yatıran, kooperatif ile ilgili tüm işlemleri yapan kişi ihbar olunan …’dır. Davacıların murisinin kendi adına kooperatife üyelik tesisi yapıldığından haberinin olmadığı, davalı kooperatif ile arasında gerçek anlamda sözleşme ilişkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

28. Dava tarihine kadar geçen süreçte, davacıların murisinin yapılan genel kurullara katılmadığı gibi kooperatif ile ilgili herhangi bir işlemde ya da tasarrufta bulunmadığı da dikkate alındığında, kendi adına üyelik tesis edildiği gerekçesiyle kooperatif üyeliğinin tespitine karar verilmesini talep etmesi TMK’nın 2 nci maddesi uyarınca iyiniyetli bir davranış olmayıp, hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.

29. Bölge Adliye Mahkemesince, davacılar murisinin usulüne uygun olarak kooperatife üyelik hakkı kazandığı, ancak kooperatiften çıkma işlemlerine ilişkin açık rızasının bulunmadığı, bu nedenle kooperatif üyeliğinin devam ettiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

30. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davalı kooperatif tarafından davacıların murisinin kooperatife üye olarak kabul edildiği, ancak kooperatif yönetiminin kusurlu davranışları sonucunda davacıların murisine ait olmayan dilekçe ile üyelikten çıkma işlemleri yapılmasının kooperatif yönetiminin sorumluluğunda olduğu, bu durumun davacıların murisinin kooperatif üyeliğinden çıkarma kararını haklı hâle getirmeyeceği, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1- A bendinde (§1-3) gösterilen gerekçelerle ihbar olunanlar vekilinin direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin REDDİNE,

05.04.2023 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy birliğiyle,

2- B bendinde (§4-32) gösterilen gerekçelerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,26.04.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.