YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/1005
KARAR NO : 2023/882
KARAR TARİHİ : 04.10.2023
MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/202 E., 2021/381 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.11.2019 tarihli ve
2019/153 Esas, 2019/7006 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ile marka hükümsüzlüğü davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne ilişkin karar, asıl ve birleşen davada davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda asıl davada verilen karar onanmış; birleşen davada verilen karar bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı birleşen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi
4. Birleşen davada davacılar vekili; “…” markasının müvekkili şirketin kuruluşundan önce 1993 yılından itibaren kükürt, gübre, ziraî ilaç sektöründe markasal olarak kullanılmakta olduğunu, “…” esas unsurlu dört adet markanın da müvekkili … adına tescilli olduğunu, müvekkili şirketin kurucularından dava dışı … … ile arkadaşı olan davalı … arasında gübre ve zirai ilaç alanında birlikte faaliyet gerçekleştirmek adına mutabık kalındığını ve bu mutabakat çerçevesinde … … ile davalılardan …’nın kurucu ortak olduğu diğer davalı şirketin kurulduğunu, ortaklık ilişkisi bozulduktan sonra müvekkillerinin yıllardır nizasız fasılasız kullanarak sektörde tanınmış hâle getirdiği ürün görselinin davalılar tarafından birebir kopyalanarak kullanıldığını, ayrıca internet adreslerinde ve fiili kullanımlarında “…” ibaresini esas unsur şeklinde kullanarak müvekkili markalarına yanaştıklarını, bunun yanında davalı …’nın “…” ibaresini içeren alan adlarını da kendi adına aldığını, davalıların bu eylemlerinin müvekkillerinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini, öte yandan davalı …’nın ortaklık ilişkisi sürmekte iken gizlice ve kötüniyetli şekilde “… …” markasını tescil ettirmiş olduğunu, bu markanın müvekkili markaları ile iltibasa neden olduğunu, “…” ibaresindeki öncelik hakkının müvekkillerine ait olduğunu, bu nedenle anılan markanın da hükümsüzlük şartlarının oluştuğunu ileri sürerek marka haklarına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, davalı … adına tescilli “… …” markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı
5. Birleşen davada davalılar vekili; müvekkillerinin kötüniyetinin bulunmadığını, “…” ibaresini ilk kullananın müvekkilleri olduğunu, müvekkili …’nın adına tescilli “… …” markasını tescil edildiği şekilde kullandığını, alan adlarından sadece bir tanesinin müvekkili … adına kayıtlı olduğunu, hükümsüzlük davasına konu markadan davacıların haberdar olduğunu, asıl kötüniyetli tarafın davacılar olduğunu, zira davacıların 10.10.2013 tarihli sözleşme ile “… …” markasına muvafakat ettiklerini, aynı tarihte şu an davacı … adına kayıtlı markaların müvekkili şirket tarafından devredildiğini, bu devir karşılığında davacıların da “… …” markasına muvafakat ettiklerini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince hükümsüzlük davası tefrik edilerek yetkisizlik kararı verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Özel Dairece, davacı taleplerinin birbiri ile irtibatlı olduğu da nazara alınarak 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 63/1 maddesi uyarınca davaya bakılması gerekirken yazılı şekilde tefrik ve yetkisizlik kararı verilmesinin doğru görülmediği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince bozmaya uyularak hükümsüzlük davası hakkında birleştirme kararı verilmiştir.
7. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 30.10.2017 tarihli ve 2015/139 Esas, 2017/405 Karar sayılı kararı ile; davalılara ait faturalarda ve “altınkukurt.com” internet web sitesinde kullanılan “… …” markasında “…” ibaresinin “…” ibaresinden bağımsız olarak markasal fonksiyon icra edecek şekilde konumlandırıldığı, ilgili internet sitesinin “kükürt” ürünlerinin tanıtım ve pazarlaması faaliyeti yürüttüğü, dolayısıyla davacılar adına tescilli bulunan markalarla karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğu, “… …” markasının davacıların fiili kullanımlarına benzer bir şekilde yeşil renkli overloklu çuvallarda ve davacıların çuvalları üzerindeki tasarımlarla aynıya yakın derecede kullanıldığı, ayrıca “… …” markası ile davacılardan … adına tescilli bulunan “…” esas unsurlu markalar arasında da güçlü bir benzerlik bulunduğu dikkate alındığında davalıların bu kullanımlarının davacıların faaliyetleri ile karışıklığa neden olacak nitelikte faaliyetlerden olduğu, dolayısıyla davalıların bu eyleminin davacının marka hakkına tecavüz niteliğinde olduğu, ayrıca bu eylemin TTK’nın 55/l-(a) maddesi kapsamında haksız rekabet teşkil ettiği, “www…..org” alan adının 24.11.2012 tarihinde davalı … adına tahsis edildiği, bu alan adının da davacıların marka haklarını ihlal ettiği, davalılardan …’ya ait “… …” markasının davacı …’a ait önceki tarihli “…” esas unsurlu markaları ile aynı veya aynı tür mal ve hizmetleri kapsadığı, dava konusu markanın davacının “…” esas unsurlu markalarıyla benzer ve iltibas yaratma ihtimali olan bir marka olduğu, bu nedenle “… …” ibareli markanın 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi gereğince hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, öte yandan tarafların ortaklık ilişkisinin 24.03.2011-10.10.2013 döneminde sürdüğü, ortaklık ilişkisinin devam ettiği 21.03.2013 tarihinde dava konusu “… …” ibareli marka başvurusunun davalı şirket yerine davalı … tarafından kendi adına yapılmasının da iyiniyetli bir hareket teşkil etmediği ve bu nedenle davalı …’ın marka tescilini kötüniyetli yaptığının anlaşıldığı gerekçeleriyle asıl davanın kısmen kabulü ile davacının tescilli markasına yönelik davalı tarafın marka hakkına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabette bulunduğunun tespitine, sona erdirilmesine, önlenmesine, davalılardan … adına tahsis edilen “www…..org” internet alan adının davalı tarafından kullanımının önlenmesi ile terkinine, diğer alan adlarına yönelik davanın husumetten reddine, birleşen davanın kabulü ile 2013/26322 sayılı “… …” ibareli markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkin edilmesine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.11.2019 tarihli ve 2019/153 Esas, 2019/7006 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılar vekilinin marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi v.s. hususlarına ilişkin asıl davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan asıl davaya ilişkin kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
2- Davalı … adına tescilli “… …” markasının hükümsüzlüğüne ilişkin birleşen davaya yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece, davacı … Ltd.Şti.’nin “…” ana unsurlu markalarıyla davalı … adına tescilli “… …” markasının 556 sayılı KHK’nın 8/1 kapsamında benzer olduğu, markalar arasında iltibas ihtimali bulunduğu ve davacı şirket ile ortak ticaret yaparken kendi adına “… …” markası için başvuru yapan davalı …’nın kötüniyetli olduğu gerekçesiyle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Hükümsüzlük davasına mesnet davacı şirket markalarının davalı şirket adına tescilli iken 10.10.2013 tarihinde davacı şirkete devredildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Aynı tarihte taraflarca imza altına alınan ve davacılar tarafından da kabul edilen adi yazılı sözleşmenin 1. maddesi ile 30.06.2014 tarihine kadar “… …” markasının ve buna benzer dava konusu olmayan diğer marka başvurularına davacılar tarafından itiraz edilmeyeceği kararlaştırılmıştır. Sözleşmenin açık düzenlemesinden anlaşıldığı üzere davacılar davalı …’nın “… …” markası için başvuru yapmasına ve bu markayı kullanmasına açıkça muvafakat etmişlerdir. Hatta marka başvurusundaki harf karakterlerinin özellikleri dahi sözleşmede açıkça düzenlenmiş olup dava konusu markanın bu özelliklerde tescil edildiği de sabittir. Marka başvurusunun bu protokolden önce yapılmış olması sonuca etkili olmayıp tarafların davalı …’ın “… …” markasını tescil ettirip kullanması hususunda anlaştıkları değerlendirildiğinde davalı …’nın sözleşme öncesinde başvuru yapmış olması nedeniyle kötüniyetli kabul edilebilmesi de mümkün değildir. Aksine sözleşme ile davacılarca tesciline muvafakat edilen markanın davacılarca çeşitli sebepler ileri sürülerek hükümsüzlüğünün talep edilmesi TMK 2. maddede düzenlenen iyiniyet kurallarına uygun değildir. Davalıların fiili kullanımları hükümsüzlüğü gerektirmemekte olup fiili kullanımların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu mahkemece kabul edilmiş ve mahkemenin bu husustaki kabulü Dairemizce de uygun bulunmuştur. Bu itibarla taraflar arasında imzalandığı hususunda çekişme bulunmayan 10.10.2013 tarihli adi yazılı sözleşme ile davacıların davalı …’nın “… …” markasını tescil ettirip kullanmasına açık muvafakati dikkate alınarak hükümsüzlük davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle hükümsüzlük davasının kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu yönden davalı … yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir …” gerekçesiyle asıl davada verilen kararın onanmasına; birleşen davada verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
10. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 20.10.2021 tarihli ve 2021/202 Esas, 2021/381 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak, bozma ilâmında geçen 10.10.2013 tarihli adi yazılı sözleşmenin önceki tarihli marka başvurusunu değil sonraki tarihli ve nihayetinde 30.06.2014 tarihine kadar bir zaman diliminde yapılacak başvuruları kapsadığı, hâlbuki davaya konu marka başvurusunun sözleşmeden çok daha önceki 21.03.2013 tarihine ait olduğundan sözleşmenin kapsamının geniş tutulması düşüncesine iştirak edilmediği gerekçesiyle birleşen davada direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
11. Direnme kararı süresi içinde birleşen davada davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen davada taraflar arasında yapılan 10.10.2013 tarihli sözleşme ile 30.06.2014 tarihine kadar “… …” ibareli marka başvurusuna itiraz edilmeyeceğinin kararlaştırılması karşısında sözleşme tarihinden önce 21.03.2013 tarihinde yapılan “… …” ibareli marka başvurusuna muvafakat edilip edilmediği, buradan varılacak sonuca göre dava konusu “… …” ibareli markanın hükümsüzlük şartlarının oluşup oluşmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 19/1 maddesi; “Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.” hükmünü haizdir. Buna göre bir sözleşmenin gerek şekil gerek içerik yönünden değerlendirilmesinde kullanılan söz ve deyimler değil, tarafların birbirine uygun gerçek iradeleri esas alınmalıdır. Sözleşmede yer alan kayıtların gerçek anlamını tarafların gerçek iradeleri bağlamında belirlemeye ve bu kayıtların hangi hukuki sonuçlara yöneldiğini tayin etmeye sözleşmenin yorumlanması denilmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin yorumlanması, geçerli olarak kurulan, fakat uyuşmazlık konusu olan bir sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğinin hâkimin tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerine göre tespit etmesi ve belirlemesidir.
14. Sözleşmenin yorumlanmasının gündeme gelebilmesi için öncelikle tarafların geçerli olarak kurulmuş bulunan sözleşmenin içeriğini birbirinden farklı anlamaları ve bu konuda aralarında uyuşmazlığın bulunması gerekir. Hâkim yapacağı incelemeler sonunda tarafların sözleşmenin objektif ve sübjektif esaslı noktalarını farklı anladıkları kanısına varırsa irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle sözleşmenin kurulmadığına karar verebilir. Buna karşılık tarafların irade beyanları birbirine uygunsa (gerçek ve farazi uygunluk) sözleşme kurulmuş olacağından hâkim, sözleşmenin veya bir kaydının içeriğini tarafların gerçek veya farazi sözleşme iradelerine göre belirler. Zira yorumun amacı, tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespiti ve bu tespite göre sözleşmenin içeriğinin belirlenmesidir.
15. Sözleşme bir bütün olduğundan sözleşmenin bireysel maddeleri bütünden ayrı olarak tek başlarına yorumlanamaz. Başka bir deyişle sözleşmenin bireysel kısımları, sözleşmenin bütünü içinde ele alınarak yorumlanmalıdır. Ayrıca hâkim yorum yaparken kullanılan söz ve deyimlerin lafzı anlamları ile bağlı kalmamalı, tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılmalıdır. Özellikle kullanılan söz ve deyimler sözleşmenin bütününe göre açık ve kesin değilse, muğlak ve birden çok anlama geliyorsa hâkim lafzı arka plana atmalıdır.
16. Sözleşmenin yorumlanmasında özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde, sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması sırasında, özellikle sözleşmenin müzakeresi esnasında veya sözleşmenin kurulmasından sonra mevcut olan durumlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sözleşmenin kurulduğu yer ve zaman, sözleşme görüşmeleri, tarafların bu esnada ya da sözleşme kurulduktan sonra birbirine karşı takındıkları tutum ve davranışlar, ifa hazırlıkları, sözleşmenin kurulduğu andaki menfaat durumları ve özellikle ilgili iş çevresindeki örf, adet ve teamüller sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır.
17. Sözleşmenin yorumlanması sonrasında hâkim, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşarak taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında karar verir. Olumlu sonuçta hâkim, sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğiyle ilgili uyuşmazlıkta tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradesine sahip olduklarını tespit eder ve uyuşmazlığı bu doğrultuda çözer. Buna karşılık olumsuz sonuçta, incelemeler sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığı tespit edilirse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.
18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dışı … … ile davalı … tarafından eşit hisseli olarak … Kimyasal Madde Gıda Hayvancılık Makine İnşaat Nakliyat Madencilik İmalat İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti.’nin kurulduğu, dava dışı … … tarafından anılan şirketteki tüm hisselerin 27.11.2012 tarihinde davacı …’a devredildiği, … Kimyasal Madde Gıda Hayvancılık Makine İnşaat Nakliyat Madencilik İmalat İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti. adına tescilli 2011/51975 sayılı “…” ibareli, 2011/31763 sayılı “… KÜKÜRT ZİRAİ İLAÇ NAK. İNŞ. ORM ÜRN. TAAH. SAN. TİC. LTD. ŞTİ.” ibareli, 2011/52017 SAYILI “… … KÜKÜRT” ibareli, 2011/49903 sayılı “… … KÜKÜRT” ibareli markalarının bulunduğu anlaşılmaktadır.
19. Davalı … Kimyasal Madde Gıda Hayvancılık Makine İnşaat Nakliyat Madencilik İmalat İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti.’nin davacı …’a ait olan hisseleri davalı …’ya devredilmiş; buna karşılık adı geçen şirket tarafından adına tescilli olan dört marka 10.10.2013 tarihli noterde düzenlenen marka devir sözleşmesi ile davacı … Zirai İlaç Nak. İnş. Orm. Ürn. Taahhüt Sanayi ve Tic. Ltd. Şti.’ne devredilmiştir. Öte yandan taraflar arasında 10.10.2013 tarihli sözleşme ile aralarındaki ticari ilişkinin sona erdirilmesine karar verilmiş ve tasfiyeye ilişkin bazı kararlar alınmıştır.
20. Taraflar arasında imzalanan 10.10.2013 tarihli sözleşmenin 1. maddesinde; …’nın ya da … Kimyasal Madde Gıda Hayvancılık Makine İnşaat Nakliyat Madencilik İmalat İthalat İhracat San. Tic. Ltd. Şti.’nin 30.06.2014 tarihine kadar ki “… …”, “… …”, “Leyla …” ibareli marka başvurularına … ve davacı … Zirai İlaç Nak. İnş. Orm. Ürn. Taahhüt Sanayi ve Tic. Ltd. Şti.’nin itiraz etmeyeceği, söz konusu marka başvurularında “…”, “ …” ve “Leyla” ibaresi ile “…” ibaresinin aynı boyutlarda olacağı, “…” ibaresinin ön plana çıkartacak şekilde yazı veya amblem kullanılmayacağı belirtilmiştir.
21. Dosya kapsamından anlaşıldığı üzere davalı … tarafından 21.03.2013 tarihinde 2013/26322 sayılı “… …” ibareli marka başvurusunda bulunulmuş ve bu başvuru 28.05.2014 tarihinde tescil edilmiştir. Davalı … tarafından yapılan marka başvurusu taraflar arasında imzalanan 10.10.2013 tarihinden öncedir. Anılan marka başvurusunun 10.10.2013 tarihli sözleşmede belirtilen özelliklerde olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin açık düzenlemesinden anlaşıldığı üzere davacılar davalı …’nın “… …” markası için başvuru yapmasına ve bu markayı kullanmasına açıkça muvafakat etmişlerdir. Ancak bu muvafakatin sözleşmede açıklık bulunmadığından 10.10.2013 tarihinden önceki marka başvurularını da kapsayıp kapsamadığı hususu sözleşmenin yorumuna muhtaç bir durumdur.
22. Bu itibarla yukarıda bahsedildiği üzere sözleşmenin bir maddesinin yorumu yapılırken sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde sözleşmenin bütünü göz önünde tutulmalı ve sözleşme metninin lafzından ziyade tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılarak sonuca gidilmelidir. Taraflar, aralarındaki ticari ilişkiyi sonlandırma kararı almışlar ve bu kapsamda davalı şirketteki davacıya ait hisseler davalıya devrilmiş ve davalı şirket tarafından adına tescilli olan dört marka 10.10.2013 tarihli noterde düzenlenen marka devir sözleşmesi ile davacı şirkete devredilmiştir. Ayrıca 10.10.2013 tarihli sözleşme ile ticari ilişkinin tasfiyesine dair detaylar belirlenmiş; anılan sözleşmenin 1 inci maddesi ile davalıların 30.06.2014 tarihine kadar yapacakları “… …” ibareli marka başvurularına kendilerine devredilen markalar mesnet gösterilerek itiraz edilmeyeceği belirtilmiştir. Bu maddede muvafakatin 10.10.2013 tarihinden sonra yapılacak olan marka başvuruları için geçerli olduğuna dair bir belirleme yer almamıştır. Tarafların, aralarındaki ticari ilişkiyi sonlandırma istemleri ile gerçek ve farazi iradeleri gözetildiğinde; sözleşmenin 1 inci maddesinde verilen muvafakatin sözleşme tarihinden önce yapılan başvuruları da kapsadığı kabul edilmelidir. Başka bir deyişle davalı … tarafından sözleşme tarihinden önce yapılan başvurudan davacıların haberi olmasa dahi davacıların bu başvuruya 10.10.2013 tarihli sözleşme ile muvafakat ettikleri sabittir.
23. Öte yandan marka başvurusunun taraflar arasında düzenlenen sözleşmeden önce yapılmış olması sonuca etkili olmadığı ve tarafların davalı …’nın “… …” markasını tescil ettirip kullanması hususunda anlaştıkları değerlendirildiğinde davalı …’nın sözleşme öncesinde başvuru yapmış olması nedeniyle kötüniyetli kabul edilmesi de mümkün değildir. Aksine sözleşme ile tesciline muvafakat edilen markanın davacılar tarafından çeşitli sebepler ileri sürülerek hükümsüzlüğünün talep edilmesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2 nci maddede düzenlenen dürüstlük kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.
24. Hemen belirtilmelidir ki davalılar tarafından “… …” ibareli markanın fiili kullanımı hükümsüzlüğü gerektirmemekte olup fiili kullanımların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğu mahkemece kabul edilmiş ve mahkemenin bu husustaki kabulü Özel Dairece de uygun bulunmuştur. Bu itibarla taraflar arasında imzalandığı hususunda çekişme bulunmayan 10.10.2013 tarihli sözleşme ile davacıların davalı …’nın “… …” ibareli markasını tescil ettirip kullanmasına açık muvafakatlerinin bulunduğu dikkate alınarak hükümsüzlük davasının reddine karar verilmesi gerekmektedir.
25. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle birleşen davada direnme kararı bozulmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Birleşen davada davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile birleşen dava hakkında verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
04.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.