YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/993
KARAR NO : 2023/616
KARAR TARİHİ : 14.06.2023
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/12 E., 2021/1 K.
KARAR : Davanın reddine
Taraflar arasındaki itirazın kaldırılması isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince istemin reddine karar verilmiştir.
Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararının alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına uyularak istemin kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince Özel Daire bozma kararına uyularak istemin reddine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.
I. TALEP
Alacaklı vekili; borçlunun Eskişehir ili, Sivrihisar ilçesi, Babadat Köyü, 297 parselde bulunan iş yerinde 08.01.2013 tarihli kira sözleşmesi gereğince kiracı olarak bulunduğunu, borçlunun kiralananı 20.07.2016 tarihinde tahliye ettiğini ancak 08.07.2015 tarihinden, tahliye tarihine kadar olan kira bedellerini ödemediğini, borçlu aleyhine Ankara 8. İcra Müdürlüğünün 2017/12221 Esas sayılı dosyasından icra takibi başlattıklarını, borçlunun yetkiye ve borca itirazı üzerine yetkili İscehisar İcra Müdürlüğünün 2017/118 Esas sayılı dosyasında borçluya yeniden ödeme emri gönderildiğini, borçlunun ödeme emrini tebellüğ ettikten sonra “borca, faize ve tüm ferilerine itiraz ediyoruz” şeklinde itirazda bulunduğunu, borçlunun itiraz dilekçesinde imzaya karşı ayrıca ve açıkça itiraz etmediğini, borçlunun kira sözleşmesindeki bedele veya hukuki ilişkiye yönelik bir itirazının bulunmadığını, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 269 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yedi gün içinde itiraz sebeplerini icra dairesine bildirmeye mecbur olduğunu, borçlunun itirazında kira akdini ve varsa buna ait mukavelenamedeki imzasını açık ve kesin olarak reddetmez ise akdi kabul etmiş sayılacağını, 2004 sayılı Kanun’un 269/c maddesi uyarınca borçlunun akdi reddetmeyip kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple ödenmeyeceğini bildirerek itiraz etmiş ise itiraz sebeplerini ve isteğini noterlikçe resen tanzim veya imzası tasdik edilmiş veya alacaklı tarafından ikrar edilmiş belge ile ispatlaması gerektiğini, borçlunun soyut gerekçelerle borca itiraz ettiğini, borçlunun kira sözleşmesindeki imzasını kabul ettiğini, haksız itiraz sebebiyle takibin durduğunu ileri sürerek itirazın kesin kaldırılması ile takibin devamına, borçlu aleyhine % 20’den aşağı olmamak üzere inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Borçlu vekili; alacaklı …’ın takibe konu olan taşınmazın maliki olmadığını, müvekkilinin 15.01.2013 tarihinde kiraya veren ve taşınmazın sahibi olan … ile kira sözleşmesi akdettiğini, dolayısıyla alacaklı …’ın takipte taraf ehliyetinin bulunmadığını, aynı zamanda …’ın itirazın kaldırılmasını istemesinde herhangi bir hukuki menfaatinin veya yetkisinin de bulunmadığını, müvekkilinin Eskişehir ili, Sivrihisar ilçesi, Badabat Köyü, 297 parselde bulunan iş yerinde kiracı olarak bulunduğunu, noter huzurunda yapılan kira sözleşmesinde kiralayanın mermer fabrikasının asıl sahibi olan … olduğunu, bu nedenle taşınmazın kira bedelinin ödeneceği kişinin … olduğunu, müvekkilinin taşınmazı 15.01.2013 tarihinde kiralamış olup 20.07.2016 tarihinde tahliye ettiğini, kira borcunun taşınmazın kullandığı süre boyunca kiraya veren …’e düzenli olarak ödendiğini, 20.07.2016 tarihine kadar taşınmazda kiracı sıfatı ile bulunduğunu, müvekkilinin … ile yapılmış olan kira sözleşmesindeki imzaya, bedele veya hukuki ilişkiye yönelik bir itirazının bulunmadığını, takip alacaklısının haksız takip yaptığını belirterek istemin reddini savunmuş, alacaklı aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİNİN BİRİNCİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 25.01.2019 tarihli ve 2017/8 Esas, 2019/5 Karar sayılı kararı ile; 2004 sayılı Kanun’un 68 inci maddesi uyarınca alacaklı tarafın itirazın kaldırılması talebinde bulunabilmesi için alacağının imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye dayalı olması gerektiği, takip konusu alacağın Eskişehir ili, Sivrihisar ilçesi, Babadat Köyü, 2597 parselde bulunan demirbaşların kiralanmasına ilişkin kira sözleşmesinden kaynaklandığı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 2011/20854 Esas, 2012/5638 Karar sayılı kararının ”…Somut olayda takibin dayanağı olan “makine kira sözleşmesi”, karşılıklı edimleri içermekte olup, kayıtsız şartsız borç ikrarını ihtiva etmediğinden İİK.nun 68/1. maddesinde sayılan belgelerden değildir. Dolayısıyla alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektirmektedir. O halde mahkemece itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” şeklinde olduğu, somut olayda takibin dayanağı olan kira sözleşmesindeki imza borçlu tarafından inkâr edilmese de karşılıklı edimler içeren kira sözleşmesinin 2004 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinde sayılan kayıtsız şartsız borç ikrarı içeren belge niteliğinde olmadığı gerekçesi ile istemin reddine, şartları oluşmadığından borçlu lehine icra inkâr tazminatı hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 10.04.2019 tarihli ve 2019/523 Esas, 2019/540 Karar sayılı kararı ile; takip dosyasının incelenmesinde, alacaklı … vekili tarafından, borçlu … aleyhine “08.01.2013 başlangıç tarihli, aylık 13.500 TL kira bedelli ve 3 yıl süreli yazılı kira sözleşmesi”ne dayalı olarak genel haciz yoluyla ilâmsız icra takibi başlatıldığı, ödeme emrinin 20.07.2017 tarihinde borçluya tebliğ edildiği, borçlunun vekili aracılığıyla 26.07.2017 tarihinde takibe itiraz ettiği, itiraz dilekçesinde müvekkilinin alacaklıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, faizi ve ferilerini de kabul etmediklerini belirttiği, itiraz dilekçesinin alacaklı tarafa tebliğ edilmediği, 2004 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise alacaklının itirazın kaldırılmasını isteyebileceği, somut olayda takip dayanağı olan ve taraflar arasında düzenlenen bila tarihli “protokoldür” başlıklı demirbaş eşyalara ilişkin kira sözleşmesinin taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren sözleşme olup, bu hâliyle sözleşmenin 2004 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde olmadığı, borç da kabul edilmediğine göre iki tarafa edimler yükleyen sözleşme kapsamında alacaklının alacaklı olup olmadığı ve varsa alacak miktarının ne olduğunun genel mahkemelerde yapılacak yargılama sonucunda belli olacağı gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BİRİNCİ BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.06.2019 tarihli ve 2019/3817 Esas, 2019/6604 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, kira alacağının tahsili için başlatılan takibe itirazın kaldırılması istemine ilişkindir.
Taraflar arasında 08.01.2013 başlangıç tarihli, 3 yıl süreli kira sözleşmesinin varlığı hususunda uyuşmazlık yoktur.
İİK 269/2 maddesinde, “ödeme emrinin tebliği üzerine borçlu yedi gün içinde itiraz sebeplerini 62.madde hükümleri dâhilinde icra dairesine bildirmeye mecburdur. Borçlu itirazında kira akdini ve varsa buna ait mukavelenamedeki imzasını açık ve kesin olarak red etmez ise akdi kabul etmiş sayılır” hükmüne yer verilmiştir. Olayımızda; davacı alacaklı takip talebi ile 08.01.2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesine dayanmış olup, davalı borçlu itiraz dilekçesinde, alacaklıya herhangi bir borcunun bulunmadığını bildirerek borca, faize ve ferilerine itiraz etmiştir. Davalı borçlu takibe itirazında açıkça ve ayrıca kira ilişkisine ve borç miktarına karşı çıkmamış, alacaklı görünen şahsa herhangi bir borcu olmadığını ileri sürerek takibe ve borca itiraz etmiştir. Borçlunun kira ilişkisine ve kira miktarına açıkça karşı çıkmaması karşısında İİK’nin 269/2. maddesi gereğince kira ilişkisinin ve kira miktarının kesinleştiğinin kabulü gerekir. Bu durumda davalı borçlu kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini İİK’nin 269/c maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlamak durumundadır. Buna göre, mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 17.01.2020 tarihli ve 2019/23 Esas, 2020/5 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak, borçlunun takibe itirazında açıkça ve ayrıca kira ilişkisine ve borç miktarına karşı çıkmadığı, alacaklıya herhangi bir borcu olmadığını ileri sürerek takibe ve borca itiraz ettiği, borçlunun kira ilişkisine ve kira miktarına açıkça karşı çıkmaması karşısında 2004 sayılı Kanun’un 269 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince kira ilişkisinin ve kira miktarının kesinleştiği, 08.11.2019 tarihli duruşmada bozma ilâmı doğrultusunda borçlu vekiline kesinleşen kira alacağının ödendiğine veya sair surette istenemeyeceğine dair elinde mevcut ise 2004 sayılı Kanun’un 269/c maddesinde belirtilen belgeleri ibraz etmesi için iki haftalık kesin süre verildiği, ancak verilen kesin süre içinde borçlu vekili tarafından herhangi bir belge sunulmadığı, dolayısıyla borçlunun borcun ödendiğini veya sair surette istenemeyeceğini Kanun’da belirtilen belgeler ile ispatlayamadığı gerekçesiyle istemin kabulü ile itirazının kesin olarak kaldırılmasına, takibin devamına, itirazın kaldırılması talebi esastan kabul edildiğinden takip konusu alacağın % 20 oranındaki 32.400,00 TL icra inkâr tazminatının borçludan alınarak alacaklıya verilmesine karar verilmiştir.
VI. İKİNCİ BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 09.07.2020 tarihli ve 2020/3584 Esas, 2020/6823 Karar sayılı kararı ile;
“…Genel haciz yolu ile ilamsız takipte, örnek 7 numaralı ödeme emrinin tebliği üzerine borçlunun yasal sürede borca ve ferilerine itiraz ettiği, alacaklının takibin devamını sağlamak amacıyla itirazın kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece davanın reddine karar verildiği, ilk derece mahkemesi kararına karşı alacaklı tarafından istinaf yoluna başvurması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, alacaklının temyiz istemi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27/06/2019 tarihli, 2019/3817 Esas ve 2019/6604 Karar sayılı ilamıyla; …Borçlu kira ilişkisine ve miktarına açıkça karşı çıkmadığından, İİK’nin 269/2. maddesi gereğince kira ilişkisinin ve kira miktarının kesinleştiği, borçlunun kiranın ödendiğini veya istenemeyeceğini İİK’nun 269/c maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlaması gerektiğinden işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar vermek gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, mahkemece, bozmaya uyularak, İİK’nun 269/c maddesinde belirtilen belgeleri ibraz etmesi için verilen kesin süre içinde borçlunun bir belge sunmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile itirazının kesin olarak kaldırılmasına, borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 68/1. maddesi gereğince; talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise, alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir.
Dosyasının incelenmesinde; takip dayanağı belgenin, demirbaş eşyaların kiralanmasına ilişkin bila tarihli “protokoldür” başlıklı belge olduğu, takibin, adi kira ve hasılat kiralarına ilişkin olarak başlatılan bir takip olmadığı, genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi olduğu, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince maddi hataya dayalı olarak adi kira ve hasılat kiralarına ilişkin takip olarak değerlendirilmek suretiyle borçlunun borca itirazının İİK’nun 269/c maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlaması gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verildiği görülmektedir.
Takip dayanağı olan ve taraflar arasında düzenlenen bila tarihli “protokoldür” başlıklı demirbaş eşyalara ilişkin kira sözleşmesinin taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren sözleşme olup, kayıtsız şartsız borç ikrarını ihtiva etmediğinden, dolayısıyla alacağın tahsil edilip edilmeyeceği yargılamayı gerektirdiğinden, bu haliyle sözleşme, İİK. nun 68/1. maddesinde yer alan ve alacaklıya genel haciz yolu ile takip yapma imkanı tanıyan borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde değildir. Borç da kabul edilmediğine göre, iki tarafa edimler yükleyen sözleşme kapsamında alacaklının alacaklı olup olmadığı ve varsa alacak miktarının ne olduğu genel mahkemelerde yapılacak yargılama sonucunda belli olacaktır.
O halde mahkemece, itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilmesi gerekmekte olup bu nedenle kararın bozulması cihetine gidilmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 15.01.2021 tarihli ve 2020/12 Esas, 2021/1 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak istemin reddine karar verilmiştir.
VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili; (Uyap Avukat Portalda) ilâmsız takipler (49) başlığı altında ticari alacak, banka alacağı, kira alacağı, diğer alacak, ASKİ alacağı, Telekom alacağı ve genel olmak üzere takip çeşitleri bulunduğunu, ödeme emrinde ise ‘Senet ve tarihi ve senet yoksa borcun sebebi olarak; 8.1.2013 Başlangıç Tarihli, Aylık 13.500,00 TL kira bedelli ve 3 yıl Süreli Yazılı Kira Sözleşmesi’ gösterildiğini, bozma kararının aksine takip dayanağı olarak kira sözleşmesi gösterildiği gibi kira sözleşmesinin başlangıç tarihinin de açıkça teslim tutanağında yazılı olduğu üzere 08.01.2013 tarihi olduğunu, bu belgelerin ve ilâmsız takipler (49) başlığı altında yazılı takip çeşitlerinin birlikte incelenerek değerlendirilmesinin gerektiğini, ilâmsız takipler (49) başlığı altında yazılı takip çeşitlerinden kira alacağı yolunun seçildiği de hem dosya kayıtları ile hem de UYAP’a yüklü bilgilerle sabit olduğunu, ayrıca yasa koyucunun alacaklıya tanımış olduğu seçeneklerden ilâmsız takipler (49) başlığı altında yazılı kira alacağı takip yolu, adi kira ve hasılat kirası (51) takip yolundan dilediğini seçebileceğini, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyma kararı ile birlikte müvekkil lehine usulü kazanılmış hak doğduğunu, bu hukuki ve fiili duruma rağmen bozma kararı ile birlikte müvekkilin usulü kazanılmış hakkının ortadan kaldırıldığını, borçlu tarafından İscehisar Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde 2020/42 Esas sayılı dosyası ile menfi tespit davası açıldığını, bu dosyanın celp edilip incelenmediğini ve davanın sonucunun dahi beklenmeden hüküm kurulduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Özel Dairenin Üçüncü Kararı
Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.10.2021 tarihli ve 2021/8461 Esas, 2021/9020 Karar sayılı kararı ile; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna ait olduğu gerekçesiyle dosyanın Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
D. Özü
İstemin özü; somut olayda demirbaş eşyaların kiralanmasına ilişkin bila tarihli “protokoldür” başlıklı belgeye dayalı genel haciz yolu ile ilâmsız takibe vaki itirazın kaldırılması isteminin 2004 sayılı Kanun’un 269 uncu maddesinin ikinci fıkrası ve 269/c maddesi hükümlerine göre mi yoksa aynı Kanun’un 68 inci maddesinin birinci fıkrası hükmüne göre mi değerlendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
E. Ön sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce ilk derece mahkemesinin son kararına yönelik temyiz itirazlarını inceleme görevinin, Hukuk Genel Kuruluna mı yoksa Özel Daireye mi ait olduğu hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
F. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 373 üncü maddesinin altıncı fıkrası.
2. Değerlendirme
1. 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin 17.04.2013 tarihli ve 6460 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1 inci maddesi ile eklenen altıncı fıkrası; “Davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine alt mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi, her hâlde Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır.” hükmünü içermektedir.
2. Belirtilen maddenin gerekçesi ise; “Madde ile, davanın esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların mevzuatta bir değişiklik olmadığı halde, önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen hükmün temyiz incelemesinin Yargıtay’ın ilgili dairesi yerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması öngörülmektedir. “Kesin bozma”, denetim mahkemelerinin yargılama hukukuna kazandırdığı bir kavramdır. Bu kavram, ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini öngören bozmaları içermektedir. Denetim mahkemesinin, aynı dava hakkında, verilerde değişme olmadan, birden fazla ve birbirine zıt kesin bozma kararı vermesi, başlı başına hukuk güvenliği sorununa işaret eder. İkinci kesin bozma kararı üzerine verilen ilk derece mahkeme kararlarının temyiz incelemesinin, veriler değişmediği halde, birbirleriyle çelişen bozma kararlarını veren dairece değil, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılması, hem sorunun doğasının, hem de adil yargılama hakkının bir gereğidir…” şeklindedir.
3. Yapılan bu değişiklikle kanun koyucu tarafından Hukuk Genel Kuruluna yeni bir görev verilmiş; davanın esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine ilk derece mahkemesince verilen kararın temyiz incelemesinin Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda yapılması öngörülmüştür.
4. Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2022 tarihli ve 2020/(15)6-461 Esas, 2022/1301 Karar ile 29.03.2023 tarihli ve 2022/(23)6-686 Esas ve 2023/273 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere Hukuk Genel Kurulunun görevi, davanın esastan reddini veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararlarla sınırlı bulunmaktadır.
5. Bu nedenle “nihai karar” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.
6. 6100 sayılı Kanun’un 294 üncü maddesinin birinci fıkrasında mahkemelerin usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdireceği belirtilmektedir. Bilindiği gibi, hâkimin davadan el çekmesini gerektiren, davayı sonuçlandıran kararlarına nihai kararlar denilmektedir. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; nihai karar (son karar); bir anlaşmazlığı sonuca bağlayan ancak, istinaf ve temyiz yoluna başvurma olanağı bulunan yargı kararlarıdır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s.661-662).
7. Nihai kararlar, usule ilişkin nihaî kararlar veya esasa ilişkin nihai kararlar (hükümler) olmak üzere ikiye ayrılır. Uyuşmazlığı esastan çözmemekle birlikte, davaya görülmekte olan mahkemede son veren kararlar usule ilişkin nihai karar olarak nitelendirilir. Usule ilişkin nihai kararlar davanın esasına yönelik olmadığından maddi anlamda kesinleşmeye elverişli değildirler. Bu karar şekli anlamda kesinleşmiş olsa bile, maddi anlamda kesinleşmeye elverişli olmadığından, söz konusu eksiklikleri gidererek aynı tarafların aynı konuda ve aynı sebeplere dayanarak yeniden bir dava açması mümkündür (Hakan Pekcanıtez vd., Medenî Usûl Hukuku, …, 2017, C. III, s.1973-1974). Mahkemece verilen görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararlar usule ilişkin nihai kararlar olduğu gibi, dava şartı yokluğu nedeni ile verilen usulden ret kararları da (6100 sayılı Kanun md. 115/2), usule ilişkin nihai kararlardır.
8. Esasa ilişkin nihai kararlar (hüküm) ise, hâkimin maddi hukuk kurallarını uygulayarak uyuşmazlığın esasını inceleyerek verdiği kararlardır (6100 sayılı Kanun md. 294/1). Yani davada ileri sürülen taleplerin maddi hukuk açısından incelenerek esas bakımından kabul veya reddine ya da kısmen kabul ve kısmen reddine ilişkin kararlardır. Esasa ilişkin nihai karar ile taraflar arasındaki uyuşmazlık esastan sona erer ve hüküm kesinleşince (kesin hüküm ortaya çıkınca), artık o dava konusu uyuşmazlık hakkında, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açılamaz; açılırsa, kesin hükümden dolayı reddedilir.
9. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince istemin reddine dair verilen birinci kararının alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararının alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince borçlunun kira ilişkisine ve kira miktarına açıkça karşı çıkmaması karşısında 2004 sayılı Kanun’un 269 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince kira ilişkisinin ve kira miktarının kesinleştiği, borçlunun kiranın ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini 2004 sayılı Kanun’un 269/c maddesinde belirtilen belgelerle kanıtlaması gerektiği, buna göre mahkemece işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
10. İlk Derece Mahkemesince Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin birinci bozma kararına uyulduktan sonra, “istemin kabulüne” dair verilen ikinci kararın borçlu vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince takip dayanağı olan ve taraflar arasında düzenlenen bila tarihli “protokoldür” başlıklı demirbaş eşyalara ilişkin kira sözleşmesinin taraflar arasında karşılıklı edimleri içeren sözleşme olup, kayıtsız şartsız borç ikrarını ihtiva etmediği, bu hâliyle sözleşmenin 2004 sayılı Kanun’un 68 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan ve alacaklıya genel haciz yolu ile takip yapma imkânı tanıyan borç ikrarını içeren bir belge niteliğinde olmadığı, borç da kabul edilmediğine göre iki tarafa edimler yükleyen sözleşme kapsamında alacaklının alacaklı olup olmadığı ve varsa alacak miktarının ne olduğu genel mahkemelerde yapılacak yargılama sonucunda belli olacağı, itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
11. İlk Derece Mahkemesince, ikinci bozma kararına da uyularak yapılan inceleme sonucunda “istemin reddine” dair üçüncü karar verilmiş, karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
12. Yukarıda da belirtildiği üzere 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesine 6460 sayılı Kanun’un 1 inci maddesiyle eklenen fıkra uyarınca davanın (istemin) esastan reddi veya kabulünü içeren bozmaya uyularak tesis olunan kararın önceki bozmayı ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılacaktır. Değişiklik gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Hukuk Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için; davanın (istemin) esastan reddi veya kabulünü içeren kesin bozmaya uyularak tesis olunan kararların, mevzuatta bir değişiklik olmadığı hâlde, önceki bozma kararını ortadan kaldıracak şekilde yeniden bozulması durumunun söz konusu olması gereklidir.
13. Öte yandan madde gerekçesinde “kesin bozma” kavramından kanun koyucunun neyi kastettiği açıklanmış; bu kavramın “ilk derece mahkemelerinin davanın kabulüne ilişkin hükmünün reddedilmesini yahut davanın reddine ilişkin hükmünün kabul edilmesini ön gören bozma” olduğu belirtilmiştir.
14. Maddenin farklı şekilde yorumlanması, Yargıtay dairelerinin İlk Derece Mahkemesini araştırmaya yönelten birden fazla bozma kararı verdiği tüm durumlarda temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılacağı sonucunu doğurur ki, bu da 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin altıncı fıkrasının ruhuna aykırıdır.
15. Netice itibariyle somut olayda Özel Dairece verilen birinci bozma kararı araştırmaya yönelik olup kesin bozma niteliğinde değildir. 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenen koşullar gerçekleşmediğinden, İlk Derece Mahkemesince ikinci bozma kararına uyularak verilen son kararın temyiz incelemesini yapma görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, birinci bozma kararı borçlunun itirazı ile birlikte değerlendirildiğinde, birinci bozma kararının varılacak sonuç itibariyle araştırmaya yönelik olmadığı, ikinci bozma kararı üzerine mahkemece verilen kararın temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılması gerektiği ve ön sorun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
17. Hâl böyle olunca mahkemece verilen kararın temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gereklidir.
VIII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
14.06.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verildi.