YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/978
KARAR NO : 2022/1944
KARAR TARİHİ : 28.12.2022
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı istemi:
4. Davacı vekili, müvekkilinin sahibi olduğu taşınmazın dış cephe onarım vs. işinden daire başına düşen bedeli site yöneticisi davalıya gönderdiğini, fakat toplanan paraların işi yapan firmaya ödenmediğinin anlaşıldığını, firmanın alacağının tahsili için takip başlatması üzerine icra baskısıyla yeniden ödeme yapıldığını, sebepsiz zenginleşen davalı hakkında başlatılan icra takibine ise haksız itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı asıl, kendisinin şahsi hesabına gönderilen paranın iddianın aksine borç ödemesi mahiyetinde olduğunu, davacının dairesinin iki senedir ödenmeyen aidatı, apartmanda mantolama işinden önce yapılan tüm tamiratlar, kanalizasyon, yıldırım çarpması, asansör vs. işlerin yapım bedelleri dolayısıyla aldığı borçları ödediğini belirterek davanın reddini savunmuş, uğradığı zarardan ötürü davacı aleyhine %20 oranından az olmamak üzere tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı:
6. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.01.2016 tarihli ve 2013/545 E., 2016/36 K. sayılı kararı ile; alınan bilirkişi ve tüm delillere göre davacının anılan bedeli talep hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı :
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.02.2018 tarihli ve 2016/7817 E., 2018/1022 K. sayılı kararı ile; “…Davacının, havalelerin dış cephe onarım bedeli olarak davalıya gönderildiği yönündeki iddiası davalıca kabul edilmemiş, tersine, bu paraların, davacının borcunun ifası amacı ile gönderildiği savunulmuştur.
Böylece davalı, davaya konu paraların kendisine gönderildiğini (maddi vakıayı) ikrar etmiş, ancak, bunların davacı tarafından ileri sürülen nedenle değil, başka bir nedenle (mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla) gönderildiklerini savunmak suretiyle, vakıanın hukuksal niteliğinin ileri sürülenden farklı olduğunu bildirmiştir.
Davalının, ikrar ettiği maddi vakıanın hukuki vasfının ileri sürülenden farklı bulunduğunu bildirmesi karşısında, somut olayda, basit (adi) veya bileşik ikrarın söz konusu olamayacağı çok açıktır. Zira, her ikisinin de temel koşulu, ileri sürülen maddi vakıanın ve onun hukuki vasfının birlikte kabul edilmiş olmasıdır.
Vakıa kabul edilmekle birlikte, onun farklı bir hukuki vasıfta olduğunun ileri sürülmesi durumunda, vasıflı ikrardan söz edilmesi gerektiği ve vasıflı ikrarın bölünemeyeceği yukarıda açıklanmıştır.
O halde, somut olayda davalının savunması, vasıflı ikrar (gerekçeli inkâr) niteliğindedir ve bu ikrar bölünemez. Çünkü, vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalıya) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) aittir.
Bu durumda, davacı taraf, davaya konu paraların davaya konu dış cephe onarım bedeli olarak gönderildiği yolundaki iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür; buna bağlı olarak, davalı savunmasını ispat ile yükümlü olmayacaktır.
Öte yandan, Borçlar Kanunu’nun 457 vd. (TBK.nun 555 vd) maddelerinde düzenlenmiş olan havale, hukuksal nitelikçe (tıpkı onun özel biçimlerinden biri niteliğindeki çek gibi), bir ödeme vasıtasıdır. Eş söyleyişle, havalenin, mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı yolunda yasal karine mevcuttur. Bu yasal karinenin tersini (havalenin borcun ödenmesinden başka bir amaçla yapıldığını) ileri süren havaleci (muhil), bu iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. (Havale kavramı hakkında geniş bilgi için bkz: Prof. Dr. Arif B.Kocaman. Türk Borçlar Hukukunda Havale, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü Yayını, Ankara 2001; Yargıtay’ın bu konudaki uygulamasına örnek olarak: 11.Hukuk Dairesi’nin 28.9.1992 gün ve 1991/1956- 1992/9316 sayılı kararı).
Somut olayda, davacı bu yasal karine karşısında, davalı tarafa yapılan dava konusu havalelerin dış cephe onarımı için yapıldığını, kanıtlama yükümlülüğü altındadır. Davacı tarafından davalıya gönderilen bedelin neden kaynaklandığını kanıtlamak davacıya aittir.
Başka bir ifadeyle, havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğü yine davacı tarafa aittir.
O halde, mahkemece; ispat yükünün davacıda olduğu gözetilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, aksi gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı:
9. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.07.2019 tarihli ve 2018/193 E., 2019/494 K. sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılamada, davacı tarafın davalının yöneticisi olduğu yönetime ait defter ve kayıtların incelenmesine yönelik talebi, söz konusu kayıtların yönetim ile ilgili aidat vs. ödemelerin kaydına yönelik olduğu, davacının dava dışı şirkete yapılacak olan ödemesine ilişkin ispata yarar delil olamayacağı gerekçesiyle reddedilmiş, davacı tarafa yemin teklif hakkının hatırlatılması üzerine davacı vekilinin yemin deliline dayanmayacaklarını bildirmesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.02.2020 tarihli ve 2019/5076 E., 2020/1280 K. sayılı kararı ile; “…Dava, mükerrer yapılan ödemeye yönelik başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’nın 146.maddesi hükmüne göre; “mahkeme, taraflarca gösterilmiş olan delillerin incelenmesinden sonra, davanın muhakeme ve hüküm için yeterli derecede aydınlandığını anlarsa, tahkikatın bittiğini kendilerine bildirir.” Türk Yargı sistemine göre hakim kendiliğinden bir davayı inceleyip uyuşmazlığı çözemez. Taraflar iddia ve savunmalarının dayanağı olan olayları ve bunların delillerini hazırlamak ve bildirmekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sistemimizce kabul edilen “taraflarca hazırlama ilkesinin” sonucudur. Deliller taraflarca gösterilir ve deliller toplandıktan sonra mahkemece delillerin değerlendirilmesi yapılarak, bunların ortaya koyduğu sonuç çerçevesinde hüküm kurulur.
Somut olayda; davacı vekilinin dava dilekçesinde dava dışı apartman yönetimine ait defterleri delil olarak bildirmesine, bildirdiği delillerin toplanmasını talep etmesine rağmen, mahkemece defterler getirtilmeden, gerekçeli kararda “…davacı tarafça davalının yöneticisi olduğu yönetime ait defter ve kayıtların incelenmesine yönelik talepte bulunulmuş ise de söz konusu kayıtların yönetim ile ilgili aidat vs. ödemelerin kaydına yönelik olduğu da gözetilerek davacının dava dışı şirkete yapılacak olan ödemeye yönelik paranın gönderildiği hususunun ispatına delil olamayacağı gerekçesi ile” davanın ispatlanamadığından bahisle reddine karar verilmiştir. Mahkemece; davacının iddialarını ispatlamak amacıyla sunduğu deliller toplandıktan sonra sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.12.2020 tarihli ve 2020/287 E., 2020/585 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, dava dışı yönetime ait kayıtların, yönetim ile ilgili aidat ve benzeri ödemelere ilişkin olduğu, davacının davalıdan borç almadığı ile ilgili hususun ispatına yönelik delil oluşturamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının iddiasını ispatlayabilmesi için delilleri arasında dayandığı dava dışı yönetime ait defterlerin incelenmesine gerek olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre anılan defterler incelenmeksizin davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ispat yükü konusuna değinilmesinde yarar vardır.
16. Dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir ve Türk Hukuk Lûgatında “kanıtlama, tanıtlama” olarak ifade edilmektedir (Türk Hukuk Lügatı, Ankara 2021, Cilt I, s. 595).
17. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 187/1. maddesi;
“İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
18. Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukukî sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
19. Diğer taraftan hâkim kural olarak, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise HMK’nın “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde yer almakta olup;
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
20. Yukarıda belirtilen maddenin birinci fıkrasında, ispat yükünün belirlenmesine ilişkin temel kural vurgulanmıştır. Buna göre, bir vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran taraf ispat yükünü üzerinde taşıyacaktır. İkinci fıkrada ise, karinelerin varlığı hâlinde ispat yükünün nasıl belirleneceği düzenlenmiştir
21. Bu hüküm, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “İspat yükü” başlıklı 6. maddesinde yer alan: “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” ifadesine paralel olarak düzenlenmiştir.
22. İspat için başvurulan araçları (vasıtaları) ifade eden deliller; HMK’da senet, yemin, tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise, hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukukî sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller başka bir ifadeyle kanunî deliller hâkimi bağlayıcı nitelikte olduğundan, hâkimin bu delilleri takdir yetkisi bulunmamaktadır. Kesin delillerden biri ile ispat edilen olay doğru olarak kabul edilmektedir. Takdiri deliller ise hâkimi bağlamaz, hâkim bu delilleri serbestçe tayin ve takdir eder, değerlendirir ve kararını buna göre verir.
23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının sahibi olduğu taşınmazın dış cephe onarım vs. işine ilişkin kendi hesabına düşen bedeli, işi yapan firmaya ödenmek üzere site yöneticisi olan davalıya gönderdiğini iddia ettiği, davalının ise gönderilen paranın daire başına düşen başka borçlar için gönderildiğini savunduğu açıktır. Mahkemece verilen ilk karar ile davacının anılan bedeli talep hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, Özel Dairenin ilk bozma kararıyla davacının iddiasına karşılık davalının vasıflı ikrarda (gerekçeli inkâr) bulunduğu, vasıflı ikrarın bölünemeyeceği, bu durumda ispat yükünün davacıya ait olduğu, davacının gönderdiği bedelin davaya konu dış cephe onarım bedeli olduğunu kanıtlamakla yükümlü bulunduğu gerekçesiyle karar bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyulması suretiyle anılan iddianın ispat yükünün davacıda olduğu hususu kesinleşmiştir.
24. Mahkemece bozmaya uyulması suretiyle yapılan yargılamada, ispat yükünün davacıda olması nedeniyle davacıya bu kez yemin teklif hakkı hatırlatılmış ancak davacının davalıya yemin teklif etmeyeceğini beyan etmesi üzerine ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş; Özel Daire ikinci bozma kararında davacı vekilinin delilleri arasında dava dışı apartman yönetimine ait defterleri delil olarak bildirdiği, bu delilin değerlendirilmediği, davacının iddialarını ispatlamak amacıyla sunduğu tüm delillerin değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
25. Davacının delilleri arasında saydığı dava dışı apartman yönetimine ait defterler davalının da delilleri arasında sayılmaktadır. Her ne kadar, Mahkemece bu defterler, davacının davalıdan borç almadığı ile ilgili hususun ispatına yönelik delil oluşturmayacağı gerekçesiyle incelenmemiş ise de davanın her iki tarafının da dayandığı belgeler incelenmeksizin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi yerinde değildir. Kesin deliller arasında sayılan yemin deliline başvurulmadan, takdiri delillerin tümünün değerlendirilmesi gerekmektedir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.12.2022 tarihinde oybirliği ile ve kesin olarak karar verildi.