Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/940 E. 2023/180 K. 08.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/940
KARAR NO : 2023/180
KARAR TARİHİ : 08.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki istirdat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek temyiz eden davacı vekilinin duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; taraflar arasında yapılan anlaşma uyarınca müvekkilinin 2011 yılında, dava dilekçesinde belirtilen şirketlere ait hisselerini davalılara devrettiğini, davalıların da taahhütname ve ödeme tablosu düzenleyerek kendisine verdiklerini, devredilen hisselerin toplam bedeli 5.946.219,00 TL olarak kararlaştırılmasına rağmen davalıların hisse devir bedelinin stopoja dâhil olduğunu ileri sürüp 891.932,00 TL tutarında stopaj kesintisi yaparak anılan miktarda eksik ödeme yaptıklarını, yapılan işlemde stopaj yöntemi ile vergi kesintisi yapılmasının hukuken mümkün olmadığını, stopaj kesintisi mümkün olmadığı halde varmış gibi gösterilmek suretiyle 891.932,00 TL az ödeme yapıldığını, ihtarname keşide edilmesine rağmen sonuç alınamadığını ileri sürerek eksik ödenen 891.932,00 TL’nin 19.12.2014 tarihinden itibaren yürütülecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep edilmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; müvekkillerinden … ve … aleyhine dava açılmış ise de adı geçenlerin davacıdan hisse devralmadıklarını belirterek anılan davalılar hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddinin gerektiğini, diğer davalılarla ilgili olarak ise taraflar arasında hisse devirlerinin çerçevesini oluşturacak şekilde taahhütname ve ödeme tablosu düzenlendiğini, buna uygun şekilde tüm hisse devir bedellerinin taksitler halinde davacıya tamamen ödendiğini, hisse devirlerinin de anılan şirketlerin yönetim kurullarınca kabul edilerek pay defterine işlendiğini, davacının yapılan ödemelere istinaden ibraname düzenlediğini, ödemeleri çekincesiz kabul ettiğini, talebin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 10.10.2017 tarihli ve 2017/133 Esas 2017/671 Karar sayılı kararı ile; davacının … şirketler grubunda yer alan bazı şirketlerdeki hisselerini 2011 yılında davalılara devrettiği, ödeme tablosunda hisse devir bedelinin toplam 5.926.219,00 TL olarak kararlaştırıldığı, stopaj adı altında 891.932,00 TL indirim yapılarak net bakiyenin 5.054.286,00 TL olarak belirlendiği, belirlenen bedel üzerinden ödeme planının kararlaştırıldığı ve bu plan çerçevesinde davalılarca toplam 5.054.286,00 TL tutarında ödemenin yapıldığı, hisse devirlerinin gerçekleştirildiği ve hisse devredilen şirketlerin yönetim kurullarınca bu devrin kabul edilerek şirket pay defterine geçirildiği hususlarında uyuşmazlık bulunmadığı, davacının vergi ödemesi yapılacağı şeklinde yansıtılarak iradesinin sakatlandığı yolunda dosya içeriğinde hiçbir delil bulunmadığı, hukuken yapılmaması gereken bir kesintinin yapıldığı ileri sürülmüşse de, ödeme taahhüdünde “stopaj” adı altında yapılan kesintinin stopaj vergisinin ödeneceği belirtilerek yapıldığı yolunda açık bir ifade olmadığı gibi aradan geçen iki yıllık süreç içinde de davacının yapılan tüm ödemeleri çekincesiz kabul edip davalıları ibra ettiği, tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde tarafların irade birliği ile anlaştıkları meblağdan indirim yaparak ödenecek net tutarı bu şekilde belirledikleri sonucuna varıldığı, davacının basiretli bir tacir gibi davranıp yapılan devrin stopaj vergisine tabi olup olmadığını araştırarak gerekli işlemleri yapması gerekirken vergi ödeneceği iddiasıyla yanıltılmış olabileceği yönündeki iddianın yerinde olmadığı, davacının iadesini isteyebileceği haksız bir kesintinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 04.07.2018 tarihli ve 2018/179 Esas, 2018/657 Karar sayılı kararıyla; ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2018/4700 Esas, 2019/5973 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, hisse devir sözleşmesi kapsamında stopaj adı altında yapılan kesintinin iadesi istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince yapılan kesintinin vergi kesintisi değil satış bedelindeki indirim olduğu, davalıların akdin düzenlenmesi esnasında davacının iradesini fesada uğratacak hileli davranışlarda bulunduklarına dair delil olmadığı, aradan geçen süre boyunca davacının sessiz kaldığı ve davalıları çekince belirtmeksizin ibra ettiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; anılan kararın istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı yerinde görülerek davacı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Taraflar arasında geçerli bir sözleşmenin kurulabilmesi için sözleşme ehliyeti, hukuka, ahlaka, adaba uygunluk, ifa imkânsızlığının bulunmaması, irade ile beyan arasında uyum ve geçerlilik şeklinin arandığı hallerde bu şekle uygunluk gerekmekte olup, bu unsurlardan birinin eksikliği halinde ortada irade açıklaması bulunmasına rağmen, bu irade bir borç doğurmayacaktır. 818 sayılı BK’nın 28. maddesine göre hile, diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren, gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklama zorunluluğu bulunduğu halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlandığından sözleşmeyi iptal etme hakkına sahip olacağı kabul edilir. Ancak tüm bunlarla birlikte 818 sayılı BK’nın 31. maddesinde iradesi hile ile fesada uğratılmış olan tarafın sözleşmeyi ifa etmeme hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir sene içinde bildirmesinin gerektiği aksi halde akde icazet verilmiş sayılacağı, buna rağmen 31/son. madde hükmüne göre hile ile haleldar olmuş bir sözleşmeye anılan şekilde verilen icazetin sözleşmeden doğan zararların tazmini hakkından feragat anlamına gelmeyeceği belirtilmiştir.
Somut olayda, tarafların altında imzalarının bulunduğu ödeme tablosu başlıklı belgede, hisse devir bedeli olarak anlaşılan meblağdan “stopaj” adı altında bir kesinti yapıldığı ve bu surette bulunan net bakiyenin ödemesinin planlanmış olduğu, uyuşmazlığın ise “stopaj” ibareli bu bedelin vergi olarak ödenmek üzere mi yoksa tarafların hisse devir bedelini tespit ederken karşılıklı mutabakatla vardıkları indirim bedeli olarak mı kesildiği noktasında toplandığı anlaşılmaktadır. Stopaj ibaresi, “kaynakta kesinti” anlamına gelmekte olup, kaynakta kesinti ise başka yere ödenmek üzere kesilen bedeldir. Şu halde mahkemece, ödeme planındaki “stopaj” ibareli kesintinin tarafların karşılıklı mutabakatıyla hisse devir bedelinde yaptıkları indirim olarak değil vergi olarak ödenmek üzere kesildiği, dosyaya sunulan ibranamelerin münferiden yapılan ödemelere ilişkin olduğu ve davalıların hisse devir bedelinin tamamından ibra edildikleri anlamına gelmediği, davacının aradan geçen süre boyunca sessiz kalarak ödemeleri ihtirazi kayıt koymaksızın kabul etmesinin 818 sayılı BK’nın 31/son maddesi gereğince davacının varsa uğramış olduğu zarar ve ziyan talebinden feragat ettiği anlamına gelmeyeceği kabul edilerek, taraflara stopaj adı altında kesilen bedele karşılık gelen vergi ödemesine dair varsa belgeleri sunmaları için imkân tanınması ve sonucuna göre bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine dair verilen İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden kararın davacı taraf yararına bozularak kaldırılması gerektirmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozularak dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih, esas ve karar sayılıları belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; sadece “stopaj” ibaresinin varlığının, davacının iradesinin hukuka aykırı ve kasten gerçekleştirilebilen bir eylem olan hile yolu ile sakatlandığını ispata yeterli olmadığı, hisse devir sözleşmesi görüşmeleri sırasında ödeme protokolünde yer alan “stopaj” ibaresinin vergi yükümlülüğü ile ilgili olduğuna yönelik devralanların davacıyı aldatıcı başkaca eylemlerinin varlığının ispatlanamadığı, dosyada mevcut … Sigorta Aracılık Hizmetleri A.Ş. , … Tekstil Dokuma Baskı Matbaa Etiket San. ve Tic. A.Ş. ve … İç ve Dış Ticaret A.Ş. kayıtlarından, hisse devrinden önce üç ayrı anonim şirkette yönetim kurulu üyeliği yapmış bulunan davacının, hisse devir bedeli üzerinden stopaj vergisi alındığına yönelik aldatıldığı iddiasının, başka ifade ile ödeme planında yer alan “stopaj” kelimesinin, devir bedelinde indirim yapılmasına yönelik anlaşmayı ifa etmek için değil de, kamu maliyesi ve vergi hukuku kavramı olarak kullanıldığının, bu yolla davacının iradesinin sakatlandığının ispatının saptanması için başkaca delillere ihtiyaç duyulduğu, bu anlamda hile ispatının zorunlu olduğu, davacının zarar kalemi adı altında iadesini isteyebileceği haksız bir kesintinin bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; stopaj ibaresinin başka yere ödenmek üzere yapılan kesinti manasında olduğu, indirim anlamı taşımadığı, bu bedelin vergi olarak ödenmeyip davalılar uhdesinde kaldığı, davalıların sebepsiz zenginleştiği, bu suretle davacının iradesinin sakatlandığı ve zarara uğratıldığı, ibranamelerin yapılan ödemelere ilişkin olduğu, vergisel ödemenin yapılmamış olduğunu davacı bilmediğinden ihtirazi kayıt konulmadığı, bunun öğrenilmesini müteakip davacıdan talep edildiği belirtilerek direnme kararı temyiz edilmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen ödeme tablosunda yer alan 891.932,00 TL bedelli ve “stopaj” adı altında yapılan kesintinin vergisel manada başka bir yere ödenmek üzere mi yoksa kararlaştırılan hisse devir bedelinde yapılan indirim olarak mı yer aldığı, buradan varılacak sonuca göre anılan kesinti yönünden davacının iradesinin hile yoluyla sakatlandığına dair vakıanın araştırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. Uyuşmazlık kapsamında 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 18 inci maddesi;
“Bir akdin şekil ve şartlarınıtayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarınıgizlemek için kullandıklarıtabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarınıaramak lazımdır.
Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisab eden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.

şeklindedir.

2. Borçlar Kanunu’nun hile hakkındaki 28 inci maddesi;
“Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.
Üçüncü bir şahsın hilsine düçar olan tarafın yaptığıakit lüzum ifade eder. Şu kadar ki diğer taraf bu hileye vakıf bulunur veya vakıf olmasılazımgelirse, o akit lazım olmaz..”
hükmünü içermektedir.

3. Borçlar Kanunu’nun 31 inci maddesi ;
“Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.
Hile ile haleldar olmuşyahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez.

şeklindedir.

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2.Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup, borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukuki işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukuki işlemin geçerli ve amacına uygun bir hukuki sonuç doğurabilmesi için o hukuki işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukuki sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.

3. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 22. Basım, 2017, s. 392). İrade bozukluğu hâlleri BK’da “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ilâ 31 inci maddeler arasında hükme bağlanmıştır.

4. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “…ilzam olunamaz.” (BK m. 23), “…o akit ile ilzam olunmaz.” (BK m. 28), “…kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK m. 29/I) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukuki işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.

5. Uyuşmazlık konusu ile ilgili olan hile ile alakalı olarak BK’nın 28 inci maddesinde bir tanım bulunmamakla birlikte anılan hükümden hareketle hile; genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hilede irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarihli ve 2010/1-502 Esas, 2010/536 Karar; 08.07.2020 tarihli ve 2017/1-1831 Esas, 2020/549 Karar sayılı kararlarında, hilenin; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.

6. Sözleşmenin taraflarından biri diğer tarafı hileyle sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Ancak, iradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması BK’nın 31/1 inci maddesinde belli bir süreye bağlanmıştır. Hile sebebiyle sözleşme yapan taraf, hileyi öğrendiği andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Bu süre hak düşürücü süre niteliğindedir.

7. Bununla birlikte BK’nın 31/2 nci maddesine göre aldatılan kişinin zararını talep hakkı, sözleşmenin geçersizliği koşuluna bağlı değildir. Zira hile ile iradesi sakatlanan kişi, hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyi geçersiz kılmayıp icazet vermiş olsa dahi hile nedeniyle uğradığı zararların tazminini talep edebilir.

8. Gelinen aşamada taraflar arasında düzenlenen ödeme tablosundaki “stopaj” ibaresinin ne anlama geldiği hususunda yapılacak yorumlarda gözetilmesi gereken ölçütlerinin belirlenmesi için sözleşmenin yorumlanmasına dair ilkelerin de ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

9. Borçlar Kanunu’nun 18/1 inci maddesine göre bir sözleşmenin gerek şekil gerek içerik yönünden değerlendirilmesinde kullanılan söz ve deyimler değil, tarafların birbirine uygun gerçek iradeleri esas alınmalıdır. Sözleşmede yer alan kayıtların gerçek anlamını tarafların gerçek iradeleri bağlamında belirlemeye ve bu kayıtların hangi hukuki sonuçlara yöneldiğini tayin etmeye sözleşmenin yorumlanması denilmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin yorumlanması, geçerli olarak kurulan, fakat uyuşmazlık konusu olan bir sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğinin hâkimin tarafların birbirine uygun sözleşme iradelerine göre tespit etmesi ve belirlemesidir.

10. Sözleşmenin yorumlanmasının gündeme gelebilmesi için öncelikle tarafların geçerli olarak kurulmuş bulunan sözleşmenin içeriğini birbirinden farklı anlamaları ve bu konuda aralarında uyuşmazlığın bulunması gerekir. Hâkim yapacağı incelemeler sonunda tarafların sözleşmenin objektif ve subjektif esaslı noktalarını farklı anladıkları kanısına varırsa irade beyanlarının birbirine uygun olmaması nedeniyle sözleşmenin kurulmadığına karar verebilir. Buna karşılık tarafların irade beyanları birbirine uygunsa (gerçek ve farazi uygunluk) sözleşme kurulmuş olacağından hâkim, sözleşmenin veya bir kaydının içeriğini tarafların gerçek veya farazi sözleşme iradelerine göre belirler. Zira yorumun amacı, tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradelerinin tespiti ve bu tespite göre sözleşmenin içeriğinin belirlenmesidir.

11. Sözleşme bir bütün olduğundan sözleşmenin bireysel maddeleri bütünden ayrı olarak tek başlarına yorumlanamaz. Başka bir anlatımla sözleşmenin bireysel kısımları, sözleşmenin bütünü içinde ele alınarak yorumlanmalıdır. Ayrıca hâkim yorum yaparken kullanılan söz ve deyimlerin lafzı anlamları ile bağlı kalmamalı, tarafların gerçek ve farazi iradeleri araştırılmalıdır. Özellikle kullanılan söz ve deyimler sözleşmenin bütününe göre açık ve kesin değilse, muğlak ve birden çok anlama geliyorsa hâkim lafzı arka plana atmalıdır.

12. Sözleşmenin yorumlanmasında özellikle sözleşme metninde yer alan söz ve deyimlerin muğlak ve müphem olması hâlinde, sözleşme metnine yansımamakla birlikte, tarafların iradelerini belirlemeye imkân veren olgulara da başvurulmalıdır. Bu kapsamda sözleşmenin kurulması sırasında, özellikle sözleşmenin müzakeresi esnasında veya sözleşmenin kurulmasından sonra mevcut olan durumlar dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla sözleşmenin kurulduğu yer ve zaman, sözleşme görüşmeleri, tarafların bu esnada ya da sözleşme kurulduktan sonra birbirine karşı takındıkları tutum ve davranışlar, ifa hazırlıkları, sözleşmenin kurulduğu andaki menfaat durumları ve özellikle ilgili iş çevresindeki örf, adet ve teamüller sözleşmenin yorumlanmasında göz önünde tutulmalıdır.

13. Sözleşmenin yorumlanması sonrasında hâkim, olumlu ya da olumsuz bir sonuca ulaşarak taraflar arasındaki uyuşmazlık hakkında karar verir. Olumlu sonuçta hâkim, sözleşmenin veya bir maddesinin içeriğiyle ilgili uyuşmazlıkta tarafların birbirine uygun gerçek veya farazi sözleşme iradesine sahip olduklarını tespit eder ve uyuşmazlığı bu doğrultuda çözer. Buna karşılık olumsuz sonuçta, incelemeler sonucunda tarafların birbirine uygun sözleşme iradesi bulunmadığı tespit edilirse bu durumda sözleşmede boşluk olabilir ve bu boşluk şartları varsa sözleşmenin tamamlanması yoluyla doldurulur.

14. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı ile davalılar arasında yapılan anlaşma gereğince davacının, dava dilekçesinde belirtilen şirketlere ait hisselerini davalılara devrettiği, bu anlaşmaya ilişkin olarak taraflar arasında dava konusu taahhütname ile ödeme tablosunun düzenlendiği, bu kapsamda şirketlerdeki davacıya ait hisse devirlerinin gerçekleşerek dava konusu ödeme tablosundaki plana göre davacıya ödemelerin yapıldığı, anılan ödeme tablosunda tüm hisselerin devir bedelinin 5.946.219,00 TL olarak belirlenerek bu bedelden “stopaj” olarak belirtilen kalem karşılığında 891.932,00 TL bedel mahsup edilip 5.054.286,00 TL’nin ödeme planına göre davacıya ödendiği, yapılan bir kısım ödemeler neticesinde davacı tarafından 03.10.2011, 22.12.2011 ve 24.04.2012 tarihli ibranamelerin düzenlendiği, yine davacı tarafından düzenlenen 01.03.2011 tarihli kabul beyanıyla da taraflar arasında imzalanan ödeme tablosundaki tutarlar haricinde bedel talep edilmeyeceğinin ve ödemelerin plana göre yapılması neticesinde ödemeleri yapanların ibra edileceğinin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte dava ve uyuşmazlık konusu itibariyle taraflar arasında belirlenen hisse devir bedelinden “stopaj” adı altında yapılan kesintinin ne anlama geldiğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.

15. Stopaj kelimesi; “kaynak kesinti” veya “ön kesinti” anlamında kullanılan bir ibare olup kaynakta kesinti veya ön kesinti ise başka bir yere ödenmek üzere bir bedelde yapılan kesintiyi ifade etmektedir. Ticari hayattaki kullanımda ise stopaj kelimesi, vergisel anlama sahip bir ibaredir. Zira anılan ibare kullanılarak bir bedelde yapılan kesintinin vergi ödemesi amacına yönelik olduğu genel anlamda kabul edilmektedir. Bu anlamda hayatın olağan akışı içerisinde stopaj, bir vergi ödeme/kesme yöntemi olarak genel kabul gören bir kelime olmakla, verginin kaynağından tahsil edilmesi şeklinde tanımlanması mümkündür.

16. Her ne kadar mahkemece; ödeme tablosunda yer alan “stopaj” ibaresinin vergi yükümlülüğü ile ilgili olduğu hususunda yeterli delilin bulunmadığı ve anılan ibarenin bedelde indirim anlamında kullanıldığı kabul edilmiş ise de; “stopaj” ibaresinin ticari hayatta ve sözleşmelerdeki yaygın kullanımının vergisel manada olması, kelimenin anlamı ile yaygın kullanımı itibariyle vergi ödeme yöntemi olarak kabul edilmesi ve bu anlamda başka bir yere/kuruma ödenmek üzere bedelde yapılan kesintiyi ifade etmesi karşısında, taraflar arasında imzalanan ödeme tablosundaki “stopaj” ibaresi adı altında yapılan kesintinin tarafların anlaşarak bedelde yapmış oldukları indirim anlamına geldiği söylenemez.

17. Bu itibarla taraflar arasındaki ödeme tablosunda yer alan “stopaj” ibaresinin vergisel anlamda taraflar arasındaki hisse devir bedelinden vergi olarak ödenmek üzere yapılacak olan kesintiyi ifade ettiğinin kabulü, somut olaya ve dosya kapsamına uygun olacaktır. Öte yandan davacı tarafından davalılara verilen ibranameler de münferiden yapılan ödemelere ilişkin olduğundan bu belgeler ile davalıların hisse devir bedelinin tamamından ibra edildikleri de kabul edilemez.

18. Taraflar arasındaki ödeme tablosunda yer alan “stopaj” ibaresinin, vergisel manada yapılan bir kesinti olarak anlaşılması gerektiğine dair kabul kapsamında; davacının iradesinin hile yoluyla sakatlanıp sakatlanmadığının belirlenmesi de somut uyuşmazlık bakımından önem arz etmektedir. Bu anlamda davacının yapılan ödemeler üzerinden geçen süre boyunca davalıların ödemelerini ihtirazi kayıt koymaksızın kabul etmiş olması ve iradesinin sakatlandığına dair iddiasını BK’nın 31 inci maddesi kapsamında ileri sürmemiş olması, aynı Kanun’un 31 inci maddesinin son fıkrası uyarınca uğradığını iddia ettiği zararlarının tazminine engel oluşturmaz.

19. Bu itibarla taraflara, “stopaj” adı altında kesilen bedele karşılık gelen vergi ödemesinin yapılıp yapılmadığına dair bilgi ve belgeleri sunmaları için imkân tanınarak, yukarıda yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

20. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.