Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/930 E. 2023/639 K. 21.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/930
KARAR NO : 2023/639
KARAR TARİHİ : 21.06.2023

MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/72 E., 221/157 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen eser sahipliğinin tespiti ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından asıl davada davacılar-birleşen davada davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacılar İstemi
4. Davacılar vekili; müvekkillerinin “Group T Tasarım Proje Uygulama” isimli ticari işletmeyi işlettikleri, ticari işletme faaliyeti kapsamda birçok önemli projeye imza attıklarını, bunlardan birisinin de “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” işi olduğunu, bu iş yapılırken bazı mimarlardan destek alındığını, mimarlık işi ile uğraşan davalının da 18.11.2011 tarihinde internet sitesi aracılığıyla başvuruda bulunarak müvekkili yanında işe başladığını ve müvekkilinin emir ve talimatları doğrultusunda çalışan bir mimar olduğunu, bu bağlamda müvekkilinin çeşitli projelerinde görev aldığını, ayrıca yaklaşık iki yıl da anılan projede müvekkilinin emri altında fiili olarak çalıştığını, davalının ücretlerinin ise kendi talebi doğrultusunda hâkim ortağı olduğu… Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. tarafından kesilen faturalar karşılığı ödendiğini, davalının kendi isteğiyle sigortalı olarak gösterilmediğini, bunun sebebinin ise davalının ortak olduğu şirketi ayakta tutmak olduğunu, 2013 yılında ise müvekkili ile davalı arasındaki ilişkinin haksız talepler nedeni ile sonlandırıldığını, davalının bunun akabinde kendilerine ve Ankara Büyükşehir Belediyesine ihtarnameler göndererek projeyi kendisinin hazırladığını ve alacağını alamadığını bildirdiğini, bunun üzerine kendisinden işten ayrılırken yanında götürdüğü tüm belgeleri teslim etmesinin ve projeden kaynaklanan hakların müvekkiline ait olduğuna dair bir yazı vermesinin istendiğini, davalı tarafından taleplerinin reddedildiğini ve mimari proje üzerinde hak sahipliği iddiasında bulunulduğunu, oysa mimari projenin tüm aşamalarının aynı zamanda Hacettepe Üniversitesinde öğretim üyesi olan müvekkili … tarafından hazırlandığını, ayrıca davalının müvekkiline bağımlı olarak çalışması nedeniyle 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun (FSEK) 18/2 maddesi gereğince mimari proje üzerindeki hakların müvekkiline ait olduğunu, dolayısıyla mimari proje üzerindeki malî hakların ve kullanma yetkisinin müvekkillerine ait olduğunun tespitini isteme zarureti doğduğunu ileri sürerek “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” üzerindeki tüm hakların ve kullanım yetkisinin müvekkillerinde olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı
5. Davalı vekili; müvekkilinin mimar olduğunu ve ayrıca hâkim ortağı olduğu… Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. bünyesinde de faaliyet gösterdiğini, davacılar ile 2011 yılında tanıştığını ve davacıların yüklenici olduğu bazı projelerde alt yüklenici olarak yer aldığını, müvekkili ile davacılar arasında hiçbir şekilde iş/hizmet sözleşmesi bulunmadığını, dava konusu projede de davacıların müvekkilinden hizmet aldıklarını, söz konusu projenin tüm aşamasının müvekkili tarafından hazırlandığını ve projede eser sahibi olarak da müvekkilinin belirtildiğini, dolayısıyla müvekkilinin dava konusu projenin de alt yüklenicisi (taşeronu) olduğunu, tüm koruma kurul toplantılarına da müvekkilinin katıldığını ve koruma kurulu ile belediye talepleri doğrultusunda mimari tasarım raporu, trafik, ulaşım raporu, dolmuş kapasitesi-güzergahları hazırlanıp sunulduğunu, ayrıca söz konusu projede davacının talimat verebilme yeterliliğinin olmadığını, zira davacıların mimar olmadıklarını, dolayısıyla FSEK’nın 18/2 maddesinin uygulanmasının söz konusu olamayacağını, ayrıca müvekkiline yapılan iş nedeniyle ücretinin ödenmediğini, davacıların ödendiğini iddia ettiği ücretlerin daha önceki projelerde… Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. tarafından verilen taşeronluk hizmetine ilişkin olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada Davacı İstemi
6. Davacı vekili; müvekkilinin davalının yüklenicisi olduğu “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nde alt yüklenici (taşeron) olarak mimari proje konusunda mimar olarak faaliyet gösterdiğini, söz konusu projenin eser sahibinin müvekkili olduğunu, hazırlanan projenin 29.11.2012 tarihinde onaylanarak kabul edildiğini, onaylanan bu projede mimar olarak müvekkilinin imzasının yer aldığını, iş sahibi Ankara Büyükşehir Belediyesince davalıya hakedişlerin tam olarak ödendiğini, ancak kendisine ön proje bedelinin ödenmediğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş; 17.01.2018 tarihli artırım dilekçesi ile de talebini 119.276,50 TL olarak belirlemiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı
7. Davalı vekili; davacının müvekkili emrinde işçi sıfatıyla çalıştığını, ancak ödemelerin davacının talebi doğrultusunda… Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.’ye fatura karşılığı yapıldığını, yine davalıya aylık düzenli olarak elden ücret ve diğer haklarının ödendiğini, davacının müvekkilinden hiçbir alacağının bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
8. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 26.11.2018 tarihli ve 2014/425 Esas, 2018/420 Karar sayılı kararı ile; asıl dava yönünden, “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nin FSEK kapsamında ilim ve edebiyat eseri olduğu, bu projede projeyi yapan mimar olarak davalı … isminin geçtiği, dolayısıyla projedeki eser sahibinin … olduğunun resmî belge ile sabit olduğu, resmî belge karşısında …’ın FSEK’nın 18/2 maddesi kapsamında ücretli çalıştığına dair iddiaların ve bu kapsamda tanık beyanları ile davalının internet sitesi aracılığıyla iş başvurusunda bulunduğu iddiasının dikkate alınmaması gerektiği, ayrıca davacı tarafından davalının hâkim ortağı olduğu… Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.ye yapılan ödemelerin başka işlere ait olduğu, diğer yandan belediyece onaylanan mimari eser üzerindeki mimar ismi olarak sadece davalının isminin yer almasından dolayı resmî belgeye itibar edilmesinin esas olduğu ve FSEK’nın 10 uncu maddesi gereğince birlikte eser sahipliğinden de bahsedilemeyeceği, ayrıca davalı …’in Hacettepe Üniversitesinde kadrolu öğretim üyesi olduğu ve adı geçen projede yer alması konusunda üniversitenin resmî izni olmadığı gibi belediyece onaylanan resmî projede ve belediye ile yapılan 21.06.2012 tarihli hizmet alımı sözleşmesinde isminin geçmediği, bununla birlikte belediye ile yapılan 21.06.2012 tarihli sözleşmenin yüklenici olarak …-Group T Tasarım Proje Uygulama tarafından imzalandığı, sözleşme kapsamına göre işin yapımında da bedelin yükleniciye ödeneceği, Group T Tasarım Proje Uygulama isimli ticari işletmenin sadece … tarafından işletildiği, bu hususlarla birlikte birleşen davada mimar …’ın belediye tarafından yükleniciye ödenecek hizmet bedelinden mimarlık hizmetine dair telif alacağını talep etmesi hususu birlikte ele alındığında malî hakların (mimari telif hakkı hariç) …’e devredildiği sonucuna varılmış olduğu, zira taraflar arasında malî hakların devrine ilişkin FSEK’nın 52 nci maddesine uygun yazılı bir sözleşme bulunmasa da yasal zorunluluk olduğu hâlde başlangıçta yazılı sözleşme yapılmadan edimini ifa eden diğer tarafın ifasını da kabul eden tarafların daha sonra şekle aykırılığı ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması sayılacağı, birleşen dava yönünden ise telif ücreti olarak bilirkişilerce tespit edilen 89.457,20 TL’nin hakkaniyete uygun olduğu gerekçesiyle asıl davada …’in tüm taleplerinin reddine, …’in eser sahipliği konusunda talebinin reddine, …’in “Ankara Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığının Ulus Kültür Merkezi Kapalı Çarşı Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” adlı mimari eserde davacı …’in (eserdeki mimarın telif alacağı hariç olmak üzere) malî hak sahibi olduğunun tespitine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 89.457,20 TL’nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.11.2020 tarihli ve 2019/1137 Esas, 2020/5228 Karar sayılı kararı ile; “…1. Asıl dava, Ankara Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı’nın “Ulusal Kültür Merkezi Kapalı Çarşı Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” adlı eser sahipliği ile bu eser üzerindeki mali hak sahipliğinin tespiti taleplerine ilişkindir.
Bir eserin sahibinin onu meydana getiren kişi olduğu FSEK m. 1/B ve m. 8/1 hükümlerinde belirtildikten sonra, Kanunun 11nci ve 12nci maddeleriyle de eser sahipliğine ilişkin karineler düzenlenmiştir. Somut olaya uygulanması gereken FSEK’in 11/1 inci maddesinde, “yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır” hükmüne yer verilmiştir. FSEK m.15/3 hükmünde ise, bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise, yahut herhangi bir kimse eserin sahibi olduğunu iddia etmekte ise, hakiki sahibi hakkının tespitini mahkemeden isteyebilir.
FSEK m. 11 ve m. 15 hükümlerinden anlaşıldığına göre, öngörülen karine aksi ispatlanabilen adi kanunu bir karidedir. Zira ancak adi kanuni karinelerin aksinin ispatı mümkündür. Böyle karineler ancak aksi ispat edilinceye kadar delil teşkil eder (bkz. KURU, Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Legal, …, 2016, s. 324, dn. 18). Diğer taraftan belirtmek gerekirse fikri ürün olan bir eserin sahibi, maddi bir fiiliyle o eseri meydana getiren kişi veya kişilerdir. Eser sahibi, yaratma faaliyetinin gerçekleşmesi ile birlikte eser üzerindeki tüm hakları da iktisap eder. Eseri meydana getirmek maddi bir fiil olması nedeniyle, fiil ehliyeti olmayanlar bile bir eser meydana getirerek o eserin sahibi olabilirler. Diğer bir ifade ile FSEK kapsamında eser sahibi olabilmek için herhangi bir eğitim veya yeterlilik şartına gerek bulunmadığı gibi herhangi bir kuruma bağlı çalışmak da eser sahibi olmaya engel olmaz. Zira Kanunla gerçek hak sahipliği prensibi kabul edilmiştir.
Fikri ürün olan eser maddi bir fiil ile meydana getirildiğine ve üzerinde ismin yazılması da eser sahipliğine yönelik adi kanuni karine oluşturduğuna göre, böyle bir karinenin aksi ve dolayısıyla eser sahipliği ve ortak yaratılan bir eserde ismi eser sahibi olarak yer almayan ortak da eser sahibi olduğunu her türlü delille ispat edebilir. Diğer bir ifade ile söz konusu karinenin aksi her türlü delille ispat edilebilir (ERDİL, Engin, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Şerhi, Vedat Kitapçılık, …, 2009, s. 343 vd. ile 390 vd.; LEVENT, Yavuz/ALICI, Türkay/MERDİVEN, Fethi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, s. 373).
Somut olayda ise, Dava konusu projenin Belediyeye sunulan aslında mimar olarak davalının ismi yazılı olup, davacılardan …’in isim ve imzası bulunmamaktadır. Bu durum eserin sahibinin davalı olduğuna dair aksi her türlü delille ispatlanabilen adi kanunu bir karine oluşturmaktadır. Karinenin aksini iddia eden davacılar ispatlamakla yükümlüdür. Belirtildiği üzere her türlü delille karinenin aksinin ispatı mümkün olduğuna, davacı …’inde projenin Belediyedeki aslında imzası bulunmadığına ve FSEK kapsamında eser sahibi olmak için herhangi bir yeterlilik vs ye gerek bulunmamasına rağmen, Mahkemece, Belediye tarafından onaylanan mimari projeyi yapan mimar olarak davalı …’ın adının yer aldığı, davalının eser sahibi olduğunu gösteren bu belgenin resmi bir belge olduğu, aksinin bir başka resmi belge ile ispatlanamadığı, davacılardan …’in de Hacettepe Üniversitesi’nde kadrolu öğretim üyesi olduğu, mesaisini Üniversitede geçirdiği, adı geçen projede yer alması konusunda Üniversitenin resmi izni olmadığı gibi Belediyece onaylı resmi projede ve Belediye ile yapılan Hizmet Alımı Sözleşmesinde isminin de geçmediği, Bu Sözleşmede muhatabın diğer davacı … (Ertek)-Grup Tasarım firmasının olduğu şeklinde isabetli olmayan gerekçeler ile söz konusu adi karinenin aksinin ispatına yönelik davacı taraf delilleri hiç değerlendirilmeden davacıların eser sahipliğine yönelik taleplerinin reddine karar verilmesi doğru olmadığından, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davacılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2. Birleşen dava ise, asıl davanın davalısı tarafından açılan mimarlık hizmetinden doğan alacağın tahsili talebine ilişkin olup, mahkemece bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, taraf vekillerinin rapora yönelik ciddi itirazları karşılanmamıştır. Bu itibarla mahkemece yeni bir bilirkişi heyeti oluşturularak tarafların itirazlarını karşılayacak şekilde davacı alacağının belirlenip, davalı tarafından yapılan ödemelerde tespit edilip alacaktan mahsup edildikten sonra varsa bakiye davacı alacağının hüküm altına alınması gerekirken, yetersiz ve denetime elverişsiz bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün temyiz eden taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
3. Bozma sebep ve şekline göre asıl davada taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davanın oy çokluğuyla bozulmasına, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle birleşen davanın oy birliğiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
11. Ankara 4. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 24.05.2021 tarihli ve 2021/72 Esas, 2021/157 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; asıl davada “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nin davalı … tarafından imzalanması karşısında FSEK’nın 11 nci maddesi gereğince eser sahipliği karinesinin aksinin ispatı için belgenin gerekli olup olmadığı, somut olayda mimar olmayan davacı … Erdugan’ın eser sahipliğine yönelik iddiası için sunulan diğer delillerin değerlendirilmesinin gerekli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre birleşen davada yeni bir bilirkişi raporu alınmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
A. Asıl dava yönünden yapılan incelemede;
14. Fikir ve sanat eserleri hukukunun en önemli kavramı eserdir. Bir fikrî çalışmanın, fikir ürününün korunabilmesi için, onun teknik anlamda eser niteliğini taşıması gerekir. Hangi fikir ürünlerinin eser olarak kabul edileceği FSEK’ya göre belirlenir. FSEK’nın 1 inci maddesinde eser; “sahibinin hususiyetini taşıyan ve aşağıdaki hükümler uyarınca ilim ve edebiyat, musikî, güzel sanatlar veya sinema eserleri sayılan her nevî fikir ve sanat mahsulüdür” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre, bir fikir ürününün eser olarak vasıflandırılabilmesi için iki unsurun bulunması gerekir. Bunlar, fikrî çalışmasının sahibinin özelliğini taşıması ve Kanun’da sayılan eser türlerinden olmasıdır.
15. Hemen belirtilmesi gerekir ki, fikrî bir çalışma, ancak dış dünyaya aksettirildiği ve üçüncü kişilerin duyularına hitap edecek niteliğe büründüğü takdirde eser niteliğini kazanabilir. Başka bir deyişle insanın düşünceleri değil, bunların dış âleme yansıdığı biçim eser olarak koruma altındadır. Ayrıca eser bir bütün olarak himaye görür; yoksa eserde yer alan veya eserde ifadesini bulan her türlü münferit fikir veya düşünce ayrı ayrı korumaya konu olamayacağı gibi, kural olarak bütünlük arz etmeyen fikir ürünleri de eser olarak nitelendirilemezler.
16. Mimari projeler bir yandan FSEK’nın 2 nci maddesinde ilim ve edebiyat eserlerinin alt grupları arasında, diğer yandan FSEK’nın 4 üncü maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. FSEK’nın 2/1-3 maddesine göre “Bediî vasfı bulunmayan her nevi teknik ve ilmî mahiyette fotoğraf eserleriyle, her nevi haritalar, plânlar, projeler, krokiler, resimler, coğrafya ve topoğrafyaya ait maket ve benzerleri, her çeşit mimarlık ve şehircilik tasarım ve projeleri, mimarî maketler, endüstri, çevre ve sahne tasarım ve projeleri.” ilim ve edebiyat eseri olarak nitelendirilmiştir. Görüldüğü gibi, yalnız mimariyle ilgili olan değil, sahibinin özelliğini taşımak kaydıyla her nevi plan, proje, kroki, tasarım, maket ve benzerleri eser olarak Kanun tarafından himaye edilmektedir. Bunların himaye edilmesi için, öncelikle sahibinin özelliğini taşıyor olmaları gerekir. Ayrıca sayılan eser türlerinin estetik (bediî) nitelikte olması gerekmez.
17. Estetik nitelik taşıyan proje ve benzerleri ilim ve edebiyat eseri olarak değil, FSEK’nın 4 üncü maddesi gereğince güzel sanat eseri olarak korunurlar. Özellikle mimarlık eserleri FSEK’nın 4 üncü maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. Öyleyse bir mimari proje, Kanun’da koruma altına alınan pek çok eser türünden farklı olarak, estetik özellik taşısa da taşımasa da himaye görmektedir. Zira bir mimari proje, estetik özellik taşısın veya taşımasın, eser olması sıfatıyla koruma altındadır.
18. FSEK anlamında eser sayılan fikir ürünleri üzerindeki hak, telif hakkı olarak anılmaktadır. Telif hakkına, kural olarak, eseri kim meydana getirmişse o sahip olur. Bu bakımdan eseri meydana getiren kişinin yaşının küçüklüğü, aklî melekelerindeki yetersizlik ve benzer sebeplerin önemi bulunmamaktadır. Örneğin mimarî projeyi çizen, onu meydana getiren kişi, sadece mimarî eseri vücuda getirmekle eser sahibi olur ve eser sahibi olması dolayısıyla telif hakkının ve telif hakkından doğan yetkilerin sahibi olur. Başka bir deyişle telif hakkına sahip olabilmek için, sadece eserin meydana getirilmesi yeterli olup bu konuda özel ihtisasa sahip olunması da gerekli değildir. Dolayısıyla eser sahipliği için eserin herhangi bir sicile tesciline veya herhangi bir makama tevdiine gerek yoktur.
19. Bununla birlikte mimarî projenin uygulanabilmesi için mimarlar odasının ve belediyenin onayı gerektiği akla gelebilir. Gerçekten bu işlemler yapılmadığı sürece mimari projenin tatbik edilmesi mümkün değildir. Fakat bu işlemler eser vasfının ve eser sahipliğinin kazanılmasıyla ilgili olmayan, birtakım idari işlemler niteliğinde olup bu işlemler yapılmadan da fikri çalışma eser olarak korunmaktadır. Ancak mimarî projenin mimarlar odası veya belediye tarafından onaylanması durumunda projede ismi belirtilenler lehine FSEK’nın 11 inci maddesi gereğince eser sahipliği karinesi söz konusu olmaktadır.
20. FSEK’nın 11 ve 12 nci maddelerinde eser sahipliğinin belirlenmesi ve eser üzerindeki hak ve yetkilerin kullanılması için iki ayrı kanuni karine düzenlenmiştir. Bunlardan ilki FSEK’nın 11 inci maddesindeki sahibinin adı belirtilen eserlerle ilgilidir. Anılan maddenin birinci fıkrası; “Yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimse, aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılır” hükmünü haizdir. Buna göre sahibinin adı belirtilen eserlerde eser sahibi olarak adını veya müstear adını kullanan kimse, aksi kanıtlanıncaya kadar o eserin sahibi olur. Aynı karine umumi yerlerde veya radyo-televizyon aracılığıyla verilen konferans veya temsillerde alışılmış biçimde eser sahibi olarak tanıtılan kişiler için de geçerlidir. Diğer kanuni karine ise FSEK’nın 12 nci maddesi ile düzenlenen sahibinin adı belirtilmeden alenileşen eserler üzerindeki hak sahipliği karinesidir.
21. FSEK’nın 11 ve 12 nci maddelerinde düzenlenen kanuni karine, aksi ispat edilebilen adi bir kanuni karinedir. Adi kanuni karineler ancak aksi ispat edilinceye kadar delil teşkil eder ve bunların aksi kural olarak her türlü delille ispatlanabilir. Bu kapsamda FSEK’nın 15/3 maddesi ile eser sahipliğinin tespit davası düzenlenmiştir. Buna göre bir eserin kimin tarafından vücuda getirildiği ihtilaflı ise hakiki sahibi, hakkının tespitini mahkemeden isteyebilir. Tespit davası hem eserin ihtilaflı olduğu hem de eserin başka bir kişiye mal edildiği hâllerde açılabilir.
22. Hemen belirtilmelidir ki HMK’nın 201 inci maddesi gereğince senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def’i (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler miktarı ne olursa olsun (tanıkla ispat sınırına bakılmaksızın) tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Senede karşı senetle ispat zorunluluğu ancak ispat edilecek iddianın hukuki işlem olması hâlinde uygulanır. Buna karşılık senede karşı ileri sürülen iddia (savunma) bir hukuki fiil ise bu hukuki fiil tanıkla ispat olunabilir. Ayrıca senedin taraflarından olmayan üçüncü kişiler de senede karşı olan iddialarını senetle ispat etmek zorunda değildirler.
23. Öte yandan Türk Medeni Kanunu’nun 7 nci maddesinde de adi bir kanuni karine öngörülmüştür. Buna göre resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir. Ancak HMK’nın 201 inci maddesi gözetildiğinde resmî olsun olmasın bütün senetlere karşı olan iddialar tanıkla ispat edilemez; sadece senet ile ispat edilebilir. Dolayısıyla resmî sicil ve senetlerin konusu bir hukuki işlem ise bunun aksi tanıkla ispat edilemez; sadece senet (kesin delil) ile ispat edilebilir. Bu kapsamda tapu dairelerinde düzenlenen resmî senetler ile tapu sicilinin konusu genellikle bir hukuki işlem olduğundan bunların aksinin senetle ispat edilmesi gerekir. Buna karşılık resmî sicil ve senetlerin konusu bir hukuki fiil ise bunların aksi tanıkla ispat edilebilir. Bu kapsamda İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 14.06.1965 tarihli ve 1965/3 Esas, 1965/3 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere nüfus kayıtları gibi devlet dairelerinde tutulan kayıtlar genellikle hukuki fiil niteliğinde olduğundan bunların aksi her türlü delil (ve bu arada tanık) ile ispat edilebilir (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Taşpınar Ayvaz, Sema/ Hanağası, Emel; Medeni Usul Hukuku, Ankara, 2018, s. 425.).
24. Buradan hareketle FSEK’nın 11 inci maddesinde düzenlenen eser sahipliği karinesi belgeye dayanıyor ise eser sahipliğinin tespiti davası kapsamında (bu karinenin aksinin ispat edilmesi hususunda) karinenin konusunun hukuki işlem olup olmadığına ve eser sahibi olduğunu iddia eden kişinin bu hukuki işlemin tarafı olup olmadığına göre senetle ispat zorunluluğunun bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Dolayısıyla mimarî projenin mimarlar odası veya belediye tarafından onaylanması veya mimari projenin kayıtlarının bu kurumlarda yer alması durumunda projede ismi belirtilenler lehine eser sahipliği karinesi söz konusu olacak ise de bu kayıtların hukuki fiil niteliğinde olduğu gözetildiğinde bunun aksi her türlü delille ispat edilebilecektir.
25. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; “Group T Tasarım Proje Uygulama” isimli ticari işletmeyi işleten davacı …’in “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” işinin ihalesini aldığı, neticede Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan anılan mimari ön projede yüklenici olarak davacı …’in imzası ile mimar olarak davalının imzasının bulunduğu anlaşılmaktadır.
26. Davacılar vekili, anılan projenin haklarının müvekkili davacı …’e ait olduğunu, her ne kadar Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan projede eser sahibi olarak davalı gözükse de davalının …’e ait ticari işletmede işçi olarak çalıştığını, projenin tamamen müvekkili davacı … tarafından hazırlandığını ve eser sahibinin müvekkili davacı … olduğunu ileri sürmüş; eser sahipliğine ilişkin olarak diğer delillerin yanında özellikle tanık beyanlarına, müvekkili davacı … tarafından yapılan eskiz çizimlerine, el çizimlerine, proje öncesinde ve çalışma sürecinde belediyeye sunulan dokümanlara ve davalının ticari işletmede kullandığını iddia ettiği bilgisayarın hard disk kayıtlarına dayanmıştır. Buna karşılık davalı vekili de davacıların müvekkilinden hizmet satın aldığını, bu kapsamda projenin tamamen müvekkili tarafından hazırlandığını, bu hususun Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan projede eser sahibi olarak müvekkilinin adının yazması ile de sabit olduğunu savunmuştur.
27. Dava konusu projenin Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan aslında mimar olarak davalının isim ve imzası yer almakta; davacı …’in isim ve imzası yer almamaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan proje gözetildiğinde FSEK’nın 11 inci maddesi gereğince eser sahibinin davalı olduğuna dair adi kanuni bir karine oluşmaktadır. Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan projede davacı …’in isim ve imzası yer almadığından anılan davacı yönünden yukarıda da belirtildiği üzere bu proje (ve Belediyede tutulan diğer kayıtlar) hukuki fiil niteliğinde olup bu karinenin aksi tanık dahil her türlü delille ispat edilebilir. Başka bir deyişle eser sahibi olarak davalıyı gösteren proje, yazılı bir delil olsa da HMK’nın 201 inci maddesi gereğince senede karşı senetle ispat zorunluluğunun, ancak ispat edilecek iddianın hukuki işlem olması hâlinde uygulanacağı gözetildiğinde karinenin aksinin yazılı belgeyle ispat edilmesi zorunlu değildir.
28. Mahkemece, Belediye tarafından onaylanan mimari projeyi hazırlayan mimar olarak davalı …’ın adının yer aldığı, davalının eser sahibi olduğunu gösteren bu belgenin resmî bir belge olduğu, aksinin bir başka resmî belge ile ispatlanamadığı gerekçesiyle davacılar vekilinin eser sahipliğine ilişkin olarak dayandığı delilleri değerlendirilmemiştir. Oysa mahkemece, her ne kadar eser sahipliği karinesinin dayanağı resmî bir belge olsa da davalının eser sahipliği karinesine konu iddianın hukuki işlem niteliğinde olmadığı, bu nedenle bu karinenin aksinin tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceği gözetilerek davacı … vekilinin dayandığı tanık dahil diğer deliller değerlendirilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davacı … ile davalı arasındaki yüklenici-taşeron ilişkisi olduğu, anılan davacının davalıdan mimarlık hizmeti satın aldığı, bunun aksinin davacılar tarafından ispat edilemediği, davacının davalı mimara kendi işyerinde teknik destek vererek yardımcı olmasının da FSEK’nın 10/4 maddesi gereğince teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar olup eser sahipliğine iştirake esas teşkil etmeyeceği, Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan projede davalı mimarın isim ve imzasının yanında yüklenici olarak davacı …’in imzasının da yer aldığı, her ne kadar projede davacı …’in isim ve imzası yer almasa da davacıların yüklenici ticari işletmeyi birlikte işlettikleri iddiası karşısında bu projenin davacı … yönünden de hukuki işlem niteliğinde olduğu ve bu karinenin aksinin HMK’nın 201 inci maddesi gereğince senetle ispat edilmesi gerektiği, zira FSEK’nın 11 inci maddesi ile öngörülen eser sahipliği karinesinin aksinin ispat edilebileceğinin düzenlendiği, bu ispatın her türlü delille yapılabileceğine dair düzenleme yer almadığı, dolayısıyla HMK’nın 201 inci maddesinin uygulanması gerektiği, öte yandan davacı … tarafından ileri sürülen Hacettepe Üniversitesinde öğretim üyesi olması nedeniyle projeyi imzalayamadığı iddiası karşısında taraf muvazaasının söz konusu olduğu ve bunun ancak yazılı delille ispat edilmesi gerektiği, dolayısıyla davacı …’in eser sahipliği karinesinin aksini yazılı delille ispatlayamadığı, bu nedenle asıl davada direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca asıl dava yönünden Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle asıl davaya yönelik direnme kararı bozulmalıdır.
B. Birleşen dava yönünden yapılan incelemede;
31. Birleşen dava, asıl davanın konusunu oluşturan “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” kapsamında hazırlanan eserin ücretinin tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekili tarafından “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” işi kapsamında hazırlanan projenin mimarının müvekkili olduğu, davalının talebi (siparişi) üzerine müvekkili tarafından projenin hazırlandığı, ancak ücretinin ödenmediği ileri sürülmüş; davalı vekili tarafından ise davacının müvekkiline ait ticari işletmede işçi olarak çalıştığı, projenin eser sahibinin müvekkili olduğu savunulmuştur. Ayrıca “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi” eser sahipliğine ilişkin uyuşmazlık asıl davanın konusunu oluşturmaktadır.
32. Hemen belirtilmelidir ki eser sahipliği tespiti istemli dava sürmekte iken eserden doğan alacak iddiasının incelenebilmesi eser sahipliğinin belirlenmesine bağlıdır. Dolayısıyla eser sahipliğinin belirlenmesiyle birlikte alacak davasının da incelenmesi gerekir.
33. Öte yandan çözümü hukuk bilgisi dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektirdiği için bilirkişiye başvurulduğu hâllerde mahkeme, bilirkişi raporunda noksan veya müphem gördüğü hususların tamamlanması veya açıklanması için kendiliğinden veya tarafların itirazı üzerine bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Ayrıca bilirkişi raporları arasında çelişki varsa, çelişki giderilmeden karar verilemez. Ancak, bilirkişi raporunun noksan ve müphem bulunmadığı (tam ve açık bulduğu), itirazların daha önce incelenmiş veya dava dosyasındaki bilgilerle karşılanmasının mümkün olduğunun belirlendiği hâllerde mahkeme, ek rapor almadan veya yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan bilirkişi raporuna karşı yapılmış olan itirazları kendisi de inceleyebilecektir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü C. III, … 2001, s. 2761).
34. Somut olayda mahkemece bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, taraf vekillerinin rapora yönelik ciddi itirazları karşılanmamıştır. Bu itibarla mahkemece asıl davada eser sahipliği tespit edilerek yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulup tarafların itirazlarını karşılayacak şekilde davacı alacağının belirlenmesi, davalı tarafından yapıldığı iddia edilen ödemelerin dava konusu proje için yapılıp yapılmadığı belirlenmesi, ödemeler bu proje kapsamında yapılmış ise alacaktan mahsup edildikten sonra varsa bakiye davacı alacağının hüküm altına alınması gerekirken, yetersiz ve denetime elverişsiz bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
35. Hâl böyle olunca birleşen dava yönünden de Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle birleşen davaya yönelik direnme kararı da bozulmalıdır.

IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
I- A bendinde (§14-30) gösterilen gerekçelerle asıl davada davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle oy çokluğuyla BOZULMASINA, bozma sebep ve şekline göre asıl davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
II- B bendinde (§31-35) gösterilen gerekçelerle birleşen davada taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle oy birliğiyle BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde asıl ve birleşen dava yönünden karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
21.06.2023 tarihinde yapılan ikinci görüşmede karar verildi.

“K A R Ş I OY”

Asıl dava, “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nin eser sahipliğinin tespiti istemine ilişkindir. Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan dava konusu “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nde yüklenici olarak davacı …’in imzası ile mimar olarak davalının imzası bulunmaktadır.

FSEK’nın 11/1 maddesi gereğince yayımlanmış eser nüshalarında veya bir güzel sanat eserinin aslında, o eserin sahibi olarak adını veya bunun yerine tanınmış müstear adını kullanan kimsenin aksi sabit oluncaya kadar o eserin sahibi sayılacağı düzenlenmiş; böylece eser sahipliği yönünden aksi ispat edilebilen adi bir kanuni karine öngörülmüştür. Mimari projeler bir yandan FSEK’nın 2 nci maddesinde ilim ve edebiyat eserlerinin alt grupları arasında, diğer yandan FSEK’nın 4 üncü maddesinde güzel sanat eserleri arasında sayılmıştır. Dolayısıyla estetik özellik taşısın veya taşımasın, eser olarak korunması gereken mimari projelerde de eser sahipliği karinesi söz konusudur. Bu itibarla Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan dava konusu “Ulus Kültür Merkezi, Kapalı Çarşı, Dolmuş Durakları Kompleksi Mimari Ön Projesi”nde eser sahibi olarak davalı yer aldığından eser sahibinin davalı olduğu yönünde kanuni bir karine mevcuttur.

Davacılar vekili tarafından davalı mimarın müvekkile ait ticari işletmede işçi olarak çalıştığı, dava konusu projenin de bu kapsamda meydana getirildiği, bu nedenle FSEK’nın 18/2 maddesi gereğince eser üzerindeki hakların müvekkiline ait olduğu ileri sürülmüştür. Ancak dosya kapsamı ile davalının davacıya ait ticari işletmede işçi olarak çalıştığı hususu ispatlanamamıştır. Taraflar arasındaki ilişki 2011 yılı itibariyle başlamış, davalı tarafından davacıya ait birçok projede mimarlık hizmeti verilmiştir. Bu husus davalının hâkim ortağı olduğu Kardeşler İnşaat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.ye daha önceki projeler neticesinde davacı tarafından kesilen faturalardan açıkça anlaşılmaktadır. O hâlde taraflar arasında yüklenici taşeron ilişkisinin bulunduğu kabul edilmelidir.

Öte yandan davalının proje hazırlamasında davacının bazı yardımları olmuş ise de FSEK’nın 10/4 maddesi gereğince mimari projenin hazırlanmasında yüklenicinin ve çalışanlarının yardımcı olması teknik hizmetler veya teferruata ait yardımlar olduğundan iştirake esas teşkil etmez. Dosya kapsamında aldırılan 07.09.2016 tarihli asıl ve 19.06.2017 tarihli ek bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere davalının projede imzası olmakla birlikte projeyle ilgili toplantılara davalı katılmış ve ikinci koruma kurulunda davalı ile beş defa proje hakkında görüşme yapılmıştır. Dolayısıyla davacının davalıdan mimarlık hizmeti aldığı, FSEK’nın 18/2 maddesi gereğince davacı işverenin eser sahibi olmadığı kabul edilmelidir.

Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan proje gereğince davalının eser sahibi olduğuna dair kanuni karinenin aksi ispat edilebilir. Ancak kanuni karinenin aksi ispat edilirken HMK hükümleri dikkate alınmalıdır. Zira HMK’nın 201 inci maddesi gereğince senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler tanıkla ispat olunamaz. Ankara Büyükşehir Belediyesine sunulan projede davalı mimarın isim ve imzasının yanında yüklenici olarak davacı …’in imzası da yer almaktadır. Her ne kadar projede davacı …’in isim ve imzası yer almasa da davacılar vekili tarafından müvekkillerinin ticari işletmeyi birlikte işlettikleri iddiasında bulunulmuştur. Dolayısıyla bu projenin davacı … yönünden hukuki işlem niteliğinde olduğu gözetildiğinde FSEK’nın 11/1 maddesi gereğince oluşan eser sahipliği karinesinin aksinin de ancak yazılı belgeyle ispat edilmesi gerekmektedir. Zira FSEK’nın 11 inci maddesi ile eser sahipliği karinesinin aksinin ispat edilebileceği düzenlenmiş, bu ispatın her türlü delille yapılabileceğine dair düzenlemeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla eser sahipliği tespit davasında da HMK’nın 201 inci maddesinin uygulanması gerekmektedir.

Bununla birlikte davacı … vekili tarafından, dava konusu eserin müvekkilince hazırlanmasına rağmen müvekkilinin Hacettepe Üniversitesinde öğretim üyesi olması nedeniyle projeyi imzalayamadığı, bu nedenle yasal zorunlulukla davalının eser sahibi olamamasına rağmen projeyi imzaladığı ileri sürülmüştür. Dolayısıyla iddianın ileri sürülüş şekli itibariyle davacı, taraf muvazaasına dayanmaktadır. Davacının taraf muvazaasına dayalı olarak açtığı bu davanın ise ancak yazılı delille kanıtlaması gerekir.

Bu itibarla FSEK’nın 15/3 maddesi gereğince açılan eldeki eser sahipliği tespit davasında FSEK’nın 11 inci maddesi ile davalı lehine oluşan eser sahipliği karinesinin aksinin yazılı delille ispatlanması gerekir.

Hâl böyle olunca, mahkemece, Belediye tarafından onaylanan mimari projeyi hazırlayan mimar olarak davalı …’ın adının yer aldığı, davalının eser sahibi olduğunu gösteren bu belgenin resmî bir belge olduğu, aksinin bir başka belge ile ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının eser sahipliği talebinin reddedilmesi doğru olduğundan asıl davada direnme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyorum.