Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/918 E. 2023/630 K. 14.06.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/918
KARAR NO : 2023/630
KARAR TARİHİ : 14.06.2023

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/1314 E., 2020/1511 K.
KARAR : Davanın kabulüne

Taraflar arasındaki sözleşmenin feshinin tespiti, alacak ve menfi tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle değişik gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında hisse devir sözleşmesi imzalandığını, bu kapsamda dava dışı Tuana Doğal Kaynak Suları A.Ş’nin %50 hissesinin 1.500.000 Euro karşılığında devri konusunda anlaşıldığını, müvekkili tarafından toplamda 550.000 Euro tutarında ödeme yapıldığını, sözleşmenin son paragrafı gereğince müvekkilinin herhangi bir sebeple vazgeçmesi hâlinde verdiği parayı makul süre vererek geri alabileceğinin kararlaştırıldığını, sözleşme sonrasında hisse devrinin onaylanarak tescil edildiğini, ancak şirketin herhangi bir faaliyetinin olmadığını ve şirketin kâr elde edemediğini, bu amaçla şirkete ihtarname göndererek ödenen bedelin geri istendiğini, şirket ortaklığından çıkmak amacıyla Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde dava açıldığını, davalının da bu suretle müvekkilinin iradesinden haberdar olduğunu, taraflar arasındaki yazılı sözleşmede müvekkilinin herhangi bir sebeple vazgeçmesi hâlinde verdiği parayı makul süre vererek geri alabileceğinin kararlaştırıldığını, müvekkilinin hem sözleşmedeki hakkına dayalı olarak hem de hataya düşürülmüş olup hisse aldığı şirketin faaliyette olduğuna dair yanıltılmış olması nedeniyle sözleşmeyle bağlı olmadığına dair iradesini açıkladığını ileri sürerek müvekkilinin davalıya ödediği 400.000 Euro’nun davalıdan tahsili ile müvekkilinin bakiye borcu olan 1.000.000 Euro nedeniyle borçlu olmadığının ve sözleşmenin feshedildiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı vekili; davacının Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde çıkma istemi ile dava açtığını, her iki davada da aynı yönde taleplerin mükerrer bulunduğunu, sözleşme uyarınca şirketin yatırıma ihtiyacı olduğunun davacı tarafından bilindiğini, davacının şirketin durumundan haberdar olduğunu, şirketin faaliyetinin devam ettiğini, davacının üstüne düşen edimi ifa etmediğini ve kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 07.02.2018 tarihli ve 2016/192 Esas, 2018/75 Karar sayılı kararıyla; hisse devri sözleşmesinde her ne kadar davacının herhangi bir sebeple vazgeçmesi hâlinde verdiği parayı makul süre vererek geri alabileceği kararlaştırılmış ise de, hisse devri gerçekleştiğinden ve ticaret sicilde gerekli tescil yapıldığından koşulsuz dönme hakkının bu aşamada kullanılmasının mümkün olmadığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 31/5 inci maddesi gereğince edimler arasında aşırı orantısızlık bulunmasının esaslı yanılma olduğu, öğrenme tarihinden itibaren bir yıl içinde ödenen bedelin iadesinin talep edilebileceği, davacı taraf hisse devrinden sonra Antalya 5. Noterliğinin 16.06.2014 tarihli ve 13309 yevmiye numaralı ihtarnamesiyle sözleşmeyi feshettiği, ortaklıktan ayrılmak istediğini ve ödediği bedelin iadesini talep ettiği, yine Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/304 Esas sayılı dosyasında 24.07.2014 tarihinde açtığı davada ortaklıktan ayrılmak istediğini ileri sürdüğü, yine Kayseri 7. Noterliğinin 19.11.2015 tarih ve 36229 yevmiye numaralı ihtarnamesinde de sözleşmeyi feshederek ödediği bedelin iadesini talep ettiği, sözleşmede devredilen %50 hissenin değerinin 1.500.000 Euro olarak belirlendiği, davacının edimi ile gerçek hisse bedeli arasında yaklaşık sekiz kat fark bulunmakla edimler arasında oransızlık bulunduğu, davacının edimi fahiş olup karşılığındaki davalı ediminin çok düşük miktarda olduğu, yine şirketin fabrikasının metruk vaziyette ve gayri faal olduğu, davacının hile ve esaslı yanılma sonucu sözleşmeyi imzaladığı ve bu nedenle de sözleşmeden dönebileceği ve ödediği bedeli geri isteyebileceği gerekçesiyle davanın kabulüne, taraflar arasında imzalanan hisse devrine ilişkin tarihsiz sözleşmenin feshedildiğinin tespitine, dava dışı Tuana Doğal Kaynak Suları Madencilik Turz. Gıda İnş. İth. İhr. Tic. Paz. San. A.Ş.’nin davalı tarafından davacıya devredilen %50 hisseye karşılık gelen 2500 hissesinin davalıya iadesi karşılığında davacının ödediği 400.000 Euro’nun 01.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek kamu bankalarınca Euro cinsi mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının bakiye sözleşme bedeli olan 1.000.000 Euro’dan dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesi 31.12.2018 tarihli ve 2018/816 Esas, 2021/2179 Karar sayılı kararı ile; davacının davaya konu şirketin hisselerini 1.500.000 Euro bedelle devraldığı, davacının otel işletmecisi olup hissesini devraldığı şirketin ekonomik durumu, bilançosu, vergi borçları ve işletmelerinin durumu konusunda bilgi edinmesi gerektiği, ayrıca sözleşme kapsamında dava dışı şirkete ait ticari işletmenin yatırım ihtiyacı olduğunun tespit altına alınıp bu konuda gerekli yatırımların borçlanmak suretiyle gerçekleştirilmesinin öngörüldüğü, bu durumda davacı tarafça hata hükümlerine dayanılarak sözleşmenin feshi yoluna gidilmesinin mümkün olmadığı, ancak taraflar arasında düzenlenen sözleşmede davacının ‘herhangi bir sebeple vazgeçmesi hâlinde verdiği parayı makul süre vererek geri alabileceğinin düzenlendiği, İlk Derece Mahkemesince şirket hisse devir işleminin gerçekleştiği ve ticaret sicilinde gerekli tescil işleminin yapılması nedeniyle koşulsuz dönme hakkının bu aşamada kullanılmasının mümkün olmadığı belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı Kanun) uyarınca anonim şirket hisse devirlerinin Ticaret Sicil Müdürlüğüne bildirilmesi hâli kurucu bir etki yaratmadığı, ayrıca 6102 sayılı Kanun’un anonim şirketlerde pay senetlerini düzenleyen 484 ve devamı maddelerinde de sözleşmeden dönmeye ilişkin bir kısıtlılık hükmü bulunmadığı, bu durumda taraflar arasındaki sözleşmede davacıya herhangi bir sebep bildirmeksizin sözleşmeden dönme hakkı tanındığına göre sözleşmeden dönme durumunun hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinin gerektiği, davacı taraf hissesini satın aldığı şirketin atıl durumda olduğunu, kâr elde etmediğini ve umduğu tutarda bir yatırım özelliği taşımadığını ileri sürmüş olup gerek iddianın ileri sürülüş biçimi, gerekse süresi itibariyle davacının fesih işlem ve eylemlerinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu düşünülemeyeceği gibi davacı tarafça eldeki davanın açılmasından önce mahkemeye başvurularak anonim şirket ortaklığından çıkma isteminde bulunulmuş olması ve yargılama sırasında davacının ortaklar genel kurul toplantısında dava dışı şirketin yönetim kurulu üyeliğine seçilmesi hususlarının da bu duruma aykırı olamayacağı gerekçesi ile davalı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı vekilinin istinaf isteminin İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesi yönünden kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak yukarıdaki gerekçeyle davanın kabulüne, taraflar arasında imzalanan hisse devrine ilişkin tarihsiz sözleşmenin feshedildiğinin tespitine, dava dışı Tuana Doğal Kaynak Suları Madencilik Turz. Gıda İnş. İth. İhr. Tic. Paz. San. A.Ş.’nin davalı tarafından davacıya devredilen %50 hisseye karşılık gelen 2500 hissesinin davalıya iadesi karşılığında davacının ödediği 400.000 Euro’nun 01.12.2015 tarihinden itibaren işleyecek kamu bankalarınca Euro cinsi mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, davacının bakiye sözleşme bedeli olan 1.000.000 Euro’dan dolayı borçlu olmadığının tespitine oy çokluğuyla karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “…1- Aşağıdaki bentte açıklanan bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dava, taraflar arasındaki sözleşmedeki dönme hakkının hüküm altına alınması istemine ilişkin olup, davacı dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde her ne kadar hataya düştüğünden söz etmişse de dilekçelerin bütünü nazara alındığında ve dilekçelerin netice-i talep kısımlarında sözleşmeye geçerlilik tanınarak taraflar arasındaki sözleşme hükmü dairesinde feshettiğini ileri sürerek sözleşme uyarınca 400.000 Euro’nun davalıdan tahsili ile müvekkilinin bakiye borcu olan 1.000.000 Euro nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ve sözleşmenin feshedildiğinin tespitine karar verilmesini istemiştir. Dava bu şekilde bir hukuksal nedene hasredilmişken İlk Derece Mahkemesince davacının sözleşmeden kaynaklı dönme hakkının yerinde olmadığı ancak davacının hataya duçar olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Mezkur hükme karşı davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurmamış olması sebebiyle varlığını ileri sürdüğü dönme hukuki sebebinden kaynaklı istemin reddine dair kararın gerekçesi, davalı taraf bakımından usuli müktesep hak oluşturmaktadır. Hal böyle iken Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf istemi üzerine İlk Derece Mahkemesinin hata sebebine dayalı davanın kabulüne dair kararı yerinde görülmeyerek kaldırılmış fakat bu kerre davacı yanca sözleşmedeki dönme hakkının kullanılmasının haklı nedenlere dayandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak az önce de açıklandığı üzere İlk Derece Mahkemesinin dönme hukuki sebebinden kaynaklı istemin reddine dair kararının gerekçesi davalı bakımından usuli müktesep oluşturduğu gibi Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK’nın 355. maddesine de uygun olmadığı anlaşılmakla bu hususlar göz ardı edilerek verilen hükmün davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; davacının açıkça hata hükümlerine dayandığı, bozma kararına uyulması durumunda bilirkişi raporlarına göre dava dışı şirketin bilanço değeri kapsamında davacının şirket hisselerini devir aldığı 06.12.2013 tarihi itibariyle %50 hisse değeri 4.190.700,00 TL (1,5milyon Euro x 2,80=) olarak gösterilmiş ise de, o tarihte şirkete ait taşınmaz ve işletmelerin toplam rayiç değerinin 1.037.923,00 TL olduğu, bunun davacının aldığı hisse oranı olan %50 itibariyle yaklaşık 519.000,00 TL olduğu, anılan malvarlıkları satışa çıkarıldığında reel gelirin çok daha düşük olacağının aşikâr olduğu, sekiz kat fazla fiyat öngörülmek suretiyle davacının esaslı hataya düşürüldüğü, esasen şirket aleyhine Antalya 12. İcra Müdürlüğü nezdinde başlatılan 600.000,00 TL’lik icra takibi esas alındığında, tablonun daha da davacı aleyhine olabileceği, şirket bünyesinde var gözüken fabrika ve makine gibi birçok varlığın atıl ve kullanılamaz vaziyette olduğunun sözleşmeden ve kısmi edadan sonra anlaşıldığı, edimler arasında aşırı orantısızlığın bulunduğu, davacı tarafça ispat edilmiş olmasına rağmen davacı vekilinin temyiz itirazları reddedilip davalı vekilinin temyizi kabul edilmek sureti ile dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde her ne kadar davacının hataya düştüğünden söz edilmiş ise de dilekçelerin bütünü nazara alındığında ve dilekçelerin talep sonuçlarında sözleşmeye geçerlilik tanınarak taraflar arasındaki sözleşme hükmü dairesinde sözleşmeyi feshettiğini ileri sürüp davacının talepte bulunduğu kabul edilmekle İlk Derece Mahkemesi kararına göre dönme hakkının yerinde olmadığı, ancak davacının hataya duçar olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği, bu karara karşı istinaf talebinde bulunanın davalı olması sebebiyle dönme hukuki sebebinden kaynaklı istemin reddine dair kararın gerekçesinin davalı bakımından usuli müktesep hak oluşturduğu gerekçesiyle bozma kararı verildiği, ancak bu durumda davacının aldığı %50 hisseye sekiz kat fazla fiyat öngörüldüğü hususu ispat edilmiş olmasına rağmen davanın reddine karar verilmesinin açık bir hak kaybına yol açacağı, ayrıca Yargıtay bozma kararının aksine Bölge Adliye Mahkemelerine İlk Derece Mahkemelerinin kararlarını kaldırıp tamamen yeniden hüküm verme yetkisi verildiğini, bu yetkinin kullanılmasının dava dosyasında bulunan delillerin tamamının değerlendirilmesiyle olacağından ve istinaf mahkemesinin dosyadaki delillerin bir kısmını hiç değerlendirmeden yeniden esas hakkında hüküm kurmasının istinaf sistemiyle de bağdaşmayacağı, bu sebeple İlk Derece Mahkemesinin kararını istinafa taşıyanın lehine usuli müktesep hak oluşturmayacağı da gözetilerek bozma kararının açıkça hak kaybına yol açacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; bozma kararıyla oluşan usuli müktesep hakka aykırı karar verildiğini, dönme hakkının hisse devir vaadi sözleşmesinin konusu olduğunu, hisse devir sözleşmesinin yapılmasından sonra dönme hakkının kullanılamayacağını, bu sebeple kaleme alınan ret gerekçesinin istinaf edilmediğini, bu durumda sözleşmeden dönme hakkının incelenemeyeceğini, müvekkili lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunu, istinaf incelemesinin istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılması gerektiğini, sadece davacı hakkının korunmasının yerinde olmadığını, davacı talebinin sözleşmedeki dönme hakkına dayalı olduğunu, iddianın genişletilmesi yasağı kapsamında talebin başka yönden incelenemeyeceğini, irade sakatlık hâllerine dayanılarak talep ileri sürülemeyeceğini, mahkemece davanın 1.500.000 Euro üzerinden harçlandırılmasına rağmen hükümde 100.000 Euro ile ilgili olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulmadığını, hataya dayalı olarak ileri sürülen taleplerin hak düşürücü süreden reddi gerektiğini, davacının temyizinde ilk derece mahkeme kararı gerekçesinin onanmasının talep edildiğini, ayrıca kabul anlamına gelmemekle birlikte hakkın kötüye kullanımının söz konusu olduğunu, davacının şirket ortağı olduğunu bildirerek toplantılara katılma isteğini ilettiğini, davacının şirketin yatırıma ihtiyacı olduğundan haberdar olduğunu, 14.10.2017 tarihli toplantıda şirket yönetim kurulu başkanlığına atandığını, verilen kararda sözleşme kapsamında düzenlenen teminat senedi ile dava konusu hisseler hakkında hüküm kurulmamasının hatalı olduğunu, şirket hakkındaki değerlemelerin gerçeği yansıtmadığını belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.

C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesince, davacı taleplerinin taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen dönme hakkına ilişkin hukuki sebep yönünden reddedilip irade sakatlığı hukuki sebebine dayalı kabul edilmiş olması ve bu karara ilişkin davacı tarafça istinaf isteminde bulunulmamış olması karşısında, sözleşmeden dönme hakkına ilişkin hukuki sebep yönünden davacı taleplerinin reddine ilişkin gerekçenin davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmayacağı, buradan varılacak sonuca göre sözleşmeden dönme hakkına dayalı olarak davacı taleplerinin kabulüne ilişkin Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 342, 352, 353 ve 355 inci maddeleri

2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2.Ülkemizde iki dereceli yargı sistemi uygulanmakta iken, 2004 yılında kabul edilen 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesi ve 6100 sayılı Kanun ile istinaf kanun yolu hükümlerinin düzenlenmesi, bu düzenlemeye uygun olarak 20.07.2016 tarihinde bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlaması ile üç dereceli yargı sistemine geçilmiş bulunmaktadır.

3.Bir davanın, talepler ve belirtilen sebeplerle sınırlı olarak, bir üst derece yargı yerince, yeniden görülmesini, gerekiyorsa yeniden hükme bağlanmasını amaçlayan kanun yoluna “istinaf” denir. Hemen belirtilmelidir ki istinafta, davanın bir üst derece yargı yerince, tüm boyutları itibari ile değil; sadece tarafların talepleri ve ileri sürmüş oldukları sebeplerle sınırlı bir biçimde ikinci kez ele alınıp görülür.

4.Gerek Türk hukukunda gerekse mukayeseli hukukta, istinaf kanun yolu incelemesi “somut olay adaletinin sağlanması” ihtiyacı üzerine doğmuş ve uygulanmaya başlanmıştır. Hukuk yargılamasında istinaf; ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş kararlarının, hem maddi vakıa incelemesi yapan hem de hukukilik denetimi yapma yetkisi bulunan daha üst dereceli mahkemece tekrar incelenmesini, taleplerle belirlenen sınırlar içerisinde ikinci kez görülerek, hatalı hâllerin düzeltilmesi suretiyle karara bağlanmasını istemek olarak tanımlanabilir. İstinaf kavramı, incelemenin içeriği itibari ile “dar ve geniş anlamda istinaf” olarak ikiye ayrılır. Türk hukuk sisteminde kanun koyucu tercihini “dar anlamda istinaf” sisteminden yana kullanmıştır. Buna göre; İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararın denetlenmesi anlamında sadece gerekli ve itiraz konusu edilen hususlarda inceleme yapılarak bir karar verilir.

5.Kanun yolları düzeltici ve bozucu kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılır. Düzeltici kanun yolunda, ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararda hukuka aykırılık tespit edildikten sonra dosya yeniden karar verilmesi için İlk Derece Mahkemesine gönderilmez, aksine üst mahkeme kendisi karar verir. Bozucu kanun yolunda ise, hukuka aykırılık tespit edilirse karar bozulur ve fakat yüksek mahkeme kendisi bir karar veremez, yeni bir karar verilmesi için dosyayı genellikle Bölge Adliye Mahkemesine istisnai hâllerde de ilk derece mahkemesine geri gönderir. Buradan hareketle; temyiz kanun yolu bozucu kanun yolu olup, buna karşılık istinaf kanun yolu ise hüküm mahkemesi sıfatı nedeniyle düzeltici kanun yoludur. Diğer bir söylemle Yargıtay; hukuka aykırı alt derece mahkemesinin hükmünü sadece bozar, yeniden yargılama yapıp bir karar veremez. Bölge adliye mahkemesi ise; İlk Derece Mahkemesi kararı üzerinde yaptığı denetleme sonucunda hukuka aykırılık tespit ettiği takdirde veya Yargıtayın bozma kararı sonucunda dosyanın kendisine gönderilmesi hâlinde yeniden yargılama yaparak karar vermek zorundadır.

6.İstinaf kanun yolu, 6100 sayılı Kanun’un sekizinci kısmının birinci bölümünün 341 ilâ 360 ıncı maddeleri arasında, temyiz kanun yolu da ikici bölümünün 361 ilâ 373 üncü maddeleri arasında düzenleme altına alınmıştır.

7. Kanun koyucu temyiz sebeplerinin tek tek gösterilmesinin (6100 sayılı Kanun md. 371) aksine, istinaf sebeplerini tek tek saymamış, “istinaf sebepleri şunlardır” şeklinde bir düzenlemede bulunmamıştır. Bunun yerine istinaf kanun yolunun niteliğine uygun olarak genel bir sebep göstermiştir (6100 sayılı Kanun md. 342-2/e, md. 353/6). İstinaf başvurusunda bulunan, istinaf dilekçesinde, dayanmış olduğu istinaf sebebiyle birlikte Bölge Adliye Mahkemesinden “nasıl bir karar verilmesi gerektiğine ilişkin iradesini” açık ve kesin bir dille ortaya koymalıdır. Zira başvurucuyu haklı bulan Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesi kararını, istinaf talebinde çizilen çerçeve içerisinde kalmak kaydıyla değiştirebilir; talepten daha fazlasına karar veremez. Bu kuralın istisnasını kamu düzenine aykırılık hâlleri oluşturur (6100 sayılı Kanun md. 357).

8. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun özellikle 353 üncü maddesine bakıldığında istinaf sebebinin “ilk derece mahkemesi kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olmaması” şeklinde düzenlenmiş olduğu söylenebilir. Dolayısıyla istinaf sebepleri, temyiz sebeplerinden çok daha geniş bir çerçeve çizmektedir. Buradan hareketle istinaf dilekçesinde yer alan istinaf sebepleri Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak olan incelemenin sınırlarını çizmesi bakımından büyük önem taşımaktadır. Nitekim istinaf sebebinin gösterilmemesi hâlinde, hükümde kamu düzenine aykırı bir husus da bulunmuyorsa, istinaf talebinin ön inceleme aşamasında reddedileceği hususu tartışmasızdır.

9. İstinaf incelemesinin kapsamı ise 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi ile düzenlenmiş olup buna göre inceleme istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu kendiliğinden gözetir. Buna göre; Bölge Adliye Mahkemesi, incelemesini istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplere bağlı olarak yapmak zorundadır. Temyiz incelemesinden farklı olarak, Bölge Adliye Mahkemesinde yapılacak incelemede tarafların ileri sürdüğü sebeplerle bağlı kalınmasının nedeni, Bölge Adliye Mahkemesinin İlk Derece Mahkemesinin kararının kanuna aykırılığını tespit etmesi hâlinde, çoğu zaman yeniden yargılama yaparak yeni bir karar verebilmesidir. Tercih edilen istinaf sisteminde, ilk derecedeki yargılama tümüyle tekrarlanmamaktadır. Bu sebeple, istinaf sebepleri ile sınırlı tutulmuştur. Zira, istinaf incelemesi İlk Derece Mahkemesi kararını denetleyerek ondan sonra yapılan yargılama özelliği taşımaktadır. Bununla beraber, kamu düzenini ilgilendiren hususlarda Bölge Adliye Mahkemesi istemle bağlı olmaksızın resen inceleme yapar.
10. Bu anlamda 6100 sayılı Kanun ile düzenlenen istinaf sebeplerinin “kamu düzenine aykırılık ve taraflarca ileri sürülen” nedenler olmak üzere iki ayrımda incelenmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırılık mutlak istinaf sebebidir ve Bölge Adliye Mahkemesince kendiliğinden gözetilir. Bu nedenle kamu düzenine aykırı bir sebebin istinaf dilekçesinde ileri sürülüp sürülmemesinin de bir önemi bulunmamaktadır. Ne var ki kamu düzenine aykırı olmayan istinaf sebeplerinin istinaf dilekçesinde mutlaka gösterilmesi gerekmektedir. Kamu düzenine aykırı olmayan bir istinaf sebebi istinaf dilekçesinde gösterilmemiş ise Bölge Adliye Mahkemesince kendiliğinden dikkate alınamaz. Çünkü istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.

11. Genel olarak istinaf sebebinden maksat, İlk Derece Mahkemesi kararının ve buna dayanak oluşturan yargılamanın neden hatalı veya eksik olduğunu gösteren, somut bir biçimde temellendirilmiş bulunan iddialardır. İstinaf yargılaması, hem hukuka uygunluk hem de vakıalara uygunluk denetimi yapılmasını konu almaktadır. Bu bağlamda, hukuka uygunluk denetimiyle ilişkili bir istinaf sebebi ileri sürülmek isteniyor, yani hangi hukuk kuralının hiç uygulanmadığı ya da yanlış uygulandığı iddia ediliyorsa, dayanakları ile birlikte buna, istinaf sebebi olarak, istinaf dilekçesinde açıkça işaret edilmesi
gerekir. Burada sözü edilen hukuk kuralı, usul hukukuna ilişkin olabileceği gibi maddi hukuku da ilişkin olabilir. İstinaf dilekçesinde, vakıalara uygunluk denetimiyle ilişkili bir husus, istinaf sebebi olarak ileri sürülmek isteniyorsa, İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan vakıaların tespitindeki hataların ve eksikliklerin neler olduğunun yahut hangi delilin ya da delillerin değerlendirilmesinde yanlışlıklar yapıldığının olabildiğince somut bir biçimde belirtilmesi zorunluluk arz eder.

12. İstinaf başvurusunda bulunan istinaf dilekçesinde, dayanmış olduğu istinaf sebebiyle uyum içerisinde olacak şekilde Bölge Adliye Mahkemesinden nasıl bir karar verilmesi gerektiğine ilişkin iradesini açık ve kesin bir dille ortaya koymalı ve belirtmelidir. Dayanılan istinaf sebepleri, Bölge Adliye Mahkemesinin yapacağı inceleme sonucu vereceği karar içeriğinin belirlenmesinde belirleyici bir işlev görecektir. İstinaf talebi olarak yapılan bu tespit çerçevesinde, istinaf başvurusunda bulunan, dilekçesinde İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını mı yoksa değiştirilmesini mi istediğini; değiştirilmesini istiyorsa, hangi kapsamda ve nasıl değiştirilmesi gerektiğine ilişkin iradesini açıkça ortaya koymalıdır. Buna karşılık istinaf başvurusunda bulunan, İlk Derece Mahkemesinin hükmüne dayanak yaptığı maddi vakıaların tespitinde yahut delillerin değerlendirilmesinde hatalı davrandığını ileri sürüyorsa, Bölge Adliye Mahkemesinden bu kapsamda yeni bir yargılama yapmasını ve uyuşmazlığın esası hakkında yeni bir hüküm vermesini, İlk Derece Mahkemesi hükmünün değiştirilmesini istemelidir. Başvurucuyu haklı bulan Bölge Adliye Mahkemesi, İlk Derece Mahkemesi kararını, istinaf talebi içerisinde kalmak kaydıyla değiştirebilir; ancak talepten daha fazlasına karar veremez.

13. 6100 sayılı Kanun’un 357 nci maddesinin “Yapılamayacak işlemler” başlığı altında “…bölge adliye mahkemesince re’sen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz…” düzenlemesi ile Bölge Adliye Mahkemesince resen dikkate alınması gereken durumlar dışında İlk Derece Mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenmeyeceği ve yeni delillere dayanılmayacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla istinaf kanun yolunda tamamen yeni bir yargılama yapıldığını söylemek mümkün değildir. Asıl amaçlanan ilk derece mahkemesi kararını hukuki ve maddi yönden denetleyerek eksiklikleri gidermek ve hataları düzeltmektir. İlk derece yargılamasının usulüne uygunluğu, vakıa tespitlerinin doğru olup olmadığı, hukukun doğru uygulanıp uygulanmadığı denetlenmektedir.

14. İlk Derece Mahkemesi kararının istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonrası hatalı olduğu tespit edildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince yeniden yargılama yapılarak esas hakkında karar verilmektedir. Şöyle ki, mahkemenin esas hakkındaki kararında tarafların iradeleri ve tasarrufları belirleyici olmaktadır. İstinafın da öncelikli amacı somut olay adaletini gerçekleştirmek olduğundan tarafların iradesi ve tasarrufuna üstünlük tanınması da bu amacın doğal sonucudur. Resen araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda istinaf mahkemesi taraflarca ileri sürülen sebeplerle bağlı değilse de taraflarca hazırlanma ilkesini uygulandığı davalarda istinaf sebepleri ile bağlıdır.

15. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dilekçesi içeriğinde irade sakatlığına ilişkin bir kısım beyanlardan sonra taraflar arasında imzalanan hisse devir sözleşmesinde düzenlenen dönme hakkına dayalı olarak sözleşmenin feshi ile alacak ve menfi tespit taleplerinin ileri sürüldüğü, İlk Derece Mahkemesince davacının sözleşmeden doğan dönme hakkının yerinde bulunmamakla birlikte davacının iradesinin hata hükümleri çerçevesinde sakatlanmış olduğundan bahisle davanın kabulüne karar verildiği, bu karara karşı ise sadece davalı tarafça istinaf isteminde bulunulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılan istinaf incelemesinde ise İlk Derece Mahkemesinin hata (irade sakatlığı) sebebine dayalı davanın kabulüne dair kararı yerinde görülmeyerek kaldırılıp davacı yanca sözleşmedeki dönme hakkının kullanılmasının haklı nedenlere dayandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.

16. İlk Derece Mahkemesince, davacı taleplerinin taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen dönme hakkına ilişkin hukuki sebep yönünden reddedilip irade sakatlığı hukuki sebebine dayalı kabul edilmiş olması ve bu karara ilişkin davacı tarafça istinaf isteminde bulunulmamış olması sonucu taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen dönme hakkına ilişkin hukuki sebep yönünden davacı taleplerinin reddine ilişkin gerekçe, davalı taraf yönünden usuli kazanılmış hak oluşturmaktadır. Zira İlk Derece Mahkemesi kararındaki davacının taleplerinin dönme hakkına ilişkin hukuki sebep yönünden yerinde bulunmamasına dair gerekçenin istinaf başvurusunda bulunan davalı tarafın sıfatına bağlı olarak 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi gereğince istinaf inceleme kapsamı dışındadır.

17. Bu çerçevede her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince; bozma kararlarının aksine Bölge Adliye Mahkemelerine İlk Derece Mahkemelerinin kararlarını kaldırıp tamamen yeniden hüküm verme yetkisi verildiği, bu yetkinin kullanılmasının dava dosyasında bulunan delillerin tamamının değerlendirilmesiyle olacağından ve istinaf mahkemesinin dosyadaki delillerin bir kısmını hiç değerlendirmeden yeniden esas hakkında hüküm kurmasının istinaf sistemiyle de bağdaşmayacağı, bu sebeple İlk Derece Mahkemesinin kararını istinafa taşıyanın lehine usuli müktesep hak oluşturmayacağı belirtilmiş ise de; hukukumuzda kabul edilen dar anlamda istinaf sistemine uygun olarak 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi gereğince istinaf incelemesi, davalının ileri sürdüğü istinaf sebepleriyle sınırlı olarak gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmamış olması nedeniyle davalı yararına oluşan usuli kazanılmış hak nazara alınmaksızın davacının dönme hakkının haklı nedenlere dayandığından bahisle verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesine uygun bir karar olduğu söylenemez.

18. Bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesince, taraflar arasındaki sözleşmede öngörülen dönme hakkına ilişkin hukuki sebebe dayalı davacı taleplerinin reddine ilişkin gerekçe yönünden davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek 6100 sayılı Kanun’un 355 inci maddesi gereğince davalı tarafça ileri sürülen istinaf sebepleri çerçevesinde yapılacak inceleme ve değerlendirme neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken belirtilen hususlara aykırı şekilde davacının sözleşmeden dönme hakkına dayalı olarak ileri sürdüğü taleplerin kabulüne dair Bölge Adliye Mahkemesince verilen karar usul ve yasaya aykırıdır.

19. Hâl böyle olunca; Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
14.06.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.