YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/91
KARAR NO : 2023/105
KARAR TARİHİ : 22.02.2023
MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2019/2817 E., 2020/430 K.
KARAR : Davanın kabulüne
Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın reddine karar verilmiştir.
Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle takibin iptaline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı tarafından borçlular aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte senet aslının takip talebine eklenmediğini, müvekkili ile alacaklı arasında herhangi bir borç ilişkisinin bulunmadığını, borcun alacaklı banka ile borçlu Şahika Sağlık Hizmetleri Turizm İnşaat ve Reklamcılık Ltd. Şti. arasında imzalanan kredi sözleşmesinden kaynaklandığını, senedin asıl borçlusunun anılan şirket olduğunu, senedin kredi sözleşmesinin teminatı için düzenlendiğini, senet bedelinin 500.000,00 TL olmasına rağmen takip konusu alacağın 437.278,76 TL olduğunu, kredi borçlusunun kredi sözleşmesi gereğince kısmi ödemeler yaptığını ve bakiye kısmın takibe konulmuş olduğunun anlaşıldığını, bu senede dayanılarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılamayacağını, müvekkilinin takibe konu senedi kefil sıfatı ile imzaladığını, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 584 üncü maddesi gereğince müvekkilinin eşinin kefalet hususunda rızasının bulunmadığını, borca, faize, faiz oranına ve tüm ferilerine itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin ve ödeme emrinin iptali ile müvekkiline %20 oranında kötüniyet tazminatı ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; takip başlatılırken senet aslını icra müdürlüğüne verdiklerini, takip dayanağı bononun müvekkili bankaya olan borçlarının ödenmesi amacıyla verildiğini, imzalanan genel kredi sözleşmesi kapsamında borçlu şirkete kredi limitinin tahsis edildiğini ve bu kredi limiti kapsamında kredi kullandırıldığını, kredi borçlarının ödenmesi için borçlu şirketin düzenlediği ve itiraz eden borçlunun aval vermiş olduğu takip dayanağı bononun müvekkili bankaya verildiğini, borcun ödenmemesi üzerine alacağın tahsili için bonoya dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, bononun teminat senedi niteliği bulunmadığını ve teminat senedi olduğuna dair bir kayıt da içermediğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 776 ncı maddesinde sayılan unsurları taşıyan, ödenmesi şarta bağlanmayan, borcun ödenmesi için verilmiş bir bono olduğunu ve kambiyo takibi yapılabileceğini, teminat iddiası ile ilgili yazılı delil de sunulmadığını, aval için eşin rızasının alınmasının gerekmediğini belirterek itirazın reddini savunmuş, borçlu aleyhine takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 21.03.2017 tarihli ve 2016/303 Esas, 2017/241 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Kanun’da özel hükümler olması nedeniyle kambiyo senetlerinde 6098 sayılı Kanun’un 584 ve 603 üncü maddelerinin uygulanmayacağı, Hukuk Genel Kurulunun 14.03.2001 tarihli ve 2001/12-233 Esas, 2001/257 Karar ile 20.06.2001 tarihli ve 2001/12-496 Esas, 2001/534 Karar sayılı kararlarında da benimsendiği üzere dayanak belgenin hangi ilişkinin teminatı olduğunun yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 169/a maddesi uyarınca belgede, takip dayanağı senede açıkça atıf yapılması zorunlu olup, açıkça atıf yapıldığının kabulü için senedin, vade ve tanzim tarihleriyle miktarlarının belirtilmesinin gerektiği, genel kredi sözleşmesinin teminat iddiasını kanıtlamadığı gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 14.02.2018 tarihli ve 2017/2687 Esas, 2018/279 Karar sayılı kararıyla; somut olayda 6098 sayılı Kanun’un 584 üncü maddesinin uygulama yerinin olmadığı, borçlunun senedin teminat senedi olduğu yönündeki istinaf sebebine gelince; borçlunun delil olarak senet borçluları ile alacaklı arasında imzalanan genel kredi sözleşmesine dayandığı, alacaklının cevap dilekçesinde müvekkili bankanın genel kredi sözleşmesi kapsamında borçlu şirkete kredi kullandırdığını ve bu kredi borcunun ödenmemesi üzerine bononun tahsili için icra takibine başlandığını beyan ettiği, taraflar arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığı hususunun tartışmasız olduğu, sözleşmenin objektif ve subjektif kapsamını belirleyen sınırlarla dayanak senedin objektif ve subjektif kapsamının özdeş olduğu, başka bir deyişle her iki belgenin alacaklıları, borçluları, düzenleme tarihi ve miktarının aynı olduğu, takibe konu senet ile sözleşmenin ve ekindeki belgenin anılan nitelikler yönünden özdeş olmasının kambiyo senedinin özerkliğini de kuşkulu hâle getirdiği, alacaklının artık sözleşme ile özdeşleşen bir senedin kaynağı ile kurduğu bu ilişkiyi çürütmek zorunda olduğu, alacaklı vekilinin senedin ödeme amacıyla verildiğini iddia etmiş ise de bu savunmasını güçlendirecek yeterli kanıt sunmadığı, dosyaya sunulan deliller referans alındığında takip dayanağı senedin sözleşmenin uzantısı olup bu sözleşmenin de aynı özellikleri taşıması nedeniyle senedin teminat senedi olduğu yönündeki iddiaların güçlendiği, artık bu senedin sebepten soyutluğun ve özerkliğin sağladığı korumadan yararlanmasının da mümkün olmadığı, aynılaşarak teminata dönüşen bir belgenin yeniden özerkleşmesinin ancak alacaklının karşı ispat hakkını ve yükünü gerçekleştirmesine bağlı olduğu gerekçesiyle borçlunun istinaf talebinin kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının ortadan kaldırılmasına, borçlunun senedin teminat senedi olduğu yönündeki şikâyetinin kabulü ile takibin borçlu yönünden 2004 sayılı Kanun’un 170/a maddesinin ikinci fıkrası gereğince iptaline, borçlunun 6098 sayılı Kanun’un 584 ve 603 üncü maddeleri gereğince yaptığı istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.09.2019 tarihli ve 2018/10082 Esas, 2019/12957 Karar sayılı kararı ile;
“…Alacaklı yanca bonoya dayalı kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip yapıldığı, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda; takibe dayanak bononun teminat senedi olduğunu ve eşinin rızası olmadan imzaladığından bonodaki kefaletin geçerli olmadığını ileri sürerek, takibin ve ödeme emrinin iptalini talep ettiği, … 5. İcra Hukuk Mahkemesinin 21.03.2017 tarih ve 2016/303 E-2017/241 K. sayılı kararı ile takibe dayanak senedin teminat senedi olmadığı ve kambiyo senetlerinde Türk Borçlar Kanunun kefalete ilişkin hükümlerinin uygulanamayacağı, kefaletin geçerli olması için eş rızasının gerekmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, borçlu tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine; … Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 14/02/2018 tarih ve 2017/2687 E-2018/279 K. sayılı kararı ile istinaf istemi kabul edilerek, ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1/b/3 maddesi gereğince kaldırıldığı ve takibin davacı borçlu yönünden İİK 170/a/2. maddesi gereğince iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda takibe dayanak bononun zorunlu unsurları taşıdığı, kayıtsız şartsız borç ödeme taahhüdünü içerdiği, üzerinde teminat senedi olduğuna dair bir kayıt bulunmadığı görülmektedir. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında gerekçe olarak bono ve kredi sözleşmesindeki taraflar ile miktarın aynı olduğu ileri sürülmüş ise de; senedin teminat senedi olduğunun kabulü için kredi sözleşmesinde senede açıkça atıf yapılmadığı, Bölge Adliye Mahkemesi kararının Dairemizin yerleşik içtihatlarına aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca davacı borçlunun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, alacaklı vekili senedin kredi borçlarına karşılık olarak alındığını ve ödenmemesi üzerine takibe koyduklarını savunmakta ise de, takip miktarı ile senet miktarının aynı olmadığı, ayrıca senedin tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile takibe koyulduğu, dolayısıyla savunmanın senedin sözleşme ile kurduğu bağın aksini ispattan uzak olduğu, şikâyetin kaynağının 6102 sayılı Kanun’un 776/b maddesi olup şikâyetin hukuki çerçevesini çizen maddenin de 2004 sayılı Kanun’un170/a maddesi olduğu, bu yöndeki … Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 2018/1407 Esas 2018/2034 Karar sayılı kararının da Özel Dairenin 09.12.2019 tarihli ve 2018/15697 Esas, 2019/17599 Karar sayılı kararı ile onandığı, dolayısıyla incelenmesi gerekenin 6102 sayılı Kanun’un 776/b maddesinde düzenlenen unsurun senette mevcut olup olmadığı hususu olduğu, dosyadaki veriler ve senedin sözleşme ile aynı özelliği taşımasının onun teminat senedi olduğu iddiasını ispatı için yeterli olduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili, bononun teminat senedi niteliğinin bulunmadığını, teminat senedi olduğuna dair hiç bir ibare/kayıt da içermeyen takip dayanağı bononun 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinde sayılan tüm unsurları taşıyan, ödenmesi şarta bağlanmayan, borcun ödenmesi için verilmiş geçerli bir bono olup, bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapılmasını engelleyen bir durum olmadığını, bono metninde bononun teminat için alındığını gösterir hiçbir ibare bulunmadığı gibi borçlu tarafça bu iddiayı destekler hiçbir bilgi ve belgenin sunulmadığını, senedin teminat senedi olduğunun ancak yazılı belge ile ispat edilmesi ve bu yazılı belgede de açıkça senede atıf yapılması gerektiğini, müvekkili banka tarafından sunulan kredi sözleşmesinde takip konusu bonoya atıf yapılmadığını, bononun teminat senedi olduğuna ilişkin bir kayıt bulunmadığını, buna rağmen Bölge Adliye Mahkemesince genel kredi sözleşmesi ile bononun miktar ve taraflar yönünden özdeş olduğunun kabul edilerek, senedin mücerretlik ilkesi dikkate alınmadan teminat senedi olduğunun kabul edildiğini, teminat senedi iddiasında bulunanın borçlu olup ispat yükünün müvekkili bankaya yüklenemeyeceğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe konu edilen senedin teminat senedi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 19 uncu maddesi;
“Gün olarak tayin olunan müddetlerde ilk gün hesaba katılmaz.
Ay veya sene olarak tayin olunan müddetler ayın veya senenin kaçıncı günü işlemeye başlamış ise biteceği ay veya senenin aynı gününde ve müddetin biteceği ayın sonunda böyle bir gün yoksa ayın son gününde biter.
Bir müddetin sonuncu günü resmi bir tatil gününe rastlarsa, müddet tatili takibeden günde biter.
Müddet, son günün tatil saatinde bitmiş sayılır.” hükmünü,
168 inci maddesinin birinci fıkrasının beşinci bendi;
“5. (Değişik: 6/6/1985-3222/21 md.) Borçlu olmadığı veya borcun itfa edildiği veya mehil verildiği veya alacağın zaman aşımına uğradığı veya yetki itirazını sebepleri ile birlikte beş gün içinde icra mahkemesine bir dilekçe ile bildirerek icra mahkemesinden itirazın kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı ihtarı.” hükmünü,
169 uncu maddesi ise;
“Borçlu, 168 inci maddenin 5 numaralı bendine göre borca karşı yapacağı itirazını bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.” hükmünü içermektedir.
2. Değerlendirme
1. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takipte, ödeme emrine itiraz icra mahkemesine yapılır. Borçlunun icra mahkemesine yaptığı itiraz, borçlunun borçlu olup olmadığının ilâmsız icra prosedürü içinde tespit edilmesine yarayan bir yoldur. Borçlunun imzaya itiraz dışındaki diğer nedenlerden dolayı ödeme emrine itirazı borca itiraz niteliğindedir. 2004 sayılı Kanun’un 168 inci maddesinin birinci fıkrasının beşinci bendi ile aynı Kanun’un 169 uncu maddesi gereğince kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu, borca itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirerek icra mahkemesinden itirazının kabul edilmesine karar verilmesini isteyebilir. Borçlunun beş gün geçtikten sonra yaptığı itiraz geçersizdir. İlgililer için konulmuş süreler hak düşürücü niteliktedir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, Ankara 2013, s. 143, 778, 779).
2. 2004 sayılı Kanun’un 19 uncu maddesinde gün, ay ve yıl olarak belirtilen sürelerin nasıl hesaplanacağı düzenlenmiştir. Gün olarak belirtilen sürelerde ilk gün hesaba katılmaz. Resmî tatil günleri de süreye dâhildir. Yani, sürenin içinde kalan resmî tatil günleri (örneğin Pazar günleri) de hesaba dâhil edilir ve bundan dolayı süre uzatılmaz. Sürelerin hesaplanmasında, sürenin başlamasına rastlayan tatil günleri de hesaba katılır. Örneğin, kambiyo senetlerine özgü takipte ödeme emri borçluya cumartesi günü tebliğ edilmiş ise pazar günü işlemeye başlayacak olan beş günlük itiraz süresinin hesabına bu pazar günü de dâhildir ve bu hâlde beş günlük itiraz süresi perşembe günü tatil saatinde biter. Cumartesi resmî tatil günü ise de resmî tatil günlerinde de tebligat yapılabileceğinden (7201 sayılı Tebligat Kanunu md. 33), cumartesi günü yapılan tebligat üzerine de süre (pazar gününden itibaren) işlemeye başlar (Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Sema Taşpınar Ayvaz, İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2016, s. 98-99; Kuru, s. 144).
3. Diğer taraftan Kanun koyucu, icra dairesinin işlemlerine karşı şikâyet yolunu öngördüğünden (2004 sayılı Kanun md. 16), icra dairesi yaptığı hatalı işlemlerini kendisi düzeltemez. İcra tebliğleri, PTT veya memur vasıtasıyla icra dairesi adına yapıldığından icra dairesinin işlemlerindendir. Bu yüzden, icra tebliğine ilişkin şikâyet hakkı borçluya ait olup, icra müdürünce doğrudan doğruya göz önünde tutularak geçersiz sayılamaz. Ödeme emri tebliğ işleminin usulsüzlüğü, borçlu tarafından 2004 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca yasal yedi günlük süre içinde icra mahkemesinde şikâyet yoluyla ileri sürülmesi hâlinde incelenebilir (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara 2018, s. 596-597).
4. Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçluya yapılan ödeme emri tebligatı usulsüz ise borçlu, usulsüz tebliği öğrendiği tarihten itibaren beş gün içinde borca veya imzaya itiraz ederken ayrıca ödeme emrinin tebliğ tarihinin düzeltilmesini talep etmelidir (7201 sayılı Kanun md. 32). Bunun üzerine, icra mahkemesi, ilk önce usulsüz tebliğ şikâyetini inceler, tebligatın usulsüz olduğu kanısına varırsa, ödeme emrinin tebliğ tarihini öğrenme tarihine göre düzeltir, bu tarihe göre borca veya imzaya itiraz beş günlük sürede ise borca veya imzaya itirazı incelemeye başlar. Borçlunun tebligatın usulsüzlüğü hakkında şikâyeti bulunmadıkça icra mahkemesi, tebligatın usulsüz olduğunu resen dikkate alamaz.
5. Hukuk Genel Kurulunun 27.01.2010 tarihli ve 2009/12-540 Esas, 2010/17 Karar ile 29.06.2021 tarihli ve 2017/12-2330 Esas, 2021/876 Karar sayılı kararlarında da ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği iddiasının şikâyet yoluyla ileri sürülmesi gerektiği, mahkemece kendiliğinden incelenemeyeceği benimsenmiştir.
6. Somut olay da ise; alacaklı tarafından borçlular aleyhine bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, borçlu …’ya ödeme emrinin 11.03.2016 tarihinde tebliğ edildiği, borçlu vekilinin 17.03.2016 tarihinde icra mahkemesinde borca itiraz ettiği, itiraz dilekçesinde usulsüz tebliğ şikâyetinin bulunmadığı görülmektedir.
7. Bu durumda 17.03.2016 tarihinde yapılan itiraz, 2004 sayılı Kanun’un 168 inci maddesinin birinci fıkrasının beşinci bendinde öngörülen yasal beş günlük süreden sonra olup, borca itirazın süre yönünden reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu süre, hak düşürücü süre niteliğinde olduğundan mahkemece resen gözetilir.
8. Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddeleri uyarınca BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesine gönderilmesine,22.02.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.