Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/846 E. 2023/166 K. 01.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/846
KARAR NO : 2023/166
KARAR TARİHİ : 01.03.2023

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıların mülga 2510 sayılı İskân Kanunu kapsamında göçebe hayatı yaşadıklarını iddia ederek tarımsal iskâna başvurmaları üzerine, yapılan inceleme ve araştırma neticesinde Mahalli İskân Komisyonunun 15.03.1996 tarihli kararı ile hak sahibi sayılmalarına karar verildiğini, karar gereğince Hatay ili Merkez ilçesi Amik Ovası köyünde bulunan 15.000 m2 büyüklüğündeki 1776 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tahsisen tescil edildiğini, daha sonra kurum müfettişlerince yapılan araştırma sonucunda müracaat tarihinde aile temsilcisi davalı …’in sigortalılık kaydının bulunduğunun tespit edildiğini, tespit üzerine Mahalli İskân Komisyonunun 06.04.2012 tarihli ve 229 numaralı kararı ile davalıların hak sahipliğinin iptaline karar verildiğini, iptale ilişkin komisyon kararının 15.05.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, davalılar tarafından Hatay İdare Mahkemesinin 2012/1351 Esas sayılı dosyası üzerinden idari işlemin iptali davası açılmış ise de yürütmenin durdurulması talebinin reddedildiğini, davalılar adına oluşan kaydın yolsuz hâle geldiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile her türlü takyidattan ari olarak Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; Mahalli İskân Komisyonunun 06.04.2012 tarihli ve 229 numaralı hak sahipliğinin iptali kararına karşı açtıkları idari işlemin iptali davasının Hatay İdare Mahkemesinin 2012/1351 Esas sayılı dosyası üzerinden devam ettiğini, İdare Mahkemesi kararının eldeki davayı etkileyeceğini, bu nedenle bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.05.2015 tarihli ve 2012/663 Esas, 2015/373 Karar sayılı kararı ile; davalıların hak sahibi olarak belirlendiği tarihte yürürlükte olan İskân Kanunu ile İskân Kanunu Uygulama ve Özel İskân Fonu Yönetmeliğinde göçebe grubuna mensup olanlardan kimlerin hak sahibi olabileceği yönünde açık bir düzenleme bulunmadığı, bu hususta yaşanan sorunların çözümü amacıyla genelgeye göre işlem tesis edildiği, birlikte iskân edilen göçebe grubuna mensup oldukları hususunda ihtilaf bulunmayan davalıların hak sahibi olarak belirlenmesinde idarenin açık bir hataya düşmediği, yine yönetmelikte öngörülen belgeleri idareden temin etmek suretiyle hak sahipliği başvurusunda bulunan davalıların sahtecilik yaptıkları ya da hileli davranışlarda bulundukları yönünde bir tespit olmadığı, 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin 3 üncü fıkrasına göre mülga 2510 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi olanların hak sahipliklerinin her hangi bir koşul aranmaksızın devam edeceği, diğer yandan 4721 sayılı TMK’nın 712 nci maddesi dikkate alındığında davalıların dava konusu taşınmazda çekişmesiz ve aralıksız on yılı aşkın süre ile iyiniyetli zilyetliklerinin bulunduğu, Kanunun iyiniyete sonuç bağladığı hâllerde asıl olanın iyiniyetin varlığı olduğu, kazandırıcı zamanaşımına ilişkin kazanımların korunması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 2016/6613 Esas, 2018/7086 Karar sayılı kararı ile; “…dava konusu yer, 2510 sayılı (mülga) yasa hükümlerine göre Hazine adına tapuda kayıtlı iken 15.03.1996 tarihinde davalı gerçek kişilere paylar oranında tahsis edilmiştir. Ancak; dosyada yer alan bilgilerden söz konusu tahsis kararının, davalılardan aile reisi …’in “başvuru veya hak sahipliği karar tarihinden önce SSK kaydı bulunduğundan” hak sahipliği şartının oluşmaması nedeniyle Mahalli İskan Komisyonu Kararı ile 06.04.2012 tarihinde iptal edildiği görülmektedir.
Davalılara 15.03.1996 tarihinde Mahalli İskan Komisyon kararıyla dava konusu taşınmazda hak sahipliği tanınmış ise de; aynı komisyonun 06.04.2012 tarihli kararıyla ilk komisyon kararının iptaline karar verilmiştir. 06.04.2012 tarihli komisyon kararına karşı davalılar tarafından idari yargıda açılan dava da reddedilerek temyiz edilmeden 09.09.2014 tarihinde kesinleşmiştir.
O halde mahkemece tapu kaydının dayanağı olan komisyon kararındaki hak sahipliği 06.04.2012 tarihinde iptal edilmiş olduğundan ve idari yargıdaki dava da reddedilerek kesinleştiğinden tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle başka kişiler hakkında verilmiş emsal idari yargı kararları esas alınarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. Hatay 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.10.2020 tarihli ve 2019/291 Esas, 2020/213 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe yanında, davacı İdare tarafından açılan benzer davalara ilişkin ret kararlarının Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından onandığı, bu davalarda 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca iskân edilenlerin hak sahipliklerinin kayıtsız şartsız devam edeceğinin kararlaştırıldığı, her ne kadar kısa kararda Esas numarası olarak “2012/63 Esas” yazılmışsa da esas numarasının “2012/663 Esas” olduğu, sehven “2012/63 Esas” yazıldığı, kısa kararla gerekçe arasında çelişki oluşturmamak adına bu hususun düzeltilmediği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Mahalli İskân Komisyonunun 06.04.2012 tarihli ve 229 numaralı kararı ile davalıların hak sahipliğinin iptali nedeniyle davalılar adına oluşan tescilin yolsuz hâle gelip gelmediği, 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6945 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrasının somut olaya uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı, anılan düzenleme gereğince davalıların dava konusu taşınmaz üzerindeki mülkiyet haklarının devam edip etmediği, varılacak sonuca göre davanın kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar vardır.
13. Türk Hukuk Lûgatında iskân kavramı ile ilgili göçmene atıfta bulunulmuş ve göçmen; “Ülkesini gönüllü olarak terk eden, çoğu zaman ekonomik nedenlerle, başka bir ülkede -o ülkenin yetkililerinin bilgi ve izni ile- yerleşip, yaşayan kişi” olarak, göçebe kavramı ise; “Yerleşik olmaksızın yurt içinde çadır, hayvan ve sair araçlarıyla mevsimler ve iklimlere göre yer değiştiren insan topluluğu” şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 421; 593).
14. Öte yandan, Güncel Türkçe Sözlükte iskân; “Yurtlandırma, Yurtlanma” olarak ifade edilmektedir (https://sozluk.gov.tr/, 2022).
15. İskân ile ilgili kapsamlı düzenlemelere ilk kez 14.06.1934 tarihinde kabul edilip 21.06.1934 tarihli ve 2733 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 2510 sayılı İskân Kanunu’nda yer verilmiş, anılan Kanun 26.09.2006 tarihli ve 26301 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5543 sayılı İskân Kanunu’nun 48 inci maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
16. 2510 sayılı İskân Kanunu ile amaçlanan Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısı ile nüfus oturuş ve yayılışının düzenlenmesi olup, 1947 tarihli 5098 sayılı İskân Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Kaldırılmasına, Değiştirilmesine ve Bu Kanuna Yeniden Bazı Madde ve Fıkralar İlâvesine Dair Kanun’un 1 inci maddesi ile muhacir, mülteciler, göçebeler ve gezginci çingenelerin yurt içinde yerleştirilmelerinin bu kanuna göre ilgili Bakanlık tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
17. 2510 sayılı Kanun’un 16 ncı ve devamı maddelerinde iskânın nasıl yapılacağı düzenlenmiş, 23 üncü maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara ve yerlilere dağıtılan yapı ve toprakların temlikine vali ve kaymakamlar salahiyetlidirler. Dağıtış defter veya kararlarının altı vali veya kaymakamlarca tasdik edilmesi, temliktir. Tasdikli defterlerdeki veya kararlardaki miktarlar muteberdir.” şeklindeki düzenleme ile aynî hakların tapu kütüğüne tescil ile doğacağı ilkesinden ayrı dağıtış defter ve kararların ilgili vali veya kaymakam tarafından onaylanması hâlinde mülkiyetin kazanılacağı açıkça belirtilmiştir. Bu durum Kanun koyucunun İskân Kanunu ile amaçladığını; hızlı, etkin ve verimli bir şekilde yerine getirmek istediğinin bir tezahürüdür. Benzer bir düzenlemeye 5543 sayılı yeni İskân Kanun’unun 19 uncu maddesinde de yer verilmiştir.
18. Diğer taraftan, 2510 sayılı Kanun’un ek 27 nci maddesinde; “Verilen arazinin askerlik ve belgelendirilmiş uzun hastalık gibi makbul bir özür olmaksızın üst üste üç yıl işletilmediğinin tespiti halinde Köy İşleri Bakanlığınca, iskan edilene verilen taşınmaz malların geriye alınması mahkemeden istenir…” hükmüne yer verilerek hangi hâlde taşınmazların geriye alınabileceği belirtilmiş ise de, mahalli iskân komisyonu tarafından hak sahipliğinin iptaline karar verilmesi hâlinde tahsis edilen taşınmazların geri alınmasına dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
19. Zaman içerisinde ortaya çıkan ihtiyaç ve sorunlar nedeniyle 2510 sayılı İskân Kanunu’nda, 4753 ve 5098 sayılı Kanun’lar ile değişiklikler yapılmış ve 2510 sayılı Kanun’un yürürlükten kaldırılması ile 26.09.2006 tarihinden itibaren 5543 sayılı yeni İskân Kanunu uygulanmaya başlanmıştır.
20. 5543 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde “Bu Kanunun amacı; göçmenlerin, göçebelerin, yerleri kamulaştırılanlar ile millî güvenlik nedeniyle yapılacak iskân çalışmalarını, köylerde fiziksel yerleşimin düzenlenmesine ilişkin uygulamaya esas şartları ve alınacak tedbirleri, iskân edilenlerin hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir” şeklinde Kanun’un amacı ortaya konulmuştur.
21. 5543 sayılı Kanun’un 21 inci maddesi; ” (1) Bu Kanuna göre verilen taşınmaz mallar, temlik tarihinden itibaren borcun tamamı ödenmeden önce hiçbir suretle satılamaz, bağışlanamaz, rehin edilemez, tapu kütüğüne satış vaadi şerhi konulamaz ve haczolunamaz. Bu taşınmazların tapu kütüklerinin beyanlar hanesine bu yönde belirtme yapılır. Ancak, temlik tarihinden itibaren beşinci yılın sonunda başlamak üzere, borçlandırma bedelinin tamamını ödeyenlerin tapu kaydına yapılan belirtme kaldırılır.
(2) Bu Kanuna göre hak sahiplerine verilen taşınmazların takyit süresi içinde belgelendirilmiş olmak koşuluyla ticari faaliyet dahil geçim imkanının temini, eğitim, yurt dışına çıkış, askerlik, tutukluluk, afet ve uzun hastalık gibi geçerli bir özrü olmaksızın kullanılmadığı, bağışlandığı veya satıldığı tespit olunduğunda, Mahalli İskân Komisyonunca hak sahiplilik durumu iptal edilir, iskân amaçlarında kullanılmak üzere tapu kaydının iptali ile Hazine adına tescili mahkemeden istenir.” hükmüne haizdir.
22. Mahalli İskân Komisyonları tarafından iskâna tâbi tutulanların hak sahipliklerinin iptal edilmesi ve göçebe topluluklar ile ilgili sorunların ortaya çıkması üzerine Kanun koyucu tarafından uyuşmazlıkların neticelendirilmesinin amaçlandığı, bu kapsamda 12.07.2013 tarihinde kabul edilerek 02.08.2013 tarihli ve 28726 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6495 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 45 inci maddesi ile 5543 sayılı İskân Kanun’una eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrasında; “Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder” düzenlemesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.
23. Yukarıda yer verilen bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; Hatay ili Kırıkhan ilçesi çevresinde göçer hayatı yaşayan Salim Göçer göçebe grubuna mensup davalılar adına aile temsilcisi sıfatıyla …’in 2510 sayılı Kanun’un ek 13 üncü maddesi gereğince 13.12.1994 tarihli taahhütnameyi imzaladığı ve tarımsal iskâna tâbi tutulması nedeniyle belirlenen şartları kabul ettiği, Mahalli İskân Komisyonunun 15.03.1996 tarihli kararıyla Ali oğlu 1963 doğumlu …’in tarımsal iskân edilmek üzere 2510 sayılı İskân Kanunu ile uygulanmasına dair yönetmelik ve genelgeler çerçevesinde hak sahibi sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
24. Celp edilen nüfus ve tapu kayıtları incelendiğinde; davalı …’in 20.08.1992 tarihinde davalı … ile evlendiği, diğer davalılar …, …, … ve … …- … çiftinin çocukları olduğu, 2510 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi gereğince … ailesine hak sahibi sayılmaları nedeniyle … ili … ilçesi … Ovası köyünde bulunan 15.000 m2’lik tarla niteliğindeki 1776 parsel sayılı taşınmazın tahsis edildiği, anılan taşınmazın 13.06.2003 tarihli ve 3310 yevmiye numaralı işlemle 1/5’er paylı mülkiyet üzere davalılar …, …, …, … ve … adına tescil edildiği, davalı …’un ise tescil tarihinden sonra doğması nedeniyle paydaş olmadığı tespit edilmiştir.
25. Öte yandan, Mahalli İskân Komisyonunun 06.04.2012 tarihli 229 sayılı kararıyla aile temsilcisi …’in hak sahipliği karar tarihinden önce Bağ-Kur kaydının bulunduğu gerekçesiyle tüm davalıların hak sahipliğinin ve 15.03.1996 tarihli komisyon kararının iptal edilmesine karar verilmiş, davacı tarafından dava konusu 1776 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına tahsisen tesciline dayanak yapılan hak sahipliği kararının iptal edilmesi nedeniyle tescilin yolsuz hâle geldiği iddia edilerek eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.
26. Hemen belirtilmelidir ki, davalıların hak sahibi sayılmalarına 2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine göre 15.03.1996 tarihinde karar verilmiş ve dava konusu taşınmaz bu kapsamda davalılar adına (davalı … hariç) 13.06.2003 tarihinde tescil edilmiştir. Kural olarak uyuşmazlığın çözümü bakımından tahsis ve tescilin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 2510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Ne var ki Kanun koyucu tarafından özel nitelikte yeni bir düzenleme yapılması hâlinde özel düzenlemenin uygulanması gerektiği kuşkusuzdur.
27. Yukarıda yer verildiği üzere, 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi sayılan göçebelerin hak sahipliklerinin mahalli iskân komisyonları tarafından iptal edilmesi sonrasında çıkan sorunların çözümü bakımından Kanun koyucu yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duymuştur. Bu kapsamda, 6495 sayılı Kanunla 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrasında; “Mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder” düzenlemesi getirilmiştir.
28. Eldeki davada, davalıların 2510 sayılı Kanuna göre edindikleri hak sahiplikleri 06.04.2012 tarihinde iptal edilmiştir. 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası ise 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan düzenleme ile Kanun koyucu, 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hukuki durumunu 2510 sayılı Kanun’un ilk çıkarılış amacına uygun korumayı hedeflediğinden herhangi bir koşul aramaksızın hak sahipliklerinin 5543 sayılı Kanun döneminde de devam edeceğini açıkça belirtmiştir. Hak sahipliğinin iptali kararı ile tescilin yolsuz hâle geldiğini bilen Kanun koyucu ayrıksı ve yeni bir düzenleme ile uyuşmazlığı noktalamıştır. Bu nedenle dava konusu taşınmazın davalılar adına olan tescil kaydının yolsuz hâle geldiğinden bahsedilemez.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Mahalli İskân Komisyonunun 06.04.2012 tarihli ve 229 sayılı kararıyla davalıların hak sahipliklerinin iptal edildiği, davalılar tarafından hak sahipliği iptal kararına karşı idari yargıda açılmış olan iptal davasının reddedilerek kesinleştiği, tescilin dayanağı olan hukuki sebebin ortadan kalktığı, davalılar adına oluşan kaydın yolsuz hâle geldiği, 5543 sayılı İskân Kanunu’na eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrasının yürürlüğe girdiği tarihte davalıların hak sahibi olmadıkları, bu nedenle anılan yeni düzenlemenin davalılar hakkında uygulanamayacağı, dava konusu taşınmazın 13.06.2003 tarihinde davalılar adına tescil edildiği, eldeki davanın ise 11.12.2012 tarihinde açıldığı, davalıların iyiniyetle sürdürüldüğü varsayılan zilyetlik sürelerinin on yıla ulaşmadığı, bu nedenle 4721 sayılı TMK’nın 712 nci maddesinin de uygulanamayacağı, Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.
31. O hâlde, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. SONUÇ
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
01.03.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
”K A R Ş I O Y”

Dava, davalılar adına idarî yol ile oluşan tapu kaydının iptali ve Hazine adına tescile ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince; 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanununa eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası gereğince mülga 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların haklarının herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceği, ayrıca 4721 sayılı TMK’nın 712 nci maddesi dikkate alındığında davalıların çekişmesiz ve aralıksız on yılı aşkın süredir iyiniyetli zilyetliklerinin bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairece; “…Hazine adına tapuda kayıtlı taşınmazda davalılara 15.03.1996 tarihinde Mahalli İskân Komisyonu kararıyla hak sahipliği tanınmış ise de; aynı komisyonun 06.04.2012 tarihli kararıyla ilk komisyon kararının iptaline karar verilmiş olup hak sahipliğini iptal eden idari işleme karşı davalılarca idari yargıda açılan dava reddedilerek kesinleştiğinden tahsisin iptali ile davalılar adına oluşan tapu kaydı hukuki dayanaktan yoksun kaldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.” gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince; 12.07.2013 tarihinde kabul edilen 6495 sayılı Kanun ile 5543 sayılı İskân Kanununa eklenen geçici 7 nci maddenin üçüncü fıkrası gereğince mülga 2510 sayılı Kanun döneminde hak sahibi olanların haklarının herhangi bir koşul aranmaksızın devam edeceği, ayrıca idarece açılan benzer davalara ilişkin ret kararlarının Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından onandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

2510 sayılı Kanunun yürürlükte olduğu 15.03.1996 tarihinde Mahalli İskân Komisyonu kararıyla davalıların hak sahibi sayılarak kendilerine çekişmeli taşınmazın tahsisinin yapıldığı bilahare 06.04.2012 tarihli komisyon tarafından hak sahipliğinin iptaline karar verildiği, hak sahipliğini iptal eden idari işleme karşı davalılarca idari yargıda açılan davanın reddedilerek kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için 5543 sayılı İskân Kanunu’na 6495 sayılı Kanunla eklenen ve 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7/3 üncü madde ile 4721 sayılı TMK’nın 712 nci maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususunun irdelenmesi gerekmektedir.

5543 sayılı İskân Kanunu’na 6495 sayılı Kanunla eklenen ve 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7/3 üncü maddede; “mülga 2510 sayılı Kanuna göre hak sahibi olanların hak sahiplikleri herhangi bir koşul aranmaksızın bu Kanuna göre devam eder” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm 2510 sayılı İskân Kanuna göre usulen hak sahibi olan ailelerin hak sahipliğinin ne şekilde devam edeceğine ilişkin bir düzenleme olup hak sahipliği iptal edilenler için yeni bir hak ihdası ihtiva etmemektedir. Bu sebeple davalıların hak sahipliğine ilişkin tahsis kararının verildiği tarihte 2510 sayılı İskân Kanunu yürürlükte olduğundan uyuşmazlığın çözümünde 2510 sayılı İskân Kanunu uygulanacak olup 5543 sayılı İskân Kanunu’na 6495 sayılı Kanunla eklenen ve 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7/3 üncü madde nazara alınmayacaktır.

Öncesi Hazine adına tapuda kayıtlı olan taşınmazın hak sahibi kabul edilen davalılara 15.03.1996 tarihinde Mahalli İskân Komisyonu kararıyla tahsisinden sonra davalılar adına 13.06.2003 tarihinde tapu kaydı oluşmuştur. Davacı İdare tarafından tapunun iptali ile hazine adına tescil istemli dava ise 11.12.2012 tarihinde açılmış olup ilk derece mahkemesince iyiniyetle sürdürüldüğü varsayılan zilyetlik süresi de on yıla ulaşmamıştır. Bu nedenle 4721 sayılı TMK’nın 712 nci maddesindeki:” Geçerli bir hukuki sebep olmaksızın tapu kütüğüne malik olarak yazılan kişi, taşınmaz üzerindeki zilyetliğini davasız ve aralıksız olarak on yıl süreyle ve iyiniyetle sürdürürse, onun bu yolla kazanmış olduğu mülkiyet hakkına itiraz edilemez.” hükmünün somut olayda uygulanamayacağı da aşikârdır.

Yukarıda açıklandığı üzere Özel Dairenin kararında olduğu gibi bozma yapılması gerektiği kanaatinde olduğumdan direnme kararının onanması yönünde oluşan sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.