Yargıtay Kararı Hukuk Genel Kurulu 2021/803 E. 2023/158 K. 01.03.2023 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/803
KARAR NO : 2023/158
KARAR TARİHİ : 01.03.2023

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı … vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile hükmün HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili ve gerekçe yönünden davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacılar vekili ve gerekçe yönünden davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davacılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde, … ili … ilçesi … Mahallesinde (Yukarı … Köyü) bulunan 13.700 m2 yüzölçümlü 287 parsel sayılı taşınmazın 4/24 pay oranı ile müteveffa …, 70/2400 pay oranı ile … (…), 1/24 pay oranı ile … (…) ve 1/24 pay oranı ile … adına kayıtlı olduğunu, davalı … Hazinesi tarafından 04.11.2002 tarihinde taşınmazın öncesinin orman niteliğinde olduğu iddiasıyla tapu iptali ve orman vasfı ile Hazine adına tescili istemli açtığı davada … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 Esas, 2007/259 Karar sayılı kararı ile krokide taşınmazın (C) harfi ile işaretli 2.863 m2 yüzölçümüne sahip kısmının müvekkilleri adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tapuya tesciline karar verildiği ve kesinleştiğini ileri sürerek 4721 sayılı TMK’nın 1007 nci maddesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak suretiyle şimdilik 20.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan alınarak taşınmazdaki hisseleri oranında müvekkillerine ödenmesini talep etmiş, 30.04.2018 harç tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 116.448,68 TL’ye yükselterek tapu iptal kararının kesinleştiği tarihten itibaren faize hükmedilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; talebin zamanaşımına uğradığını, Hazineye husumet düşmediğini, dava konusu taşınmazın bir kısmının Devlet ormanı içerisinde, bir kısmının ise 2/B niteliğindeki alanda kalması nedeniyle … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 Esas sayılı kararı ile taşınmazın tapu kaydının bir kısmının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptal edilen bölümünün (fen bilirkişi raporunda C harfi ile gösterilen alan) hâli hazırda davacılar adına kayıtlı olup, müvekkili kurum kayıtlarında tescil işleminin tamamlandığına dair bir bilgi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 24.05.2018 tarihli ve 2016/295 Esas, 2018/224 Karar sayılı kararıyla; … Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyası, yapılan keşif, alınan bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacıların hissedar olduğu taşınmazın, fen bilirkişisinin 10.04.2007 tarihli krokisinde (B) harfi ile işaretli 8.545 m2’lik kısmı ile (C) harfi ile işaretli 2.863 m2’lik bölümlerinin davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verildiği, verilen kararın Yargıtay incelenmesinden geçmek suretiyle 29.12.2008 tarihinde kesinleştiği, tapu sicilinin hatalı tutulmasında Devletin kusursuz sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 08.03.2019 tarihli ve 2018/583 Esas, 2019/99 Karar sayılı kararıyla; 287 parsel sayılı taşınmazın 10.04.2007 tarihli fen bilirkişi raporu eki krokisinde B ve C ile işaretli bölümlerinin Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiği, hükümde 2.863 m2 olarak belirtilen kısmın yüzölçümünün 3.055 m2 olarak tashih edildiği, hükmün dereceattan geçerek 29.12.2008 tarihinde kesinleştiği ancak hükmün henüz tapu sicilinde infaz edilmediği, 6292 sayılı Kanun’un 7/1-a maddesi uyarınca kesinleşen mahkeme hükmünün infazının yapılmasından vazgeçilmesi yönünde amir düzenleme getirildiği, idarenin bu hususta takdir yetkisinin bulunmadığı da nazara alındığında tapunun davacının üzerinde kalacağı ve mahkeme hükmünün infazının anılan Kanun hükmü uyarınca yapılmayacağı gözetildiğinde TMK’nın 1007 nci maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı davacıların zararının oluşmadığı gerekçesiyle … Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.05.2018 tarihli ve 2016/295 Esas 2018/224 Karar sayılı hükmüne yönelik davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve gerekçe yönünden davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dava, tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın tamamının değeri 417.129,75 TL olarak, dava konusu davacılara ait payların değeri 116.448,68 TL olarak belirlenmiş ve harcı tamamlanmıştır.
Dosya kapsamından:1965 yılında yapılan tapulama çalışmasında 287 parselin 13700 m2 yüzölçümü ve zeytin bahçesi niteliği ile … adına tespit edildiği, tespite gerçek kişilerin itirazı üzerine taşınmazın hükmen … mirasçıları adına 01/08/1968 tarihinde tescil edildiği, taşınmazın tapu kaydına 07/02/1995 tarihinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan sahada kalmaktadır şerhi konulduğu, Hazine tarafından 4/11/2002 tarihinde tapu maliklerine açılan dava sonucu, … Asliye Hukuk Mahkmesinin 2002/1204 E-2007/259 K sayılı kararı ile taşınmazın 10/04/2007 tarihli fen bilirkişi krokisinde (B) ile gösterilen 8545 m2 ve (C) ile gösterilen 2863 m2’lik kısmının davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın 29/12/2008 tarihinde kesinleştiği, 13/11/2009 tarihli tavzih kararı ile de (B) bölümünün yüzölçümünün 9118 m2, (C) bölümünün yüzölçümünün 3055 m2 olarak düzeltildiği, eldeki davanın ise 16/6/2016 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
Bölge adliye mahkemesince davacıların TMK’nun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı zararlarının oluşmadığından bahisle yerel mahkeme kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmişse de, verilen karar dosya kapsamıyla örtüşmemektedir. Şöyle ki; … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 E-2007/259 K sayılı kararı ile, taşınmazın 10/04/2007 tarihli fen bilirkişi krokisinde (B) ile gösterilen 8545 m2 ve (C) ile gösterilen 2863 m2’lik kısmının davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiği iş bu kesinleşen kararın hüküm fıkrasında (B) ve (C) bölümlerinin nitelikleri belirtilmemişse de, dosya kapdamında ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarından taşınmazın (B) ve (C) bölümlerinin yörede 1942 yılında yapılan orman tahdit çalışmasında tahdit içinde bırakıldıkları, 1988 yılında yapılan 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik 2/B çalışmasında ise taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı, (C) harfi ile gösterilen bölümünün ise orman tahdidi içinde bırakıldığı anlaşılmaktadır. Davacı yanın dava dilekçesinde ve yargılama sırasında belirttiği üzere dava konusu yaptığı yer taşınmazın (C) harfi ile gösterilen ve tahdit içinde kalan kısmıdır. Nitekim dosya kapsamından taşınmazın (B) harfi ile gösterilen 2/B lik alanda kalan bölümü davacı yanın 6292 sayılı Kanun uyarınca yaptığı başvuru üzerine davacılara iade edildiği, (C) bölümünün ise orman vasfı ile Hazine adına 3022 parsel olarak tescil edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de, 1965 yılında tapulama ile 287 parsel olarak kök muris adına tespiti ve tespite itiraz üzerine mirasçıları adına hükmen tescil ile 01/08/1968 tarihinde tapu kütüğünün oluşturulduğu, aynı gün intikal işlemi ile davacıların murisleri adına tescil edildikleri, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, daha sonra 29/12/2008 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı ile taşınmazın tapu kaydının (B) ve (C) bölümlerinin iptal edildiği, (B) bölümünün 6292 sayılı Kanun kapsamında tapu maliklerine iade edildiği, (C) bölümünün ise orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilmekle TMK’nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının karşılanması gerektiği, bu yönüyle yerel mahkemece davacıların oluşan zararından Hazinenin sorumlu olduğuna ilişkin tespitinde isabetsizlik bulunmadığı kuşkusuzdur.
Tazminata konu 287 parselin (C) bölümünün 2/B vasfında olmadığı halde, Bölge Adliye Mahkemesi’nce, 2/B çalışması ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olduğu ve davacıların 6292 sayılı Kanunun 7. maddesinde belirtilen haklardan yaralanabileceklerinden bahisle zararlarının oluşmadığı yönündeki değerlendirmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
O halde bölge adliye mahkemesince işin esasına girilerek, dava konusu taşınmazın niteliğinin ve değerinin ve davacıların oluşan gerçek zararlarının değerlendirme tarihine göre doğru tespit edildip edilmediğinin denetlenerek, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri değerlendirilip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 Esas, 2007/259 Karar sayılı kararında, fen bilirkişi raporunun hüküm eki sayılmadığı ve iptal edilen kısımların niteliklerinin yazılmadığı, davalıların temyizi üzerine Özel Dairece davanın Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan parselin tapu kaydının iptal ve tesciline ilişkin olduğu belirtilerek onama kararı verdiği, Özel Daire tarafından karar düzeltme talebinin reddine karar verilirken çekişmeli taşınmazın iptal edilen B ve C bölümlerinin açıkça 1986 yılında yapılarak 08.07.1988 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 2/B uygulamasında Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldıklarının belirtildiği, tazminata konu C harfi ile belirtilen 2.863 m2’lik kısmın her ne kadar niteliği, iptal edilen mahkeme hükmünde belirlenmemiş ise de HMK’nın 298 inci maddesi uyarınca gerekçeli kararın hüküm sonucuna aykırı olamayacağı, 6292 sayılı Kanun’un 7 nci maddesinde 2/B niteliği ile iptal edilen taşınmazların yeniden eski maliklerine iadesini öngördüğü, bu nedenle tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı oluşan zararın başka şekilde giderilme imkânı varsa öncelikle zararın bu yönden giderilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili ve gerekçe yönünden davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacılar vekili, müvekkillerinin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi kapsamındaki tazminat haklarının varlığının tartışmasız olduğunu, gerekçe bütünü ile incelendiğinde kendi içinde çelişkiler barındırdığını, tazminata konu edilen taşınmazın C harfi ile belirtilen kısmının orman olduğunu, 6292 sayılı Kanun gereği iade başvurusuna konu edildiğini ancak hâlen orman niteliğinde olması dolayısıyla iade edilmediğini, 6292 sayılı Kanun’da yer alan iade başvurusu dışındaki sair düzenlemelerin TMK’nın 1007 nci maddesinde yer alan Devletin kusursuz sorumluluğunu ve vekil edenlerin bu bağlamda oluşan haklarını bertaraf edici nitelikte yorumlanamayacağını, davalı tarafça istinaf nedeni olarak ileri sürülmeyen hususlara karar gerekçesinde yer verilmesinin yasa ve yönteme aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı … vekili, ret kararına bir diyeceklerinin olmadığını ancak kararın gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 Esas sayılı ilamı ile B harfi ile gösterilen taşınmazın davacılara iade edildiğini, C harfi ile gösterilen alanın kesinleşmiş orman sınırları içinde kalmasından dolayı hüküm infaz edilerek taşınmazın 3022 parsel numarasını aldığını ve orman vasfı ile hazine adına tescil edildiğini, gerekçe doğrultusunda infazı için talepte bulunulması hâlinde orman sınırları içinde bulunan taşınmazın özel mülkiyete konu teşkil etmesi durumu ile karşı karşıya kalınacağını, gerekçe doğrultusunda işlem yapılmasının müvekkili açısından mümkün olmadığını, kararın gerekçesinin düzeltilerek davanın reddine ilişkin kararın onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi sebebiyle uğranılan zararın 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine konu eldeki davada, dava konusu 287 parsel sayılı taşınmazın bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen bölümünün 2/B çalışması ile Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacıların tapu sicilinin tutulmasından kaynaklı zararlarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1007 nci maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.
Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.
Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” şeklindedir.
2. 6292 sayılı Kanunun 7 nci maddesi; “…(1) İlgililer tarafından idareye başvurulması ve idarece bu başvuru üzerine veya resen yapılan inceleme ve araştırma sonucunda doğruluğu tespit edilmesi halinde;
a) Tapu ve kadastro veya imar mevzuatına göre ilgilileri adına oluşturulan ve tapuda halen kişiler adına kayıtlı olan taşınmazlardan Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi bulunan veya konulan taşınmazların tapu kayıtları bedel alınmaksızın geçerli kabul edilir ve tapu kütüklerindeki 2/A veya 2/B belirtmeleri terkin edilerek tescilleri aynen devam eder, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda tapularının iptaliyle Hazine adına tesciline karar verilen, kesinleşen ve tapuda henüz infaz edilmeyen taşınmazlar hakkında da aynı şekilde işlem yapılır. Ancak bu kararlardan infaz edilerek tapuda Hazine adına tescil edilen taşınmazlar ise, ilgilileri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde idareye başvurulması halinde, bedelsiz olarak önceki kayıt maliklerine veya kanuni mirasçılarına iade edilir.
b) Özel kanunları gereğince Devlet tarafından kişilere satılan, dağıtılan, trampa edilen, bedelli veya bedelsiz olarak devredilen veya iskanen verilen ya da özelleştirme suretiyle satılanlar ile hisseleri devredilen özel hukuk tüzel kişileri adına kayıtlı olan ancak daha sonra Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/A veya 2/B belirtmesi konulan taşınmazların tapu kayıtları geçerli kabul edilir, aynı gerekçeyle bu nitelikteki taşınmazlar hakkında dava açılmaz, açılan davalardan vazgeçilir, açılan davalar sonucunda Hazine adına tescil edilenler ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde ilgilileri tarafından idareye başvurulması halinde önceki maliklerine veya kanuni ya da akdi haleflerine bedelsiz olarak iade edilir. Ancak, bu kişilerden taşınmazlarına karşılık daha önce yer verilenlere veya bedeli ödenenlere iade işlemi yapılmaz.
c) Bu fıkra kapsamında kalan taşınmazların kullanıcılarının kayıt maliklerinden farklı kişiler olmaları ve kayıt maliklerinin bu fıkradan yararlanmak istemeleri halinde, kullanıcılar bu Kanunda belirtilen şartları taşısalar dahi doğrudan satış hakkından yararlanamazlar.
(2) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan orman sınırı dışına çıkartılacak yerlerde bulunan ve Hazine adına orman sınırı dışına çıkarıldığı gerekçesiyle tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulması gereken taşınmazların tapu kütüklerine 2/B belirtmesi konulmaz ve bunlar hakkında dava açılmaz.
(3) Birinci fıkra kapsamında kalan taşınmazlardan tapuda Hazine adına tescilli olan taşınmazlar hakkında aynı fıkrada belirtilen süre içerisinde idareye başvurmayan ilgililerin hakları bu süre sonunda sona erer, bu kişiler idareden başkaca talepte bulunamazlar, hak ve tazminat talep edemezler ve dava açamazlar. Bu taşınmazlardan Hazine adına tescilli olanlar idarece satış dahil genel hükümlere göre değerlendirilir.
(4) Bu maddeye göre ilgililerine iade edilmesi gereken taşınmazlardan orman olduğu iddiasıyla Orman Genel Müdürlüğünce açılan davalar sonucunda orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilen, fiilen orman niteliğinde olan veya bu nedenle dava açılması gereken, ağaçlandırılmak üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilen, kamu hizmetlerine ayrılan veya bu amaçla kullanılan, özel kanunlar gereğince değerlendirilmesi gereken veya Maliye Bakanlığınca belirlenen taşınmazlar ilgililerine iade edilmez. Bu taşınmazların yerine, idarece belirlenen ve ilgililerince itiraz ve dava konusu edilmeksizin kabul edilen rayiç bedelleri ödenebilir veya rayiç bedellerine uygun taşınmazlar verilebilir.” şeklindedir.
2. Değerlendirme
1. Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır (Anayasa md. 35/1, AİHS ek protokol 1-1). TMK’nın 683 üncü maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi olarak belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebileceği hüküm altına alınmıştır.
2. Devlet tarafından verilen, doğru esasa ve geçerli kayda dayalı mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer özel mülkiyet kapsamından çıkarılarak kamu malı niteliğini kazanmakla birlikte, kişinin ya da kişilerin söz konusu tapuya dayalı hakkının hukuki güvenlik ilkesinin sonucu olarak korunması gerektiği muhakkaktır. Aksi düşünce tarzının, devletin verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk devleti ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.
3. Devletin, tuttuğu tapu kayıtlarının eksik ya da hatalı olması nedeniyle sorumlu tutulması mülkiyet hakkının korunması için çok önemli bir unsurdur. İşte tam bu noktada Devletin sorumluluğuna ve bu sorumluluğun hukuktaki niteliği üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.
4. Sorumluluk hukukunun tarihsel gelişim süreci içerisinde, kusur sorumluluğundan kusursuz sorumluluğa uzanan bir yol izlenir. Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Haluk Tandoğan:, Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğunda “kusur”, sorumluluğun öğesidir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 22. Baskı, 2017, s. 594).
5. Diğer bir anlatımla tazminat yükümlülüğünü kusura dayandırmak, önceleri adalete uygun ve yeterli görülmekte iken, zarar olasılıklarını çoğaltan büyük sanayinin gelişmesi, üretim ve taşıt araçlarının makineleşmesi, yeni enerji kaynaklarının bulunması halkın büyük şehirlerde yoğunlaşması ile modern hayatta zarar olasılıklarının çoğalması, böylece teknik ilerleme ve ona bağlı tehlikelerin artması ile birlikte zarar görenlere etkili bir koruma sağlamaya elverişsiz ve dolayısıyla adaleti sağlama bakımından da yetersiz kalmaya başlamıştır.
6. Böylece sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler hukuk alanında da etkisini doğurmuş ve bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu, kısacası kusursuz sorumluluğu getirmiştir (Haluk Tandoğan: Kusura Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, Ankara 1991, s. 1-4).
7. Kusursuz sorumluluk, tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescil sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür.
8. Öğretide kusursuz sorumluluk hâlleri “olağan sebep sorumluluğu – tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabî tutulduğu gibi (Eren, s. 641 ve 693; “hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu” şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır (Selahattin Sulhi Tekinay/Sermet Akman/Haluk Burcuoğlu/Atilla Altop: Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, …, 7. Baskı, 1993, s. 498).
9. Öte yandan, “objektif sorumluluk” üst başlığı altında kusursuz sorumluluk hâlleri olarak da düzenlemeler bulunmaktadır. Tehlike sorumluluğu, terminolojide “ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu”; “ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer alır (Cengiz Koçhisarlıoğlu: Objektif Sorumluluğun Genel Teorisi, … Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 1984, s. 183). Diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) yasalarda bulunmamaktadır. Ancak, uygun illiyet bağını kesen sebepler sorumluyu sorumluluktan kurtarır.
10. Taşınmazların tapu siciline kaydedilmesinde ve doğru sicillerin oluşturulmasında Devletin sorumluluğu o kadar önemlidir ki, TMK’nın 1007 nci maddesinde (743 sayılı Türk Kanunu Medenisi md. 917) “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü öngörülmüştür.
11. Devletin tapu sicilini çok düzgün tutması ve taşınmazların durumunu tespit ve tescil bakımından gerekli düzenlemelerin yapılarak açık hâle getirilmesi konusuna büyük önem verilmiş, bu sicillerin Devlet memurlarınca tutulmasından ileri gelecek bütün zararlardan dolayı vatandaşlara karşı fer’î değil, aynen İsviçre’de olduğu gibi asli bir sorumluluk yüklenmiştir (Hıfzı Veldet Velidedeoğlu/Galip Esmer: Gayrimenkul Tasarrufları, … 1969, s. 512 vd); (Jale Akipek: Eşya Hukuku, Ankara 1972, s. 303).
12. Devletin sorumluluğundan söz edebilmek için, tapu sicilinin tutulmasında sicil görevlisinin hukuka aykırı bir işleminin ve bununla zararlı sonuç arasında nedensellik bağının varlığı gerekmekle birlikte, eylemin kusura dayanıp dayanmamasının bir önemi yoktur. Başka bir anlatımla Devletin sorumluluğu, kusursuz bir sorumluluktur.
13. Diğer bir anlatımla Devletin “tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğuna” ilişkin olarak, kusursuz sorumluluk/ağırlaştırılmış sebep/ağırlaştırılmış objektif sorumluluk/ tehlike sorumluluğa ilişkin kurallar uygulanır.
14. Taşınmazda Devletin tapu sicilini tutması, hak ve işlem güvenliğinin sağlanabilmesinin bir güvencesi niteliğindedir. Ancak sistemin tam olarak yerine getirilmesi, tapu siciline duyulan güvenin sürekliliğine bağlıdır. İşte TMK’nın 1007 nci maddesinde kanun koyucu sicilin doğru tutulduğuna güvenenlerin, sicilin yolsuz tutulmasından dolayı uğradıkları zararların Devlet tarafından ödeneceği ilkesini düzenleyerek güveni sağlamayı amaç edinmiştir.
15. Burada, kusursuz sorumluluğun dayanağı, tapu siciline bağlı büyük çıkarların ve yanlış tesciller sonucunda sicile güven ilkesi yüzünden ayni hakların yerinin doldurulmaz biçimde değişmesi ve bu hakların sahiplerinin onlardan yoksun kalmaları tehlikesinin varlığı ile açıklanabilir.
16. Görüldüğü üzere, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin mameleki çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücu hâlinde iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır.
17. Bu aşamada kullanım kadastrosunun niteliği ile 6292 sayılı Kanun hükümlerine değinilmesi önem arzetmektedir.
18. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun’la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanun’larla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun’un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.
19. “Kullanım kadastrosu” olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiili kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiili kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir.
20. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.
21. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu 287 parsel sayılı taşınmaz 17.07.1963 tarihinde belgesizden … oğlu … adına tespiti yapılmış, tespite itiraz üzerine taşınmaz hükmen … mirasçıları adına 01.08.1968 tarihinde tescil edilmiş ve taşınmazın tapu kaydına 07.02.1995 tarihinde Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan sahada kalmaktadır şerhi konulmuştur.
22. Hazine tarafından 04.11.2002 tarihinde tapu malikleri aleyhine açılan davada … Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/1204 Esas, 2007/259 Karar sayılı kararı ile; taşınmazın 10.04.2007 tarihli fen bilirkişi krokisinde (B) harfi ile gösterilen 8.545 m2’lik ve (C) harfi ile gösterilen 2.863 m2’lik kısmının davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile Hazine adına tesciline karar verildiği, kararın 29.12.2008 tarihinde kesinleştiği, 13.11.2009 tarihli tavzih kararı ile de (B) harfli bölümünün yüzölçümünün 9.118 m2, (C) harfi ile gösterilen bölümünün yüzölçümünün 3.055 m2 olarak düzeltildiği görülmüştür. Ne var ki … Asliye Hukuk Mahkemesince (B) ve (C) harfi ile gösterilen bölümlerin nitelikleri hüküm fıkrasında belirtilmemiş ise de, dosya kapsamı ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarına göre, taşınmazın (B) ve (C) harfli bölümlerinin yörede 1942 yılında yapılan orman tahdit çalışmasında tahdit içinde bırakıldıkları, 1988 yılında yapılan 6831 sayılı Kanun’un 3302 sayılı Kanun’la değişik 2/B çalışmasında ise taşınmazın (B) harfi ile gösterilen bölümünün Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı, (C) harfi ile gösterilen bölümünün ise orman tahdidi içinde bırakıldığı anlaşılmaktadır.
23. Eldeki davada dava konusu yer, 287 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen ve orman tahdidi içinde kalan kısmı olup, taşınmazın (B) harfi ile gösterilen orman sınırları dışına çıkartılan bölümü 6292 sayılı Kanun uyarınca davacı tarafından yapılan başvuru üzerine davacılara iade edilmiş, (C) bölümünün ise orman vasfı ile Hazine adına 3022 parsel olarak tescil edilmiş olduğu görülmüştür.
24. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle 287 parsel sayılı taşınmazın fen bilirkişi raporunda (C) harfi ile gösterilen dava konusu bölümünün orman niteliğiyle Hazine adına tescil edildiği, 6292 sayılı Kanun’a göre de iadesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmakla, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
25. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekili ve davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
01.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.