YARGITAY KARARI
DAİRE : Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2021/76
KARAR NO : 2023/244
KARAR TARİHİ : 22.03.2023
MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki … Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Kurumun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin “…+…” ibareli ve 2007/65142 ile 2010/64338 sayılı markaların sahibi olduğunu, anılan markalar ile bu markalardaki ibarenin ulusal ve uluslararası alanda 9 ve 35 inci sınıflarda müvekkili adına tescilli olup tanınmış marka niteliğini haiz olduğunu, müvekkilince yazılı ve görsel medya mecralarında marka tanıtımı için ciddi yatırımlar yapıldığını, davalı şirketin müvekkilinin markası ile ayırt edilemeyecek düzeyde benzer olan 35 inci sınıfta “…” ibareli ve 2013/28120 sayılı marka başvurusunda bulunduğunu, anılan başvuruya müvekkilince yapılan itirazın ilk aşamada davalı Kurum Markalar Dairesi Başkanlığınca kısmen kabul edilerek bir kısım hizmetlerin davalı şirketin marka başvurusu kapsamından çıkarıldığını, yine müvekkilince kısmî ret kararına karşı başvuru markasının tüm hizmetler bakımından reddi için yapılan itirazın ise dava konusu YİDK kararıyla kısmen kabul edilerek bir kısım hizmetlerin daha dava konusu marka başvurusu kapsamından çıkarıldığını, taraf markaları arasında ayırt edilemeyecek düzeyde benzerliğin kabul edildiğini, YİDK kararında 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesinin dar yorumlandığını, markaların kapsamlarındaki tüm mal ve hizmetlerin de benzer olduğunu, davalı şirketin marka başvurusunun tüm hizmetler yönünden 556 sayılı KHK’nın 7/i, 8/4, 8/3, 8/1-b ve 35 inci maddeleri gereğince reddine karar verilmesi gerektiğini, davalı şirkete ait marka başvurusunun tescilinin müvekkilinin markalarının tanınmışlığından kaynaklı olarak ayırt edici karakterine ve itibarına zarar vereceğini, bunun yanında davalı şirketin marka başvurusunun açıkça kötüniyetli olduğunu, davalı şirket ortaklarının aynı zamanda müvekkiline ait diğer markalı ürünlerin satışını yapan dava dışı bir şirketin ortağı olup müvekkilinin “…” ibareli markalarından haberdar olduklarını, dava konusu marka başvurusu yanında davalı şirketin 2011/89308 ve 2011/89317 sayılı, “…” ve “…” ibareli marka tescil başvurularına karşı müvekkilince açılan hükümsüzlük davasının kabul edilerek anılan markaların hükümsüz kılındığını, davalı şirketin dava konusu marka başvurusunun müvekkilinin tanınmışlığından haksız yararlanma amacı taşıdığını, davalı şirketin başka ünlü markaların da taklitlerini marka olarak tescil ettirmeye çalıştığını ileri sürerek davalı Kurum YİDK’nın 2014/M-16838 sayılı kararının iptaline, davalı şirkete ait 2013/28120 sayılı “…” ibareli markanın tescili hâlinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Kurum vekili; YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, kalan hizmetler bakımından taraf markaları arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi koşullarının gerçekleşmediğini, kötüniyet iddiasının ispatlanamadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı şirket vekili usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
… Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 08.12.2016 tarihli ve 2015/110 Esas, 2016/321 Karar sayılı kararı ile; dava konusu başvurunun kapsamında kalan 35 inci sınıfa dâhil olan hizmetlerin davacı taraf adına tescilli markalarda yer alan hizmetlerden farklı oldukları, işaretler arasında kuvvetli bir benzerlik mevcut ise de 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında bir iltibas tehlikesinden söz edilemeyeceği, davacının “…” ibareli markasının tanınmış olduğu, davalı … başvurusunun 35 inci sınıfın diğer hizmetlerinde tescilinin davacı markasının tanınmışlığından haksız olarak yararlanma ve davacı markasının ayırt ediciliğine zarar verme sonucunu doğuracağı, bu sebeple somut olayda 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi koşullarının mevcut olduğu, öte yandan davalı şirketin davacının tescilli markalarından haberdar olması, davacı markalarının çok benzerini başvuru konusu yapması ve böyle bir başvuru için haklı bir gerekçe ileri sürmemesi, daha öncesinde benzer başvuruları yapmış olup bu başvuruların reddedilmiş olmaları, bu durumda dahi benzer başvurularına devam etmesi hususları gözetildiğinde davalı başvurusunun kötüniyetli olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, davalı Kurum YİDK’in 2014-M-16838 sayılı kararının iptaline, marka henüz tescil edilmediğinden hükümsüzlük talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
… Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 14.12.2017 tarihli ve 2017/1182 Esas, 2017/1155 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden kanuna uygun olduğu gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.04.2019 tarihli ve 2018/951 Esas, 2019/2796 Karar sayılı kararı ile; “…1-Dava, marka başvurusuna itirazın reddine dair YİDK kararının iptali ve hükümsüzlük istemine ilişkin olup, Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararının gerekçesinde, taraf markalarının işaretsel yönden benzer olduğu, ancak tescil kapsamındaki hizmetlerin farklı olması nedeniyle KHK 8/1-b anlamında karıştırma tehlikesi oluşmayacağı, ancak davacının “…” markasının tanınmış marka olduğu, başvuru kapsamında kalan 35. sınıf hizmetler açısından da KHK 8/4 koşullarının oluştuğu, ayrıca davalı başvurusunun kötü niyetli olduğu, başvuru kapsamında kalan hizmetlerin de kötü niyet nedeniyle reddi gerektiği kabul edilmiştir.
Bir markanın tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, markanın ilgili sektörde kaliteli üretim, kuvvetli ve yaygın tanıtımı sonucu, tanınmış marka zikredildiğinde veya görüldüğünde ilgili halk kitlesinde refleks halinde tanınmış markanın akla gelmesi, markanın o sektörde belirgin bir tanınmışlığa ve üne sahip olması gerekir. Diğer bir anlatımla başka markalara oranla tanınmış markanın reklam işlevi daha yüksektir.
Bir markanın tanınmış olduğunu kabul edebilmek için Türkiye’deki ilgili sektörde tanınmış olması gerekir. Bir markanın tek başına yurt dışında birçok ülkede tescilli olması veya diğer başka markalarının tanınmış olması o markanın da Türkiye’deki ilgili sektörde tanınmış olduğu anlamına gelmez. Bir markanın Türkiye sınırları içerisinde tanınmış olduğunu kabul edebilmek için markanın ayırt edici nitelik ve özellikleri, tanınmış markaya konu mal ve hizmetlerin ülke içerisinde reklam kampanyaları ile tanıtımının yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise miktar ve hacmi, satış hacmi, dağıtım ağı halen tanıtım etkisinin devam edip etmediği gibi hususlarının her bir somut dosyaya sunulan deliller değerlendirilerek ve tartışılarak belirlenmesi, tanınmış olduğunun tespiti halinde dahi, tanınmış markanın aynısı veya benzerinin bir başkası adına tescil olunmasının 556 sayılı KHK’nın 8/4. fıkrası uyarınca tanınmış markanın ayırt ediciliğine veya itibarına zarar verip vermeyeceği veya tanınmışlığından haksız istifadeye yol açıp açmayacağının sektörel ve ürün bazında ayrı ayrı değerlendirilmesi ve ancak risk doğuran mal ve hizmetler yönünden tescilinin engellenebileceğinin kabulü gerekir.
Somut olayda mahkemece davacının itiraza gerekçe “ …” markasının tanınmış olduğu kabul edilmiş ise de, mahkemece yetersiz ve soyut gerekçelerle ve yine eksik incelemeye dayalı davacı markasının tanınmış olduğu kabul edilerek ve keza KHK’nın 8/4 maddesindeki riskler somut …de değerlendirilmeden davanın tamamen kabulü doğru olmamış ve hükmün bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Kötü niyetle marka tescili 556 sayılı KHK’da doğrudan bir hükümsüzlük sebebi olarak sayılmasa da Dairemizin yerleşik uygulaması doğrultusunda bir hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmektedir. Kötü niyetle marka tescilinin varlığı için her somut olayın koşullarına göre inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır.
Ancak, tek başına tanınmış markanın aynısı veya benzerinin tescil ettirilmek istenilmesi kötü niyetli marka başvurusu olarak nitelenemez. Zira tanınmış markanın aynısı veya benzerinin tescil olunmak istenilmesinin müeyyidesi KHK’nın 8/4 ve 42/c maddelerinde gösterilmiş olup, buna göre marka başvurusu sadece KHK 8/4. maddesindeki risklerin doğması muhtemel ilgili mal ve hizmetler yönünden reddedilecek ya da hükümsüz kılınacaktır. Oysa kötü niyetle marka başvurusunda bulunulduğunun tespiti halinde marka başvurusu ilgili, ilgisiz tescil kapsamındaki tüm mal ve hizmetler için reddedilecektir.
Kötü niyetle marka tescilinden bahsedebilmek için marka başvurusunda bulunan kişinin, markaya konu mal ve hizmeti üretip pazarlamaktan daha ziyade başkalarının ticaretine engel olmak, marka tescili yoluyla başkalarından haksız para koparmaya çalışmak veya vekâlet, bayilik, dağıtıcılık, acentelik vb. ilişki nedeniyle kendisine duyulan güvene ve ticari dürüstlük kuralına aykırı davranış içerisinde bulunması gerekir.
Somut olayda, mahkemece, tanınmış olduğu ileri sürülen markanın benzerinin tescil ettirilmek istenilmesinin tek başına kötü niyetli marka başvurusunda bulunulması olarak kabulü doğru bulunmamış ve hükmün bu nedenle de davalı taraf yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozularak dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
… Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 28.11.2019 tarihli 2019/309 Esas, 2019/540 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Kurum vekili; davacıya ait markaların tanınmışlık iddiasına dayalı olarak ileri sürülen 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi koşullarının somut olayda gerçekleşmediğini, kötüniyetli marka tescil başvurusu hakkında da yeterli delil sunulmadığından anılan iddianın ispatlanamadığını belirtilerek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosyada mevcut deliller nazara alındığında, davacıya ait “…” esas ibareli markanın tanınmış marka niteliğinde olduğuna dair iddianın ispatlanıp ispatlanamadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı şirketin 35 inci sınıftaki “…” ibareli marka başvurusu yönünden verilen dava konusu YİDK kararının 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi ve kötüniyetli marka tescili yönünden iptal koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 556 sayılı KHK’nın 7 inci maddesinde düzenlenen marka tescilinde mutlak ret nedenleri;
“Aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez:
a) 5 inci madde kapsamına girmeyen işaretler,
b) (Değişik : 22/6/2004 – 5194/13 md.) Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markalar,
c) Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar.
d) Ticaret alanında herkes tarafından kullanılan veya belirli bir meslek sanat veya ticaret grubuna mensup olanları ayırt etmeye yarayan işaret ve adları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar,
e) Malın özgün doğal yapısından ortaya çıkan şeklini veya bir teknik sonucu elde etmek için zorunlu olan, kendine malın şeklini veya mala asli değerini veren şekli içeren işaretler,
f) Mal veya hizmetin niteliği, kalitesi veya üretim yeri, coğrafi kaynağı gibi konularda halkı yanıltacak markalar,
g) Yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek markalar,
h) Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi kapsamı dışında kalan ancak kamuyu ilgilendiren, tarihi, külterel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer armalar, amblemler veya nişanları içeren markalar,
ı) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 27/5/2015 tarihli ve E.: 2015/33, K.: 2015/50 sayılı Kararı ile.)
j) Dini değerleri ve sembolleri içeren markalar,
k) Kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı markalar.
(Ek fıkra : 3/11/1995 – 4128/5 md.;Değişik:22/6/2004 – 5194/13 md.) Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili reddedilemez.” şeklinde düzenlenmiştir.
2. Marka tescilinde nispi ret nedenlerine ilişkin 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesi ise; “Tescil edilmiş veya tescil için başvuru yapılmış bir markanın sahibi tarafından itiraz yapılması durumunda aşağıdaki hallerde marka tescil edilemez:
a) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ise ve aynı mal veya hizmetleri kapsıyorsa,
b) Tescil için başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa.
Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için, marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir.
Tescilsiz bir markanın veya ticaret sırasında kullanılan bir başka işaretin sahibinin itiraz etmesi üzerine, tescili istenilen marka, aşağıdaki hallerde tescil edilmez.
a) Markanın tescili için yapılan başvuru tarihinden önce veya markanın tescili için yapılan başvuruda belirtilen rüçhan tarihinden önce bu işaret için hak elde edilmiş ise,
b)Belirtilen işaret, sahibine daha sonraki bir markanın kullanımını yasaklama hakkını veriyorsa,
Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.
Tescil için başvurusu yapılmış markanın, başkasına ait kişi ismi, fotoğrafı, telif hakkı veya herhangi bir sınai mülkiyet hakkını kapsaması halinde, hak sahibinin itirazı üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Ortak ve garanti markalarının sona ermesinden itibaren üç yıl içinde ortak marka veya garanti markası ile aynı veya benzeri olan marka tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.
Bir markanın yenilenmeme nedeniyle koruma süresinin dolmasından sonra iki yıl içerisinde aynı veya benzer markanın, aynı veya benzer mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusu itiraz üzerine reddedilir.” şeklindedir.
3. Marka tescilinden doğan hakların kapsamına ilişkin 556 sayılı KHK’nın 9 uncu maddesi; “Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:
a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.
b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.
Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder. Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” hükmünü haizdir.
4. Tescil başvurusu yapılan markaya karşı mutlak ve nispi ret nedenlerine dayalı olarak yapılacak itiraza dair 556 sayılı KHK’nın 35 inci madde hükmü; “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7 nci ve 8 inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır.
8 inci maddenin son fıkrası çerçevesinde yapılacak itiraz, ancak itiraz eden kişinin markasını bu süre içerisinde kullanmaması halinde reddedilir.
İtirazlar yazılı ve gerekçeli olarak yapılır. Enstitü itiraz sahibinden, yönetmelikte öngörülen sürede yerine getirilmek üzere, ek belge, kanıt ve gerekçeler isteyebilir.” şeklindedir.
5. Son olarak bir markanın hükümsüzlük hâllerine dair 556 sayılı KHK’nın 42 inci maddesi; “Aşağıdaki hallerde markanın hükümsüz sayılmasına yetkili mahkeme tarafından karar verilir:
a) 7 ci maddede sayılan haller. (Ancak, 7 nci maddenin (ı) bendinde belirtilen tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.) (1)
b) 8 inci maddede sayılan haller. (Ancak, 8 inci maddenin son fıkrası çerçevesinde açılan davada önceki hak sahibi koruma süresinin bitiminden itibaren 2 yıl içerisinde markasını kullanmamışsa bu bir hükümsüzlük nedeni sayılmaz.)
c) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 9/4/2014 tarihli ve E.: 2013/147, K.: 2014/75 sayılı Kararı ile.)
d) Marka sahibinin davranışları nedeniyle, marka mal ve hizmetler için yaygın bir ad haline gelmiş ise,
e) Hak sahibi veya yetkili kıldığı kişi tarafından kullanım sonucunda tescil edildiği mal ve hizmetlerin niteliği, kalitesi, üretim yeri ve coğrafi kaynağı konusunda halkta yanlış anlama ihtimali var ise,
f) 59 uncu maddeye aykırı kullanım.
Hükümsüzlük nedenleri, markanın tescil edildiği bir kısım mal veya hizmete ilişkin bulunuyorsa, yalnız o mal veya hizmet ile ilgili olarak kısmi hükümsüzlüğe karar verilir.
(Ek fıkra : 3/11/1995 – 4128/5 md.;Değişik:22/6/2004 – 5194/15 md.) Bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a), (c) ve (d) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz…” şeklinde düzenlenmiştir.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
3. Türk hukukunda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı KHK’nın 7 nci maddesinde bir marka tescil başvurusunun … (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından “resen” dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer def’i değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34 üncü maddesi gereği herkes Kurum’un bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi çerçevesinde “itiraz” konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53 üncü maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Hakan Karan, … Kılıç, Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, 1. Baskı, 2004, s. 79).
4. 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından resen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53 üncü maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
5. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenlemeye göre tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimâlinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir. Ancak burada farklı mal ve hizmetlerde tescilli ancak benzer ibareler içeren markalar bakımından 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesinin hatırlatılması da gereklidir. Zira tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu ret edilebilecektir.
6. 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesinde, marka sahiplerinin, ibareleri benzer olmasına rağmen farklı mal veya hizmetleri kapsayan diğer markaların tescilini engelleyemeyeceği kuralının istisnası düzenlenmiş olup anılan madde; “Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir” hükmünü içermektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere 556 sayılı KHK “toplumsal tanınmışlık” düzeyine ulaşmış markaların, farklı mal ve hizmetler için tesciline bazı durumlarda izin vermemekte, böyle bir marka sahibine de itiraz, tescili hâlinde ise hükümsüzlüğünü talep hakkı tanımaktadır. Zira toplumda tanınmış niteliği haiz bir markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanımı hâlinde, o markanın tüketicileri çoğu zaman tanınmış marka sahibinin faaliyet alanını genişlettiğine inanarak mal veya hizmet tercihlerini değiştirebilirler. Böyle bir durumda tanınmış marka ile işletme arasındaki bağ, marka hakkı sahibinin arzusu dışında zayıflayarak markanın itibarı zedelenmeye başlar.
7. Bu itibarla tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle böyle bir markanın başka bir mal veya hizmet için tescili, onu tescil ettirecek kişiye haksız yarar sağlayacak (haksız yararlanma, şöhreti sömürme), markanın itibarına zarar verecek ya da ayırt edici karakterini zedeleyecek sonuçlar doğuracak ise, tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine tescil talebi Kurum tarafından ret edilecektir. Şöhreti sömürme, itibar yitirilmesi ve markanın itibarının sulandırılması aynı zamanda bir tecavüz eylemidir ve tanınmış marka sahibi bu tür kullanımları da engelleme hakkına sahiptir [(556 sayılı KHK md. 9/1-c, 61/1-a) (Ünal Tekinalp: Fikri Mülkiyet Hukuku, …, 2012, s. 426)].
8. Hangi markaların tanınmış, hangilerinin toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş olduğunu tespit için 1999 yılında “WIPO (World Intellectual Property Organization-Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı) Ortak Tavsiye Kararı” adı altında bazı ölçütler getirilmiş ve bu suretle bir markanın tanınmışlığında kendisinden yararlanılabilecek bazı kriterler oluşturulmuştur. Bu kriterler, bağlayıcı olmamakla birlikte uygulama ve öğretide de kabul görmektedir. Buna göre, bir markanın tanınmışlığı belirlenirken aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur. Bir markanın tanınmışlık niteliğinin tespiti için yapılacak incelemede; “toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi”, “markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu”, “marka promosyonlarının hedef aldığı coğrafi alan, promosyon süresi ve yoğunluğu”, “markanın tesciller veya tecil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü”, “markanın resmî makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları”, “markanın ekonomik değeri” şeklinde sıralanan ölçütler nazara alınarak somut olayın niteliğine uygun düştüğü ölçüde ve sunulan delillerden hareketle bir karara varılacaktır. Yapılacak olan bu incelemede ise gerekli görüldüğü takdirde, teknik hususlardaki belirlemelerin yapılabilmesi için bilirkişi incelemesine de başvurulabilecektir. Öte yandan WIPO Kriterlerine göre, bir markanın toplumda tanınmışlık düzeyine erişmesinde dikkate alınacak toplumdan kasıt, her somut olayın özelliklerine bağlı olarak değişmekle birlikte, markanın kapsadığı mal veya hizmet tipinin mevcut ve müstakbel müşterileridir (Karan, Kılıç, s. 202).
9. Ayrıca belirtilmelidir ki; 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesindeki hâllerin varlığı için, tanınmış markanın aynısı ya da benzerinin farklı grup mal ve hizmetler üzerinde kullanılması nedeniyle söz konusu mal veya hizmetlerin ortalama tüketicisinin bu marka ile tanınmış marka arasında bir bağlantı kurması ve bu bağlantının yaratacağı olumlu izlenim ve çağrışımla satın alma tercihlerine yön verilmesi suretiyle tanınmış markadan haksız yararlanma sonucuna yol açılması gereklidir. Dolayısıyla burada bahsi geçen bağlantı ya da ilişkilendirme ile 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesinde düzenlenen karıştırılma ihtimâli (iltibas) birbirinden farklı kavramlardır.
10. Öte yandan tescil edilen yahut tescil başvurusu yapılan bir markanın, farklı sınıflarda tescilli tanınmış bir marka ile benzer ibareye sahip olması, salt ibarelerin benzerliği nedeniyle 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında nispi ret nedeni olamayacağı gibi hükümsüzlük nedeni de oluşturmaz. Başka bir anlatımla aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesinin ikinci cümlesinde düzenlenen koşullar nedeniyle hükümsüzlüğün gerçekleşmesi için, farklı mal veya hizmetler için yapılan benzer ibareli marka tescilinden dolayı tanınmış markanın toplumda ulaşmış olduğu tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlama, markanın itibarına zarar verme ya da markanın ayırt edici karakterinin zedeleme ihtimâllerinin ortaya konulması gerekir. Hemen belirtilmedir ki, bahsi geçen şartların hepsinin aynı anda gerçekleşmesi zorunlu değildir. Bu hâllerin herhangi birisinin somut olayda bulunması, 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi anlamında nispi ret ve hükümsüzlük nedeninin varlığı için yeterlidir.
11. Bu hâllerden tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yarar sağlamaktan kastedilen; tanınmış markanın tüketiciler nezdinde sahip olduğu olumlu imajın hukuka aykırı bir …de diğer markaya aktarılmasıdır. Bu yolla tanınmış markanın reklâm değeri ve şöhreti sömürülmekte, tescilli markanın itibarından dolayı haksız avantaj elde edilmektedir (556 sayılı KHK md. 9/1-c). Tanınmış markanın itibarına zarar verilmesi hâli ise, doktrinde “lekeleme (tarnishment)” olarak adlandırılmaktadır. Bu durumda, marka itibarı zarar görecek …de küçültücü, imaj zedeleyici bir mal veya hizmet için kullanılmaktadır (Uğur Çolak, Türk Marka Hukuku, …, 2015, s. 311).
12. Ayrıca 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde sayılan tanınmış markadan haksız yararlanma hâlleri, her somut olayın özelliklerine, markanın ne kadar tanınmış olduğuna, tanınmış markanın ayırt edicilik derecesinin ne derecede yüksek olduğuna, her iki tarafa ait markanın birebir aynı olup olmamasına, farklı sınıftaki mal veya hizmetin tanınmış markanın asıl olarak kullanıldığı sektör veya sektörlerden mal ve/veya hizmetlerden ne derece uzak ya da yakın, ne derece farklı olduğuna göre değerlendirilmelidir (Çolak, s. 314). Bu anlamda, marka hükümsüzlüğüne ilişkin olarak 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında yapılacak değerlendirmelerde, karşılaştırılan markaların kapsamlarındaki mal veya hizmetler bakımından maddede sayılan şartların mevcudiyetinin detaylı bir …de tartışılarak yine aynı maddede işaret edilen şartların hangi mal veya hizmetlerde mevcut olduğunun somut bir biçimde belirlenmesi gerekir.
13. Uyuşmazlığın kapsamı itibariyle değinilmesinde yarar bulunan bir diğer husus ise kötüniyetli marka tescili olup 556 sayılı KHK’da kötüniyet açıkça bir tescil engeli olarak düzenlenmemiş; sadece 556 sayılı KHK’nın 35/1 inci maddesinde mutlak ve nispi ret nedenlerinin yanında, ayrıca itiraz nedeni olarak öngörülmüştür. Anılan madde “Tescil başvurusu yapılmış markanın 7 nci ve 8 inci madde hükümlerine göre tescil edilmemesi gerektiğine ilişkin itirazlar ile başvurunun kötü niyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır.” hükmünü haizdir. Buna göre, bir marka başvurusunda mutlak veya nispi ret nedenlerinin varlığı mevcut olmasa dâhi marka başvurusu kötüniyetle yapıldığı takdirde ilgili kişiler marka başvurusuna itiraz edebileceklerdir.
14. 556 sayılı KHK’nın 35/1 inci maddesi gereğince kötüniyet itirazının ilgili kişiler tarafından ileri sürülmesi ve bu talebin Kurum tarafından ret veya kabul şeklinde karara bağlanması gerekmektedir. Görüldüğü üzere Kurum, kötüniyetli marka başvurusuna karşı resen hareket etmemekte, bu yönde yapılacak bir itiraz üzerine inceleme yapmaktadır. Bu nedenle kötüniyet itirazı, nispi veya mutlak ret nedenleri açısından değerlendirildiğinde, itiraz üzerine harekete geçilmesi nedeniyle nispi ret nedeni olarak kabul edilmelidir.
15. Tescil edilmiş bir markanın hükümsüzlük hâlleri 556 sayılı KHK’nın 42 nci maddesinde düzenlenmiş olup, 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesinde aynı KHK’nın 7 nci maddesinde sayılan mutlak ret nedenleri; 42/1-b maddesinde ise aynı KHK’nın 8 inci maddesinde sayılan nispi ret nedenleri hükümsüzlük hâlleri arasında belirtilirken; kötüniyetli tescil, ayrı bir hükümsüzlük nedeni olarak sayılmamıştır. Ancak 556 sayılı KHK’nın 42 nci maddesinde düzenlenmemiş olsa da tescil başvurusunun kötüniyetle yapılmış olması hâli genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2 nci maddesi gereğince kötüniyetin korunması söz konusu olamayacağından, başlı başına bir hükümsüzlük nedeni olarak öğreti ve uygulamada benimsenmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 Esas, 2008/507 Karar ve 17.06.2021 tarihli ve 2017/11-25 Esas, 2021/778 Karar sayılı kararları). Nitekim bu benimseme, aynı zamanda 556 sayılı KHK’nın marka hakkının korunmasına ilişkin genel sistematiğine de aykırı düşmemektedir. Zira 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesinde yer alan “Tanınmış markalarla ilgili hükümsüzlük davalarının tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davası süreye bağlı değildir.” hükmünden de anlaşılacağı üzere 556 sayılı KHK’nın amacı her hâlükarda kötüniyetli tescillerin önlenmesidir. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın mehazını oluşturan 89/104 sayılı Avrupa Birliği Marka Yönergesi’nin 3/2 maddesi ve 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 51/1-b maddesinde de kötüniyetli marka tescil başvurusu, mutlak ret ve hükümsüzlük nedeni olarak düzenlenmiştir. Bu durumda, gerek öğretide ve uygulamada gerekse mukayeseli hukuk ve mehaz Avrupa Birliği mevzuatında yer alan hükümler itibariyle; markalar hukukundaki ülkesellik ile başvuru ve tescilde öncelik ilkelerinin yanında ayrıca başvuru ve tescilde kötüniyetin himaye edilmemesine ilişkin temel ilkenin de aynen korunduğu anlaşılmaktadır.
16. Hemen belirtilmelidir ki; 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren SMK’nın 6/9 maddesinde, kötüniyetle yapılan marka başvurularına itirazın nispi ret nedeni olduğu açıkça düzenlenmiştir. Ayrıca hükümsüzlük hâllerinin düzenlendiği SMK’nın 25 inci maddesinde nispi ret nedenlerinden birinin mevcut olması hâlinde mahkeme tarafından markanın hükümsüzlüğüne karar verileceği belirtilmiştir. Bu kapsamda kötüniyetli tescil 556 sayılı KHK döneminde öğreti ve uygulama ile hükümsüzlük nedeni olarak kabul edilmiş iken SMK ile birlikte artık açıkça hükümsüzlük hâli olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.
17. Öte yandan 556 sayılı KHK’da ve SMK’da hangi hâllerde kötü niyetli marka başvurusunun söz konusu olduğu belirtilmemiştir. Ancak genel olarak kötüniyetli marka başvurusu; hak sahibi olmadığını bilmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı …de tescil için başvuruda bulunulması veya başvurunun tescil ettirilmesi olarak tanımlanabilir. Bu kapsamda başvuru sahibinin markanın aynısının veya benzerinin bir başkası tarafından kullanıldığını bilmesi veya bilmesi gerekmesi hâli, kötüniyetin varlığında önem kazanmaktadır. Örneğin, gerçek hak sahibi olmamakla birlikte başkasının ticaretinde kullandığı tescilsiz bir işareti, kendisinin hak sahibi olmadığını bile bile tescili için başvuruda bulunan kimse kötüniyetli sayılacaktır. Yine başkası tarafından kullanılan bir markanın aynısını veya benzerini bilerek ve haklı bir neden olmaksızın sırf rakibini engellemek amacı taşıyan engelleme markaları kötüniyetli marka başvurusu olarak değerlendirmelidir. Ayrıca başkasının markasından haksız olarak yararlanmak veya gerçekte kullanılmayıp yedekleme ve marka ticareti yapmak ya da şantaja yönelik başvuruda bulunmak ve tescil ettirmek de kötüniyetli olarak kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.07.2008 tarihli ve 2008/501 Esas, 2008/507 Karar ve 17.06.2021 tarihli ve 2017/11-25 Esas, 2021/778 Karar sayılı kararları). Görüldüğü üzere kötüniyetli marka başvurusu hâli her somut olay kapsamında ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bu kapsamda marka hükümsüzlüğü davalarında kötüniyet iddiası ileri sürülmüş ise TMK’nın 2 inci maddesi gereğince kötüniyetin korunması söz konusu olamayacağından her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötüniyetle gerçekleştirildiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmelidir.
18. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı şirket tarafından 2013/28120 sayılı “…” ibareli marka başvurusunda bulunulduğu, anılan başvuruya karşı davacı tarafça 2010/64338 sayılı “…” ve 2007/65142 sayılı “…+…” ibareli markalara dayalı olarak gerçekleştirilen itirazın davalı Kurum Markalar Dairesi Başkanlığı kararıyla 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında kısmen kabul edilerek davalı şirkete ait marka başvurusundaki 35 inci sınıf bir kısım hizmetlerin marka kapsamından çıkarıldığı, anılan kısmî ret kararına karşı davalı şirketin marka başvurusunun tüm hizmetler bakımından reddedilmesi için yine davacı tarafça yapılan itiraz üzerine 556 sayılı KHK’ nın 8/1-b maddesi kapsamında verilen dava konusu YİDK kararıyla davacının itirazı kısmen kabul edilerek yine 35 inci sınıf bir kısım hizmetlerin daha başvuru markası kapsamından çıkarıldığı, kalan hizmetler yönünden ise başvuru markasının tescil işlemlerinin devamına karar verildiği görülmekle, davacı tarafın tanınmış marka iddiasına dayalı olarak 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi ve kötüniyetli marka tescili sebebiyle davalı şirkete ait markanın tüm hizmetler bakımından tescil başvursunun reddi istemi, dava konusu YİDK kararıyla yerinde bulunmayarak reddedilmiştir.
19. Davacı tarafa ait “…” esas ibareli markanın tanınmışlığına dair dosyaya sunulan deliller ve ilk derece mahkemesince yapılan araştırma göz önüne alındığında; davacının markasının yaklaşık 30 yıldır başta gözlük satışı olmak üzere mağazacılık hizmetleri alanında ülkemizde ve dünyanın birçok ülkesinde kullanılmakta olduğu, bu kullanım yanında ülkemiz de dâhil olmak üzere 50’yi aşkın ülkede tescilli marka olarak korunduğu, ülkemizde ve dünyadaki mevcut ve müstakbel tüketici kitlesi hedeflenerek yüksek düzeyde ve meblağlarda tanıtım ve reklam harcamalarıyla anılan marka için ciddi yatırımlar yapıldığı, bu çerçevede markanın ülkemizde ve dünyanın bir çok ülkesinde tescilli olduğu mağazacılık hizmetlerinde yaygın bir dağıtım ve satış ağına sahip olduğu, markanın yoğun kullanımı neticesinde yüksek miktarlarda satış rakamlarına ulaşıldığı, davacının markası için yapmış olduğu anılan yatırımların ve faaliyetlerin seviyesi, yapıldıkları coğrafi alanın büyüklüğü, tescilli marka olarak korunduğu coğrafi alan ile elde ettiği yüksek satış rakamları ile markanın ciddi bir ekonomik değere ulaştığı, bu itibarla davacının “…” esas ibareli markasının faaliyet alanı ve tescilli olduğu sınıf olan mağazacılık hizmetlerinin ülkemizdeki hedef müşteri kitlesi nezdinde tanınır hâle geldiği, bu tanınmışlık neticesinde de yaygın olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu bilgiler ışığında davacıya ait “…” esas ibareli marka, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesinde tanımlandığı …de tanınmış bir marka niteliğindedir. Dolayısıyla davacı markasının tanınmışlığına dair iddia bakımından dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin ispata yeterli olduğu söylenebileceği gibi anılan bilgi ve belgelerden hareketle ilk derece mahkemesince, davacı markasının tanınmış marka olduğuna dair yapmış olduğu değerlendirme de dosya kapsamına uygundur.
20. Bununla birlikte tanınmış bir markanın farklı mal ve hizmetlerde korunabilmesi için tanınmış olduğunu tespiti yanında “…toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği…” şeklinde sıralanan koşulların da somut olayda gerçekleşmesi gereklidir (556 sayılı KHK md. 8/4).
21. Bu kapsamda davacının “…” ibareli tanınmış markası, ülkemizde ve dünyada tescilli olduğu 35 inci sınıfta yer alan mağazacılık hizmetlerinde kullanılmakta olup taraf marka ibarelerinin yüksek düzeydeki benzerlikleri nazara alındığında davalı şirket markasının kapsamındaki diğer mağazacılık hizmetlerinde tescilinin, davacının markasının tanınmışlığından ve tanınmışlığı neticesinde elde ettiği itibardan haksız yararlanma sonucunu ortaya çıkaracağı, bu suretle markanın itibarının ve ayırt edici karakterinin zarar görebileceği açıktır. Zira toplumda mağazacılık alanında tanınmış niteliğini haiz davacı markasına benzer ibare kullanan davalı şirketin marka başvurusunun, kapsamındaki farklı mağazacılık hizmetlerinde kullanımı hâlinde davacının tanınmış markasının faaliyet alanını genişlettiği yanılgısı içerisinde hedef tüketici kitlesinin marka tercihlerinin değişmesiyle davacının markasının tanınmışlığından elde edilen avantaj ile haksız yararlanma söz konusu olabileceği gibi davacının tanınmış markasının itibarı da zarar görebilecektir. Bu sebeple davalı şirkete ait marka başvurusu kapsamında verilen YİDK kararının, 556 sayılı KHK’nın 8/4 maddesi kapsamında iptaline dair koşulların somut olayda mevcut olduğu kabul edilmelidir.
22. Davalı şirkete ait “…” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait “…” esas ibareli markaların aralarındaki yüksek düzeydeki benzerlik dosya kapsamı itibariyle sabittir. Bunun yanında davalı şirket tarafından eldeki dava konusu marka ile aynı ibareleri içeren dava dışı 2011/89317 sayılı ve “…” ibareli marka ile dava dışı 2011/89308 sayılı ve “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü istemiyle açılan ve davacı ile davalı şirket arasında görülen davada; 03.02.2015 tarihinde kesinleşen … Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.06.2010 tarihli ve 2010/60 Esas, 2010/116 Karar sayılı kararı ile uzun yıllar boyunca gözlük satış alanında faaliyette bulunan davalı şirketin davacının tanınmış markalarından haberdar olduğu, bu bağlamda davacı markasının ciddi ölçüde benzerini tescil ettirmesinin kötüniyetli olduğu kabul edilerek anılan dava dışı markaların hükümsüzlüğüne karar verildiği görülmüştür.
23. Her ne kadar Özel Dairece, tanınmış olduğu ileri sürülen markanın benzerinin tescil ettirilmek istenilmesinin tek başına kötüniyetli marka başvurusu olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiş ise de; davacının ülkemizde de tanınmış olarak kabul edilen markaları için özgün olarak belirlediği “…” ibaresi ile yüksek düzeyde benzerlik içeren ve bu benzerliğe dair haklı bir gerekçe sunulamayan “…” ibareli marka başvurusunda bulunulmuş olması, davacının markasının tanınmış olduğu başta gözlük satışı olmak üzere mağazacılık hizmetlerinde davalı şirketin de faaliyette bulunması, aynı zamanda davacıya ait başka markaların da satışını gerçekleştirdiğinin dosya kapsamından anlaşılması sebebiyle davalı şirketin hem ilgili sektörde faaliyette bulunan diğer işletmelerce hem de hedef tüketici kitlesince tanınan davacı markasından haberdar olmadığını söylemek hayatın olağan akışına aykırıdır. Bu suretle hak sahibi olmadığının bilinmesine rağmen dürüstlük kuralına aykırı bir …de davacının tanınmış markasındaki ibarenin yüksek oranda benzerinin tescili için başvuruda bulunulması, davacı ile aynı sektörde faaliyette bulunulması sonucu dava konusu başvuru markasındaki ibarenin benzerinin davacı tarafından tanınmış bir marka niteliği altında yoğun olarak kullanıldığının davalı şirket tarafından bilinmesi gerekliliğinin somut olay özelinde mevcut olması ve dava konusu başvuru markasındaki ibarelerin aynısı içeren ve … Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 10.06.2010 tarihli ve 2010/60 Esas, 2010/116 Karar sayılı kesinleşmiş mahkeme kararı ile hükümsüzlüğüne hükmedilen davalı şirkete ait diğer markaların da kötüniyetli marka tescili olarak kabul edilmiş olması karşısında, davalı şirkete ait dava konusu marka tescil başvurusunun iyi niyetli bir marka tescil başvurusu olduğunun kabul edilmesi mümkün değildir.
24. Bu itibarla ilk derece mahkemesince, dosyadaki mevcut deliller kapsamında; davacıya ait “…” esas ibareli markanın tanınmış olduğuna dair somut olaya uygun tespit sonrasında davalı şirkete ait 35 inci sınıfta tescili istenen “…” ibareli marka başvurusunun tescili istenen tüm sınıflar yönünden reddi için 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesinde aranan koşulların somut olayda mevcut olması ve aynı zamanda davalı şirketin dava konusu marka tescil başvurusunun kötüniyetli bir marka tescil başvurusuna dair tüm unsurları bünyesinde barındırması sebebiyle kapsamında kalan tüm hizmetler bakımından reddi gerektiği kanaatiyle aksi yöndeki YİDK kararının iptaline dair vermiş olduğu direnme kararı yerindedir.
25. O hâlde, direnme kararı usul ve yasaya uygun olup onanması gerekmektedir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1 inci maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
22.03.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.